ENGİN PÜLLÜM
Bu çalışma, 65 yaş ve üzeri sivil toplum kuruluşlarında çalışan ve çalışmayan bireyleri bilişsel fonksiyonları açısından karşılaştırmak amacı ile yapıldı. Gereç ve Yöntem: Bu araştırma kesitsel ve karşılaştırmalı bir çalışmadır. Araştırma, Aydın merkez Efeler İlçesinde gerçekleştirildi. Mart-2021'de veri toplanmaya başlandı ve Ocak-2022'de tüm sivil toplum kuruluşlarındaki çalışmaya katılmayı kabul eden bireylere ulaşıldı. Çalışmaya resmi-gönüllü olarak çalışan 37 birey ve resmi-gönüllü olarak çalışmayan 70 birey olmak üzere toplam 107 birey alındı ve bu 107 katılımcının verileri analiz edildi. Araştırmanın verileri SMMT, Geriatrik depresyon ölçeği, hand-grip aleti, antropometrik ölçümler ve araştırmacılar tarafından hazırlanan soru formu ile toplandı. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler, ki-kare ve student-t testleri kullanıldı. Bulgular: Araştırmaya katılan resmi-gönüllü olarak çalışan grubun (Grup-1) eğitim yılı ortalaması 12,54 yıl ve resmi-gönüllü olarak çalışmayan grubun (Grup-2) ise 8,34 yıldır (p <0.001). Grup-1 ve Grup-2, beden kitle indeksi ölçümü verileri açısından incelendiğinde aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı görüldü (p>0.128). Grup-1 ve Grup-2 arasında bilişsel fonksiyon açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (p=0.231). Zamanlı kalk yürü testi skoru ve geriatrik depresyon skorları açısından incelendiğinde de aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu görüldü (p <0.001 ve p <0.001). Sonuç: 65 yaş ve üzeri olup sivil toplum kuruluşlarında resmi-gönüllü olarak çalışan ve çalışmayan bireyler arasında bilişsel fonksiyon açısından fark olmadığı sonucuna ulaşıldı. Bununla birlikte, depresyon ve fiziksel aktivite düzeyi yönünden istatistiksel olarak anlamlı farklar olduğu sonucuna ulaşıldı.
İnceleFesih BAYRAKTAR
Bu tez en yalın haliyle şu temel soruya yanıt bulmayı amaçlamıştır: "Neoliberal küreselleşme" olarak adlandırılan ve son otuz yıla damgasını vuran ekonomik, politik ve ideolojik kapitalist yeniden yapılanma sürecinin sivil toplum üzerindeki -ekonomik, politik, kurumsal düzeyde- somut izdüşümleri nelerdir? Söz konusu sürecin devlet üzerindeki yansımaları sistematik ve oldukça yoğun bir biçimde araştırılmışken, sivil topluma etkileri ya normatif değerlendirmeler ya da parçalı ve daha düşük profilli araştırma ve gözlemlerden öteye gitmemiştir. Söz konusu tespit, özellikle ülkemizde bu alanla ilgili yapılmış çalışmalar açısından daha açık şekilde gözlemlenebilecek bir durumdur. Bu alanla ilgili birbirinden kopuk ve çoğunlukla liberal ön kabullere dayalı normatif değerlendirmelerin egemen olduğu çalışmaların ötesine geçecek hem büyük oranda konuyla ilgili saha çalışmalarından beslenen ve bu anlamda analitik değeri haiz hem de tek tek saha araştırmalarının ötesine geçen daha derinlikli ve bütünlüklü çalışmalara duyulan ihtiyaç söz konusu alanla ilgili pek çok araştırmacının dikkatini çekmiştir. İşte bu çalışma, "aşağıdan neoliberalleşme", "neoliberal yönetişim" ve "STK-laşma" kavramları üzerinden, bu tür bir boşluğu doldurmaya dönük mütevazı bir çabayı ifade etmektedir. Söz konusu çerçevede bu çalışma, yalnızca teorik düzeyde diğer çağdaş sivil toplum yaklaşımlarından farklılaşmakla kalmayan aynı zamanda pratikte "sivil toplumun güçlendirilmesi" adı altında devlet ve devletlerarası kuruluşların güdümünde yürütülen çeşitli politikalar yoluyla günümüz sivil toplumunu küresel çapta dönüştüren neoliberal sivil toplum pozisyonunu, teorik ve tarihsel arka planının yanı sıra "STK-laşma" olarak adlandıracağımız sonuçları itibariyle tartışmaya açmaktadır. 1990'ların "yönetişim" paradigması çerçevesinde neoliberalizm, önceki dönemin devlet-sivil toplum "karşıtlığına" dayalı bir gündemden bu ikisinin birbirini "tamamladığı" yepyeni bir gündeme evrilerek, diğer çağdaş sivil toplum yaklaşımlarından tümüyle farklı bir tarzda "sivil toplumu", kurumsal düzeyde STK'lardan mürekkep bir "üçüncü sektör", işlevsel düzeyde STK'lar tarafından yürütülen ve neoliberal politikaların neden olduğu çatlakları dolduran ve hatta tabanda bu politikaları derinleştiren "projeler" ve devlet ve/veya piyasayla ilişkisi aç
İnceleRIZA ACAR KUTAY
Bu tez Brüksel merkezli AB STKları'nın Avrupa yönetişiminde üstlendiği rollere eleştirel acidan yaklasmaktadır. Bu bağlamda, Avrupa Komisyon'un 1990 sonrasında geliştirdigi inisiyatifleri ve de bunların etkilerini önemli NGO ağlarından biri olan Sosyal Platform uzerinde incelemektedir, Genel yaklasım katılımcı demokrasi kavramına referans vererek, Platform tarzı kuruluşlarin AB yonetişiminin demokratikleştirilmesine katki sağlayabileceğini savunur. Bu tez, Komisyon'un sivil toplum soylemi üzerinden kendi kurumsal cikarlarini pekistirmek ve öte yandan da sivil hareketleri bicimlendirmek çabasi icinde oldugunu gostermeye çalismaktadır. Komisyon'un taşıyıcilıgını yaptıgı katılımcı demokrasi de bu kapsamda sivil hareketlerin ve devlet-örgütlü sivil toplum ilişkilerinin yeniden şekillendirilme çabasi olarak degerlendirilebilir. Bu amaç doğrultusunda Komisyon, Sosyal Platform'u kendisi ve sivil toplum örgütleri arasındakı ilişkileri düzenlemesi için kurmuştur. Foucault'nun yonetim-mentalitesi (governmentality) kavramından yola çikan bu çalişma bu sürecin etkilerini Sosyal Platform uzerinde araştirir.
İnceleSELMA ŞEKERCİOĞLU
Son dönemde iklim değişikliğinin yarattığı olumsuz koşulların insanlar üzerinde oluşturduğu etki AB'nin de bu konudaki düzenlemelerinin artmasına sebep olmuştur. Bu kapsamda sürece dahil olan aktörlerin süreçteki rollerinin analiz edilmesi önem kazanmıştır. Tez kapsamında Avrupa Birliği'nin enerji kaynaklı iklim değişikliği politikasında yaşanan dönüşüm ve buna paralel olarak AB kurumları ile STK'ların bu süreçte değişen rolleri irdelenmiştir. Buna ek olarak sivil toplumun nihai olarak AB kararlarını etkileme kapasitesi ölçülmeye çalışılmıştır. Lobi kavramı sivil toplumun AB kurumlarına erişmesi kapsamında ele alınmıştır. Etki kavramı ise metin incelemesi, anket, mülakat gibi yöntemlerin birleşimi çerçevesinde incelenmiştir. Tez kapsamında ayrıntılı olarak AB kurumlarının işleyişi, karar alma mekanizması ve bu mekanizmanın teorik olarak nasıl çerçeveleneceği işlenmiştir. Ayrıca seçilen sivil toplum örgütleri ve bu örgütlerin değişen görünümleri de ele alınmış ve karşılaştırmalı olarak resmi belgeler ile sivil toplum raporları incelenmiştir. Burada Brüksel merkezli ve AB genelinde faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin seçimi tercih edilmiştir. Tez içerisinde rapor incelemelerine ek olarak mülakatlar gerçekleştirilmiş ve literatür bilgisi ile saha çalışması verileri karşılaştırılmıştır. Bu çerçevede sivil toplumun öncelikle hangi aşamalarda karar alım mekanizmasına dahil olduğu, hangi baskı araçlarını kullandığı ve hangi koşullarda nasıl bir etki sağladığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu araştırma sonucunda literatürde yer alan sivil toplumun AB'deki enerji kaynaklı iklim değişikliği konusunda aldığı kararlara etki ettiği öngörüsü somut araştırma ile doğrulanmıştır. Ayrıca çalışma daha önce yapılan çalışmalardan hem süreç analizi hem de mülakatlar yapılmış olması ile ayrılmaktadır. En önemlisi tezin içerisindeki AB genelinde faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin somut etkisini analiz eden ilk çalışmadır. Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, iklim değişikliği, enerji, etki analizi, karar alma.
İnceleDilek AKDENİZLİ KOCAGÜL
Çağdaş demokratik düzen içinde sivil toplum, siyasi otoritenin sınırlandırılmasını sağlayan, temel bir meşruiyet aracı olarak işlev görmektedir. Sivil toplum, bir yandan siyaset alanında bu işlevini yerine getirirken, bir yandan da toplumsal ve kültürel dönüşümün tetikleyici unsurlarından biri olarak devlet ve toplum ilişkisinde iki yönlü kurucu bir rol üstlenmiş olmaktadır. Batı siyaset geleneği içinde, sivil toplum kavramı için, Antik Yunan'dan günümüze pek çok farklı tanımlama yapılmış, sivil topluma yüklenen rollere bağlı olarak kavramsal çerçeve de dönüşüm geçirmiştir. Günümüzün sivil toplumu, Kıta Avrupası için hala ağırlıklı olarak ekonomik çıkara odaklansa da, değerler ekseni de artık bu örgütlenmelerde belirleyicidir. AB için de STK'lar, çıkar-değer örgütlenmeleri olarak Avrupalılaşmanın özellikle derinleşme boyutunda, projelerine belirli bütçeler ayırılarak desteklenmesi gereken önemli bir paydaştır. Sosyal İnşacı bir perspektiften ifade edilecek olursa, özellikle norm ve değerlerin taşınması ve Avrupalı kimliğinin kurulmasında sivil toplumun bireylere yönelik bir inşa işlevi üstleneceği ve sosyal öğrenme için gerekli koşulları sağlayacağı öngörülmektedir. Avrupalılaşma, kurucu ülkeler için bile devam eden ve sonu gelmeyecek bir süreçtir. AB, hala hem üyelerinde hem de aday ülkelerde sivil toplum üzerinden Avrupalılık kimliğinin inşasına çalışmaktadır. Ancak bu hedef için uygulanan mali destek programları beklenen etkiyi sağlamaktan uzaktır. Bu noktada, bir vaka olarak sosyal inşacı bir perspektiften ele alındığında, Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarına uygulanan mali destek programları, toplumsal norm ve değerlerin dönüştürülmesi ve kolektif bir kimlik inşa edilmesi hedefinde, AB'nin söylemleri ile uygulamaları arasındaki boşluğu ortaya koyar niteliktedir.
İnceleZiyadhan HASANOV
Azerbaycan'da sivil toplum kuruluşlarının 1872 yılından itibaren oluşmaya başlamıştır. İlk oluşan sivil toplum kuruluşları yardım amaçlı veya toplumu bilinçlendirmek için eğitim amaçlı kuruluşlar olarak tanımlanabilir. Bu kuruluşların toplumsal sorunların üstesinden gelmeye başlaması ile siyasi alanda da oluşumların başlandığı görülmektedir. Sivil toplum kuruluşlarının asimilasyon politikalarına karşı toplumu bilinçlendirme görevi daha sonra bağımsızlık mücadelesi ile toplumu yeni bir oluşuma, bağımsızlık mücadelesine hazırladıkları görülmüştür. Çarlık Rusya'sı ve SSCB döneminde özgürlük mücadelesi vererek toplumsal hafızanın oluşmasına büyük katkılar sağladığı söylenebilir. 1918 yılında oluşturulan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti döneminde ve 1992 yılında bağımsızlığına yeniden kavuşan Azerbaycan'ın dış politikasının temel parametreleri bu sivil toplum kuruluşlarının programları çerçevesinde şekillendiği söylenebilir.
İnceleŞerif Öner
Toplumsal sorunların artması ihtiyaçların çeşitlenmesi ve Globalleşme süreci bireylerin yönetsel işleyişe yönelik modelleri gözden geçirmelerine/ geliştirmelerine yol açmıştır. Bu çerçevede merkezi yönetimlerin sorunları gidermekte yaşadıkları güçlükler ve temsili demokrasi modeli üzerindeki sorgulamalar bireylerin/toplumsal kesimlerin yönetsel yapılarda yer alma talepleriyle birleşince ortak/birlikte yönetim-katılıma demokrasi modelleri gündeme gelmiştir. Katılımcı yönetim modeli esas olarak toplumsal kesimlerin oluşturduğu örgütlerin Devlet erki, merkezi/yerel yönetimlerle ile birlikte sorumluluk paylaşma ve karar alma sürecinde etkin olma anlayışıyla şekillenmiştir. Bununla birlikte sivil toplum kuruluşları adı verilen, Devlet erkinden bağımsız olarak belirli amaç ve tutumları savunmak/geliştirmek üzere oluşturulan toplumsal örgütlenmeler yönetimde aktör olarak yer almışlardır. Katılımcı yönetim modeli ve bu model içinde sivil toplum kuruluşlannın yönetsel etkinlikleri ve konumlan ülkeler arasmda farklı içerikler taşımakla birlikte, özellikle yerel katılım noktasında uluslararası metinlerde bazı standartlar getirilmiştir. Özellikle Avrupa ile bütünleşme çabası içinde olan Türkiye uluslararası metinlerde yer alan katılımcı yönetim modellerini uygulamak durumundadır. Ancak yaşanan merkez- yerel, yöneten-yönetilen çekişme ve mücadelesi söz konusu katılımcı yönetim anlayışının uygulanmasını geciktirmektedir. Devlet ve toplumsal kesimler arasından yaşanan karşılıklı güven eksikliğinden ideolojik kaygılara kadar geniş bir yelpazede yer alan diğer nedenler ortak/katılımcı yönetim modelinin yerel düzeyde kurumsallaşmasının önündeki engeller olarak görünmektedir. Yasal, kurumsal ve düşünsel engellere karşın özellikle sivil toplum kuruluşları katılımcı yönetim anlayışının yerel düzeyde laırumsallaştırılmasına yönelik olumlu yaklaşımlar sergilemektedirler. Sivil toplum kuruluşlarının yaklaşımları bu kuruluşların birikim ve potansiyeüerinin yönetsel işleyişe ve topluma aktarılmasına yönelik kolaylaştırıcı bir unsur olarak görünmektedir. Gaziantep-Kahramanmaraş ve Bingöl illerindeki sivil toplum kuruluşları ve belediye meclis üyelerine yönelik olarak gerçekleştirilen çalışmamız katılımcı yönetim modeline yönelik bu unsurların yaklaşım, bilgi ve potansiyellerini ortaya koymak amacıyla gerçeldeştirilmiştir.
İnceleİBRAHİM HALİL GÜZEL
Son dönemde dünyada yaşanmakta olan değişim ve dönüşümler ekseninde kamu yönetimine yönelik olarak yeni görüşler ve tartışmalar yaşanmaktadır. Tartışmaların odak noktasını, kamu yönetiminin yeniden tanımlanması, merkezi yönetim şeklinden yerel yönetimlere doğru yetki ve görev paylaşımı, devri, katı ve hiyerarşik bir yapılanmadan şeffaf, katılımcı bir yönetime geçiş oluşturmaktadır. Burada özellikle iki kavramın öne çıktığı görülmektedir. Bunlar yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarıdır. Gerek ulusal gerek uluslararası birçok metinde, düzenlemede sivil toplum kuruluşlarına vurgu yapıldığı ve yerel yönetimlerin kenti yönetirken, gerek planlama gerek uygulama aşamasında sivil toplum kuruluşları ile beraber hareket etmeleri gerektiği vurgulanmaktadır. Çalışmada özellikle bu konuya odaklanılmaktadır. İnsanların belli bir amacı gerçekleştirmek, bir soruna dikkat çekmek, bireysel olarak güçlerinin yetmediği zaman bir araya gelerek örgütlü bir yapı olarak seslerini daha güçlü duyurabilmek için sivil toplum kuruluşları kurduklarını görmekteyiz. Katılımcılığı sağlamada, kentin sorunlarını ve ihtiyaçlarını dile getirmede, bir soruna dikkat çekmede önemli birer aktör olarak sivil toplum kuruluşları karşımıza çıkmaktadır. Çalışmada dört farklı kentte (İstanbul, Eskişehir, Elazığ, Zonguldak) sivil toplum kuruluşları ile belediyelerin ilişkilerinin incelenmesi hedeflenmiştir. Çalışma, adı geçen dört kentte, belediyelerin hizmet alanında faaliyet gösteren 76 sivil toplum kuruluşu yöneticisi ya da temsilcisi ile derinlemesine mülakat tekniği ile gerçekleştirilmiştir. Özellikle belediyelerin kente dair hizmet ve faaliyetlerinde, o alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarının sürece dahil olup olamadıkları, kente dair taleplerini, beklentilerini, sorunlarını belediyeye iletmek konusunda nasıl bir ilişkinin yaşandığı, etkili olduğu, kurumsal bir yapının olup olmadığı sorunları ele alınarak analiz edilmektedir. Anahtar Kelimeler: Sivil Toplum Kuruluşları, Yerelleşme, Belediyeler, Katılım
İnceleAbdelkadir Hamza
Sivil toplum kuruluşlarının (STK) demokrasiyle ilişkisi ve demokratik dönüşümdeki etkisi bütün dünyada önemli bir olgu olsa da özellikle Cezayir'de yaşanan demokratik dönüşümdeki rolleri, önemli bir akademik araştırma konusudur. STK'ların demokratik yapıya katkıları, demokratik ilke ve değerlerin gelişmesinde sahip oldukları potansiyeller sosyal bilimlerdeki hem liberal hem de sosyalist düşünce gelenekleri gibi birbirine uzak ekoller tarafından tartışılmış ve genellikle desteklenmiştir. Bu araştırma, Cezayir'deki sivil toplumun demokratik dönüşüm sürecine olan etkisini ve STK'ların bu süreçteki rolünü araştırmak için tasarlandı. Cezayir devleti ile STK'lar arasındaki etkileşimin doğasını anlamak ve tarihsel bağlamı içerisinde incelemek çalışmanın esas hedeflerindendir. Bununla birlikte, devletin STK'larla olan ilişkisinin niteliğini, bu ilişkinin demokratik değerlerin ve uygulamaların desteklenmesine yönelik potansiyelini de tartışmayı amaçlamaktadır. Kullanılan metodolojisi, akademik literatür ve hükümet kaynaklarının analizini içermekte ve farklı yöntem ve yaklaşımların birleştirilmesini de kapsamaktadır. İncelemenin teorik bileşeni, sivil toplum, demokrasi ve demokratik dönüşüm gibi kavramların tanımını, anlamını kapsamaktadır. Bu kavramsal tartışmanın empirik bileşeni ise Cezayir'deki sivil toplumun yapısını, devletle ilişkisini ve ülkedeki demokratik durumu incelemektedir. Son bölüm, sivil toplumun demokratik dönüşüm sürecindeki rolünün değerlendirilmesini ve bu süreçte STK'ların karşılaştığı zorlukları ortaya koyup daha etkili bir rol oynamalarının yolları üzerine bir analizi içermektedir.
İnceleZeynep Benan DONDURUCU
Yeni iletişim teknolojilerinin gelişimi, sivil toplum örgütlerinin farklı hedef kitlelerle etkileşimli bir biçimde iletişim kurabileceği yeni bir mecra oluşturmuştur.Böylece, STÖ'lerin herhangi bir olaya yönelik ortak ve örgütlü bir tepki oluşturabilme hızı yükselmiştir. Bu bağlamda çalışmanın temel çıkış noktasını, STÖ'lerin savunuculuk yaptıkları alanlarda kamuoyunda inşa ettikleri toplumsal tepkinin bir reflekse dönüşümü ve böylece sosyal sorunların çözümüne yönelik sürekli bir denetim mekanizmasının işlerlik kazanması oluşturmaktadır. Geleneksel kitle iletişim araçlarının tek boyutlu ve iktisadi/siyasi güç ilişkileri tabanlı yapısına karşın; yeni medya anlık, hızlı, merkezsiz ve etkileşimli bir iletişim ortamını mümkün kılmış olup; bu yapısı ile STÖ'lerin toplumsal tepkiyi inşa edip, sürekli kılabilmeleri için alternatif bir mecra yaratmıştır. Yeni iletişim teknolojilerinin sivil toplum örgütleri için sağladığı olanaklar; toplumda ortak bir bilinç oluşturma, gönüllü ağları inşa etme, kitlelerin eylemcilik potansiyellerini yükseltme ve anlık geri bildirimlerle besleyici yankı oluşturma olarak sıralanabilmekte olup; en temel katkıları ulusötesi eylem ağlarının oluşumuna yardımcı olarak; farklı ülkelerde ortak bir değer, söylem ve bilgi akışı yaratarak, savunuculuk yapılan alanda ortak bir farkındalığın oluşumu ile toplumsal tepkinin uluslararası bir boyut ve süreklilik kazanmasına imkan sağlamalarıdır. Bu bağlamda, bu çalışma kapsamında, uluslararası çevre hareketi içerisinde yer alan ve örgütsel yapılanmalarına bağlı olarak; farklılık gösteren uluslararası sivil toplum örgütleri olarak Greenpeace ve WWF'nin, Facebook ve Twitter üzerinde yürüttükleri iletişim çalışmaları toplumsal tepki refleksi oluşturma yaklaşımı çerçevesinde, Ağ Toplumu kuramı temele alınarak incelenmiştir. Araştırma içerisinde, iki STÖ'nün Türkiye, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'nde Facebook ve Twitter sayfalarında 01.01.2018-30.06.2018 tarihleri arasında konu, ulusal/uluslararası kampanya, proje, aktivizm faaliyetleri kategorilerinde yer alan iletiler, sosyal medyada "kaynak", "mesaj", "kanal" "hedef kitle" ve "geri bildirim" bileşenlerinin geçirdiği dönüşüme bağlı olarak nitel ve nicel içerik analizi yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda ise, incelenen STÖ'lerin sosyal medyada toplumsal tepki oluşturma
İnceleMeltem KELEŞ
Günümüzde devletin ideolojik ve ekonomik alanda küçülmesiyle katılımcı demokratik sistemlerde, toplumsal sorunların çözümünde önemli roller üstlenen STK'lar, çevre alanında sosyal sorumluluk projeleriyle, toplumun refahı için kaynak yaratarak topluma gönüllü hizmetler sunmaktadır. Çevreci STK'lar, çevresel değerlerin korunmasında ve çevre bilincine sahip sivil toplum birlikteliğinde hem devletin hem de toplumun birer demokratik arayüzleridir. Sorumluluk bilinci ile hareket ederek prososyal davranışlar sergileyen çevreci STK'lar, toplumda tutum ve davranış değişikliğinin yaratılmasında önemli bir güç, aynı zamanda öncü ve rol model olarak kabul edilmektedir. Daha iyi bir toplum ve sürdürülebilir bir çevre için toplumsal sorunların çözümünde önemli görevleri üstlenen ve aktif bir rol oynayan çevreci STK'larda çalışanların (profesyonel, gönüllü, ücretli) sosyal sorumluluk ve özgecilik düzeyleri ve ilişkisini ve bu iki değerin (sosyal sorumluluk ve özgecilik) hangi demografik özelliklere göre farklılık oluşturduğunu incelenmek üzere bu araştırma planlanmış ve yürütülmüştür. Araştırmanın örneklemi, Ankara İlinde faaliyet gösteren çevreci STK'lar arasından ulaşılabilen ve anketi gönüllü cevaplandıran 104 üyeden oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama araçları olarak "sosyal sorumluluk ölçeği" ve "özgecilik ölçeği" ile bir takım sosyo-demografik soruları içeren bir anket uygulanmıştır. Araştırma sonucunda; çevreci STK çalışanlarının sosyal sorumluluk ve özgecilik düzeylerinin genel olarak yüksek olduğu, sosyal sorumluluk düzeylerinin ise özgeciliğe göre daha fazla olduğu şeklindedir. Araştırma bulguları arasında; sosyal sorumluluk ölçeği ve ölçeğin alt boyutları olan "çevreye ilgi", "tüketimi sınırlama", "sorumlu tüketim davranışı"nın "yaş", "cinsiyet" ve "medeni durumu"na göre yapılan istatistiksel analizlerde değişmediği görülmüştür (p>0,05). Araştırmanın diğer bir bulgusu ise; katılımcıların gelir yeterlik durumunun "sosyal sorumluluk" (t=-2,011, p<0,05) ve "sorumlu tüketim davranışı" (t=-2,335, p<0,05) üzerinde istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık gösterdiği belirlenmiştir.
İnceleAli AÇIKGÖZ
Soğuk savaş sonrası yeni tehditlerin ortaya çıkması ile güvenlik kavramında bir genişleme yaşanmıştır. Çevresel krizlerin oluşturduğu tehditler sonrası güvenlik kavramına çevresel güvenlik kavramı da eklenmiştir. Çevre ve güvenlik arasında ilk bakışta bir ilişkinin olması uzak görünürken; çevresel sorunların insanların yaşam kalitelerinin düşmesine, ölümlere, salgın hastalıklara, gıda ihtiyaçlarının artmasına, sebep olması bir bağlantıyı olmasını zorunlu kılmaktadır. Çevresel krizler ile yaşanılabilir çevre ihtiyacı arasındaki çatışmalar bir güvenlik sorunu oluşturmaktadır. Çevre sorunlarının giderilmesi, önlenmesi ve çevresel kaynakların korunması, yönetilmesi için gerekli işbirliğini uluslararası örgütler sağlamıştır. Bu örgütlerin tarafsız olması devletlere egemenliklerinin ihlal edilmemesi konusunda güven oluşturmaktadır. Çevre sorunlarının çözümü üzerine faaliyet gösteren birçok STK mevcuttur. Greenpeace ilgi çekici eylemleri dikkatleri üzerine çekmeyi başarabilmiş üç milyon civarında kayıtlı ve kayıtlı olmayan milyonlarca destekçiye ulaşabilmiş halk nezdinde çevre konularında güvenilir bir otorite olarak bilinmektedir. Uluslararası Doğayı Koruma Birliği ise insanlar tarafından çok bilinen bir örgüt değildir fakat uluslararası otorite olan kurum ve kuruluşlarca tanınmaktadır. Bu çalışmada bu örgütlerin faaliyetleri yeni güvenlik kavramları çerçevesinde incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Çevresel Güvenlik, Yeşil Teori, Yeşil Politika, Çevre Hukuku, Sivil Toplum
İnceleALİ ŞAĞAN
10 Kasım 1938 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını kaybetmesi ile bir¬likte Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü ülke yönetiminde en yetkili kişi haline gelmiştir. İnönü'nün CHP ve ülke yönetimindeki adete tek kişilik hakimiyeti ( Milli Şef ) Celal Bayar başta olmak üzere dönemin CHP'li milletvekili ve yöneticilerinde tepkiye neden olmuştur. Bir şahsın parti ve ülke yönetimindeki hakimiyetine İkinci Dünya Savaşı'nın da etkisiyle halkın büyük çoğunluğunda oluşan ekonomik sıkıntının ve iktidarın halkın muhafazakarlığı ile çelişen eğitim ve sosyal alanlardaki uygulamaları CHP ve dışındaki siyasi çevrelerde ve halkın büyük bir bölümünde muhalif bir tutumun oluşmasına neden olmuştur. Bu süreç hükümetin birtakım radikal uygulamaları ile birlikte örgütlü bir mu¬halif hareketin doğmasına neden olmuştur.Yukarıda belirtilen nedenlerden kaynaklanan ve açıktan açığa bir söylem ve ey¬leme dönüşmeyen CHP milletvekillileri içindeki bireysel tavırlar ilk defa Çiftçiyi Top¬raklandırma Kanunu teklifi sırasında ortaya çıkmıştır. CHP milletvekilleri Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan, 14 Mayıs 1945 tarihinde bu kanun teklifinin TBMM'de görüşülmeye başlaması ile birlikte hükümetin bu uygulamasına karşı tavırlarını yaptıkları konuşmalar ile ortaya koymuşlardır. Fakat esasen bu kanun tasarısının TBMM'ye sunulmasından önce CHP içinde muhalif bir grubun oluşması Tevfik Rüştü Aras'ın evinde yapılan perşembe toplantılarıyla başlamıştır. 1945 yılının Nisan ayından itibaren Tevfik Rüştü Aras'ın evinde bir araya gelen Emin Sazak, Adnan Menderes ve Fuat köprülü CHP'nin, İsmet İnönü'nün otoritesi altında olduğunu ifade etmişler ve bu durumu değiştirmek gerektiği üzerinde durmuşlardır. İkinci defa bir ara¬ya gelen Adnan Menderes ve Fuat Köprülü demokratik bir merkez oluşturma konusun¬da görüş birliğine varmışlardır. Daha sonraki toplantılara Refik Koraltan da katılmıştır. Adnan Menderes, partide ve toplum içinde etkili olan Celal Bayar'ı bu gruba katmak gerektiğini açıklamıştır. Celal Bayar ile yapılan toplantı sonunda o da gruba dahil ol¬muştur. Grup üyeleri 18 Mayıs 1945 tarihinde yapılan toplantıda CHP Meclis Grubuna vermeyi düşündükleri Dörtlü Takriri hazırlamışlardır.Takrir verilmeden önce TBMM'de 1945 yılı devlet bütçesinin oylamasına katı¬lan üç yüz yetmiş üç milletvekilinden İz
İnceleNoor Talaat AZZAT SAHAR
Sivil toplumun ortaya çıkması, devlet alanını etkilemesi, sivil alanda belirlenen ihtiyaçların devletin düzenlemelerinde kendini bulabilmesi uzun ve karmaşık bir tarihsel sürecin ürünüdür. Tarihsel süreç içinde toplumsal sorunların değişmesi devlet ile sivil toplum arasındaki ilişkide tarafların rollerinin de farklılaşmasına yol açmıştır. Antik Yunan'dan 18. Yüzyılın ortalarına kadar devlet ile sivil toplum arasında bir ayrım görülmezken sonraki dönemlerde devlet eksenli siyasal düşünce taraftarları ve birey eksenli siyasal düşünce taraflarınca kavrama yüklenilen anlamlarda farklılık görüldüğü tespit edilmiştir. Modern sivil toplum anlayışında ise, sivil toplumun devleti sınırlamada ve demokrasiyi güçlendirmede elzem olduğu düşüncesi hakimdir. Sivil toplum kavramı son yıllarda Türkiye'de hızla gelişme gösteren bir kavramdır. Askeri vesayet dönemlerinde fonksiyonlarını tam olarak yerine getiremeyen sivil toplum kuruluşları, son yıllarda gerçekleştirilen demokratikleşme hamleleriyle birlikte kendine hareket alanı bulmuştur. Gerek sayı yönüyle gerekse faaliyet çeşitliliği anlamında gelişme gösteren sivil toplum kuruluşları toplumsal seviyeyi geliştirirken, bireyler üzerinde de önemli katkılar sağlamaktadır. Bireylerin verimli ve üretken bir hale gelmesinde sivil toplum kuruluşlarının yürüttüğü çalışmalar son derece önemlidir. Sivil toplum kuruluşları, sivil toplumun örgütlenmiş ve kurumsallaşmış halidir. Gönüllü ve kİ¢r amacı gütmeksizin bir araya gelen bireylerce oluşturulan sivil toplum kuruluşlarının birçok işlevi olduğu görülmekle birlikte çalışmada, siyasal işlevleri doğrultusunda demokratikleşme sürecinde sivil toplum katılımının etkinliği tartışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Sivil Toplum, Sivil Toplum Kuruluşları, Türkiye, Demokrasi.
İnceleGülgün Tosun
1990'larda, demokratikleşme sürecine ilişkin tartışmalarda devlet-sivil toplum ilişkisinin merkezi bir konuma oturduğu gözlenir. Sözkonusu çalışmalar, hangi tür devlet-sivil toplum ilişkisinin demokratikleşme sürecini başarıya ulaştıracağı, demokratik sivil toplumdan beklenen İşlevlerin hangi koşullar altında gerçekleşeceği konusuna odaklanmaktadır. Özellikle doğu ve orta Avrupa'da yaşanan gelişmeler sonucu ortaya çıkan yeni demokrasilerin tercihlerinde demokratik sivil toplumun etkinliği bu ilgiyi arttıran bir unsur olmuştur. Demokratikleşme sürecinin basan koşullarını inceleyen çalışmalar, sürecin hem toplum hem de devleti kapsayacak şekilde çift yönlü işlemesi gerektiğini ileri sürerler. Demokratik sivil toplum demokratik devletin sürekliliğini sağlarken, ancak demokratik bir devlet içinde demokratik sivil toplumun oluşabileceğini vurgularlar. Bu çalışma, demokratikleşme sürecinde devlet-sivil toplum ilişkisi bağlanımda Türkiye'deki işleyişi incelemektedir. Osmanlı tarihsel mirasından, günümüze dek devlet-sivil toplum ilişkisini belirleyen dmamiklerini araştırır. 1980'lerden sonra ortaya çıkan yeni koşullar içinde sivil toplumun görünümü üzerinde durur. Türkiye'de devlet-sivil toplum ilişkisinin temel belirleyeni devlet olup, güçlü devlet karşısında zayıf bir sivil toplumun varlığı dikkat çeker. Bunun en önemli sonucu, sistemin demokratikleştirilmesi yönündeki talep ve düzenlemelerin devlet merkezli olmasıdır. Sivil toplumun örgütsel zayıflığı yüzünden sistem ve devlet üzerindeki denetim gücü de zayıftır. Ortaya çıkan boşluk çoğu zaman ordu tarafından doldurulmakta, fatura ise sivil topluma çıkarılmaktadır. Özellikle 1980 sonrasında getirilen yasal düzenlemeler sivil toplumun alanını daraltıcı niteliktedir. 1990'lardaki görünüme bakıldığında, sivil toplum alanında bir canlanma gözlenmekle birlikte, demokratikleşme sürecinin başarısı açısından öncelikle devlet ile sivil toplum arasındaki ilişkinin demokratikleştirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
İnceleSEMA GENEL
Türkiye'deki sivil toplum girişimleri, geleneksel bağlılık, dini cemaat ve hemşehrilikilişkilerine dayanan örgütler olmaktan çıkıp küresel sivil toplumun şekillendirdiği,evrensel değerlere dayanan örgütlere dönüşmektedir. Yerel düzeyde gerçekleşendeğişikliklerle yakinen bağlantılı olan evrensel değerlerin partiküler (özgün) değerlerüzerinde doğrudan bir etkisi bulunmaktadır. Dolayısıyla, küresel sivil toplum iletabandan gelen girişimler arasında bir etkileşim ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda,ulusal düzeydeki sivil toplum örgütleri, herhangi bir ulus-devlet içerisindeki küresel-yerel bağlantıyı sağlama hususunda önemli bir rol oynamaktadır. Ne var ki, büyükölçüde ulus-devlet siyasetiyle şekillendirilimis ve ulusal düzeyde yüceltilendeğerlerle, evrenselci ve aynı zamanda partikülerist karakterdeki değerler arasındakeskin çelişkiler görülebilmektedir.Ülkedeki demokrasi krizi üzerine yapılan tartışmalar bağlamında sözkonusu durumTürkiye'de şu an için geçerlidir. Daha cok vakıflar ve dernekler tarafından temsiledilen, hükümet-dışı örgütler olarak sivil toplum kuruluşları (STK), ulusal düzeydeuygulanan demokrasi ile küresel düzeyde değişen demokrasi anlayışını yereluygulamalara gönderme yaparak birbirine yaklaştırmaya çalışmaktadır. O zaman,devlet ile küresel sivil toplumun şekillendirdiği yerel toplumun değerçatışmalarından kaynaklanan gerginliği asgari düzeye indirmek Türkiye'deki ulusalSTK'lara düşmektedir. Küresel ölçekte, STK'lar, devletin yukarıdan aşağıyauygulanan devlet politikaları ile tabandan yukarı doğru ilerleyen yerel toplumsalhareketlilik sonucu doğan talepler arasındaki boşluğu doldurmaya çalışmaktadırlar.Devlet, STK ve yerel toplum arasındaki üçlü ilişkiler yumağı, iç ve dış etkenlerinoynadığı rol sonucu git gide daha karmaşık bir hal almaktadır.Halihazırda, Türkiye'deki STK'ların oynadığı rol, çalışmanın ana temasınıoluşturmaktadır. Türkiye'deki STK'ların kalkınmaya ne ölçüde alternatifyarattıklarını ve ülkenin güneydoğusundaki Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)kapsamında, Çok Amaçlı Toplum Merkezleri (ÇATOM) aracılığıyla, katılımcıdemokrasiye ne ölçüde katkıda bulunduklarını gözlemlemek ilginç olacaktır.Azınlıklara ve toplumsal cinsiyete dayalı özgünlükler çalışmanın temel bileşenlerinioluşturmakta ve bu bağlamda Türkiye'deki STK'ların, yerel ve merkezi otoriteler ileyerel toplum ar
İnceleAbdallah Imam HARUNA
Soğuk Savaş sonrası küresel siyasette, sivil toplum örgütleri, devlet dışı organizasyonlar ve inanç temelli kuruluşlar gibi yeni aktörler, devletlerin dış politika ve uluslararası ilişkilerdeki tarihsel hakimiyetine meydan okumaktadırlar. Çok partili demokrasinin dış politikada karar verme ve denetim ile bağdaşmadığı ve bu alandaki devlet egemenliğinin, devletin tek temsilcisi olarak algılanan hükümetlerin münhasır, tartışılmaz yetkisi olduğu şeklindeki geleneksel görüşün, demokratik toplumlarda savunulması giderek zorlaşmaktadır. Bu devlet dışı aktörlerin, stratejik yönelim ve politika öncelikleri hakkında çeşitli bakış açılarını tartışarak ve vatandaşların anlayabileceği bir şekilde karmaşık konularda halkın güvenini güçlendirerek, vatandaşların yaşamları üzerinde giderek artan doğrudan etkisi olan karmaşık dış politika ve uluslararası sorunların çözümüne giderek daha fazla katkıda bulunmaları beklenmektedir. Bu çalışma, Gana'nın Dördüncü Cumhuriyet demokratik döneminde devlet dışı aktörlerin dış politikada karar verme süreçlerindeki etkisini incelemektedir. Bu tez, bir dizi varsayım etrafında organize edilmiş benzersiz ve orijinal bir veri koleksiyonu sunmakta ve iyi formüle edilmiş bir kavramsal çerçeve izlemektedir. Birincil kaynaklara dayanmakta ve başta sivil toplum örgütleri olmak üzere çeşitli devlet dışı aktörlerin çalışma yöntemlerine ve bunların Gana'nın dış politika sonuçları üzerindeki etkilerine ilişkin şimdiye kadar ortaya konmamış bir bakış açısı sunmaktadır. Bu tez, sivil toplumun çeşitli operasyonel sorumlulukların üstlenilmesi yoluyla dış politika karar verme süreçlerine nasıl gayri resmi ama anlamlı bir şekilde katıldığını ortaya koymaktadır. Tezin temel amacının, devlet dışı aktörlerin belirli bir coğrafi çevrede dış politika kararlarını nasıl etkilediğini anlamak olduğu göz önüne alındığında, çalışma, alan çalışmaları yaklaşımını benimsemekte ve siyaset, uluslararası ilişkiler, tarih ve sosyoloji gibi çeşitli ancak ilgili disiplinlerden gelen teorik literatürden yararlanmaktadır. Bu yaklaşım, belirli bir dönem boyunca dış politika formülasyon süreçlerinin izini sürmeyi, aktörlerin çeşitli etkileşimlerini ortaya koymayı ve süreci açıklamak için ampirik anlatılar oluşturmak üzere etkilerini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Sonuç olarak bu, hibrit bir dış politikanın iş b
İnceleHakan ODABAŞI
Pandemi şartlarının da katalizör görevi yapması ile artık günlük hayatın bir parçası haline gelmekte olan çevrimiçi dijital ortamlar, bu yönde tanıtım çalışmalarının da artmasını sağlamaktadır. Bu çalışmada bir doktora tez konusu olarak, dijital iknanın tanıtım çalışmalarında kullanımı ele alınmaktadır. Çalışmanın araştırma alanında; sivil toplum kuruluşlarında tanıtım için kullanılan dijital medya platformlarının dijital iknaya uygun olup olmadığı sorusunun cevabı aranmaktadır. Bu amaçla ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarının web sitelerinde ve sosyal medya platformlarında yaptıkları tanıtım çalışmaları incelenmiştir. Dijital ikna, çevrimiçi dijital ortamlarda iknanın tasarımını amaçlamaktadır. İkna teknolojileri konusunda çalışmaları ile ön plana çıkan B.J. Fogg ve ikna stratejileri konusunda araştırmaları ile tanınan Robert B. Cialdini'nin altı etki prensibi ana kaynak olarak görülmektedir. Dijital ikna konusunda çeşitli uluslararası üniversitelerde yapılmış diğer çalışmalara da detaylı yer verilmektedir. Araştırma bölümünde oluşturulan kodlama cetveli dijital iknaya uygunluğun tespiti için Fogg ve Cialdini'nin çalışmaları referans alınarak hazırlanmıştır. Araştırma sonucunda sivil toplum kuruluşlarının farklı oranlarda dijital iknaya uygunluğu tespit edilmiştir. Ancak kullanılan dijital ikna unsurları farklılık göstermektedir. Ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşları karşılaştırılmasında, web sitelerinde uluslararası sivil toplum kuruluşlarının dijital ikna stratejilerine daha fazla uygun olduğu tespit edilmiştir. Sosyal medyada, tetikleyici dijital ikna unsurlarının daha fazla kullanıldığı, web sitelerinde ise motivasyon unsurlarının daha fazla tercih edildiği tespit edilmiştir.
İnceleİlgar Seyidov
En eski ve "ideal" iletişim biçimlerinden olan"diyalog" Antik dönemde olduğu gibi XXI. Yüzyılda da geniş şekilde tartışılmaktadır. Antik dönem ile "felsefi", XIX. Yüzyıl sonrası çalışmalarla ise "kuramsal" temel kazan anlayış XXI. Yüzyılda yeni bir fenomen olarak "sivil diyalog" şeklinde ortaya çıkmıştır. Sivil toplum alanı içinde anlam kazanan bu kavram, AB' nin üyelik müzakereleri sürecinde aday ülkelerle yürüttüğü programlarla gündeme gelmiştir. Yapılan bu çalışma ile öncelikle Antik dönemde "diyalog" anlayışına ilişkin felsefi akımlar ve XIX. Yüzyılda kuramsal yaklaşımlar ele alınmıştır. Daha sonra sivil toplum alanı içinde bir "sivil diyalog" anlayışının kavramsal altyapısının oluşturulmasına yönelik bir çözümleme yapılmıştır. Bu anlamda sivil toplum kuruluşları "sivil diyalog aracıları" olarak ele alınmıştır. Son olarak AB' nin aday ülke olarak Türkiye ile yürütmekte olduğu "Sivil Toplum Diyaloğu" programı Çerçeveleme analizi aracılığıyla analiz edilmiştir. "Sivil diyalog" anlayışının program kapsamında nasıl "çerçevelendiği"ne odaklanılmıştır. Sonuç olarak "diyalog" temelli bir "sivil diyalog" sürecinin gerçekleştirilmediği ve bu bağlamda "sivil diyalog" anlayışı çerçevesinde nasıl bir "diyalogatif" yapının oluşturulabileceğine ilişkin öneri sunulmuştur. Anahtar Sözcükler: Diyalog, Sivil Diyalog, Sivil Toplum Alanı, Sivil Toplum Kuruluşları, Çerçeveleme, Sivil Toplum Diyaloğu Programı.
İnceleBanu Yılmaz
Türkiye'deki Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ile Özel Sektör kurumları arasındaki ortak yaratımların (co-creations) sahip olduğu özelliklerin ve bu ortak yaratımlar için kurum tarafında ilgili birimin hangi birim olduğunun tespit edilmesidir. STK ve kurumlar arasındaki, ortak yaratım özelliklerinin araştırılması ve ortaya konulması Kent and Taylor (2002) tarafından geliştirilen "Halkla İlişkilerin, Diyalojik Teorisinin" beş kriteri dahilinde sağlanmıştır. Tezin araştırması, STK ve özel sektör temsilcileri ile nitel yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşme yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Tezin bulguları, sivil toplum kuruluşları ile özel sektör şirketleri arasındaki ortak oluşumların çok benzer veya özdeş özelliklere sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca, bu özellikler, diyalog halkla ilişkiler teorisi ilkeleri bağlamında tanımlanmış ve sunulmuştur. STK'lar ve özel sektör şirketleri arasındaki ortak yaratımlar için, şirketler tarafında, ilgili organizasyon departmanı "kurumsal iletişim birimi" olarak bulunmuştur. Kurumların Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) ve Sürdürülebilirlik kavramlarına bakış açısıyla ilgili önemli değişiklikler tespit edilmiştir. Şirketler, sosyal yardım faaliyetlerini işlerinin bir parçası olarak ve şirketin varlığının sürdürülebilirliği için bir gereklilik olarak görmektedirler. Diğer çok önemli bulgu olarak, taraflar, bu diyaloglarda, dünyadaki "amaçları" aramanın birlikte yaratmada çok belirleyici olduğunu ve dünyanın geleceği ile ilgili kaygı ve arayışlara sahip olduklarını belirtmişlerdir. İnsanlar arasında ve özellikle çalışanlar arasında "amaç arama ve iyiliğin bir parçası olma" konusundaki artan ihtiyaç, STK'lar ve şirketler arasında birlikte yaratma eğilimi için önemli bir neden olmaktır. Bu tez, halkla ilişkiler disiplinde "amaca yönelik ortak yaratımsal halkla ilişkiler" olarak adlandırılan yeni bir çalışma alanının gerekliliğine işaret etmekte ve ilgili disiplinlere yeni bir model önermektedir. Anahtar Kelimeler: Halkla İlişkiler, Diyalog Halkla İlişkiler Teorisi, Sürdürülebilirlik, Amaç, Maureen Taylor ve Michael Kent
İnceleHüseyin ŞİRİN
Bu araştırmanın amacı eğitimin siyasal işlevleri ve bu işlevlere ilişkin sivil toplum örgütlerinin (STÖ) görüşlerini analiz etmektir. Sivil toplum kuruluşları, pek çok toplumsal kurumda olduğu gibi eğitim sisteminde de görüş ve önerileri ile önemli işlevler üstlenmektedir.Araştırmanın çalışma grubunu; AÇEV, EĞİTİM BİR-SEN, EĞİTİM-SEN, ERG, HAK-İŞ, Tarih Vakfı, DİSK, TÜRK- EĞİTİM-SEN, TED, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği, TÜRK-İŞ, TİSK, MÜSİAD ve TÜSİAD temsilcileri oluşturmuştur.Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmış ve araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış bir görüşme formu ile toplanmıştır. Merkezleri İstanbul ve Ankara'da olan toplam 14 sivil toplum kuruluşunun yönetici ya da ilgili temsilcileri ile her biri yaklaşık 45 dakika süren görüşmeler yapılmıştır. Görüşmeler sonunda katılımcıların izniyle tutulan ses kayıtları deşifre edilmiştir. Kayıtların deşifresiyle ortaya çıkan yazılı ifadeler katılımcılara e-mail yoluyla gönderilerek onayları alınmış ve gerekli gördükleri düzeltmeler yapılmıştır. Verilerin analizinde ?betimsel analiz? tekniği kullanılmıştır.Bu araştırmanın bulguları STÖ'lerin eğitim sistemini, sistemin amaçlarını, amaçların gerçekleşme düzeyini ve STÖ'lerin eğitim politikalarının oluşturulmasında karar süreçlerini etkilemesini algılamalarında farklılıklar olduğunu ortaya koymuştur. STÖ'ler eğitimin işlevleri ile ilgili karar süreçlerini gerçekleştirdikleri araştırmalar, baskı araçları ve politika yapıcılar ve karar vericileri ile ilişkiler aracılığıyla etkilememeye çalışmaktadır.Araştırmanın sonuçlarına dayanarak STÖ'lerin eğitim sistemine ilişkin görüş ve politikalarının belirlenmesi ve bunların etkililik düzeylerinin saptanması amacılyla gerek teorik gerekse uygulama düzeyinde daha fazla çalışma ve araştırma yapılması önerilebilir.
İnceleORHAN POLAT
Günümüzde teknolojik ilerlemelerle hızla küreselleşen dünya, tek tip "ekonomik insan" biçimini oluştururken, insanın yalnızca kİ¢r edilen bir nesne olarak görülmesine neden olmaktadır. Bu durum toplumda bireyciliği artırırken ekonomik, sosyal, sağlık, çevre gibi pek çok konu başlıklarında toplumsal sorunları da artırmaktadır. Artan bu sorunlar gelecek için hem küresel hem de yerel düzeyde endişe uyandırmaktadır. Bu nedenlerle toplumsal sorunların çözülmesi için yeni bir bakış açısına ihtiyaç duyulmaktadır. Yeni bakış açısı "sosyal insan" biçimini esas alan, bireysel yaşamdan ziyade sosyal yaşam ve kolektif yaşam konularını kapsayan sivil toplum ve sivil toplumun örgütlenmesini ve yönetilmesini kapsamalıdır. Örgütlenen sivil toplumun iyi yönetilmesi, günümüzde yaşanan toplumsal sorunların çözülmesi için hayati öneme sahiptir. Yönetim ve organizasyon bilim dalı konuları arasında yer alan sivil toplum ve halk konusunda yapılan araştırmalar oldukça sınırlıdır. Belirtilen olumsuzlukları gidermek için incelemeler yapmak ve sivil toplum kuruluşlarının (STK) yönetiminde bir örnek oluşturmak maksadıyla bu araştırma yapılmaktadır. Araştırma, Türkiye'de yerel kalkınmayı amaçlayan LEADER Yaklaşımı kapsamında kurulan yirmi beş dernekte gerçekleştirilmiştir. Araştırmada literatür taraması, anket ve mülakat tekniği ile katılımcı gözlem yöntemi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda etkinlik teorisinin STK yönetiminde kullanılabileceği ve STK'ların sosyal girişimciliği bireysel, çevresel ve örgütsel faktörlerde belirtilen boyutlarda gerçekleştirebileceği tespit edilmiştir. Ayrıca sivil toplumun örgütlenmesi için nasıl bir politik, sosyo-ekonomik ve kültürel çevreye sahip olması yönünde bulgular gün ışığına çıkarılmıştır. Elde edilen bulgular ışığında, temel hipotezler "kabul edilir" olarak değerlendirilmiştir. ANAHTAR KELİMELER: Etkinlik Teorisi, Sivil Toplum, Sivil Toplum Kuruluşları, Sosyal Girişimcilik, LEADER Yaklaşımı.
İnceleAli Artam AYYILDIZ
Genel olarak ülkelerin benimsedikleri göçmen politikalarının, asimilasyon ile çok kültürlülük arasında değişen noktalarda yer aldığı bilinmektedir. Her iki göçmen politikasına dayalı farklı programlar ev sahibi ülkelerin yönetimleri tarafından biçimlendirilmektedir. Geliştirilen programların genellikle sosyal uyumun sağlanabilmesinde başarılı olmadığı yönünde eleştiriler getirilmektedir. Bu eleştirilere yanıt oluşturabilecek "tanınma teorisine" dayalı bir sosyal uyum modelinin ise adil ve etik bir sosyal uyumu geliştirebileceği ileri sürülmektedir. Göçmenlerin sosyal uyumunda başarı ölçütlerinin neler olduğu ve bu durumun nasıl ölçüleceği konusunda göçmenlerin öznel iyilik halinin değerlendirilmesi önemli bir yer tutmaktadır. Göçmenlerin iyilik halinin, onların sosyal uyum düzeyini artırdığı öngörüsü ile yapılan çalışmalarda çoğunlukla göçmenlerin ev sahibi toplumun öznel iyilik düzeyine ulaşamadıkları gösterilmekte ve alan literatüründe, bu durumun nedenlerinin irdelenmesinin gerekliliğine işaret edilmektedir. "Tanınma teorisine" dayalı çalışmalarda ise, olumlu tanınma tutumları ile göçmenlerin iyilik hali düzeyi arasında olan pozitif ilişki gösterilmektedir. Bu çalışma, geçici koruma altındaki Suriyelilere STÖ'ler tarafından verilen sosyal uyum hizmetlerinin tanınma tutumları bağlamında nasıl bir anlama sahip olduğunu ortaya çıkarmak amacıyla yapılmıştır. Yorumlayıcı Fenomenolojik Analiz (YFA) yaklaşımının kullanıldığı bu nitel çalışmada kartopu yöntemi ile ulaşılan 27 katılımcı ile yarı- yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelerin analizi sonucunda çalışmanın ana teması olarak" Bireysel deneyimden toplumsal yapıya doğru iletişim gereksinimi" tanımlanmıştır. Bu ana temayı oluşturan ara temalar ise "Toplumsal yapıdan kaynaklanan tanınma engelleri ", "Olumlu tanınma deneyimleri ", "STÖ kapsamında olumlu tanınma engelleri" ile "Olumlu tanınma tutumları umudu" olarak gruplanmıştır. Bu çalışma sonucunda, STÖ'ler tarafından gerçekleştirilen sosyal uyum çalışmalarında, olumlu tanınma tutumlarının geliştirilebilmesini sağlayabilmek için tüm aktör ve paydaşlar arasında hem dikey hem de yatay etkileşim olanaklarının geliştirilmesi önerilmektedir. Olumlu tanınma tutumlarının yaygınlaşarak geliştirilmesi göçmenlerin sosyal uyum başarısını artırarak onların toplumsal iyilik halini yüksel
İnceleJames Drfoun Amol AJAK
Dünyanın ve Afrika'nın birçok yerinde, kaynak kıtlığına bağlı olarak çatışmalar yaşanmaktadır. Güney Sudan'da, topluluklar, etnik gruplar, çiftçiler ve çobanlar uzun süreden beri bu çatışmalarla karşı karşıya kalmakta ve bunların birçoğu hayatlarını veya mülklerini kaybetmektedirler. Çalışmada, Güney Sudan'da çatışmaların çözümü ve barış ortamının geliştirilmesinde STK'ların tarımsal yayım hizmetlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada kullanılan veriler, Güney Sudan'ın üç bölgesinde 150 çiftçi ve çoban ile kamu ve STK'ların kırsal hizmetler bölümünde istihdam edilen 30 yayım uzmanından anket yöntemi ile elde edilmiştir. En fazla görülen çatışma türü çiftçiler ve çobanlar arasında yaşanan çatışmalardır. Çatışmaların temel sebebi çiftçilerin mahsullerinin çobanların sığırları tarafından tahrip edilmesidir (%42,7) ve süreç çiftçilerin hasar sonrasında ya mahkemelerde ya da açık alanlarda çobanlara karşı hızlı bir tepki göstermesi ile sonuçlanmaktadır. Bu kavgalar genellikle gençler arasında yaşanmakta (%66,1) ve barışın inşasında dikkate alınması gereken en önemli gruptur. Araştırmada, çiftçi-çoban, çiftçi-çiftçi, çoban-çoban arasındaki çatışmaların %46,1'inin sonucunda çatışanların yerlerinden olması ile sonuçlandığı tespit edilmiştir. Çalışmada, kamu ve STK'ların yayım uzmanları tarafından yürütülen çatışmaları çözme ve barış ortamının sağlanmasına yönelik faaliyetlerin sınırları saptanmıştır. Çalışmada sonucunda, kırsal alanda çiftçi ve çobanlar arasında çatışmalar olduğu ve bu çatışmaların çözümünde resmi ve gayri resmi yöntemlerin kullanıldığı belirlenmiştir. Geliştirilecek yayım çalışmalarının barışın inşasında rolü bulunmaktadır. Bulgulara göre, kamu, sivil toplum kuruluşları (STK'lar) ve topluluklar dahil olmak üzere çeşitli paydaşlar, yeni ve geliştirilmiş çatışma çözme stratejileri ve barış inşası stratejileri belirlemelidir. Anahtar Kelimeler: STK'lar, Yayım, Çatışma, Çiftçiler, Çobanlar
İnceleAYBİKE PELENK
Güven siyaset, ekonomi, iletişim ve sosyal yaşam gibi toplum düzenini oluşturan bütün ilişki yapılarında önemli bir etki yaratmakta, belirsizlik, karmaşa ve risk durumlarının çözümlenmesinde önemli bir gereklilik olmakta, sosyal ilişkilerde bütünleştirici ve birleştirici bir işlev görmektedir. Bireyler, gruplar ve kurumlar arasında açıklığı sağlayarak, çatışmalara yönelik çözümler sunmakta, toplumsal dayanışmayı sağlayarak, kurumların fonksiyonlarını sağlıklı bir şekilde yerine getirmesinde önemli bir rol oynamaktadır.Çalışmanın birinci bölümünde güven kavramını oluşturan unsurlar olan temel güven, kişilerarası güven ve sosyal güven kavramları irdelenmiş, güven türleri, güven ve kaynağın inanılırlığı, güven ve toplumsal yapı kavramları üzerinde durulmuştur İkinci bölümde, toplumsal yapı üzerinde etkili olduğu düşünülen sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik kavramsal çerçeve sunulmuştur. Araştırma bölümünden oluşan üçüncü bölümde ise, Marmara bölgesi sınırları içerisinde yer alan ve devlet statüsünde bulunan iletişim fakültesi öğrencilerine uygulanan anket tipi soru formunun bulgu ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.Araştırma sonucunda, genç kanaat önderleri olarak nitelendirilen katılımcıların toplumsal yapı üzerinde etkili olduğu düşünülen bu dört önemli kuruma yönelik güven düzeyinin ve bu kurumlara yönelik bilgi kaynaklarına duyulan inanılırlığın oldukça düşük seviyede olduğu saptanmıştır. Güvensizliğin baş gösterdiği bir toplumun üyelerinde yalnızlaşma ve yabancılaşmanın başlaması, toplumsal dayanışmada ve kurumların işleyiş sürecinde yaşanan olumsuzluklar ve güvensizliğin iletişim kanallarını kapatması gibi faktörler araştırmadaki genel güven düzeyi bulgularıyla karşılaştırıldığında önemli veriler olarak saptanmıştır.
İnceleSerhan SALEPCİGİL
Sivil toplum örgütleri, demokratik toplumların önemli unsurlarından biri olarak görülmektedir. Sivil toplum örgütleri bireylerin siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel ve daha farklı alanlardaki hak ve özgürlük taleplerini elde edebilmek, kazanılmış haklarını korumak için oluşturdukları örgütlenmeler olarak tanımlanabilir. Çevre sorunları ve bu sorunların ortadan kaldırılması için gerçekleştirilen çalışmalar küresel bir gündem başlığı haline gelmiştir. Çevre alanında faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri de bu sorunların çözümü için faaliyetler yürüten önemli unsurlar olarak öne çıkmaktadır. Halkla ilişkiler çalışmaları bu örgütlerin stratejik hedeflerine ulaşabilmelerinde önemli bir role sahiptir. Halkla ilişkilerde mükemmellik modeli, kurumların nasıl daha etkili olabilecekleri konusunda ortaya koyduğu önermeler açısından önemlidir. Bu çalışmada çevre alanında faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin halkla ilişkiler çalışmaları, mükemmel halkla ilişkiler kriterlerine göre incelenmiştir. Çalışmanın birinci bölümünde, sivil toplum kavramının Antik Yunan'dan günümüze kadar hangi özellik ve anlamlara sahip olduğu, sivil toplumun çağdaş tanımlamasının ne olduğu, sivil toplum örgütlerinin özelliklerinin ve işlevlerinin ne olduğu değerlendirilmiştir. İkinci bölümde, çevreselcilik, ekolojizm ve çevre hakkı kavramları ele alınarak, ekolojizmin ideolojik unsurları değerlendirilmiştir. Üçüncü bölümde halkla ilişkilerde mükemmellik teorisi kapsamında, mükemmel halkla ilişkilerin unsurları ve mükemmel halkla ilişkiler modelinin özellikleri açıklanmıştır. Dördüncü bölümde, çevre alanında faaliyet gösteren on (10) sivil toplum örgütünün halkla ilişkiler çalışmalarının mükemmel halkla ilişkiler modeline göre değerlendirilmesi amacıyla gerçekleştirilen araştırma yer almaktadır. Sivil toplum örgütlerinin iletişim sorumluları ile gerçekleştirilen derinlemesine görüşmelere dayanan araştırma bulgularının mükemmellik kriterleri ile uyumu, tartışma ve değerlendirme kısmında yer almaktadır. Çalışmada son olarak genel bir değerlendirme yapılarak ortaya çıkan sonuç ve önerilere yer verilmiştir. Buna göre araştırmaya konu olan sivil toplum örgütlerinin halkla ilişkiler çalışmalarının, mükemmel halkla ilişkiler kriterlerinin çoğu ile uyum içerisinde olduğu, ancak halkla ilişkiler departmanının olmama
İnceleBUSE IŞIKHAN
İş gücü anlaşması 60 yılı geride bırakırken, işçi göçü ve bunla ilgili değişen dinamikler hala araştırmacıların dikkatini çekmektedir. Ev sahibi ülkede doğup büyümüş göçmenlik geçmişi olan nesiller de göç araştırmalarında önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada Hollanda'da doğup büyümüş Türk gençlerinin kültür aktarım ve entegrasyon süreçlerinde Türk sivil toplum kuruluşlarının rolü incelenmiştir. STK'lara giden 30 Türk genciyle yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın sonuçlarına göre, Türk sivil toplum kuruluşlarının Türk gençlerinin kültür aktarım ve entegrasyon süreçlerine ulus ötesi sosyal sermaye aktörleri olarak etki ettiği görülmüştür. Türk sivil toplum kuruluşlarının, faaliyetleri yoluyla ulus ötesi ilişkiler geliştirdiği belirlenmiştir. Sivil toplum kuruluşlarının ulus ötesi ilişkiler tesis etmesi, Türk kültürünü sürdürerek Hollanda toplumunda var olmaya çalıştığını göstermektedir. Aynı zamanda Hollanda toplumuyla bütünleşmeye açık olduklarını ve bunun için çabaladıklarını göstermektedir. Diğer yandan, Türk gençlerinin ulus ötesi ilişkiler kuran Türk sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine katılmaları, onların da ulus ötesi ilişkileri ve ulus ötesi aidiyet bağlarını (köken ülke ve ev sahibi ülke için) benimsediklerini göstermektedir. Bu bağlamda, katılımcıların kimliklerini Hollanda ve Türk kültürü sentezi üzerinden oluşturdukları görülmüştür. Bunlara ek olarak, Türk gençlerinin kendilerini ulus ötesi tanımlamalarla ifade ettiği saptanmıştır.
İnceleMümin Köktaş
İskoç Aydınlanması, İskoçya'da 18. yüzyılın başlarında başlayan yaklaşık yüz yıllık bir entelektüel ve kültürel harekete verilen bir addır. Bu Aydınlanma hareketi sadece felsefi değil, aynı zamanda bilimsel, iktisadi, tarihsel, hukuki ve siyasaldır. İskoç Aydınlanması ve onun sivil toplum anlayışı bu tez çalışmasının konusunu oluşturmaktadır. Çünkü İskoç Aydınlanmasının temel olarak ?sivil toplumun? teorisini yapmaya teşebbüs ettiği ve onun sosyal teoriye asıl katkısının da bu noktada kendini gösterdiği söylenebilir.İskoç Aydınlanmasının kendisini ortaya koyduğu ahlak felsefesi, tarih ve siyasal iktisat, aynı zamanda İskoç Aydınlanmasının sivil toplum anlayışının temel perspektiflerini ortaya koyar. Bu açıdan İskoç Aydınlamasında sivil toplum teorisi her şeyden önce bir ahlak teorisidir. Çünkü İskoç Aydınlanmasının üniversitedeki öncü düşünürleri ahlak felsefesi kürsüsünde bulunmaktaydı ve aynı zamanda, ahlak felsefesinin o günkü anlamı bugün sosyal bilimler olarak ifade edilen anlamla benzerdir.Hutcheson, Hume ve Smith aralarında farklılıklar olsa bile bir ahlak teorisi önermişler, insanın ahlaki melekesini duygusal terimlerle izah etmişlerdir. İskoçların toplum analizlerinde kullandıkları önemli kavramsal unsurlar şunlardır: ahlak duygusu, karşılıklı sempati, imgelem, duygusal eğilim ve erdem. İskoçlar insanın toplumda eylemde bulunurken öz-çıkarla hareket ettiğini kabul etmekle birlikte, insanın toplumsal yanına, toplum dışında insanın var olamayacağına, insandaki doğal yardımseverlik ve erdem eğilimine dikkat çekmişlerdir. Diğer bir ifadeyle, İskoçlar sosyal teorilerinde bireysel ve ortak iyi arasında bir çatışma görmemişlerdir.Tezde öncelikle genel olarak sivil toplum, Aydınlanma ve İskoç Aydınlanması incelenmiştir. Sonrasında İskoç Aydınlanmasının tarihsel ve siyasal arka planını oluşturan veya diğer bir ifadeyle İskoç Aydınlanmasının üç sacayağını oluşturduğu genellikle kabul edilen üniversite, kilise ve hukuk kurumları incelenmiştir. Bu kurumlar aynı zamanda İskoç Aydınlanmasında rol oynayan kişilerin ait oldukları yapıları da gösterir. Bu bölümde ayrıca politik ve ekonomik gelişmelere de değinilmiştir.Sonrasında İskoç Aydınlanmasında sivil toplumun ahlaki temelleri açıklanmaya çalışılmıştır. Burada ahlak teorisi İskoç ahlİ¢k teorisini çok güçlü bir şekilde temsil eden üç filozof (
İnceleAlptekin Cihangir İŞBİLİR
Sivil toplum kuruluşlarının uluslararası ilişkiler disiplini içindeki yeri ve çatışma çözümlerine ve barış inşasına katkısı literatürde tartışılmakla birlikte iletişim ve teknoloji sahasındaki gelişmeler en azından destekleyici roller kapsamında sivil toplum kuruluşlarının göz ardı edilemeyecek fonksiyonlar icra etmesine zemin hazırlamıştır. Devletlerin etkin ve merkezi aktör olduğu uluslararası ilişkiler ve diplomasi ekosisteminde hibrit ve tamamlayıcı aktörler olarak faaliyetler gerçekleştiren sivi toplum kuruluşları özellikle devletlerin çöktüğü veya zayıfladığı şartlarda koruma, gözlem, savunuculuk, sosyal uyum, sosyalleşme, arabuluculuk ve kolaylaştırıcılık, servis sağlama ve radikalleşme ile mücadele bağlamında projeler gerçekleştirebilmektedir. Çatışmaların önlenmesi ve barış inşasının sivil araçları olan bu sekiz fonksiyon çerçevsinde sivil toplum kuruluşlarının etkinliği bu tezin teorik zeminini teşkil etmektedir. Silahlı, sınırlı ve örtülü çatışmalarla birlikte terörizmin yoğun olarak güvenlik ve barışı tehdit ettiği İslam ülkelerindeki sivil toplum yapısının sekiz sivil fonksiyon bağlamındaki kapasitesi ve bu kapasitenin mevcut durumu ve olması gereken seviyesi bu çalışmanın temel araştırma konusunu oluşturmaktadır. İslam ülkelerinin barış inşası çerçevesindeki sivil kapasitesi ve Müslüman toplumların yönettiği sivil toplum kuruluşlarının çatışmalara müdahalelerdeki etkinliği çatışmanın her fazının yaşandığı ve her ölçekte barış inşası süreçlerinin devam ettiği Suriye ve Yemen örnek olayları üzerinden ve sekiz sivil fonksiyon çerçevesinde analiz edilmiştir. Çalışmada İslam Dünyasındaki vakıf geleneğinin ve geleneksel sivil yapıların toplumsal direnci güçlendirerek sosyal fay hatlarını tamir ettiği ve pozitif barış inşasında önemli roller oynadığı tespitinden hareketle sekiz fonksyion çerçevesinde profesyonel kapasite geliştirildiği takdirde çatışmalara yapıcı müdahale oranlarının artacağı sonucuna ulaşılmıştır. Mevcut sivil kapasitenin yetersizliklerine örnek olaylar üzerinden dikkat çekilerek etkin destekleyici ve tamamlayıcı sivil fonksiyonların fiiliyata geçirilmesi için hangi alanlarda kapasite inşasına ihtiyaç olduğuna dair değerlendirilmelerde bulunulmuştur. Çatışma çözümleri ve barış inşası sahasında özellikle İslam ülkelerindeki sivil kapasiteyle ilgili li
İnceleSAMİ TAŞDEMİR
Türkiye'de yaşayan Kuzey Kafkas toplulukları Çarlık Rusya'sının yaptığı soykırım ve sürgünün etkisiyle Osmanlı imparatorluğunun Anadolu topraklarına göç etmek zorunda kalmış etnik bir gruptur. Etnisite konusunda yapılan bilimsel araştırmalara göre etnik kimlik töze ilişkin bir olgu değildir, kültürel farklılıklar da değildir. Bireylerin grup dışı toplumsal ilişki sürecinde şekillendirdiği ön yargılar, olumlu ve olumsuz düşünceler kimliğin oluşumunu doğrudan belirleyen unsurlardır. Bu araştırma İstanbul Çerkeslerinin kimlik bilincini/algısını dernek/vakıf düzeyinde tespit etmeyi amaçlayan niteliksel bir çalışmadır. İstanbul Kafkas STK'nda inşa edilmeye çalışılan Çerkes kimliği, bu kurumlarda görev yapan yöneticiler ve etkinliklere katılan gençler arasından tesadüfü olarak seçilenler ile yapılan derinlemesine mülakatlara ve etkinlik gözlemlerine dayanmıştır. Araştırmada Çerkeslerin etkileşim bağlamında tespit edilen temaları: Köy/kasaba ilişkileri, ritüeller, aile ve akrabalık ilişkileri ve örüntüleri, evlilik ilişkileri, vakıf/dernek ilişkileri ve kültürel faaliyetler, Kuzey Kafkasya ile akrabalık ve kültürel ilişkiler, khabze (xabze) ve toplumsal özellik, din, kadının Çerkes toplumundaki yeri, etno-kültürel tanıma ve tanıtma simgeleri, sosyal medya, söylemler, Çerkes dili, asimilasyon ve kimlik bilinci olarak tasnif edilmiştir. Araştırma sonucunda Çerkeslere özgü yaşam tarzı/kültürünün Çerkes kimliğinin önemli bir parçası olduğu görülmüş, bu kültürün Çerkesler arasında etkileşim için motivasyon sağladığı ve Çerkes kimliğinin yeniden inşasına önemli bir katkısının olduğu anlaşılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgular görüşmecilerin çoğunluğunun kendi öz kimliklerini vurgulamak ve xabze denilen kültürel yapılarını yaşatmak gayreti içinde olduklarını göstermiştir. Anahtar kelimeler: Etnisite, etnik grup, diaspora, asimilasyon, xabze.
İnceleKoray GENÇ
Uluslararası turist varışları 2018 yılında bir önceki yıla göre %5 artarak 1,4 milyar kişi olarak kayıtlara geçmiştir. Bu varışların yaklaşık yarısı Avrupa kıtasında gerçekleşmiştir. Duruma istinaden Avrupa destinasyonlarında yükselen aşırı turizm karşıtlığı, destinasyon yöneticilerini ve uluslararası turizm örgütlenmelerini düzeltici yönde çalışmalar yapmaya zorlamaktadır. Bu zorunluluk konunun akademik boyutlarıyla da tartışılmasına sebebiyet vermektedir. Uluslararası turizm hareketliliğinin istikrarlı şekilde yukarıya ivmesi ve aşırı turizm karşıtlığından muzdarip örnek destinasyonların varlığı; henüz aşırı turizm karşıtlığının baş göstermediği destinasyonlar için, önleyici politikalar oluşturulması konusunda geç kalınmamasının gerekliliğini göstermektedir. Bu çalışmada İstanbul'da aşırı turizm olgusunun, farklı destinasyonlar ile karşılaştırmalı ve belirlenen soru başlıkları üzerinden yorumsayıcı bir yaklaşım ile değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaca yönelik iki aşamalı bir araştırma süreci yürütülmüştür. İlk aşamada aşırı turizm olgusunun söz konusu olduğu Barselona, Venedik, Dubrovnik destinasyonları ve araştırma alanı İstanbul; ikincil veri kaynakları üzerinden değerlendirmeye tabi tutulmuştur. İkinci aşamada ise İstanbul'da faaliyetlerini sürdüren ve önemli birer paydaş olan sivil toplum örgütleri temsilcileriyle görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Yirmi sivil toplum örgütü temsilcisiyle görüşülmüş olup; temsilci seçiminde örgütü temsil gücüne özen gösterilmiştir. Görüşmeler vasıtasıyla toplanan 107 sayfalık ham veri içerik analizine tabi tutulmuş; mevcut durum, aşırı turizm ve tepki göstergeleri olmak üzere üç ana tema oluşturulmuştur. Ayrıca aşırı turizm göstergeleri ana teması altında; sosyoekonomik, sosyokültürel, çevresel ve politik (genel ve turizm) olmak üzere dört alt tema oluşturulmuştur. Oluşturulan her bir tema betimsel analiz yoluyla yorumlanmıştır. Nihai olarak İstanbul'da aşırı turizm durumu ve beraberindeki turizm karşıtlığı, Avrupa destinasyonlarıyla kıyaslanacak kadar olmasa da bazı göstergeler bağlamında söz konusudur. Bu göstergelerin başında turizm politikaları gelmektedir. Araştırmanın ilk aşamasında değerlendirilen ikincil veriler de görüşme verilerini destekler niteliktedir. Söz konusu verilerden açıkca anlaşılan, İstanbul turizm arzı
İnceleALİ ALPER AKYÜZ
Konu temelli çalışan sivil toplum kuruluşları (STKlar) toplumsal veya çevresel bir konu veya bu konularla ilgili sorunlardan etkilenen zarar görebilir gruplar adına hareket ettiklerini ileri sürerler. Özünde (daha büyük bir sosyal hareketin parçası olan) gönüllü girişimlerdir ve hissedarlarca paylaşılan maddi karlar için çalışmazlar. Öte yandan, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle birlikte Türkiye'de de bu örgütlerin profesyonelleşmesi önemli bir eğilim haline gelmiştir. Alanda çalışan STK profesyonellerinin sayısının artmasıyla örgütlerin (işletme kontrol uygulamaları dahil) iş yeri özelliği gönüllü ve politik arka planlarıyla üst üste gelmekte ve bir dizi gerilime yol açarak örgütsel aktörler arasındaki güç ilişkilerine ve anlam üretimine yansımaktadır. Bu çalışma, Türkiye özelinde konu temelli STKların iş organizasyonlarında bu ilişkilerin dinamiklerine ve anlamlandırma çabalarına emek süreci çerçevesinden yaklaşmaktadır. Çalışmada niteliksel bir yöntem kullanılmıştır: görüşülen çalışanlarla düzenlenen bir ilk anket üzerinden başlayarak üzerinde yoğunlaşılacak temel konular ortaya çıkartılmış ve her bir bireyle Pierre Bourdieu'nün 'tetiklenen ve eşlik edilen özanalizi' ile Alain Touraine'in 'sosyolojik müdahele yönteminin' uyarlanmış bir versiyonu uygulanmış, süreç sırasında görüşülen bireyin sosyolojik bilgiye/nesnelleştirmeye erişimi amaçlanmıştır. Her bir bireysel süreç, görüşülen kişiyle birlikte oluşturulan yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşmelerden oluşmktadır. Araştırma sorusu 'daha önce gönüllü ağırlıklı çalışmakta olan konu temelli STKlarda artan 'profesyonel' çalışanları işe alma eğiliminin, ve böylece emek sürecinin devreye girmesinin, çoğu güçlü bireysel adanmışlık ve kendilerini konuyla veya etkilenen hedef grupla daha işe girmeden önce kurulan özdeşlik nedeniyle kimlik boyutuna da sahip aynı çalışanların 'yurttaşlık/denokratik öznesi' olarak anlam arayışının önüne geçip geçmediğidir. Çalışma, çalışan statüsü çevresinde yeni direniş ve öz-örgütlenme ve öznenin yeniden kurgulanmasına olanak veren karmaşık bir emek süreci ile dinamik bir profesyonel kimlik oluşumu sürecini ortaya koymuştur. Kullanılan etkileşimli ve müdaheleci metodoloji araştırmacı ile görüşülen arasında her iki tarafın da güçlenmesine katkıda bulunan düşünümsel bir diyalog kurulma
İnceleHülya ÇINAR
Uluslararası pazarlara açılma eğiliminde olan işletmelerin, başarılı olabilmesi için ülkelerin farklı kültürel yapıları, farklı davranış şekilleri, ekonomisi, demografik özellikleri, hukuki, politik ve ticari yapılarına yönelik doğru verilerin elde edilerek, en iyi şekilde analiz yapılıp, karar alınması gerekmektedir. Bu doğru verilerin elde edilmesi de ancak farklı ülkeler hakkında yeterli bilgiye sahip olan bir değişim ve aracı rolü üstlenen kişi ya da kurumlar tarafından yerine getirilmektedir. Sivil toplum kuruluşları, devlet etkisinden uzak, bağımsız, toplum yararına hizmet eden, kİ¢r amacı gütmeyen "üçüncü sektör" olarak uluslararası pazarlara girmek isteyen ya da uluslararası pazarlarda hali hazırda faaliyet gösterip kendisini geliştirmek isteyen, ancak kendisine üye olan işletmelere, farklı ülkeler hakkında bilgi elde etme, yeniliği uyarlama, bağlantılar kurma, etkinlikler düzenleme, eğitim verme ve danışmanlık yapma gibi faaliyetler ile bir değişik aktörü durumundadır. Bu çalışma, STK'ların, işletmelerin uluslararası pazarlara açılmasında ve uluslararası faaliyetlerini sürdürmesinde bir değişim aktörü olarak rollerini belirlemek amacıyla hazırlanmıştır. Bu kapsamda çalışmanın ilk iki bölümünde, uluslararasılaşma ve STK ile ilgili kavramlar geniş bir şekilde açıklanmış, yazına uygun olarak bir alt yapı kurulmuştur. Üçüncü bölümde, işletmelerin uluslararasılaşmasında STK rolleri açıklanmıştır. Daha sonra Ege ve Batı Akdeniz Sanayicileri ve İşadamları Federasyonu "ESİDEF"e üye olup yurtdışı faaliyetlerde bulunan işletmelerde yapılan anketten elde edilen veriler çerçevesinde analiz yapılarak yorumlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Sivil Toplum Kuruluşları, Uluslararasılaşma, Değişim Aktörü, Ticari Birlikler, Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolleri
İnceleYUSUF WARA ABUBAKAR
Küreselleşmenin süreklilik kazanmasıyla iyi yönetişim özellikle üçüncü dünya ülkelerinin temel ihtiyacı haline gelmiştir. Dünyadaki ulus-devletler, içte ve dışta politik ve ekonomik yapılarını geliştirmek için rekabetçi bir arayış içerisindelerdir. Bir ulus-devletin gelişiminin ve refahının temel kaynağı, iyi yönetişimden ortaya çıkan şeffaflıktır. İyi yönetişim teşviki ve tesisi sadece devlet ve özel sektörün sorumluluğunda değildir. Sivil toplumun kuruluşları da iyi yönetişime yönelik faaliyet ve stratejileriyle tamamlayıcı bir rol oynamaktadır. Bu çalışma, hem nicel hem de nitel verilerden yararlanarak karşılaştırmalı bir yöntemle Nijerya ve Tunus'taki STK'ların iyi yönetişimdeki rolünü anlamayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda işlevselci yaklaşımdan ve onun temel varsayımlarından hareket edilmektedir. Çalışma, bu iki ülke üzerinden demokrasinin inşası ve sağlamlaştırılması, yolsuzlukla mücadele, toplumsal hizmetleri, insan haklarının korunması ve terörle mücadele başlıklarında STK'ların rollerine odaklanmaktadır. Ayrıca, devlet dışı aktörler olarak STK'ların iyi yönetişim rolünü tartışarak siyaset ve sosyal bilimler literatürüne katkı sunmayı hedeflemektedir. Nihai olarak çalışma, etkili ve verimli STK'lara sahip olan bir ülkelerde iyi yönetişimin tesisinin daha kolay olduğu sonucuna varmaktadır.
İnceleİnci Gülsün ÖZKUL
Girişimciliğin temellerinin 20. yüzyılda modern iktisat yaklaşımında Shumpeter'in "The Theory of Economic Development" adlı kitabı ile atıldığı bilinir. Yeni bin yılın başlamasıyla birlikte girişimciliğin gelişmekte olan ülkelerde daha çok desteklendiği görülmektedir. Ekonomik hayat içinde yeterince yer alamayan kadınların, kadın girişimciliği konusunda da varlık gösteremediği gözlemlenmektedir. Diğer yandan kadın ile ilgili sivil toplum kuruluşlarına ilginin artmasıyla birlikte, kadın kooperatifleri, kadın dernekleri, 2002 yılında kadın girişimcilerin kurduğu Kagider ve benzeri oluşumlar toplumsal hayatımızda yerlerini almaktadır. Girişimciliğin gelişmekte olan ülkeler için artan önemi, yüzde elli olan kadın nüfusunun yaklaşık olarak yüzde otuzunun ekonomiye katılabilmesi ve buna ek olarak kadın girişimciliğini destekleyen sivil toplu kuruluşlarının (STK) bu konuda neler yapabildiği konusu, aralarındaki ilişki ve etkileşim önem kazanmaktadır. Hızla değişen teknolojiye bağlı olarak değişen örgüt yapıları Birleşmiş Milletler Binyıl kararları ile postmodern etkilerin daha belirgin görülmeye başlanması, STK'ların önemi, şirketlerde kurumsal sosyal sorumluluk yapılanmaları, kadın istihdamı ve girişimciliğindeki yaklaşımlar ile bunlar arasında var olabilecek etkiler araştırmanın kapsamındadır. Kadın girişimciliğini destekleyen sivil toplum kuruluşlarının, kadın girişimciliği üzerinde etkilerinin olup olmadığı ve kadınların beklentileri ile bu STK'ların faaliyetlerinin ne kadar uyumlu olduğu incelenmiştir. Bu nedenle çalışmada, kadın girişimciler ve kadın girişimciliğini destekleyen sivil toplum kuruluşlarının arasında etkileşim üzerinde durulmuştur. Kadın hayatın içinde birçok fonksiyonu yerine getirmeye kodlanmıştır. Bu nedenle, kadınların girişimcilik konusundaki yaşadıklarında toplumsal cinsiyet yaklaşımının etkisi postmodern bakış açısıyla değerlendirilmiştir. Bu araştırmanın temel amacı; Kadınların girişimci olurken ve bu girişimciliği sürdürürken karşılaştığı olumlu ve olumsuz durumlar nelerdir araştırmak, kadınların kadın girişimciliğini destekleyen STK'larla nasıl karşılaştıkları, beklentilerinin kadın girişimciliğini destekleyen sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri ile ne kadar uyumlu olduğunun anlaşılmasıdır. Buna bağlı olarak "Kadın girişimciliğini destekleyen STK'ların kadınları deste
İnceleMeltem KOZAK
Bu çalışmanın amacını kadına yönelik şiddet, şiddete yönelik politikaların oluşmasında kadın STK' ların rolü ve feminist politikalar oluşturmaktadır. Çalışma Türkiye'de kadına yönelik şiddeti sivil toplumun bir temsilcisi olan sivil toplum kuruluşlarının nasıl algıladıkları ve nasıl bir feminist politika oluşturduklarını kadın sivil toplum kuruluşları özelinde incelemektir. Araştırmanın yöntemi nitel araştırmadır. Araştırmanın verileri, Türkiye'de özellikle kadına yönelik şiddet özelinde faaliyet gösteren yedi kadın sivil toplum kuruluşunun temsilcileri ile yapılan derinlemesine görüşmelerden elde edilmiştir. Derinlemesine görüşmelerden elde edilen bilgiler ile kadın sivil toplum temsilcilerinin kadına yönelik şiddeti nasıl anlamlandırdıkları, kadına şiddetin nedenleri olarak neleri düşündükleri, son yıllarda daha görünür olmasını neye bağladıkları, aile kurumunun bu şiddet üzerindeki etkileri, şiddeti önleme noktasında ne gibi çalışmalar yaptıkları ve politika yapıcılar üzerinde bu konu hakkındaki etkileri ve iletişimleri analiz edilmiştir. Analize göre; Türkiye'de kadına yönelik şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle var olduğu, sivil toplum kuruluşlarının bu konuda kadınları bilinçlendirme mücadelesi içinde oldukları, politika yapıcıların belirli yasal ve hukuksal düzenlemeler yaptıkları ancak yasadaki hedeflerin tam gerçekleşebilmesi adına uygulamada aksaklıkların ve eksikliklerin olduğu temel sonuçlarına ulaşılmıştır.
İnceleCihan Necmi GÜNAL
Kamu politikası hükümetlerin somut eylemleri olarak tanımlanabilecek olan uygulamalardır. Çeşitli aşamalardan geçerek oluşturulan kamu politikalarının resmi ve gayriresmi olmak üzere iki ana kategoride aktörleri bulunmaktadır. Bu aktörler yalnızca politika yapımının değil aynı zamanda uygulamasının da aktörleri olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Gayriresmi politika aktörlerinden bir tanesi de sivil toplum kuruluşlarıdır. Bu kuruluşlar, hükümetler ve politika yapıcılar ile temasa geçip kendi ortaya çıkış nedenlerine uygun politikaların yapılmasını sağlamayı hedeflemektedirler. Ülkemizde bağımlılık ile mücadele denilince akla gelen Yeşilay da bu gayriresmi politika aktörlerinden bir tanesidir. Tütün ürünlerinin kullanımı da bir bağımlılık olarak kabul edilmektedir. Bu ürünlerin kullanımının çeşitli rahatsızlıklara yol açtığı tıp bilimi tarafından kanıtlanmıştır. Bu nedenle de yurttaşları özellikle de çocukları bu zararlı bağımlılıktan korumak adına dünyada birçok kamu politikası yürütülmektedir. Türkiye'de de 2008 senesinden sonra giderek artan bir bilinç ile bu tarz politikalar yürütülmektedir. Bu çalışmanın amacı da tütün ürünlerinin zararlarının önlenmesi alanındaki kamu politikalarının benimsenmesinde Yeşilay'ın rolünü ortaya koymaktır. Yeşilay yürütmekte olduğu çeşitli faaliyetleri ile ülkemizde uygulanan tütün ürünlerinin zararlarının önlenmesi politikalarının başarılı bir biçimde uygulanmasında oldukça önemli bir aktördür. Yeşilay sahip olduğu uluslararası ağlar ile de bu politikaların güncellenmesi konusunda da söz sahibidir. Yeşilay bu politikaların medya ayağında da oldukça aktif bir STK'dir. Özellikle kamu spotları ile bu politikaların daha geniş kesimlere ulaşmasını sağlamaktadır. Yapılan çalışma ile Yeşilay'ın Türkiye'de tütün ürünleri politikalarının benimsenmesinde bir itici güç olduğu tespit edilmiştir. Yeşilay bu politika alanında yürütmüş olduğu faaliyetleri ile politikanın öğrenme mekanizması ile ülkemize yayılması hususunda da oldukça önemli bir aktördür. Kuruluşun ayrıca politikayı izleme ve gerekli güncellemelerin yapılması çalışmaları da yürüttüğü yine tespit edilen bir bulgu olmaktadır.
İnceleSEZİN DİNDAROĞLU
Bu tez halkla ilişkiler alanında diyalog temelli yaklaşımı benimseyerek, iki yönlü simetrik modelde temel bir yer tutan diyalog prensibine hizmet edebilecek katılımcı iletişim araçlarının halkla ilişkiler uygulamalarında kullanımını teorik ve uygulamalı olarak incelemektedir. Aynı zamanda, çalışma eğitimsel bir süreci de içererek eylem araştırması yöntemine bir örnek oluşturmaktadır. Katılımcı süreçlerin seçilmiş olmasının sebebi, katılımcı süreçler ile halkla ilişkilerin diyalog zemininde buluşmasıdır. Katılımcı süreçlerde amaç diyalogdur. Diyalog sayesinde topluluklar eşitlikçi bir iletişim kurabilir, birlikte karar alabilir ve bu sayede uzun soluklu ilişkiler kurarak ilişkileri sürdürebilirler. Bu açıdan bakıldığında iki alanın da uzun dönemli ilişkiler için güçlü birliktelikler oluşturma niyetleri olduğu görülmektedir. Halkla ilişkilerin topluluk oluşturma fonksiyonu için katılımcı süreç araçlarının bu fonksiyona yönelik kullanabileceği savunulmaktadır. Bu tez çalışması iki alan arasındaki ortaklıkları kullanarak katılımcı süreç araçlarının halkla ilişkiler alanında kurum içinde kullanımına yönelik bir inceleme yapmıştır. Aktif bir sivil toplum kuruluşunda çok basamaklı döngüsel bir araştırma tasarlanmış ve uygulanmıştır. Katılımcı süreç araçlarına yönelik bir eğitimin tasarlanması ve sonuçlarının değerlendirilmesi için kuruluşun farklı gruplarında çalışan temsilcilerle eğitim öncesi ve sonrası birebir görüşmeler yapılmıştır. İlk tur görüşmelerde araçların aktarımına açıklık Freire'nin beş temel değeri üzerinden değerlendirilerek gruba dair bilgi edinilmiştir. Bu bilgiler ışığında grubun ihtiyaçlarına yönelik katılımcı süreç araçları seçilerek iki gün süren bir eğitim tasarlanmış ve uygulanmıştır. Eğitimden üç ay sonra gerçekleştirilen ikinci tur görüşmelerde ise Kent & Taylor'ın diyalog prensipleri kullanılarak eğitim esnasında çalışılan katılım, liderlik ve çatışma konularında grubun durumu incelenmiştir. Halkla ilişkiler alanında katılımcı süreç araçlarının katkısı NVivo 8 yazılımı ile analiz edilmiştir. Katılımcı süreç araçlarının diyalogu beslemek için halkla ilişkiler uygulamalarında kullanılabileceği sonucuna varılmış, bu amaç için geliştirilen eylem araştırması modeli bir metodoloji olarak önerilmiştir.
İnceleBilge DURUTÜRK
Kesişimsellik, feminist kuram içerisinde üçüncü dalga paralelinde ele alınan ikinci dalga tarafından da oldukça tartışılan bir kavramdır. Kavram, hem kadın, hem alt sınıftan hem de etnik ya da ırksal kimlik özellikleri sebebiyle bazı kadın gruplarının çoklu ayrımcılığa uğradığını belirtir. Bu paralelde kavramın üç temel ve vazgeçilmez değişkeni ırk, toplumsal cinsiyet ve sınıftır. Her biri kendi içerisinde alt boyutlar taşımakta ve her boyut farklı bir tartışma alanı oluşturmaktadır. Fransa örneğinde ise kavram kimlik politikası, laiklik ve feminist tartışmalar paralelinde özellikle STK'lar tarafından tartışılmaktadır. Son 20 yılda kadın hakları savunucusu sivil toplum örgütlerinin özellikle aktif olarak söz aldığı başörtülü Müslüman göçmen kadın olgusu üzerinden yapılan tartışmalar, bu çalışmanın temel çıkış noktası olmuştur. Bu paralelde tezin temel amacı, intersectionality kavramının Fransa bağlamında STK'lar üzerinden nasıl kavramsallaştırıldığı ve bu kavramsallaştırmanın kavramı nasıl şekillendirdiğinin bir değerlendirmesini yapmaktır. Tezin temel argümanı ise Fransa'da kavramın istisnai bir yapı gösterdiği ve bu yapının özellikle 1980'lerden günümüze devam eden kimlik politikaları temelinde tartışılan laiklik, Müslüman kadın göçmenler, İslam ve entegrasyon politikaları ile ilintili olduğudur. Bu noktadan hareketle, tezin literatüre katkısı, intersectionality kavramının Fransa'da belli başlı faktörler (feminist hareketin Fransız değerleri ile ilişkisi; entegrasyon politikaları ve başörtülü Müslüman kadın göçmenler üzerinden yapılan laiklik tartışmalar) ile ilinitisini ortaya koyarak Feminist teori içerisinde yeni ve tartışmalı olan bu kavramın nasıl anlamlandırıldığının değerlendirmesidir.
İnceleVeli Çelik
Kırsal alanların geliştirilmesi, günümüzde ülkelerin önemli program hedefleri arasındaki önemini korumaktadır. Ülkemizin beş yıllık kalkınma programlarına bakıldığında I. Beş yıllık kalkınma planından X. Beş yıllık kalkınma planına kadar her programın vazgeçilmezi kırsal kalkınmanın sağlanması konusu olmuştur. Bu süreçte kırsal kalkınma uygulamalarında farklı çalışmalar denenmesine rağmen arzulanan hedefe ulaşılamamıştır. Bu çalışmada; sivil toplum kuruluşlarınca kırsal halkın bilgi ve becerilerinin geliştirilmesi, kırsalın geleneksel üretim ile kültürünü turizmle uyumlaştırılması ve turizmden elde edilecek gelirle kırsal kalkınmanın sağlanması konuları üzerinde durulmuştur. Tez giriş ve sonuç bölümleri ile birlikte beş bölümden oluşmuştur. Giriş bölümünü takip eden birinci bölümde kırsal kalkınma ve kırsal turizm kavramları sunulmuştur. Tezin ikinci bölümde sivil toplum kuruluşları ve sosyal sermaye kavramları incelenmiştir. Tezin üçüncü bölümünde araştırmanın yöntemi ve bulguları sunulmuştur. Tez sonuç bölümü ile sonlandırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Kırsal Kalkınma, Turizm, Bilgi, Beceri, Sivil Toplum Kuruluşları, Sosyal Sermaye.
İnceleNuri Demirel
Kuramsal ve Tarihsel Aşamaları İle Sivil Toplum ve Türkiye? isimli bu çalışmada, öncelikle ?civil society? kavramının, dilimizdeki karşılığı olan sivil toplum kavramına evrilirken yitirdiği ve bundan dolayı neden olduğu kavram ve anlam kargaşası ortadan kaldırılmaya ve ayrıca sivil toplum kavramının, toplumların tarihsel boyutta geçirdikleri dönüşüm süreçlerindeki izleri tanımlanmaya çalışılmıştır.Sivil toplum kavramı öncelikle medenilik anlamı ve sonrasında, devletten ayrı bir alanı tanımlayan sivil toplum anlamı ile ele alınırken, kavramın siyaset alanındaki yansımalarından ziyade, sosyolojik boyutta kavramı ele alınmış ve tartışılmıştır.Sivil toplum kavramının kendisini var ettiği alanlardan biri olan sivil toplum örgütleri ve non-govermental organization (NGO)'lar, temelde belirli niteliklerde sorgulanmış ve söz konusu sosyal alan sivil toplum örgütleri ve sosyal yaşam örgütleri olarak iki kategorik ayrımda tanımlanmıştır.Çalışmada Türk toplumsal tarihinin izlediği yol sivil toplum kriterinde sorgulanmış ve Türk toplumsal hayatının parçası olan sivil toplum örgütleri her açıdan tartışmaya açılmaya çalışılmıştır.
İnceleİLKNUR KILINÇ
Bu çalışmada; kurumsal itibar açısından kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarının önemini ortaya koymak, kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarının kurumsal itibar üzerindeki etkisini incelemek ve Türkiye'deki çevreci sivil toplum örgütlerinin kurumsal sosyal sorumluluk kapsamında yapılan uygulamalarla ilgili algı, tutum ve beklentilerini ölçmek ve değerlendirmek amaçlanmıştır. Çevreci sivil toplum örgütlerinin sosyal sorumluluk kapsamındaki tutum ve beklentilerini belirlemek amacıyla yapılan araştırmada veriler, anket ve derinlemesine mülakat tekniği ile elde edilmiştir. Araştırmanın evrenini oluşturan Ankara ili merkezinde faaliyet gösteren 37 adet çevreci vakıf ve derneğe ulaşılmış, bu vakıf ve derneklerde farklı statülerde görev yapan toplam 100 kişiye, 24 sorudan oluşan bir anket uygulanmıştır. Ortaya çıkan bulgulara göre, katılımcılar, kurumsal itibarı, kurumların sahip olmaları gereken önemli bir değer olarak görmüşlerdir. Sivil toplum örgütü üyeleri önemli bir oranda "kurumsal itibarın en önemli bileşeni sosyal sorumluluk kapsamındaki çalışmalardır" ana varsayımını destekleyecek şekilde, sosyal sorumluluk kapsamında yapılan çalışmaların kurumun itibarını ve kuruma yönelik beğeni ve saygıyı artırdığını ifade etmişlerdir. Bu çalışma, kurum ve kuruluşların çevre ile ilgili yaptıkları çalışmaların çevreci sivil toplum örgütleri tarafından nasıl algılandığı, değerlendirildiği konusunda fikir vererek, kurum ve kuruluşlara kurumsal sosyal sorumluluk kapsamında strateji geliştirme, politika oluşturma gibi önemli konularda ilham verebileceği ve bu konudaki diğer akademik çalışmalara katkı verebileceği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler : Kurumsal İtibar, Kurumsal İtibar Yönetimi, Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Sivil Toplum Örgütleri
İnceleAudai AL AMEER
Bu araştırma; Yunus Emre Enstitüsü'nün Ürdün'de uyguladığı kültür diplomasisinin iletişim faaliyetlerinde ülke kültürünü tanıtmada ki etkisini incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Amaç doğrultusunda ilgili literatürden faydalanılarak oluşturulan veri toplama aracı; amaçlı örnekleme yöntemidir. Amaçlı örnekleme yöntemi ile Ürdün'de bulunan 215 kişiye uygulanmıştır. Elde edilen veriler bilgisayar ortamında SPSS 22.0 istatistik programı ile analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda: Yunus Emre Enstitüsü'nün faaliyetleri hakkında "İnternet", "Sosyal medya", "Arkadaş ve akrabalar" ve "Enstitüye kişisel ziyaretlerim" veri kaynaklarını oluşturmuştur. Katılımcıların YEE' nin faaliyetlerine katılım sebebi faktörlerine ilişkin en yüksek ortalamaları "Türkçe dahil yabancı dil öğrenmeyi sevmemdir ", "Farklı ülke kültürlerini tanımaktır " ve "Türkiye devletini sevmemdir" oluşturmaktadır. Katılımcıların YEE' nin faaliyetlerinde Türk kültürü unsurlarını tanıtmada ne derece katkıda bulunduğuna ilişkin en yüksek veriler şu şekildedir: "Türkçeyi tanıtmak","Türk örf, adet ve değerlerini tanıtmak" ve "Türk sanat ve edebiyatını tanıtmaktır". Yunus Emre Enstitüsü faaliyetlerinin Türk kültür değerlerine yönelik etkilerine ilişkin en yüksek ortalamayı "Türkçe" oluştururken; sırasıyla "Türk örf, adet ve değerler", "Türk günlük yaşamı", "Türk semboller", "Türk tarihi, eser ve karakterleri " ve "Türk sanat ve edebiyatı " takip etmektedir.
İnceleZEYNEP FÜSUN ŞAŞMAZ
Küresel sivil toplum tartışmaları yeni bir sorun-alan olarak çevre ve dünya politikasında yeni bir aktör olarak çevre STK'ları üzerinde çalışılmasını önermektedir. Bu çalışma çevre STK'larının uluslararası çevre politikasındaki etkinliklerini ortaya koymaya çalışmakta ve çevre STK'larının uluslararası çevre kurumlarıyla nasıl bütünleştiğine ilişkin analitik bir çerçeve önermektedir.Çevre STK'larının uluslararası alana temel giriş noktasını oluşturan Birleşmiş Milletler Sistemi son yirmi yıldır STK katılımı için yeni kanallar açmıştır. Çevre STK'ları sadece danışma için değil proje geliştirme ve uygulama konusunda da etkinlik göstermektedir. Ayrıca çevre STK'ları birçok çevre rejiminin müzakerelerine, yürütülmesine ve uygulanmasına katılmaktadır. Çevre STK'ları küresel ölçekteki ozon ve iklim değişikliği rejimlerinin oluşmasında önemli rol oynamıştır.Küresel çevreye yönelik kollektif eylemde çevre STK'larının görünürlüğünün artması daha geniş anlamda küreselleşme süreci tarafından biçimlendirilmektedir. İktisadi küreselleşme, küresel yönetişim ve bilgi teknolojisi çevre STK'larına küresel ölçekte örgütlenmek için yararlanacakları bir fırsat yapısı sunmaktadır. Bilgi ve meşruiyetle çevre STK'ları küresel çevre politikasında bağımsız bir aktör haline gelmiştir.
İnceleBİLGEN SANAYIR
Bu tez çalışmasında küresel sivil toplum kavramı ve olanakları sorunsallaştırılıp Antonio Gramsci'nin teorik çerçevesi bağlamında araştırılmıştır. Gramsci'ye göre sivil toplum kapitalist hakim sınıfın değerlerini ve pratiklerini toplumun diğer kesimleri tarafından rıza ile kabul edilmesini sağlayacak alandır. Sivil toplum hegemonyanın üretildiği ve onay verildiği alan olduğu gibi diyalektik olarak içerisinde karşı hegemonik olasılıkları barındırır. Var olan hegemonyanın neden olduğu her sorun ya da kriz karşı hegemonyanın doğmasını sağlar. Kapitalizmin küresel dünya düzeni haline gelmesinin politik yaklaşımı olan neoliberalizm ile sivil toplum da küreselleşmiştir. Küresel sivil toplum bir söylem ya da ortaya atılmış bir kavram olmayıp sosyal hareketler ve hükümet dışı örgütlerin çoğalması ile somutlaşan, gözlenebilen bir olgudur. Küresel sivil toplumun hegemonik neoliberal küresel düzenin rıza üretimini sağlayan ve diyalektik süreçte neoliberalizmin neden olduğu sorunlara karşı çeşitli hareketler ve örgütlenmelerle görünür olan karşı hegemonya olanaklarının ortaya çıktığı alan olduğu varsayılmıştır. Bu bağlamda küresel sivil toplumun olanakları olarak kavramsallaştırılan hegemonya ve karşı hegemonya oluşumunu ve nasıl gerçekleştiğini anlamak için Uluslararası Af Örgütü araştırılmıştır. Yapılan veri ve söylem analizi sonucunda Uluslararası Af Örgütü küresel sivil toplumun bir örneği olarak değerlendirilmiştir. Hegemonik yapıda meşru bir örgüt olarak karşı hegemonik özellikler gösteren bir aktivizm yürüttüğü tespit edilmiştir.
İnceleOsman YILDIZ
Bu çalışmanın konusunu, küreselleşme sürecinde sivil toplumkuruluşlarının dünya politikasında artan rolünün, uluslararası kuruluşlar açısındanbir değerlendirmesi oluşturmaktadır. Soğuk Savaş sonrası süreçte, küreselleşmeile Sivil Toplum Kuruluşları (STK veya NGO) kavramları birlikte gelişen veyükselen iki olgu olarak ortaya çıkmaktadır. İki kavram, biribirinin gelişimine zeminhazırlayan, bir anlamda birbirine katkı sağlayan unsurlar niteliğinde olmaktadır.Bu bağlamda çalışmanın varsayımı ve örnek olaylara bağlı olarakdeğerlendirilen sorular şunlardır; Küreselleşme, dünya politikasını ve STK'larınrolünü hangi yönde etkilemektedir? Uluslararası politikanın günümüzde belirleyicilerikimlerdir? STK'lar, nasıl bir dünya perspektifi sunmaktadırlar? Teoriler, STK'larıngelişimini ve etkilerini nasıl açıklamaktadırlar? 1990 sonrası, yeniden yapılanma vereform çerçevesinde, BM'nin, aktiviteleri, yapısı ve öncelikleri hangi yöndedeğişmektedir? AB, STK'lara karar süreçlerinde nasıl bir rol sunmaktadır? DünyaHükümeti tartışmaları bağlamında STK'ların geleceği tatışmaları neler olmaktadır?.Bu tez çalışması, üç temel kısım ve bunların içinde toplam altı bölümdenoluşmaktadır. Bu kısımlardan birincisini, küreselleşme ve sivil topluma ilişkinkavramsal çerçeve, ikinci kısmını, uluslararsı sistemde sivil toplum kuruluşlarınınyeri ve üçüncü kısmını ise STK'ların dünya politikasında artan rolü ve konularıoluşturmaktadır. Birinci kısım, iki ana bölümden oluşmaktadır. Bunlardan birincibölüm, küreselleşme tartışmalarını ve ikinci bölüm ise sivil toplum tartışmalarınıiçermektedir. İkinci kısım, uluslararası sistem bağlamında sivil toplumun yeritartışmalarını kapsayan bir bölümden meydana gelmektedir. Çalışmanın üçüncükısmı da üç ana bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler, Birleşmiş Milletler'inreformunu içeren birinci örnek olay, Avrupa Konvansiyonu ve STK'ların rolünüiçeren ikinci örnek olay ile STK'ların dünya politikasında artan rolünü inceleyenkonularından oluşmaktadır.
İnceleErol BULUT
Bu tezin amacı, Türkiye'de 30 yıldan fazla süregelen Kürt sorunu ve terörün toplumsal nedenlerini ve çözüm önerilerini ortaya koyabilmektir.Bu amaçla Diyarbakır'daki 22 STK'nın 200 yönetim kurulu üyesine anket uygulanmıştır. Anket sonuçlarına göre STK'lar, siyasi temsiliyetin engellenmesini, zorunlu göç ve OHAL uygulamaları nedeniyle bölgedeki baskı ve şiddetin artmasını ve anadilde eğitim başta olmak üzere kültürel hakların engellenmesini Kürt sorunu ve terörün en önemli nedenleri olarak görmektedirler.Araştırma bulguları terör algısı ile Kürtlerin baskı ve ötekileştirilmiş oldukları düşüncesi arasında anlamlı bir ilişkinin olduğunu göstermektedir. Kürtlerin baskı altında olduğunu düşünenlerin büyük çoğunluğu PKK'yı Kürt halkının temsilcisi olarak görme eğilimindedirler. Bu durum sosyal ve kültürel yoksunluğa maruz kalan grupların siyasal şiddeti geçerli yol olarak gördüğü şeklinde yorumlanabilir. Ayrıca, PKK'nın eylemlerinin nedenlerine yönelik 13 soruluk bir ölçek uygulanarak bireylerin PKK'nın ortaya çıkış nedenlerine ilişkin algılarını hangi değişkenlerin etkilediği tespit edilmeye çalışılmıştır. Devletin uyguladığı baskının ve şiddetinin PKK'nın ortaya çıkış nedenlerine yönelik algıyı etkilediği görülmüştür.Sorunun çözümü konusunda ise ankete katılan STK üyelerinin büyük bir çoğunluğu anayasada Kürt kimliğinin tanınmasına, anadilde eğitimin serbest hale getirilmesine, köy koruculuğu gibi uygulamaların son bulması gerektiğine inanmaktadırlar. Ankete katılanların yaklaşık yarısı özerklik hakkının verilmesinin ve Abdullah Öcalan'ın affının çözüm için gerekli olduğunu düşünmektedir. Anahtar Kelimeler: Terör, Kürt, STK, Türkiye, PKK
İnceleMURAT DERİN
Lozan Barış Antlaşması ile Yunanistan'a resmi azınlık olarak bırakılan Batı Trakya Türkleri geçmişten günümüze kimlikleri, dilleri, dinleri, örf ve adetleri gibi kültürel miraslarını korumak, gelecek nesillere aktarmak amacıyla yoğun mücadeleler vermişlerdir. Bu mücadeleler toplumsal örgütlenmenin ilk adımı olan İskeçe Türk Birliği ile başlamış, günümüze kadar devam etmiştir. Batı Trakya Türklerinin bölgede oluşturdukları sivil toplum kuruluşları uzun yıllar resmi statüde faaliyet göstermişlerdir. Ancak, Türk Yunan ilişkilerinin iyi ya da kötü olma durumu bu kuruluşlara doğrudan yansımıştır. Yunanistan, bazı istisnalar dışında çoğu kez ülkesinde Türk olmadığına ilişkin politika izlemiştir. Özellikle 1980'li yıllardaki gelişmeler ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilanı ile azınlığın isminde Türk kelimesi olan derneklerin resmiyetleri yargı kararlarıyla durdurulmuştur. Batı Trakya Türkleri, haklarının iadesine yönelik uluslararası mahkemelerde davalar açmış ve AİHM kararlarıyla haklılıkları onaylanmıştır. Buna karşın Yunan makamları AİHM kararlarını tanımayarak derneklere resmiyetlerini iade etmemektedir. Ayrıca, Türk kelimesinin dışında Batı Trakya ve azınlık kelimeleri ile kurulmak istenen derneklere de izin verilmemektedir. Bu nedenle bölgede Türkler tarafından kurulan ve isminde Türk kelimesi geçmeyen çok fazla sivil toplum kuruluşu faaliyet göstermektedir. Bu çalışma, Batı Trakya Türklerinin karşılaştıkları zorlukları ve bu zorlukları aşmak için oluşturdukları sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini incelemeyi amaçlamıştır. Saha araştırması olarak planlanan çalışma, önce dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisi nedeniyle sekteye uğramış, daha sonra da Yunan makamları tarafından araştırmacıya ülkeye giriş yasağı konulmuştur. Tüm bu engeller farklı yol ve yöntemlerle aşılarak, çalışma başarıyla tamamlanmıştır. Çalışma azınlığın bir asırlık sivil toplum mücadelesine ışık tutmaktadır. Bu çalışma Trakya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından desteklenmiştir. Proje numarası: 2021/118
İnceleESAT İLTER
Bu çalışmada, kör bireylerin istihdamına yönelik sosyal politika uygulamalarından biri olan mesleki eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinin önemi ve gerekliliği, İstanbul ilinde yaşayan kör bireyler üzerinden anlatılmıştır. Çalışmanın temel amacı, kör bireylerin eğitim, sağlık hizmeti, meslek seçimi, istihdam, bağımsız yaşam ve toplumsal hayata katılım alanlarında yaşadıkları sorunların, mesleki eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerine olumsuz etkilerini ortaya koymaktır. Çalışmada veriler literatür tarama yolu ve körler ve körlere yönelik faaliyet yapan kurum ve kuruluşlarda görevli personelle yapılan görüşme ve gözlemler yolu ile elde edilmiştir. Bu çalışma, kör bireyin kendisine ve ailesine psiko-sosyal rehabilitasyon ve topluma sosyal rehabilitasyon hizmetleri verilmeden, iş ve meslek listeleri oluşturulmadan, gelir desteği ile istihdam arasında bağlantı kurmadan, eğitimin tüm kademelerindeki engelleri ortadan kaldırmadan ve özellikle erişilebilirlik sorununu çözmeden, körlere verilecek mesleki eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinin, kör bireylerin ekonomik olarak katma değer üretebilecek duruma gelebilmeleri için yeterli olmadığını göstermiştir.
İnceleAbdullah KARADAĞ
Kırsal kalkınma, kırsal toplumu dönüştürmeyi ve kırsal kesimler için daha iyi ve daha güvenli bir geçim sağlamayı, tanımlanan bir problemle başa çıkmayı amaçlayan bir program veya projeleri kapsamaktadır. Kırsal kalkınma, bu nedenle, bir analiz, sorun tanımlama ve ilgili çözüm önerisi sürecidir. Kırsal bölgelerde bulunan kişilerin hayat şartlarının iyileştirilmesi için yapılan düzenlemeler kırsal kalkınmanın temelini belirtmektedir. Ulusal kırsal kalkınma stratejisinde kırsal kalkınma; kırsal bölgede, sürdürülebilir doğal kaynak tüketimine odaklanarak, bir açıdan kırsal kesimin gelir düzeyinin ve hayat kalitesinin yükseltilmesi şeklinde gelişmişliklerin arasında bulunan farklılıkların azaltılması hedefine yönelen, ayrıca çevresel ve kültürel değerlerin korunmasını ve sahip çıkılmasını gözeten, yerelde değişen sosyal, kültürel ve ekonomik nitelikleri, ihtiyaçları, potansiyelleri ve dinamikleri göz önünde bulundurarak çok sektörlü yaklaşımla planlanan faaliyetlerin tümüdür. Kırsal kalkınma politikalarının temel hedefi, geri kalmış toplumların tarımsal, iktisadi ve sosyo-kültürel alanlarda kendi kendilerine ve ya çeşitli destekler ile kalkınmalarını sağlamaktır. Bu perspektifle kırsal alan kalkınma politikaları; kırsal toplulukların ekonomik, toplumsal ve kültürel olanaklarını geliştirmeyi hedefleyen politikalar olmaktadır. Elazığ sahip olduğu doğal kaynakları ile kırsal kalkınma açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Elazığ'da kırsal kalkınma kent - kır arasındaki sosyo-kültürel ve ekonomik farklılıkların optimum bir dengeye kavuşturulmasını, kırsal nüfusu yerinde kalkındırmayı, bir başka deyişle, göç ve iş gücü problemlerini yerinde çözmeyi hedefleyen bir seçenek konumundadır. Bu araştırmada Elazığ'da Sivil Toplum Kuruluşları (STK)'ların gözüyle kırsal kalkınma tüm boyutları ile incelenmiştir. Bu araştırmanın sorunsalı "Elazığ'da Meslek Örgütleri ve Sivil Toplum Kuruluşlarının gözüyle kırsal kalkınmada Elazığ'ın potansiyeli yeterince kullanılmamaktadır ve bu konuda yapılması gerekenler vardır" şeklinde belirlenmiştir. Elazığ'da kırsal kalkınma ilgili sorunlar bulunmaktadır. Merkezi yönetimin bu sorunları bütün yönleriyle görebilmesi mümkün değildir. Bunun yanında Elazığ'da kırsal kalkınma ile ilgili sorunlar Elazığ'daki Meslek Örgütleri ve Sivil Toplum Kuruluşları ele alınışı o
İnceleHüsnü Ada
22 Ağustos 1864 tarihli Cenevre Sözleşmesi gereğince savaşlarda yaralanan ve hastalanan askerlere yardım etmek üzere kurulan bağımsız milli yardım cemiyetlerinin Osmanlı şubesi ancak 14 Nisan 1877'de Osmanlı-Rus Harbi (1877-1878) arefesinde kurulabilmişti. Savaş boyunca 28 hastane kurmak suretiyle 47 bin yaralı ve hasta Osmanlı askerini tedavi eden Cemiyet, savaş ertesinde II. Abdülhamid'ce pragmatik bir şekilde sadece savaş dönemlerinde (1897 Osmanlı- Yunan Harbi ve 1904-5 Osmanlı- Rus Harbi) ya da kolera salgınlarında kullanılmak istenmiş bunun dışında sadece kağıt üzerinde faaliyet göstermesine izin verilmiştir. Diğer taraftan hilİ¢l-i ahmer alametinin kızılhaç ile aynı statüde sayılması hukuken ancak 1 Kasım 1911'de gerçekleştirilebilmiştir. Günümüz Türk Kızılay Derneği'ne dönüşecek olan Osmanlı Hilİ¢l-i Ahmer Cemiyeti özellikle savaş zamanlarında ortaya çıkan devletin hizmetindeki bir sivil toplum örgütüydü. Bu çalışmada devlet kurumu kimliğinden yarı-resmi modern bir sivil toplum örgütüne dönüşüm gözler önüne serilmektedir.
İnceleBaşak DOĞAN
Örgütlerde Bilgi Yönetimi ve Örgüt Performansı İlişkisi: Sivil Toplum Kuruluşları Örneği? isimli bu çalışmanın amacı, örgütlerde bilgi yönetimini etkileyen etmenler ile örgüt performansı arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Araştırma kapsamında bilgi yönetimi nedir, örgütlerde bilgi yönetiminin etmenleri nelerdir, örgütlerde bilgi yönetiminin uygulanması ile örgüt performansı arasında nasıl bir ilişki ve etki vardır gibi sorulara cevap aranmaya çalışılmıştır.Çalışmanın teorik kısmı yerli ve yabancı kaynaklardan hazırlanmıştır. Konuya ilişkin olarak, kütüphanelerden ve veri tabanlarından literatür taraması yapılarak gerekli kitap ve makaleler temin edilmiştir. Uygulama kısmında ise, bilgi yönetimi uygulamaları ile örgüt performansı ilişkisini ölçmeye yönelik bir saha çalışması yapılmıştır. Sivil Toplum Kuruluşları'na uygulanan anket çalışmasıyla, Sivil Toplum Kuruluşları örneğinde ve özelinde, Türkiye'de bilgi yönetimi uygulayan örgütlerin performanslarında meydana gelen değişmeler değerlendirilmeye çalışılmıştır.Çalışma, giriş ve sonuç bölümleri hariç olmak üzere, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, bilgi kavramı hakkında bilgi verilmiş, örgütsel bilgi ve bilgi yönetimi olguları incelenmiş ve Sivil Toplum Kuruluşları'nda bilgi yönetimi anlatılmıştır. İkinci bölümde, bilgi yönetiminin etmenleri ve örgüt performansı arasındaki ilişki ayrıntılı olarak incelenmiştir. Çalışmanın üçüncü ve son bölümünde ise, Sivil Toplum Kuruluşları'na yönelik yapılan anket çalışması ve bulguları anlatılmıştır.
İnceleÖZGE ZIHNIOĞLU
AB, sivil toplum kuruluşlarının Avrupa bütünleşmesi için önemini uzun süredir kabul etmektedir. Buna bağlı olarak, aday ülkelerdekilerin Avrupalılaşması, yani katılım süreciyle ilgili konularda ve dolayısıyla ilgili toplumun liberal-demokratik dönüşümünde artan bir role sahip olmaları yönündeki istek hakim durumdadır. İlgili AB politikası, sivil toplumu demokratikleşme süreciyle bağdaştıran liberal-demokratik gelenekten yola çıkmaktadır. AB, bu sivil toplum politikasının en canlı örneklerinden birini Türkiye'nin katılımında sergilemektedir. AB, politikasının bir parçası olarak, Türkiye'nin adaylığının resmen açıklandığı 1999 yılından bu yana, sivil toplum kuruluşlarına artan oranda değişik araçlar sağlamaktadır.Bu itibarla, bu tez, katılım sürecinde AB ve Türkiye'deki sivil toplum kuruluşları arasındaki etkileşim kadar bu kuruluşların nasıl araçsallaştırıldıklarını da anlamayı amaçlamaktadır. Buna göre, bu tez, AB sivil toplum politikasını problematize edip bu politikanın Türkiye bağlamına ne kadar uygun olduğunu sorgulamaktadır.Bu sorunsallaştırma, resmi belgelere inceleyerek, AB tarafından kullanılan yöntem ve araçları göstererek ve bunların, hukuksal ve kurumsal değişimler gibi daha geniş çıkarımlarını tartışma yoluyla, Türk sivil toplumu için AB politikasını resmederek başlamaktadır. Sivil toplum kuruluşları kadar, bu kuruluşlar ile çalışan uzman ve kamu görevlileri ile yapılan derinlemesine mülakatlar, bu politikanın uygulanmasında ortaya çıkan sorunları ve bunların nedenlerini belirlemede yardımcı olmaktadır. Bu, sadece AB sivil toplum politikasına ilişkin beklentiler ve netice arasındaki uyuşmazlığı değil, ayrıca sivil toplum kuruluşlarının değişik dinamiklerle etkileşen bağımsız birimler olduğunu da göstermektedir. Diğer yandan, günümüz Türk sivil toplumunun AB politikasına tepkisi ile ilgili olabilecek ülke içindeki sosyo-politik koşullar da analiz edilmektedir. Bu tez, AB sivil toplum politikasının Türkiye bağlamında uygun olmadığını saptamakta ve AB tarafından kullanılan sivil toplum tanımını sorgulamaktadır. Bunu yaparak, bu tez, bu alanda yapılan çoğu akademik çalışmanın odağı olan demokratikleşme sorunsalının ötesine geçmeyi sağlamaktadır.
İnceleGÖKHAN DEMİR
Bu tezin amacı, demokrasi ve sivil toplum arasında kurulan özdeşliğin-denkliğin izini kendisini değişimin faili ve düşünce üretim merkezi olarak tanımlayan TESEV aracılığıyla sürmektir. Siyasete herhangi bir alan bırakmayan post-politik dönemde sivil toplum-demokrasi ve piyasa arasında kurulan içsel pozitif bağın eleştirisi çalışmanın temel hedefidir. Türkiye'de `devlete karşı sivil toplum' amentüsünde temellerini bulan anti-devletçi retorikten farklı olarak bu çalışmada, devletin ve sivil toplumun birbirini dışlayan alanlar olmadığı düşüncesi savunulmaktadır.1980'li ve özellikle 1990'lı yıllarla birlikte iki devinimsiz tözün karşılaşmasının sosyo-politik ve iktisadi yaşamın esas antagonizması olarak görüldüğü söylemden sivil toplumun siyasal bir özneye dönüştüğü normatif idealizme (sivil toplumun içkin demokratikliği) geçiş yaşandı. Devleti özerk bir toplumsal gerçeklik olarak ele alınan şeyleştirilmiş devlet görüşü yerini sivil toplumu panzehir olarak gören karşı şeyleştirmeye bıraktı. Devlete metafizik bir birlik sivil topluma demokratik bir öz atfeden bu yaklaşım demokrasinin-sivil toplumun-devletin toplumsal ve sınıfsal karakterini gizlemektedir.1990'larda Türkiye'de liberal siyasal tahayyülün topluma dair ontolojisinin köşe taşı olarak sivil toplum mitik sosyopolitik güce dönüştü. Sivil toplum ortodoksisi, sivil toplumcu kanaat teknisyenleri kendiliğindenci bir yanılgıya kapılıp sivil toplumun içkin olarak demokratik olduğunu ileri sürmektedirler. Sivil toplum ve demokrasi arasındaki neo-liberal tahayyülün kurmaya çalıştığı mutlak uyuma dayalı bağ sorunludur.Sivil toplum-demokrasi özdeşliğini kuran 1990'lar Türkiyesi'nin hİ¢kim söyleminin perspektifi yapısal bağlamı (neoliberal kapitalizmi) paranteze alan `pür' demokrasi çerçevesi çizer. Bu çerçeve post-politiktir. Neoliberal tasarım içinde sivil toplum asli olarak `kerim' devlete olan karşıtlığıyla tanımlanır. Neoliberalizmin biricik ufuk olduğu post-politik bir dönemde sivil toplum-demokrasi özdeşliğine dayanan iktidar söylemi, kapitalist ilişkilerin `özü'ne temas etmez.1990'ların ortalarından itibaren toplumsal içeriğiyle ve sınıfsal niteliğiyle bağı koparılan demokrasi, kimlik ve tanınma talebine dayanan formel-hukuki eşitliğe indirgendi. Sivil toplum ve demokrasi özdeşliği neredeyse `saf siyasal' diyebileceğimiz sınırlı bir demokrasi tanımına yaslanmaktadır. Bu dem
İnceleNURSEL KARAMAN
Toplumsal refahın aktörleri arasında yer alan sivil toplum kuruluşlarının sosyal politika disiplininin amaçlarına hizmet ettikleri düzlemin, 1970 sonrası küreselleşme olgusu ve neo-liberal politikalar eşliğinde refah devletinin dönüşümü sürecinde, devletin refahın yaratımındaki payının göreli olarak azaltılmasının bir dayanağı haline getirildiği görülmektedir. Böylelikle yoksulluk gibi ciddi toplumsal meselelerin çözüm arayışları daha yoğun ve yaygın biçimde bu örgütlenmelerin gündemine girmektedir. Gıda bankacılığı son 30 yılda yaygınlaşmış görece yeni bir uygulama olarak, hem sivil toplum kuruluşlarının bizzat kendilerinin hem de gönüllü sektör-özel sektör-kamu sektörü ilişkilerinin, günümüz refah toplumlarındaki yoksulluk sorununa ne ölçüde ve nasıl yanıt verebildiği hakkında önemli veriler sunmaktadır. Bu tez çalışması, bu bağlamda, Türkiye'de gıda bankalarının çeşitli fonksiyonları ve talep tarafı ve arz tarafı ile birlikte ele alınarak, yoksullukla mücadele konusunda, refah sistemindeki yerlerinin bütüncül bir değerlendirmesini yapabilme amacından yola çıkmıştır. Bu amaç doğrultusunda, nitel araştırma yöntem ve tekniklerinden faydalanılan bir saha araştırması yürütülmüş ve tarafların gıda bankacılığı uygulamasındaki bakış açılarına ve deneyimlerine odaklanan betimsel bir analiz gerçekleştirilmiştir. Yapılan analiz neticesinde, Türkiye'de gıda bankalarının kapitalist sistemin yarattığı fazlayı ihtiyaç sahiplerinin, çevrenin ve tüm toplumun yararına yeniden değerlendirmenin gönüllü iyi bir çabası olarak görülebileceği; ancak yoksulluk karşısında devlet politikalarının ikamesi olarak varlıklarını devam ettirmelerinin söz konusu olamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
İnceleEbru Nurluoğlu
Sivil toplum kuruluşları günümüz Türkiye'sinde hızla gelişen bir sektörü oluşturmaktadır.Özel sektör ve kamu sektörünün ardından üçüncü sektör olarak anılan bu sektör ilk ikisinden farklı görünse de fon temin etme, proje yönetimi, tanıtım, gönüllü kazanma ve imaja yatırım yapmak gibi alanlarda tıpkı kamu sektörü ve özel sektör gibi profesyonelce bir yapılanmaya ihtiyaç duymaktadır. Sosyal misyonlarının çağrıştırdığı manevi yönlerden ve düşük bütçelerden ya da bilinçsizlikten dolayı sivil toplum kuruluşlarının profesyonel şekilde tanıtım yapmaları ya ihmal edilmiş ya da uygunsuz karşılanmıştır. Oysa hem reklam, hem de halkla ilişkilerle güçlendirilmiş iletişim çabalarının sivil toplum kuruluşlarında imaj ve itibar yönünden oldukça faydalı olduğu bu tez çalışmasında gözlemlenmiştir.Çalışma 5 ana bölümünden oluşmaktadır:1- Sivil Toplum Dünyası2- Sivil Toplum Kuruluşlarında İletişim Ve Kuramsal Çerçeve3- Sivil Toplum Kuruluşlarında Reklam ve Halkla İlişkiler Uygulamaları4- Türkiye'de Sivil Toplum Kuruluşlarının Reklam ve Halkla İlişkiler Çalışmalarından Örnekler5- AraştırmaBirinci bölümde; Dünya'da ve Türkiye'de sivil toplum kuruluşlarının durumu kısaca ele alınmaktadır.İkinci bölümde; reklam ve halkla ilişkiler alanında sivil toplum kuruluşlarındaki iletişim çabalarıyla örtüşebilecek kuramsal öğelere kısaca değinilerek, bunlardan Grunig ve Hunt'ın tek yönlü iletişim - kamuyu bilgilendirme modeli ağırlıklı olarak konu edilmektedir.Üçüncü bölümde; reklam ve halkla ilişkiler çalışmalarının sivil toplum kuruluşlarındaki uygulanması ele alınmaktadır. Dördüncü bölümde;Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarının iletişim çalışmalarından örnekler verilmektedir. Son bölümde ise sivil toplum kuruluşu yöneticileri ve halk olmak üzere iki ayrı grupla yapılan araştırmanın sonuçları verilerek yorumlanmaktadır.
İnceleSERÇİN SUN İPEKEŞEN
Bu çalışmada ilk olarak sivil toplum kavramı incelenmiş ve kavramın Türkiye'deki tarihsel, hukuksal, toplumsal ve düşünsel boyutları irdelenmeye çalışılmıştır. Sivil toplum kavramı, Sivil Toplum Kuruluşları (STK) aracılığıyla vücut bulmakta ve günümüzde etki alanı oldukça geniş ve stratejik yönden öneme sahip kurumlar olarak ön plana çıkmaktadır. Bu tez ile ulaşılmak istenen hedef, Türkiye'de sağlık alanında faaliyet gösteren STK'ların halkla daha etkin ve etkili iletişim kurmaları için yenilikçi ve orijinal bir iletişim modeli kurgulamaktır. Amaç doğrultusunda birinci bölümünde sivil toplumun arka planı literatür taraması ile aktarılmıştır. STK'ların dünyadaki gelişimine bakıldığında devlet merkezli yaklaşımdan uzaklaşarak, toplumsal inisiyatiflere yöneldiği görülmüştür. STK'ların hedef kitleleriyle iletişim kurma yöntemlerinin de incelendiği bölümde teknolojik gelişmelerin etkisi kampanyaların tasarımında gözlemlenebilmektedir. Toplumsal ve teknolojik gelişmelerle paralel olarak internetin yaygınlaşması STK'lar için yeni bir vizyon olarak ortaya çıkmaktadır. En dinamik alan ise sosyal medyadır. Örneklem olarak dünyanın en başarılı STK'ları belirlenmiştir. Bu kuruluşlar durum analizi ve içerik analizi yöntemiyle incelenmiştir. Elde edilen bulgular ile şeffaf, diyaloğa açık bir iletişim kurmanın hedef kitleye ulaşmada payının büyük olduğu görülmüştür. Kullanılan iletişim teknikleri incelendiğinde, hedef kitleyle özdeşim kurmanın ve güven duygusunun önemi ortaya çıkmıştır. Geliştirilen öneri için bütün düşünsel geleneklerden yararlanan ve günümüz teknolojisi ile harmanlanmış bir süreç yaratma çabasına ağırlık verilmiştir. Analizler ve bulgular temel alınarak STK'lar için bir iletişim modeli önerilmiştir. Önerilen model Türkiye'nin önde gelen STK'larının iletişim uzmanlarına yüz yüze görüşmeler aracılığıyla sunulmuştur. Görüşme verileri dikkate alınarak modele nihai hali verilmiştir. Son olarak mobil platform aracılığı ile yürütülecek modelin işleyiş prensipleri ve uygulama senaryosu sonuç bölümünde detaylı bir şekilde paylaşılmıştır.
İnceleAsuman Özgür Keysan
Bu tez, kadın örgütlerinin Avrupa Birliği (AB) öncülüğünde Türkiye'de sivil toplumun teşviki ve kurumsallaşmasından nasıl etkilendiğini ve buna nasıl tepki verdiğini sormaktadır. Daha spesifik olarak, bu tez kadın örgütlerinin şu anda dolaşımda olan hegemonik sivil toplum anlayışını ne ölçüde yansıttıklarını veya ne ölçüde karşı çıktıklarını değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Kemalist, İslamcı, Kürt, feminist ve anti-kapitalist örgütlerden kadın aktivistlerle yapılan kırk bir yarı yapılandırılmış görüşmeyi ve grup belgelerini analiz etmek amacıyla feminist eleştirel söylem analizi yöntemi kullanılmıştır. Bu verilerle ilgili dört ana ampirik argüman üretilmektedir. Bu tez Türkiye'deki kadın örgütü üyelerinin çeşitli sivil toplum söylemlerini dile getirdiğine; bu söylemlerin, Türkiye bağlamında genellikle temel ideolojik farklılıklar olarak görülenlerle çelişecek şekilde farklı örgütleri kestiğine; bu söylemlerin, Türkiye'deki kadın aktivistlerin, çoğu sivil topluma normatif bir ideal olarak bağlı kalsa bile, sivil toplumun baskın görüşlerini pasif bir şekilde yeniden üretmediğine; ve sivil topluma yönelik önemli eleştirilerin ve/veya direnişin sivil toplumun doğrudan reddedilmesinin aktivistler ve analistler arasında daha geniş ilgiyi hak ettiğine dair bulgulara sahiptir. Bu argümanlarla tez, Türkiye ve Orta Doğu'da sivil toplum ve Türkiye'deki kadın hareketi üzerine literatüre ve sivil toplumun feminist teorileştirmesi çalışmalarına katkı sunmaktadır.
İnceleFATİH YAMAN
Bilimsel ilerleme ve moderniteye dayalı olarak dinlerin bireysel ve toplumsal etki alanlarının giderek azalacağına dönük öngörülerin yanlışlandığını tecrübe etmekte olduğumuz günümüzde dini kimlikler, farklı sosyo-kültürel yapılarda -başta İslİ¢m olmak üzere pek çok dinsel inanç mensubunca- çeşitli biçimlerle görünürlük kazanmaktadır. Genel olarak Avrupa'da özel olarak ise Almanya'da göç yoluyla varlık kazanmış olan Müslümanlar için dini kimlik, "öteki" karşısında ihtiyaç duyulan anlam zemininin oluşumu ve aidiyet duygusunun pekiştirilmesi bağlamında önemli bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Zira zamana ve içinde bulunulan koşullara bağlı olarak sürekli ve kuşatıcı bir biçimde yenilenen kimlik, etnik ve ideolojik farklılıklara rağmen Müslümanların kendilerini "dışlanmışlıklar" karşısında bir bütün olarak algılamalarına ve bu yönde stratejiler üretmelerine imkİ¢n tanıyabilmektedir. Bugün Almanya'da kamusal alanın hemen her düzeyinde kalıcı ve etkili olarak varlık kazanmakta olan Müslümanların gerek sahip oldukları ekonomik güç, gerekse toplumsal sermaye bakımından başta vatandaşlık, siyasal katılım ve eğitim olmak üzere pek çok konuda karar alma süreçlerine etkide bulunma potansiyeline sahip oldukları bilinmektedir. Bununla birlikte Almanya'da Müslümanları temsil konumunda bulunan ve sayıları giderek artmakta olan sivil toplum kuruluşları, söz konusu güç ve etki potansiyelinin pratiğe dökülebilme imkİ¢nının yegİ¢ne unsurları olarak değerlendirilmektedir. Bundan dolayı, bu çalışmada, sivil toplum düşüncesinden hareketle, Almanya'da yaşayan Müslümanların kimlik temelli problem alanlarının tespiti ve bunlara yönelik sivil toplum kuruluşlarının yaklaşımlarının ortaya konulması amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Sivil toplum, Dini kimlik, Kimlik sorunu, Göç, Dış göç
İnceleMUHAMMET CEMAL ŞAHİNOĞLU
Bu tez, (uluslararası) STK'ların, uluslararası ilişkilerde önemli bir aktör olduğunu ve devletlerin dış politikalarını etkileyebileceğini ileri sürmektedir. STK'lar, özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde, insan haklarından çevrenin korunmasına kadar birçok konuda uluslararası gündemi etkilemeyi başarmıştır. Böylece realist paradigmanın düşük politika (lowpolitics) konuları olarak gördüğü söz konusu sorunlar, devletlerin dış politika gündemine dahil olmaya başlamıştır. STK'lar, devletlerin sahip olduğu askeri güçten yoksundur. Bunun yanı sıra, çok uluslu şirketlerin ekonomik gücünden de yoksundur. Fakat tüm bu handikaplara rağmen STK'ların kendilerine has geliştirdikleri stratejiler vardır. STK'lar, bu stratejiler sayesinde uluslararası ilişkileri ve devletlerin dış politikalarını etkileyebilmektedir. Dolayısıyla bu tez, öncelikle, STK'ların kendi stratejilerini kullanarak genelde uluslararası ilişkileri, daha özelde de devletlerin dış politikalarını nasıl etkilediğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Araştırmada, teori ve pratik arasındaki ikilem dünyadan çeşitli örnek olaylar ile karşılaştırmalı bir şekilde analiz edilmiştir. Bu noktada dikkat çeken en önemli bulgu, dünya siyasetinde etkili olmuş ve/veya olabilecek STK'ların savunuculuk temelinde faaliyet gösteren kuruluşlar olduğudur. Bu tez ayrıca, İHH İnsani Yardım Vakfı özelinde insani yardım kuruluşlarının Türkiye dış politikasına etki edip etmediğini de araştırmaktadır. İHH İnsani Yardım Vakfı'nın üç farklı alanda (insani yardım, insani diplomasi, savunuculuk) faaliyet gösterdiği görülmektedir. Söz konusu üç alan, birbiri ile doğrudan etkileşime sahip olduğundan, diplomatik üçgen olarak kavramsallaştırılmıştır. Diplomatik üçgen çerçevesinde gerçekleştirilen faaliyetler birbiri ile bağlantılıdır. Fakat bu bağlantıya rağmen her alanın etkileri ve sonuçları farklılık gösterebilmektedir. Çalışmada, insani yardımların Türkiye'nin imajına ve yumuşak gücüne olumlu bir etkide bulunduğu ortaya çıkmıştır. Fakat savunuculuk temelinde gerçekleştirilen bir eylem, Türkiye'nin dış politikasına olumsuz bir etki olarak yansımıştır.
İnceleFatma Başak USLU VAN HOVE
İnsan hakları ve sivil toplum kuruluşları (STK) arasındaki ilişki, devlet dışı kurumların insan haklarına olan etkisini anlamak açısından önemlidir. Devletlerin insan haklarını koruma hususunda eksik kaldığı durumlarda halkla doğrudan ilişkide olan STK'ların önemli olduğu düşünülmektedir. Çalışmanın amacı, Avrupa Birliği kapsamında sivil toplumun varlığıyla insan hakları arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırmanın verilerini, medeni ve siyasi haklar, sosyo-ekonomik haklar oluşturmaktadır. İkincil veriler, Freedom House ve Economic and Social Rights Empowerment Initiative veritabanlarından alınmıştır. STK değişkeni ise Varieties of Democracy veritabanında yer alan Öz Sivil Toplum Endeksidir. İkincil verilerin analizi için ülkeler bu endekse göre kümeleme analiziyle gruplara ayrılmış ve ortalamalar arasındaki farklılıklar T-testiyle belirlenmiştir. Birincil veriler yarı yapılandırılmış anketlerle toplanmış, verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. İkincil verilerin analiz sonuçlarına göre; aynı küme içindeki ülkeler birbirlerine Öz Sivil Toplum Endeksine göre benzerken, farklı kümelerdeki ülkeler bu endekse göre birbirlerinden farklılık göstermektelerdir. T-testi analizi sonuçlarına göre; Öz Sivil Toplum Endeksinin yüksek olduğu ülkelerde sağlık değişkeni ortalaması da farklılık göstermektedir. Diğer sosyo-ekonomik değişkenler STK değişkeninin farklılığına göre değişim göstermemektedir. Öz Sivil Toplum Endeksinin yüksek olduğu ülkelerde, sivil özgürlükler ve siyasi haklar endeksleri de yüksektir. Araştırma sonucuna göre STK'ların varlığının, seçilen ülkelerde özellikle sivil özgürlükler ve siyasi haklarla olumlu yönde bir ilişkisi vardır. Birincil verilerin analizi için belirlenen kurum yetkilileriyle yapılan görüşmelerin sonucu ise insan hakları ve sivil toplum ilişkisinin gücünü desteklemekte, aynı zamanda insan haklarının korunmasının önündeki engellere ve güncel konulara dikkat çekmektedir. Mülakat yapılan kurumlar insan haklarını bütüncül bir yaklaşımla ele almışlardır. Bu yaklaşım insan haklarının birbirinden ayrılamayacak kadar ilişkili olduğunu destekler niteliktedir.
İnceleMEHMET ALİ TAŞ
Çalışmanın amacı; gönüllüler için işin anlamlılığının ne olduğu ve bu anlamlılıkta liderlerin tutum ve davranışlarının rolünü araştırmaktır. Bunun sonucunda anlamlandıran liderlik ölçeğini geliştirmektir. Çalışmanın amacı doğrultusunda çeşitli STK gönüllüleri üzerinde üç araştırmadan oluşan karma bir çalışma yürütülmüştür. Bu araştırmalardan ilki madde havuzunun oluşturulması, ikincisi taslak ölçeğin geliştirilmesi, üçüncüsü ise taslak ölçeğin geçerliliğinin ve güvenirliğinin test edilmesidir. Nitel bir yöntemle yürütülen birinci araştırmada, fenomenolojik bir desen kullanılmıştır. Çeşitli STK'ya mensup 30 kişilik bir çalışma grubundan veriler toplanarak içerik analizine tabi tutulmuştur. Sonuç olarak gönüllülerin vurguladığı 9 adet anlam kaynağına ulaşılmıştır. Liderlerin işi anlamlı kılan 11 ve işi anlamsızlaştıran 10 adet tutum ve davranışının olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca katılımcıların, kendileri yönetici olmaları halinde işi anlamlandırmak adına 14 adet olumlu tutum ve davranış sergileyebilecekleri saptanmıştır. Bu araştırmanın sonucunda, liderlerin işin anlamlılığını besleyen tutum ve davranışlarından oluşan 10 faktörlü ve 53 ifadeli bir madde havuzu oluşturulmuştur. Nicel bir yöntemle yürütülen ikinci araştırmada, 245 kişilik örneklemden veri toplanarak madde havuzunun psikometrik özellikleri test edilmiştir. Bulgular kapsamında madde havuzundan 6 faktörlü ve 32 maddeli taslak bir ölçek oluşturulmuştur. Ölçekte; Diğerkİ¢mlık, Yapıcı İlişkiler, Demokratik Yönetim Anlayışı, Olumlu Geri Bildirim, Yetiştirme ve Anlam Aşılama faktörleri yer almaktadır. Bu boyutların geçerlilik ve güvenirlik değerlerinin önemli düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Nicel bir yöntemle yürütülen üçüncü ve son araştırmada ise 492 kişilik örneklemden veri toplanarak ölçeğin yapı geçerliliği, kriter geçerliliği ve güvenirliği doğrulanmaya çalışılmıştır. Yapılan analizler sonucunda anlamlandıran liderlik ölçeğinin 6 faktörden ve 32 maddeden oluşan yapısı doğrulanmıştır. Böylece ölçeğin son şekline ulaşılmıştır. Ayrıca anlamlandıran liderlik ile işin anlamlılığı arasında yüksek düzeyde bir ilişkinin olduğu saptanmıştır. YEM analizleri sonucunda anlamlandıran liderliğin işin anlamlılığı üzerinde anlamlı ve pozitif bir etkisinin olduğu tespit edilmiştir. Böylece
İnceleALİ KÖSTEPEN
Globalleşen günümüz modern dünyasında özel ve kamu sektörlerinin ardından üçüncü sektör olarak ortaya çıkmış olan STK'ları son derece önem kazanmıştır. Özel ve kamu sektörlerine hem destek hem de baskı unsuru olarak toplum içerisinde faydalı işler yapmak amacıyla faaliyet sürdürmekte olan STK'ları günümüzde daha kurumsal bir bakış açısı ile yönetilmekte olup kıt kaynaklar ile en yüksek seviyede verim sağlamayı amaçlamaktadır. STK'larının belirlemiş oldukları hedef ve amaçlarına ulaşmasında en fazla yardımı dokunan gönüllülerdir. İçerisinde bulunduğumuz yüzyılda teknolojinin hızla ilerlemesi ile bilgi son derece önemli hale gelmiştir. Tarım toplumu ve sanayi toplumu kavramlarının ardından ortaya çıkan bilgi toplumu kavramı teknolojinin ciddi anlamda ilerlemesiyle birlikte kıymetlenmiştir. Bu bağlamda 20. Yüzyıl ile entelektüel sermaye kavramı ortaya çıkmış olup, son yıllarda işletmelerin en önemli kaynaklarından birisi haline gelmiştir. Bu çalışma ile STK'larında entelektüel sermaye kapsamında gönüllü performansına olan etkisi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Birinci bölümde sivil toplum, STK'ları ve gönüllülüğe dair kavramlar detaylı bir şekilde ortaya konulmuştur. İkinci bölümde ise, entelektüel sermaye kavramı her türlü detayları ile ele alınarak bir bütün halinde literatür çalışması kapsamında ele alınmıştır. iv Üçüncü bölüm olan uygulama kısmında ise, İzmir ili içerisinde yer alan STK'larından toplamda 355 kişiye yönelik anket çalışması yapılmış olup, entelektüel sermayenin projeler kapsamında gönüllü performansına olan etkisi ölçülmeye çalışılmıştır. Faktör analizi yapılarak, belirlenen dokuz faktör ile ilişkiler ortaya konulmuştur. SPSS analiz programı kullanılarak yapılan analiz sonucunda, STK'larında entelektüel sermayenin projeler kapsamında gönüllü performansını olumlu yönde etkileyeceği bulgusuna ulaşılmıştır.
İnceleTUBA GÜLTEKİN
Sanat toplumla bireyin birlikte yaşama koşullarını oluşturma yöntemidir. Sanat yollu kamuoyu bilgiyi yoruma, yorumu eleştirel düşünceyle düşünme süreçlerini ifade edebilen bir sürecin ifadesini oluşturur. Sanat destekli sistemin bir amacıda, Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarını bir araya getirmek ve daha etkin olarak ortak faaliyetlerde bulunabilmeleri için ortak dili oluşturmaktır. STK'nın bilgiyi geniş kitlelere yaygınlaştırılması ve toplumu etkilemek açısından yapılan görsel çalışmalarla STK büyük kitlelere duyurabileceklerdir. Bu çalışmalar, STK ile onlara destekleyen kurumlar arasındaki ilişkiyi güçlendirir ve diğer STKlar ile ortak faaliyetler yürütme olanağı sağlar.STK ların değişim yönü, hızlı toplumlara göre ve aynı toplumda zamana göre değişir. STK hedeflerinde inanç ve düşüncelerin bileşkesi olarak sanat, sanat eseri yeni düşüncenin yaygınlaşmasına yol açacaktır. Çalışma süreçlerinde iç dinamikleriyle yapının, yönetim biçiminin kamuoyu oluşturma çabasında başarıya ulaşmada etkili girişimdir.Tez çalışması dört aşamada gerçekleştirilmiştir; Literatür taraması ve veri toplama, anket, araştırma alanının güçlü yönler, zayıf yönler, olanaklar ve kısıtlamalarının (SWOT -Strenght Weakness Oppurtunity Threatment) analizi, verilerin değerlendirilmesi, sonuç ve öneriler. Bu süreçte sonuç olarak, bireyin genele dair fikirlerini toplum etkileşiminden uzak serbestçe dile getirdiği, toplum ruhuna yaklaştığı ve kamusal bir kişilik görünümü oluşturmada STK'ları destekleyen sanat ve sanat ürünleri ile bilinçli bir sivil örgütlenme oluşturulur. Aynı zamanda sivil örgütlenme ile kişi fert haline dönüşebilir. STKlar yönetimine kazandıracağı olumlu şeylerin başında; insanı, bir unsur olarak içerisinde kavrayıp, sanatın öne çıktığı toplum veya topluluklarda genel değerle, o toplumun da değerleri olacaktır. Kendi demokratik yönetimi içinde yönetim ilkelerini destekler, başarıyı paylaşan, üretken, yaratıcı, disiplinli, araştıran, bilgi kaynaklarını arayan, bulan ve kullanan, zamanını iyi planlayan, olumlu iletişim becerileri oluşturur.Anahtar sözcükler; Sanat kamuoyu, performans sanatı, Amblem-logo, Sivil toplum kuruluşu, ve görsel simgeler.
İnceleMurat Seyfi
Küreselleşme ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler ile birlikte artık insanlar mesaj bombardımanı altında yaşamak zorunda kalmıştır. Toplumsal yaşam içerisinde her geçen gün önemi artan ve yeni işlevler kazanan sivil toplum örgütleri ciddi iletişim stratejileri geliştirmek ve profesyonel halkla ilişkiler çalışmaları yapmak zorunda kalmaktadır. Bunun içinde yeni iletişim araçları keşfederek hedef kitle üzerinde davranış değişikliği yaratacak ve belleklerde daha fazla kalmalarını sağlayacak iletişim faaliyetleri yürütmek zorundalar. Bunun için de toplumsal kodları ve belleği oluşturan hikayeler kilit rol oynayabilir. Bu çalışmanın amacı sivil toplum kuruluşlarının halkla ilişkiler çalışmalarında öykülemeyi kullanıp kullanmadığını araştırmak, kurum içi iletişimde yöneticiler tarafından konunun ne oranda desteklendiğini ortaya koymak, öyküleme yaratma sürecinde sivil toplum kuruluşlarının nelere ihtiyacı olduğunu belirlemek ve bu kapsamda bir halkla ilişkiler modeli geliştirmektir. Bu kapsamda çalışmanın literatür bölümünde Sivil Toplum Kuruluşu, Anlatı, Kültür, Öyküleme kavramları derinlemesine incelenerek çalışmanın alt yapısı oluşturulmuştur. Çalışmanın araştırma kısmında ise araştırma modeli tanımlanmış ve niteliksel ölçme aracı olarak görüşme ve içerik analizi yöntemleri açıklanmıştır. Araştırma kapsamında elde edilen verilerin analizi ve yorumlanması sonucunda sivil toplum kuruluşlarının öykülemeyi bir halkla ilişkiler aracı olarak kullanması için bir model önerisinde bulunulmuştur.
İnceleKürşat Özdaşlı
Sivil toplum kuruluşları etki alanları, sayıları, hükmettikleri sermayelerdeki artış nedenleriyle etkin yönetilmeleri gerekli olan örgütler konumuna gelmişlerdir. Yönetim olgusu tüm insan örgütlerinin ortak faaliyetidir. Bu nedenle sivil toplum kuruluşlarının çeşitli kısıtları ve diğer örgütlerden farklılıkları dikkate alınarak işletme veya kamu örgütlerinde uygulanmış ve iyi sonuçlar vermiş olan yönetim felsefe ve uygulamalarının sivil toplum kuruluşlarına adaptasyonu araştırılabilir. Toplam kalite yönetimi, sırasıyla imalat işletmeleri, hizmet işletmeleri ve kamu örgütlerinde uygulanarak başarılar elde etmiş bir yönetim felsefesi ve uygulamasıdır. Çalışmamızın temel amacı teorik olarak sivil toplum kuruluşlarında toplam kalite yönetimi kavramlarının ve ilkelerinin nasıl hayata geçirilebileceğini tartışmak Türkiye'de sivil toplum kuruluşu olarak en önceliğe sahip olan dernek ve vakıflarda yönetici, çalışan ve gönüllü boyutlarda yer alan bireylerin bu yönetim felsefesi ve pratiğinin uygulanabilirliği konusundaki tutumlarını ölçmektir. Yaptığımız teorik ve amprik çalışmalarımız göstermektedir ki, toplam kalite yönetiminin sivil toplum kuruluşlarında uygulama sürecinde toplam kalite yönetimi kavramları ve ilkelerinin sivil toplum kuruluşları kısıtlarına göre yeniden düşünülmesi ve dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu süreçte sivil toplum kuruluşlarının yönetici, çalışan ve gönüllü üyelerinin tutumları da önem kazanmaktadır. Bu tutumlar örgütsel kültürün uyumlaştırılması, eğitim faaliyetlerine önem verilmesi ile toplam kalite yönetimine dönük olumlu hale getirilebilecektir.
İnceleDidem ÇABUK
İtibar, 1990'lı yıllardan itibaren akademik yazında giderek önem kazanan bir çalışma alanıdır. Ağırlıkla şirketler üzerinden gerçekleştirilen itibar çalışmaları ekonomi, sosyoloji, iletişim gibi farklı disiplinlerde gerçekleştirilse de yanıt aranan ortak soru bazı örgütlerin diğerlerine nazaran neden ve nasıl öne geçtiğidir. Ekonomi disiplininde bu yanıt şirketlerin piyasa değeri ve itibarın bu değere katkısı üzerine odaklanırken sosyolojik perspektif örgütlerin paydaşlarıyla ilişkilerinin oluşturduğu toplumsal yapıya odaklanarak itibarı toplumsal sistemin tabakalaşmasında bir konumlandırma değişkeni olarak açıklamaya çalışırlar. İletişim disiplini içerisinde yapılan çalışmaların aradığı yanıt ise örgütlerin hangi niteliklerinin kendilerini diğer örgütlerden farklı kılarak paydaşları tarafından tercih edilmesine olanak sağladığı ve iletişim bu süreçteki rolüdür. Örgütleri rakipleri karşısında öne çıkaran "değişebilir, gözlenebilir" bu nitelikler itibarı oluşturmaktadır. Bu nedenle bu niteliklerin paydaşlar nezdinde hangileri olduğunun belirlenmesi örgütlerin amaçlarına ulaşmasında belirleyici olmaktadır. Başta şirketler olmak üzere diğer örgütler de itibarlarını ölçmeye ve yönetmeye giderek daha fazla önem vermeye başlamışlardır. Bununla birlikte itibarın nasıl ölçüleceği sorusu farklı ekollerden gelen araştırmacılar tarafından geliştirilen ölçeklerle yanıtlanmaya çalışılmıştır. Bu ölçekler ağırlıklı olarak şirketler için geliştirilmiş; yalnızca birkaç çalışmada kamu örgütlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının itibarı ölçülmeye çalışılmıştır. Sivil toplum kuruluşları yapıları, işlevleri ve misyonları şirketlerden ve kamu kuruluşlarından farklı örgütlerdir. Bu nedenle paydaşlarının bu örgütlere ilişkin algılarını şekillendiren ölçütler diğer örgütlerden ayrışmaktadır. Bu çalışmada amaçlanan Türkiye'de faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının itibarının paydaşlar tarafından hangi ölçütler çerçevesinde algılandığını tespit etmek ve STK itibarına yönelik bir ölçek geliştirmektir. Çalışma kapsamında öncelikle kapsamlı literatür taramasıyla STK itibarını belirleyen ölçütlerin neler olduğu tespit edilmiştir. İkinci aşamada yarı yapılandırılmış görüşme tekniğinden yararlanarak bu ölçütlere hangilerinin eklenebileceği sorusu yanıtlanmıştır
İnceleBARIŞ DOĞRU
Bu çalışmanın temel amacı, Sürdürülebilirlik İletişimi çalışmalarının şirket değerini oluşturan temel unsurlardan biri kabul edilen "kurumsal itibar" ile nasıl bir ilişkiye sahip olduğu; sürdürülebilirlik konusunda çalışan sivil toplum kuruluşu uzmanlarının görüş ve algıları doğrultusunda irdelemektir. Çalışmada ayrıca, sürdürülebilirlik iletişimine dair temel özelliklerin ne olduğu; bunların kurumsal itibar üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğu; kurumsal sosyal sorumluluk ile sürdürülebilirlik iletişimi arasındaki farklar ve sürdürülebilirlik iletişimi ile Kurumsal İtibar ilişkisi açısından, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları'nın nasıl bir rol oynadığı incelenmiştir. Sürdürülebilirlik ile kurumsal itibar arasındaki ilişkiyi anlamaya ve ortaya çıkarmaya çalışan bu araştırmada, sivil toplum uzmanlarıyla yapılan derinlemesine mülakatlar aracılığıyla gerçekleştirilen niteliksel bir araştırma yöntemi kullanılmıştır. Konunun yeniliği ve dolayısıyla halen çok fazla bilimsel araştırmaya konu edilmemiş olması dolayısıyla daha esnek bir yöntem tercih edilmiş ve yarı yapılandırılmış görüşme benimsenmiştir. Veri kaynaklarını oluşturan bireyleri saptamak için doküman incelemesi tekniği kullanılmıştır. Bu kapsamda, sürdürülebilirlik alanında Türkiye'de 12 yıldır sürdürülebilirlik alanında kesintisiz biçimde yayın yapan EKOIQ dergisinin araştırma tarihine kadar yayınlanan tüm sayıları (100 sayı) taranmış; haber ve söyleşiler incelenerek, konu üzerinde çalışan sivil toplum kuruluşları ve uzmanları belirlenmiştir. Belirlenen 9 sivil toplum kuruluşlarının birinde veya birkaçında 5 yıldan fazla çalışan 6 uzmanla yapılan derinlemesine mülakatlardan sağlanan veriler, betimsel analiz yöntemi kullanılarak işlenmiştir. Analiz sonucunda, Sürdürülebilirlik İletişimi'nin, kurumsal itibar açısından önemli bir rol oynadığı; Sürdürülebilirlik İletişimi'nin temel özellikleri olarak şeffaflık, sahicilik, tutarlılık ve paydaş katılımının öne çıktığı belirlenmiştir.
İnceleEyyup AKBULUT
İtibar olgusu diğer örgütlenme biçimlerinde olduğu gibi STK'lar için de son derece önemlidir ve etkin bir şekilde yönetilmelidir. Halkla ilişkiler, genellikle itibar yönetiminde en uygun enstrüman olarak düşünülse de halkla ilişkilerin genel olarak itibar ve yönetimi sürecindeki rolüne ilişkin literatürde az sayıda çalışma bulunmakta, bu çalışmaların çoğu konuyu daha çok işletmeler bağlamında ele almakta ve halkla ilişkilerin itibar üzerindeki etkisini uygulanan programlar bazında irdelemektedir. Oysa halkla ilişkilerin kurumsal etkinlikteki katkısı paydaşlarla uzun vadede kurulan ilişkilerin niteliği bağlamında ortaya çıkmaktadır. Bu gerekçeden yola çıkarak hazırlanan bu çalışmanın amacı, kurumsal itibarın oluşumu ve sürdürülmesinde medya, aile/arkadaş çevresi, aşinalık, kişisel deneyim ve siyasi eğilim gibi dışsal etkenleri de dikkate alarak, kurum-paydaş ilişki çıktıları bağlamında halkla ilişkiler uygulamalarının rolünü sivil toplum kuruluşları özelinde ortaya koymak ve bu bağlamda ilgili literatüre katkı sağlamaktır.Çalışma kapsamında örnek STK olarak Türkiye genelinde eğitim alanında faaliyet gösteren iki STK (TEGV ve TOG) seçilmiş ve araştırma Ege Üniversitesi merkez yerleşkesinde eğitim gören öğrenciler ve ilgili STK'lardaki halkla ilişkiler birimleri çerçevesinde yürütülmüştür. Elde edilen veriler hem niceliksel hem de niteliksel yöntemler kullanılarak analiz edilmiştir. Çalışma sonucunda halkla ilişkilerin kurum-paydaş ilişkileri dolayımıyla kurumsal itibar üzerinde etkili olduğu; çeşitli niteliklere sahip halkla ilişkiler birimlerinin kurum-paydaş ilişki kalitesini artırdığı ve bunlara ek olarak medyanın ve aile/arkadaş çevresinin, siyasal eğilimlerin ve aşinalık düzeyinin kurumsal itibar; aşinalığın kurum-paydaş ilişki kalitesi; ve kişisel deneyim türünün aşinalık üzerinde belirleyici bir faktör olduğu ve kurumsal itibar algılamalarının büyük oranda kurumsal davranışlar temelinde şekillendiği bulgusuna ulaşılmıştır.Anahtar Sözcükler: Sivil Toplum, Sivil Toplum Kuruluşları, Kurumsal İtibar ve Yönetimi, Kurum-Paydaş İlişkileri, Mükemmel Halkla İlişkiler Değişkenleri
İnceleNezih Metin ÖZMUTAF
Bu tezin amacı, STK'larda gönüllü yönetimi yaklasımları baglamında insankaynaklarının rolünün, STK'ların misyonlarını gerçeklestirmedeki etkilerini arastırmaktır.Çalısmanın temel çıkıs noktası, STK'ların misyonlarını insan kaynakları yönetimiçerçevesinde gönüllü yönetimi yaklasımlarına bakıs açılarını ve bu çerçevede gerçeklestiripgerçeklestirmediklerini ortaya koymaktır.Çalısmanın kuramsal çerçevesinde; lk olarak Dünya ve Türkiye'de sivil toplum veSTK'ların kavramsal boyutu ve tarihsel gelisimi; ikinci olarak STK'larda yönetim veorganizasyon boyutu; üçüncü olarak STK'larda gönüllülük ve gönüllülük yönetimi; sonolarak da STK misyonları sınıflandırılarak incelenmistir.Çalısmanın uygulamaya yönelik çerçevesinde ise; kuramsal boyuta uygun birçerçevede bir anket formu hazırlanmıs ve zmir ilindeki STK'larda uygulanmıstır. 365 bireyeuygulanan anket verilerine yönelik olarak SPSS yazılımı kullanılarak istatistiksel analizleryapılmıstır. Bu baglamda, temel olarak tanımlayıcı istatistikler, faktör analizi, tek yönlüvaryans analizi, Kruskal Wallis H Testi, Student T Testi, Mann-Whithey U Test'lerikullanılmıstır.Faktör analizi sonucu 32 soruluk ölçek, yedi temel faktörden olusan 28 soruluk birölçege dönüsmüstür. Ortaya çıkan yedi faktör ve içerdikleri ölçek soruları bagımlı degisken;anketi cevaplayan bireylerin yas, cinsiyet, medeni durum, egitim durumu; yer aldıklarıSTK'nın türü, misyonu, kurulus yılı, üye sayısı ve görev alanı soruları bagımsız degiskenkabul edilmistir. statistiksel analizler bu çerçevede gerçeklestirilmistir.statistiksel analiz sonuçlarına göre ankete katılan STK'ların insan kaynaklarıçerçevesinde gönüllü yönetimi yaklasımlarına bakıs açılarının büyük oranda teorik alt yapıyıdestekledigi belirlenmistir. Ancak katılımcılar kapsamında, STK'larda insan kaynaklarıçerçevesinde gönüllü yönetimi yaklasımlarının su an için uygulamada istenen düzeydeolmamakla birlikte gelecekte daha iyi bir boyutta olacagı gözlemlenmistir.
İnceleHARUN ÖZALP
Sosyal sermaye kavramı alanyazında çeşitli şekillerde tanımlansa da, özünde, bir topluluğun niteliğini ifade etmektedir. Topluluk içerisindeki; bağlantılar (ağlar), güven, benimsenmiş norm ve değerler, iş birliği ve sivil katılım, bireylerin memnuniyeti gibi özellikler, ilişkisel ve soyut bir kavram olan sosyal sermayenin göstergeleridir. Topluluğu yaşanabilir kılan bu gibi özelliklerin bir toplulukta yüksek olması, o toplulukta sosyal sermayenin de yüksek olduğu anlamına gelmektedir. Geleneksel toplumlarda aile bağları ve din gibi unsurlar üzerinden sağlanan sosyal sermayenin inşasında, modern toplumlarda STK'lar önemli bir rol oynamaktadır. STK'ların bu rolü başarıyla ifa etmeleri ise, toplumla sıkı ve doğru bir etkileşim içerisinde olmalarına ve bütünleşebilmelerine bağlıdır. Bu noktada iletişim olgusunu zaman ve mekanın sultasından kurtaran sosyal medya, STK'lar için önemli fırsatlar sunmaktadır. Çalışma bu bağlamda; toplumla irtibatını büyük ölçüde Twitter üzerinden kuran bir STK olan Ahbap platformunun tweetlerinin, sosyal sermaye bakımından niteliğinin yanı sıra, platformun, Twitter takipçilerince yine sosyal sermaye bağlamında nasıl alımlandığını ortaya koymayı amaçlamıştır. Bu amaca uygun olarak iki farklı yöntemle gerçekleştirilen araştırmada ilk olarak; @ahbap Twitter hesabından paylaşılan tweetler nitel içerik analizi yöntemiyle sosyal sermaye göstergeleri çerçevesinde analiz edilmiş, ikinci safhada ise platform üyesi olmayan Twitter takipçilerinin, platformu sosyal sermaye bağlamında nasıl alımladıkları, yarı-yapılandırılmış derinlemesine görüşmelerle ortaya konulmaya çalışılmıştır. Araştırma sonuçları, Ahbap platformu tweetlerinin katılım ve güven başta olmak üzere, birçok sosyal sermaye unsurunu ihtiva ettiğini göstermektedir. Buna paralel olarak Twitter takipçilerinin platforma karşı tutumunun da; güven, memnuniyet, katılım ve iş birliği eğilimi gibi sosyal sermaye unsurlarını güçlü bir biçimde yansıttığı ve platformun sosyal sermaye açısından takipçilerde de olumlu karşılık bulduğu sonucuna ulaşılmıştır.
İnceleTahsin Taner BAŞPINAR
Toplumsal sorunların çözümünde önemli bir yere sahip olan sivil toplum kuruluşları bu görevlerini yerine getirmek için güçlü bir mali yapıya ve insan gücüne ihtiyaç duyarlar. Yeterli insan gücüne ve mali imkİ¢nlara sahip olmayan STK'lar amaçlarını gerçekleştiremez, amaçlarını gerçekleştiremediği için de üye ve bağışçı temininde güçlükler yaşarlar. Bu kısır döngünün bir yerde kırılarak STK'ların güçlü bir yapıya kavuşturulması için üye-örgüt-çevre eklemlenme sorunlarının ortaya konması ve çözüm önerileri getirilmesi amaçlanan bu çalışmada öncelikle literatürde bu sorunlar ve çözümüne ilişkin teorik bilgilere yer verilmiş, müteakiben de bu teorik bilgiler İzmir ilindeki işadamları derneklerinin üyeleri ile sınanmıştır. Hazırlanan anketin sonuçları SPSS programı yardımı ile istatistiksel olarak yorumlanmış ve çeşitli görüş ve öneriler öne sürülmüştür. Sonuçlara göre; İzmir ilinde faaliyet gösteren işadamları derneklerinin üyelerinin STK'ların üye-örgüt-çevre eklemlenmesi sorununa bakış açısının teorik olarak verilen bilgileri önemli oranda desteklediği görülmüştür. Bu bakış açısında kişilerin sahip oldukları sosyal statülerinin önemli bir farklılığa sahip olmadığı, hemen hemen benzer sonuçların elde edildiği görülmüştür. Yapılan çalışmanın sonucunda göze çarpan en önemli husus; STK'ların aşırı bir güven sorunu ile karşı karşıya olduklarıdır. Bu nedenle öncelikle bu güven sorununun aşılmasına yönelik tedbirlerin alınması yanı sıra; toplum olarak da genel anlamda STK'lara güvensizlikle ilgili ön yargılarımızı aşmamız gerekmektedir. Elbette ki bu önyargıların kırılmasında en önemli görev STK'lara düşmektedir. Toplumsal sorunların çözümünde daha etkin yer almaları ve dürüst yönetilmeleri, imajlarını biran evvel düzeltmeleri gerekir. STK'ların hiçbir şaibeye, hiçbir skandala karışmadan demokratik bir şekilde yönetilmeleri bu imajlarını düzeltmek adına atılacak önemli bir adım olacaktır. Anahtar Kelimeler : Sivil Toplum, STK, eklemlenme, güven, imaj, şeffaflık
İnceleNazlı Aytuğ
Sivil toplum kuruluşu (STK) işbirliği ağları ortak amaçlar doğrultusunda bir araya gelen gönüllülük esaslı kuruluşların meydana getirdikleri örgütlerarası yapılanmalardır. İşbirliği ağlarının etkililikleri yalnızca üyelerinin tek başlarına başarılı olabilmelerine değil aynı zamanda ağların bir bütün olarak etkili sonuçlar ortaya koyabilmelerine bağlıdır. Bu çalışmada işbirliği ağlarının yapısal, ilişkisel ve bağlamsal unsurları ile amaçları gerçekleştirme ve geçişkenlik düzeyleri açısından etkililikleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Çalışma, Türkiye'nin yedi farklı bölgesinde faaliyet gösteren 10 iş dünyası federasyonu ile onların üyeleri olan 72 dernekte gerçekleştirilmiş ve geliştirilen hipotezler doğrultusunda yapılandırılmış soru formu yoluyla veriler toplanmıştır. Örgütlerarası ilişkilerin ortaya konması için sosyal ağ analizi yöntemi olan UCINET programı kullanılmıştır. Örgütlerarası ilişkilerin analizinde ağ düzeyinde ölçümlerin yanı sıra grup düzeyinde analizlere de yer verilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre işbirliği ağı olan federasyonların amaçları gerçekleştirme düzeyi açısından etkililiklerinin kurumsal kapasite, bütünleştirici mekanizmalar ve işbirliği kararlarını belirleyen operasyonel unsurlar ile ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Geçişkenlik düzeyleri açısından etkililiklerin ise ağ içi klikler, derece merkeziliği ve etkileme gücüne bağlı olduğu sonucu elde edilmiştir. Çalışmanın yapılanma, iletişim, koordinasyon ve stratejik bütünleşmeye yönelik geliştirilen önerilerle yöneticiler için yol gösterici olması ve işbirliği ağlarının etkililiklerinin arttırılmasına yönelik bir çerçeve sunması amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Sivil Toplum Kuruluşu, İşbirliği Ağları, Ağ Etkililiği, Sosyal Ağ Analizi, UCINET.
İnceleRabia Sohbet
Bu araştırmada, Türkiye'deki sağlıkla ilgili alanda çalışan 176 Sivil Toplum Örgütünün (STÖ) yaptığı sağlık eğitimlerinin özellikleri incelenmiş ve bu eğitimlerle sağlığı koruma, geliştirme yanında hastaların kaliteli yaşamalarını sağlamayı amaçladıkları saptanmıştır. Araştırma grubundaki sivil toplum örgütleri sıklıkla konu uzmanları aracılığıyla erişkin meslek elemanı ve hastaya görsel-işitsel araç kullanarak, kısa süreli, en çok ana-çocuk sağlığı konulu sağlık eğitimi yapmaktadır. Yapılan sağlık eğitimleri STÖ amaçları ve yönetici kararları doğrultusunda genellikle kurumların eğitim salonunda ve büyük gruplara yapılmaktadır. Eğitimlerde seyrek olarak ön-son değerlendirme yapılmakta ve katılım belgesi verilmektedir. Katılım ücreti alma ve eğiticilere ücret verme sık görülmemektedir. Eğitim sürecini değerlendirme, eğitimde diğer kurumlarla işbirliği ve eğitimi duyurma kitle iletişim araçları ile sıklıkla yapılmakta; eğitim materyali kuruluş amacına uygun üretilip elden dağıtılmaktadır. Sivil Toplum Örgütleri; gelişmeleri ve daha iyi çalışabilmelerinde insan gücü ve para desteğinin önemli olduğunu belirtmişlerdir.
İnceleGamze CILIZOĞLU
Toplumsal değişim bir süreçtir ve bu sürecin amacına uygun gelişebilmesi, toplumu oluşturan bireylerin değişime eşlik etmesi ile olasıdır. Sivil toplum örgütleri toplum içinde var olduğu öngörülen bilgi ve kültür farklılaşmalarını en aza indirgeyerek toplumda, ortak bilgi ve dil düzeyi oluşumuna aracılık etme, kolektif bilincin oluşumunu sağlayarak katılımı arttırma misyonunu üstlenmiş örgütsel yapılardır. Bu nedenle de sivil toplum örgütleri toplumsal değişim sürecinin en önemli aktörlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Sivil toplum örgütlerinin misyonlarını yaşama geçirme noktasında kullanacakları iletişim yöntemleri ve kanalları; toplumda konuya, örgüte karşı farkmdalığm ve ilginliğin artmasına etki edecek en önemli araçlardır. İletişim kanallarının ve yöntemlerinin topluma uygun mesajlarla kodlanarak, yaşama geçirilmesi ile toplumda ortak bilgi ve dil düzeyi geliştirilebilecek, etkileşim artarak, ortak bilincin oluşum süreci de ivme kazanmış olacaktır. Toplumsal değişim belirli dış etkiler (deprem, sel vb. doğal afetler gibi) nedeniyle kimi zaman ivme kazanabilir. Bu etkiler toplumda duygusal tetiklenmelere ve kısa dönemli tutum değişimlerine neden olabilmekte ancak etkinin ortadan kalkması ile, toplumda oluşan tutumlar da geriye düşebİlmektedir. Önemli olan bu duygusal tetiklenmelerin bir başlangıç noktası olarak kabul edilebilmesidir. Böylece sivil toplum Örgütleri tarafından kodlanan mesajlar ve iletişim kanalları ile kolektif bilinci arttıracağı, bilişsel değişime neden olarak, toplamda konu ile ilgili yerleşik davranış biçimlerinin oluşumuna aracılık edebileceği ^öngörülmektedir. Yerleşik davranış biçimlerinin gelişimine yönelik olarak kodlanan mesajlar ile, toplumda belirli konulara karşı ortak tepki dili gelişecek ve bu bir refleks olma noktasına gelerek, toplumsalIll denetim sisteminin oluşumuna ve örgütün baskı grubu karakteri taşımasına etki edecektir. Duygusal tetiklenmelere neden olduğu düşünülen 1999 Marmara depremi bu nedenlerden dolayı araştırmada milat olarak kabul edilmiştir. Konuyla doğrudan ve dolaylı olarak misyonları nedeniyle ilgili olan Akut ve Tema'nın bu duygusal tetiklenmeyi toplumda bilişsel ve davranışsal boyutta bir değişime yönelik olarak mesajlarını kodlayıp kodlamadıkları ve yazılı basında bu amaçlar doğrultusunda yer alıp almadıkları araştırılmıştır. 1997-2002 yılları arasında seçilen(
İnceleMikail Kara
Dünyada turizme katılan sayısı her geçen gün artmaktadır, Dünya Turizm Örgütü tahminlerine göre 2020 yılında dünyada turizmden elde edilen gelirin 2 trilyon dolara ulaşması beklenmektedir. Bu durum sonucunda turizm sektöründe oluşan dev ekonomiden pay almak isteyen ülkeler arasında büyük bir rekabet ortaya çıkmış, ülke yönetimleri, gerek ülkelerinin içindeki belirli bir bölgeyi gerekse tüm ülkeyi bir turizm destinasyonu olarak pazarlama gayreti içerisine girmişlerdir. Yeni bir turizm destinasyonu oluşturulması ya da var olan bir turizm destinasyonunun geliştirilmesi çok yönlü pazarlama ve tanıtım faaliyetlerini içeren karmaşık bir süreçtir. Öncelikle bir destinasyonun başarılı şekilde pazarlanabilmesi için doğru bir destinasyon imajının oluşturulması gerekmektedir. Çünkü doğru bir destinasyon imajı oluşturulması, destinasyonun tanıtımı, pazarlaması, destinasyon kimliği oluşturulması, destinasyon markası oluşturulması gibi pek çok faaliyetin temelini oluşturur. Destinasyon imajı ile ilgili yapılan çalışmalardan anlaşılacağı üzere destinasyon imajının turistlerin bir destinasyonu diğerine tercih etmesinde etkili bir kavram olduğu görülmektedir. Destinasyon imajı ile ilgili çalışmalarda dikkat çeken bir diğer husus destinasyon imajını etkileyen bilişsel ve duygusal pek çok faktörün bulunmasıdır. Bunların bir kısmı destinasyonla ilgili bilgileri içerirken, bir kısmı destinasyon hakkında neler hissedildiğiyle ilgilidir. Bilişsel ve duygusal faktörler turist çeken ülke tarafından yapılan başarılı reklam, tanıtım, halkla ilişkiler çalışmaları, turist çeken ülke hakkında yapılan olumlu veya olumsuz propagandalar, turist gönderen ülkedeki önyargılar, medya turist çeken ülkeyle ilgili yer alan haberler, sosyal medyada yer alan yorumlar gibi pek çok husustan etkilenir. Turist çeken ülkeler, destinasyon imajını oluşturmak veya geliştirmek için imajlarını olumlu yönde etkileyen hususları desteklemek, olumsuz yönde etkileyen hususları ise engellemek için çalışmalar yapmak zorundadır. Özellikle turist çeken ülkeler ülke aleyhindeki kara propagandalar, turist gönderen ülkenin medyasında yer alan olumsuz haberler, vb. hususlarda lobicilik, halkla ilişkiler, kültürel diplomasi gibi çalışmalar yapmaktadırlar. Sivil toplum örgütleri, hükümet dışındaki gönüllü yapılanmaları içerir ve demokrasiden ayrı düşünülemeyen, farklı düşünceleri,
İnceleÜmit MÜDERRİSOĞLU
Sivil toplum ve siyasal toplum kavramlaştırmaları, demokrasi üzerine yapılan çalışmalarda oldukça kullanılmalarına karşın, çoğulcu demokrasinin vazgeçilmez bir tamamlayıcısı olan "hukuk" olgusunun değerlendirilmesinde ve anlaşılmasında yeterince kullanılmamıştır. Hukuku saf bilim yapma ve hukuk dışı kavramlardan arındırma adına hukuku sadece norma indirgeyen akımlar, hukukun toplum, adalet ve ahlakla olan bağlarını yok saymış ve bunun sonucunda hukuk uyulması zorunlu ve örtülü bir siyasi araca dönüşebilmiştir. Hukuk, özünde toplumsal bir kurum olup, toplumun hukuk normuna verdiği anlam ve meşruiyet çerçevesinde geçerlilik kazanır. Sivil ve siyasal toplumun hukukla ilişkisi çerçevesinde hayati önem taşıyan sivil itaatsizlik gibi hak ve etkinliklerin hukukun zorlayıcılık öğesi ile bağdaştırılması için sivil toplum ve siyasal toplum kavramlarının birey merkezinde hukukla ilişkisinin de kuramsal düzeyde ortaya konulması gerekmektedir. Hukukun, siyasal toplumun varlık amacıyla sınırlanması ve tüm toplumu kuşatacak adalet anlayışına sahip olması, insan hak ve özgürlüklerini korumaya ve geliştirmeye dönük olması gerekir. Çoğunluğun iktidarını esas alan bir siyasal sistemin ürettiği hukukun, tüm toplumu kuşatması için en önemli kriter hukukun rasyonel-ussal bir biçimde inşa edilmesidir. Ancak rasyonel bir hukuk, farklılık ve çoğulculuğa dayanan modern sivil toplum için bir güvence olabilir. Max Weber'in sosyolojide temsil ettiği anlamaya dayalı niteliksel yöntem çerçevesinde kurguladığı "ideal tip" kavramlaştırması, hukuk normunun taşıması gereken özelliklerin belirlenmesinde de oldukça elverişli bir yöntemdir. Bu çalışmada ideal bir tip hukuk normu kavramsallaştırılmaya çalışılacaktır.
İnceleFiliz CİCİOĞLU
Sivil toplum demokratikleşmenin en önemli öğelerindendir ve Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik sürecinde en fazla konuşulan kavramlardan biridir. 3 Ekim 2005 tarihinde Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerinin başlamasıyla birlikte Türkiye için yeni bir süreç başlamıştır ve bu yeni dönemde Türkiye'deki dernek, vakıf, oda ve sendika gibi kuruluşlar, üyelik sürecinin yanı sıra Türkiye'nin demokratikleşmesi, karar alma süreçlerinin şeffaflaşması ve yasal çerçeve içinde toplumun farklı kesimlerinin görüşlerinin yansıtılması gibi konularda ön plana çıkmaktadırlar.Bu çalışma sivil toplum-dış politika ilişkisi perspektifinden Türkiye'de son on yılda STK'ların AB politikalarına yaklaşımlarını analiz etmektedir. Çalışmada öncelikle sivil toplum-dış politika ilişkisini açıklamaya yönelik uluslararası ilişkiler teorileri ele alınmıştır. Bu çerçevede öncelikle dış politikanın şekillenmesinde alt toplumsal aktörleri ön plana çıkaran neoliberal teorinin varsayımları incelenmiş, ardından dış politikanın açıklanmasında sadece alt toplumsal aktörlerin yeterli olmayacağı tespiti yapılarak üst aktörlerin de önemli olduğu vurgulanmış son olarak bu iki grup aktörün birbirini karşılıklı olarak inşa ettiği ve dönüştürdüğü kabulünü öne çıkaran konstrüktivist yaklaşım incelenmiştir. Bu teorik çerçeveden sonra Türk dış politikasının belli başlı alanlarında (Kıbrıs, Ermenistan'la İlişkiler, Filistin sorunu vs..) sivil toplum kuruluşlarının reaksiyonları analiz edilmiştir. Literatür taramasına dayalı bu bölümlerin ardından çalışmanın uygulamaya yönelik bölümü olan üçüncü bölümünde Türkiye'de faaliyet gösteren dokuz STK'nın (Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Hak İşçileri Konfederasyonu, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği, Türk Sanayici ve İşadamları Derneği, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, İktisadi Kalkınma Vakfı, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı ve Atatürkçü Düşünce Derneği) Türkiye'nin AB politikasına yönelik tutumları analiz edilmiştir. Saha araştırması ve mülakat yöntemiyle elde edilen verilerle Türkiye'deki STK'ların AB politikasına bakışları, AB sürecinden beklentileri, Hükümetin AB politikasına yönelik görüşleri ve Türkiye'nin AB sürecinde izledikleri tutum gibi konular incelenmiştir. Çalışmanın son kısmında teorik yak
İnceleDerya BÜYÜKTANIR
Türkiye'nin AB üyelik süreci, politika tercihlerinin yeniden belirlendiği, ulusal ve uluslararası aktörlerin kendi siyasi, ekonomik ve toplumsal durumlarını karşılıklı ilişkilerle yeniden şekillendirdiği bir süreç olmuştur. Bu etkileşim sürecinde, kimlikler ve çıkarlar yeniden ele alınmış ve değişime uğramıştır. Bu değişimi en iyi yansıtan aktörler arasında iş dünyasını temsil eden sivil toplum kuruluşları da yer almaktadır. Bu çalışmada bu aktörlerden farklı ideoloji ve kimliği haiz iki tanesi, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ile Müstakil İşadamları Derneği (MÜSİAD) örnek olarak seçilmiş ve toplumsal inşacı yaklaşım çerçevesinde bu kuruluşların Türkiye'nin AB'ye üyelik süreci ve devlet- toplum ilişkileri açısından oynadıkları roller incelenmeye çalışılmıştır. Uluslararası ilişkileri sosyal ilişkiler ağı olarak gören toplumsal inşacılık, son yıllarda uluslararası ilişkilerin daha iyi anlaşılabilmesi ve analiz edilebilmesi için başvurulan en önemli yaklaşımlardan biri olmuştur. Toplumsal inşacılık, sosyal dünyayı öznelerarası boyutta ele almakta, "eden" ve "yapının" birbirlerini karşılıklı oluşturduğunu, bu edenlerin çıkarlarının ve kimliklerinin de bu süreçte meydana geldiğini vurgulamaktadır. İnşacılıkta, sosyal yapıların sadece maddi yönü değil, ortak düşüncelerden oluşan yönü de önemlidir ve bu yönüyle normlar, sosyal aktörler, yapılar ve karşılıklı inşa üzerinde durulmaktadır. Çalışma kapsamında incelenen işadamı derneklerinin, AB-hükümet ve toplum üçgeninin her bir parçasını etkileme ve bunlardan etkilenme dereceleri farklılık göstermektedir. Bu dernekler, hükümet ve toplumla karşılıklı bir oluşum içinde kimliklerini oluşturmakta ve böylece sadece işadamlarını temsil eden kuruluşlar olarak değil toplumda normları yayan aktörler (norm diffuser) olarak da faaliyet göstermektedir. Diğer yandan, bu dernekler, benimsedikleri normlar ve oluşturdukları kimlikleri çerçevesinde Türkiye-AB ilişkilerini farklı şekillerde ve derecelerde etkilemektedirler.
İnceleSALUM RASHID MOHAMED
Bu çalışma, Zanzibar'daki sosyal korumanın finansmanı ve yoksulluğun azaltılması konusunda STÖ'ların rolünü incelemiştir. Çalışma dört araştırma alanını değerlendirmeye odaklandı: 1) tasarım, uygulama ve kapsam açısından müdahalelerin kalitesi; 2) yararlanıcıların hedeflenmesi ve verimlilikleri; 3) kurumsal kapasite ve mali sürdürülebilirlik; ve 4 koordinasyon ve bağlantı. Veri toplama için seçilen dört STÖ'yı (2 İnanç Temelli Organizasyonlar (İTO) (MICO ve ACA) ve 2 Sivil Toplum Kuruluşları (STK) (ZASO ve ZACA)) incelemek için derinlemesine karşılaştırmalı bir vaka çalışması araştırma tasarımı kullandı. Bulgular, birinci bölge ile ilgili olarak, İTO'ların yoksulluğu hedefleyen ancak kötü tasarlanmış birçok programa sahip olduğunu ve yoksulluğu azaltmayı gerçekleştirmek için potansiyel besin maddelerini kaçırdığını göstermektedir. STK'lar proje bazında daha az program uygulamaktadır ancak daha iyi tasarlanmış olup, bağışçılarının kapasitesini yansıtmaktadır. Kapsam çok düşüktür, ancak STK'lar arasında İTO'lardan daha düşüktür ve genellikle zengin alanlarda yoğunlaşmıştır. Yoksul alanlar, yoksulluğu azaltma çabalarına düşük katkı nedeniyle daha az fayda sağladı. İkinci alandaki bulgular, kuruluşların çoğunun yararlanıcıların belirlenmesi ve hizmet sunumuna ilişkin ulusal yönergeleri takip etmediğini göstermektedir. Refahlarının iyileştirilmesine dayalı mezuniyet uygulanmadı ve hizmet sunumunda hayırseverlik ve ihtiyaç temelli yaklaşımlar üzerinde açık bir hakimiyet vardı. Üçüncü alanla ilgili olarak, tüm kuruluşların görevlerini ve hedeflerini net bir şekilde anlayan yeterli sayıda çalışanı olmasına rağmen, etkili programlar tasarlama kapasitesinden yoksundu. Ayrıca, bazı kuruluşlar, Temel İhtiyaçlar Yoksulluk Sınırının% 21,8 ila% 54'ünü kapsayan yeterli yardım düzeyi sağlar, ancak bazı kuruluşlar için faydalar düzenli ve güvenilir değildir. Dış finansmana aşırı bağımlılık çok fazla (% 90'ın üzerinde) ve bu programların mali sürdürülebilirliğini tehdit ediyor. Son alan, Zanzibar'daki STÖ'ler tarafından sosyal koruma faaliyetleri için uygun koordinasyon mekanizmasının bulunmadığını ortaya koymaktadır. STÖ'ler ile hükümet arasındaki ilişki iyidir ancak STÖ'lerin müdahaleleri ile ulusal sosyal koruma sistemi arasında değildir. Bu, STÖ'lerin müdahalelerinin yoksulluğun azaltılması üzerindeki etk
İnceleAhmet YETER
Bu araştırmanın amacı, sivil toplum kuruluşlarının sokak çocukları sorununun çözümüne yönelik sunduğu hizmetleri incelemektir. Araştırma kapsamında sivil toplum kuruluşlarının sokak çocukları olgusunu ve sokak çocukları sorunu karşısında sivil toplumun üstlendiği rolü nasıl yorumladıkları, sorunun çözümüne yönelik ne tür hizmetler sundukları, hizmet sunarken karşılaştığı sorunlar ve bu sorunların çözümüne yönelik önerileri ele alınmıştır. Nitel araştırma yöntemine başvurulan bu araştırmada, araştırma deseni olarak sosyal bilimlerde sıklıkla başvurulan fenomenolojik yaklaşıma başvurulmuştur. Araştırmada veri toplama yöntemi olarak yarıyapılandırılmış anket formundan yararlanılmıştır. Anket formu, sırasıyla amaçlı örnekleme ve kartopu örneklemeyle ulaşılan on sivil toplum kuruluşunun yöneticilerine yüz yüze görüşme şeklinde uygulanmıştır. Görüşmeler, katılımcıların onayıyla ses kaydına alınmış; görüşme kayıtları betimsel analiz yöntemiyle analiz edilmiştir. Araştırmada veri kaynağı olarak, sivil toplum kuruluşlarının faaliyet raporları, proje çıktıları ve dergi, bülten vb. yazılı materyallerinden de yararlanılmıştır. Bu araştırmada STK'ların sokak çocukları sorununu göç, kentsel yoksulluk ve ebeveyn tutumuyla açıkladığı ve hizmetlerini bu alanlardaki sorunların çözümüne yoğunlaştırdıkları görülmüştür. Araştırmada STK'ların sokağı yaşam alanı olarak benimseyen çocuklara, gerekli uzmanlık ve olanaklara sahip olamadıkları gerekçesiyle, savunuculuk faaliyetleri dışında hizmet sunamadıkları, bunun yerine sokakta çalışan veya içinde bulunduğu koşullar nedeniyle sokağa sürüklenme riskiyle karşı karşıya olan çocuklara yönelik hizmet sundukları tespit edilmiştir. STK'ların sunduğu hizmetler eğitim desteği hizmetleri, psiko-sosyal destek hizmetleri, aile destek hizmetleri ve savunuculuk faaliyetlerini içeren koruyucu-önleyici çalışmalar ve rehabilite edici/tedavi edici hizmetlerdir. STK'ların hizmet sunarken, ekonomik sorunlar, uzman personel istihdam etme sorunu, bilgi ve veri sorunu ve aktörler arası işbirliği sorunları yaşadığı sonucuna ulaşılmıştır.
İnceleLeyla BEZGİN EDİŞ
Sosyal sorunlara yönelik farkındalık sağlama ve bağış toplama sivil toplum kuruluşlarının birincil amaçları arasında yer almaktadır. Bu doğrultuda sosyal medya, sivil toplum kuruluşlarının mesajlarını geniş kitlelere duyurabilmesi adına önemli bir araç olmaktadır. Araştırma mesaj çekiciliklerinden etkilenme düzeyinin katılımcıların demografik özellikleri, sosyal medyada sosyal sorunlara yönelik farkındalık düzeyleri ve bağış yapma davranışlarına göre farklılık gösterebileceğini varsaymaktadır. Araştırma, katılımcıların demografik özellikleri, sosyal medya hesaplarını takip etme, sosyal medyada sosyal sorunlara yönelik paylaşım yapma ve sivil toplum kuruluşlarına bağış yapma davranışlarına göre mesaj çekiciliklerinden etkilenme düzeyi farklılıklarını belirlemeyi amaçlamaktadır. Araştırmada sosyal kampanyalarda mesaj çekiciliğinin etkinliğine yönelik sivil toplum kuruluşlarının sosyal medya içerikleri analiz edilmektedir. Araştırmaya konu olan sosyal medya platformu, We Are Social 2021 sosyal medya raporuna göre Türkiye'de en çok kullanılan ikinci sosyal medya platformu olan Instagram'dır. Bu hususta Birlemiş Milletler 'in birinci sürdürebilir kalkınma amacı olan yoksulluk ile mücadelede etkili UNICEF'in Türkiye Instagram hesabından mesaj çekiciliğine yönelik uyaranlar seçilmiştir. Katılımcıların mesaj çekiciliklerine yönelik görsel uyaranlardan etkilenme düzeyleri EEG (Elektroensafalografi), Göz İzleme (Eye Tracking) ve yüz yüze anket yöntemiyle 48 katılımcı üzerinde analiz edilmiştir. Katılımcılar üzerinden toplanan ham EEG verileri Matlab (2020a) programı ile ön analizleri yapılmış ve elde edilen verilerin karmaşıklık düzeyleri üç farklı hesaplama yöntemi (Approximate Entropi (ApEn), Sample Entropi (SampEn), Spektral entropi (SpecEn)) ile hesaplanmıştır. Spektral entropi (SpecEn) yönteminden elde edilen verilerin daha anlamlı sonuçlar vermesi üzerine hipotez testleri bu yöntemden elde edilen veriler doğrultusunda Bağımsız örneklem t testi ve Tek yönlü varyans (ANOVA) analizi ile test edilmiştir. Anket verilerinin analizinde yüzde ve frekansları gösteren tanımlayıcı istatistikler kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre katılımcıların mesaj çekiciliğinden etkilenme düzeyleri; cinsiyetlerine, yaşlarına, gelir düzeylerine, sosyal medyada sosyal sorunlara yönelik paylaşım ve sivil toplum kuruluşlarına bağış yapma davranı
İnceleAyşe İdil KACAR
Başlangıç noktası 'Kardeşlik de sabun gibi pazarlanabilir mi?' olan sosyal pazarlama anlayışı, artan sosyal problemlerle birlikte giderek önem kazanmaktadır. Çevrecilik konusundaki sosyal pazarlama uygulamaları, toplumsal çevreciliğin yerleşmesi ve çevresel problemlerin daha aza indirgenmesini sağlamaya çalışmaktadır. Zaten çevrecilik hareketlerinin başlamasıyla sosyal pazarlamanın ortaya çıkışı benzer zamanlara rastlamaktadır. Çevrecilik hareketinin en önemli halkalarından bir tanesi de bu alanda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarıdır. Çevreci davranış, bireysel alanda ve toplumsal etkiye sahip her türlü davranışın çevreye duyarlı hale getirilmesini ifade etmektedir. Davranış değişimi; zararlı olduğu düşünülen bir davranışın terk edilmesi, faydalı olan davranışın benimsenmesi, bu davranışın alışkanlık haline getirilmesi vb.. durumların sağlanmasını gerektirmektedir. Çevreci sivil toplum kuruluşlarının sosyal pazarlama kampanyaları, hedefledikleri çevreci davranış değişimine uygun olarak hazırlanmalıdır. Sosyal pazarlama kampanyaları, sosyal pazarlama sürecinin iletişimsel bir ayağı olup, sürecin bütün unsurlarını yansıtan bir yapıya sahiptir. Bu araştırmada, Türkiye'de faaliyet gösteren çevreci sivil toplum kuruluşları odak noktası olarak ele alınmıştır. Bu sivil toplum kuruluşlarının sosyal pazarlama kampanyaları hakkında bulgulara erişebilmek için, kalitatif ve kantitatif araştırmalar birbirini tamamlayacak nitelikte kullanılmıştır. Öncelikle son 5 yıldaki kampanyalar, içerik analiziyle incelenmiş ve mevcut durum ortaya konmuştur. Konuyla ilgili uzman görüşlerini ve tavsiyelerini belirleyebilmek adına, sosyal pazarlama akademisyenleri ve çevreci sivil toplum kuruluşlarındaki bazı saha uzmanlarıyla mülakatlar gerçekleştirlmiştir. Bunlara ek olarak, tüketicinin bakış açısını ortaya koyabilmek için bir anket çalışması yapılmıştır. Sonuçta konuyla ilgili 3 farklı boyutta (davranışsal boyut, sivil toplum kuruşu boyutu ve sosyal pazarlama boyutu) çıkarımlara ulaşılmış çeşitli öneriler sunulmuştur. Elde edilen çıkarımlar doğrultusunda, davranışsal olarak, kişilerin daha çok pasif çevreci davranışlara meyilli oldukları görülmüş; STK'ların geri bildirime dayalı ve sürekliliği olan kampanyalarla aktif çevreci davranışları ön plana çıkarması gerektiği ifade edilmiştir. Kampanyaların odaklandıkları çevreci
İnceleAKAAM KAMAL GHAFOR
Bu araştırmanın amacı, özellikle kuzey Irak Süleymaniye ilinde sivil toplum kuruluşlarnde stratejik yönetimsürecinin performansının etkilerini incelemektir. Sivil toplum kuruluşları veya sivil toplum örgüt, ilgili projeleri yerine getirerek Iraklı insanları destekleme, toplumu geliştirme, topluluk çeşitlerini iyileştirme yerel uluslararası düzeyde kültürü geliştirmede önemli rol oynarmaktedir Kuzey Irak'taki STK'lerin faaliyetleri yardım, yaşam becerilirin gelişimi, insan hakları, ekonomik destek ve yasal savunma planları ile ilgilidir. Bu çalışmada stratejik yönetim örgüt performansı ile sürecinin etkisini, ilişkisinin istenen hedeflerin gerçekleştirilmesi için kİ¢r amacı gütmeyen kuruluşlara yardım etmenin kapsamlı yöntemleri kastedilmektedir, etki stratejik planının belirlenmesi ile başlamaktadır, uygulama ve sektör ile departmanlar arasındaki entegrasyon üzerine odaklanmaktadır, gözlem ve denetimin çeşitli yönlerini değerlendirmektedir ve bölgedeki yerel sivil toplum kuruluşlarındaki faaliyet stratejileri ile sona ermektedir. Tez, bölgedeki yerel kuruluşlar tarafından kullanılan performans, plan, prosedür ve stratejik yönetim yaklaşımının etkisini inceleyerek işletme literatürüne önemli katkı sağlayacaktır. Stratejik performans uygulamasının holistik bir şekilde anlaşılabilmesi için çalışmanın nitel kısmı, yerel sivil toplum kuruluşlarındaki liderler, yöneticiler ve paydaşlarla doğrudan gerçekleştirilen görüşmelerden oluşmaktadır ve farklı kuruluşlardan (70) soruya verilen (355) cevap, istatistiksel analiz için çalışmanın nicel kısmını oluşturmaktadır. Ek olarak bu çalışma, stratejik yönetim sürecinde baskın yeni paradigmaların yaratılması, kuruluş içerisinde hedef ve amaçların geliştirilmesi, olumlu sonuçların ve uzun vadeli büyümenin sağlanmasındaki yeni yönelim ve zorluklara yönelik değişimi açıklayan, çözüm ve uygun tavsiyeler sunan beş bölümü içermektedir ve kamu ile sivil toplum sektörlerine yönelik gelecekteki çabaların teşvik edilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada gerçekleştirilen incelemeler ile anlaşılmıştır ki STK'larda stratejik yönetimin benimsenmesinin, sistem odaklı bir yaklaşım dan istifade edilmesi, kaynakların düzgün bir şekilde dağılımı, hedef ve karar performansının arttırılması ve sürdürülebilir gelişim hedeflerinin geliştirilmesi yoluyla faaliyetlerin etkin ve verimli bir şekilde düzenlenmesi ve
İnceleGÖKHAN BODUROĞLU
2011 yılında Suriye'de başlayan iç karışıklıklar nedeniyle milyonlarca Suriyeli göçmen Türkiye'ye göç etmek zorunda kalmıştır. Göç sürecinin ilk yıllarında göçe neden olan sebeplerin kısa vadede çözüleceği beklentisi Suriyeli göçmenlerin "geçici, misafir vb." olduğuna dair algının hİ¢kim olmasına neden olmuştur; ancak Suriyeli göçmenlerin ülkelerine geri dönüşüne imkİ¢n sağlayacak barış ve güven ortamı sağlanamaması, Türkiye'deki kalış sürelerinin uzamasına ve "geçicilikten kalıcılığa" doğru evirilen bir süreç içerisine girilmesine neden olmuştur. Bu nedenle göç sürecinde birçok sorunla karşı karşıya kalan Suriyeli göçmenlerin karşılaştığı sorunların çözülmesi ve göç sonrası uyum çalışmalarının sağlıklı bir şekilde yürütülmesi hem Türkiye hem de Suriye'nin geleceği adına daha büyük öneme sahiptir. Bu araştırmada Ankara ilinde ikamet eden Suriyeli göçmenlerin uyum sürecinde karşılaştıkları sorunlar ve bu sorunların çözümünde sivil toplum kuruluşlarının rolü incelenerek; uyum sorunlarının çözümüne yönelik öneriler sunulması amaçlanmıştır. Araştırmada karma araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştıramanın nicel verileri Ankara ilinde ikamet eden Suriyeli göçmenlerden, nitel verileri ise Ankara ilinde göç alanında çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşlarından elde edilmiştir. Araştırmadan elde edilen nicel veriler SPSS programı, nitel veriler ise Nvivo programı kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma kapsamında edilen bulguların analizi sonucunda sivil toplum kuruluşlarının, arabuluculuk, danışmanlık, kaynak yönetimi, savunuculuk vb. sosyal hizmet rol ve görevleri üstlenerek; Ankara ilinde Suriyeli göçmenlerin uyum sürecinde toplumsal kabul ve birlikte yaşam, barınma, temel ihtiyaçlar, çalışma hayatı, eğitim, sağlık, iletişim, hukuki statü, ayrımcılık ve sosyal dışlanma vb. alanlarda karşılaşılan sorunların çözülmesini sağlayarak uyum sürecine olumlu katkı sağlayan önemli bir aktör olduğu tespit edilmiştir.
İnceleYılmaz YILDIRIM
Modernleşen Türkiye'nin tarihinin ulus-devlet kurma projesi olarakkavramsallaştırılması, toplumsal pratiklerin modernliğini ?organik ve homojenbir ulus?un taşıdığı özelliklere indirgemektedir. Bu durumda modernleşmeninsivil toplum boyutu, kurumlar oluşturmaya dayalı böylesi bir projenin tarihselaktörü değil, tali sonucu olarak sunulmaktadır. Şerif Mardin, baskın olan buyaklaşıma karşın, modernleşmeyi, kurumsal inşa süreçlerine sürekli olarak etkidebulunan kültürel grupların projeyle aktif etkileşimi çerçevesinde açıklayan biraçılım getirmektedir. Mardin'in sunduğu açılımı izleyen çalışmamız, ?toplumsaldeğişim süreci olarak modernleşmeyi?, kurum, kültür, sembol ve anlamlarınkümelendiği sivil toplumsal süreçlerin, projenin siyasal bütünüyle olan çokkatmanlı etkileşimi olarak araştırmaktadır.Türkiye'de sivil toplumun Osmanlı geçmişi, her zaman kültürel birkopukluk tarafından sınırları tayin edilen çevresel unsurların, modernleşmeyleberaber oluşan siyasal etkinliğe katılımı yoluyla merkeze nüfuz etmeleri ve buarada bu etkileşimin ürünü olan yeni toplumsal alanların üretimi ve yenidenüretimi çerçevesinde değerlendirilmektedir. Çalışmamız boyunca modernleşme,sivil toplumun uzun bir zaman boyunca sıralanan pratiklerinin yapılaşmasının(sürekliliğin, kırılmanın ve yeniden üretimin) bir tarihsel sosyolojisi olarakincelenmektedir.ANAHTAR KELİMELER: Modernleşme, Sivil Toplum, Şerif Mardin,Osmanlı, Yorumbilgisi, Yapılaşma
İnceleRUHİ CAN ALKIN
Bireylerin farklı ülkelere doğru eğitim amaçlı olarak gerçekleştirdiği hareketlilik binlerce yıl öncesine dayansa da günümüz küresel toplumunda yükseköğretimin uluslararasılaşması süreci ile birlikte uluslararası öğrencilik olgusu müstakil bir çalışma alanı haline gelmiştir. Çeşitli itme ve çekme faktörlerine bağlı olarak her geçen yıl artış gösteren uluslararası öğrenci hareketliliği, günümüzde ulus ötesi kuruluşların, ulus devletlerin, üniversitelerin ve sivil alanın politika ürettiği bir konudur. Bu politikalar, hem Küresel Kuzey ve Batı ülkelerinin ekonomik, siyasi ve kültürel olarak çerçevesini çizdiği ve literatürde hİ¢kim paradigmayı oluşturan algı ve pratikler doğrultusunda hem de ulus devletlerin tarihsel ve bölgesel beklenti, hassasiyet ve uygulamalarına göre şekillenmektedir. Bu çalışmada, Türkiye'nin dışarıdan gelen uluslararası öğrencilere ilişkin 2010'lu yıllarda şekillenen politikası, literatürdeki hİ¢kim paradigma ve Türkiye'ye has tarihsel, kültürel ve bölgesel paradigmalar doğrultusunda incelenmiştir. Konuyla alakalı politika üreten ve bu politikayı sahaya yansıtan kamu görevlileri, akademisyenler ve sivil alan temsilcileri ile yapılan nitel görüşmelerin tematik olarak incelenmesi sonucu Türkiye'nin mevcut uluslararası öğrenci politikasının, çalışmada detaylı bir şekilde incelenen diğer dünya ülkelerinden çok daha farklı bir konumda olduğu, bu politikaya etki eden temel motivasyonların "öğrencinin kendi ülkesini kalkındırmasına yönelik eğitim ve kalkınma yardımı" üzerinde şekillenen aşkın bir arka plana sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Bu aşkınlığa etki eden kültürel ve siyasi faktörlerin beslendiği temel nokta, Türkiye'nin uluslararası öğrenci profiline ağırlık veren ülkelerin geçmişte Osmanlı İmparatorluğuna bağlı olan ülkeler oluşu ve bu durumun önemli bir itme-çekme faktörü olarak Türkiye ile gelen öğrenciler arasında kurduğu bağlantıdır. Tarihsel bağlantı ve bölgesellik gerçeğinden hareketle çalışma, Türkiye'nin mevcut uluslararası öğrenci politikasının, geçmiş on yıllar ve yüz yıllarda tecrübe ettiği dışarıdan öğrenci getirme süreç ve motivasyonlardan beslendiğini ortaya koymuştur. Tarihsel bir süreklilik olarak ortaya çıkan bu durum, Türkiye'nin uluslararası öğrenci politikasına, çalışmada ortaya çıkan "aşkın donörlük" kavramı açısından yaklaşılabileceğini g
İnceleEyüp ORTATEPE
Bu çalışma terörle mücadelede genelde sivil toplumun, özelde ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki kanaat önderlerinin rolünü araştırma amacıyla yapılmıştır. Çalışmada sivil toplumun tarihsel süreci, Türkiye'de sivil toplum kuruluşları, sivil toplumun huzurun ve barışın sağlanmasındaki rolleri, terörle mücadele stratejileri ve sivil toplum, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki kanaat önderlerinin terörle mücadeledeki rolleri incelenmiştir. Çalışma kapsamında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde sivil toplum kuruluşu yetkilileri ve bölgenin kanaat önderleriyle yüz yüze mülakatlar yapılmıştır. Bu mülakatlarda kanaat önderlerinin bölgedeki yeri ve önemi, bölge halkı üzerindeki etkileri, kanaat önderleri ile devlet ilişkileri, terörle mücadelede kanaat önderlerinin katkılarının olup olmadığı, kanaat önderlerinin terörün sebepleri ve çözüm yolları hakkındaki düşünceleri araştırılmıştır. Mülakat bulgularına göre, kanaat önderlerinin bölge halkı üzerindeki etkilerinin farklı sebepler nedeniyle değişikliğe uğradığı, kanaat önderlerinin terör veya siyasi konulardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalıştıkları tespit edilmiştir. Çalışma, terörle mücadelede sivil toplumun ve kanaat önderlerinin rolüyle ilgili yapılacak akademik çalışmalar ve bu alanda politika belirleyiciler için katkı sağlamayı hedeflemiştir. Anahtar Kelimeler:Kanaat Önderi, Sivil Toplum, Terörle Mücadele, PKK, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri
İnceleMaide GÖK
Bu tezin amacı 1990'lı yıllardan itibaren sosyoloji başta olmak üzere iktisat, yönetim bilimleri, hukuk gibi birçok sosyal bilimin üzerinde çokça durmaya başladıkları ve son yıllarda toplumlar arasındaki gelişmişlik farklarını açıklamak için kullanılan sosyal sermaye kavramını toplumsal kalkınma ve kadın odaklı sivil toplum kuruluşları bağlamında incelemektir. Sosyal sermayesi fazla olan toplumların daha fazla kalkındıkları, sosyal sermayenin bu anlamda değerli bir kaynak olduğu, bireye ve gruba amaçlarını gerçekleştirmede ve kapasitelerini artırmada katkı sağladığı ve katılım, ağlar, güven ve karşılık gibi unsurlardan oluştuğu düşünüldüğünde, bu çalışmada sosyal sermayenin en çok örgütsel düzende üretildiğini savunan sosyolojik bakış açısı esas alınmıştır. Bu çalışmada çalışma alanları Ankara, Çankırı, Trabzon ve Elazığ olarak belirlenmiştir. Çalışmada derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. Verileri değerlendirmek için ise MAXQDA nitel içerik analizi kullanılmıştır. On yedi kadın idareci ile görüşme yapılmıştır. Bu araştırma sonucunda kadın odaklı sivil toplum kuruluşlarının sosyal sermaye üretimine farklı oranlarda katıldıkları ve toplumsal kalkınmanın iktisadi, siyasi, toplumsal, kültürel ve kişisel boyutlarının her birinde faaliyetler gösterdikleri, program ve projeler tasarladıkları ve uyguladıkları görülmektedir. Kadının içinde yer aldığı kuruluşların toplumsal kalkınmaya yönelik amaçlarını gerçekleştirmede ve karşılaştıkları engelleri aşmada sosyal sermayenin çok önemli bir yere sahip olduğu görülmüştür. Bu çalışmada ağbağ çokluğunun ve çeşitliliğinin, güven ve katılım oranı arasındaki ilişkinin sosyal sermayenin oluşumunu göstermede yetersiz oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Ağbağların çokluğu kuruluşların bunlardan istifade edebildiğini ve bunlar üzerindeki kaynaklara ulaşabildiğini göstermemektedir ve her ağ aynı oranda sosyal sermaye üretmemektedir. Kadının içinde yer aldığı kuruluşlarda güven ve katılım arasındaki ilişki ise Putnam'in belirttiği gibi her zaman sosyal sermayenin göstergesi olarak kullanılamamaktadır. Zira kadının içinde yer aldığı kuruluşların güven bağlı olmayan bazı nedenlerden (üyelik aidatı, kuruluşların üyeliği durdurması gibi) dolayı da katılımı artırmaya gayret göstermedikleri görülmektedir. Bu çalışmanın Türki
İnceleİbrahim Hakan KARATAŞ
Bu araştırma, Türk eğitim sisteminde sivil toplum kuruluşlarının konumlarını ve işlevlerini, okul yöneticileri ve sivil toplum kuruluşu yöneticilerinin görüşleri çerçevesinde incelemektedir.Sivil toplum kuruluşlarının, eğitim politikalarının oluşturulmasında toplumsal katılımı sağlama rolleri, örgün ve yaygın eğitim hizmetlerinin geliştirilmesi için proje bazlı katkıları, bu projelerin uygulanmasında Devlet ile işbirliği süreçleri ve eğitimin finansmanına yaptıkları aynİ® ve nakdİ® desteklerin boyutu ve oranı araştırılmıştır.Ayrıca sivil toplum kuruluşlarının eğitim sisteminin demokratikleştirilmesi, yenilikçi ve esnek bir yapıya kavuşturulması, çağın gelişmelerine uyum sağlaması bakımından öncü ve tetikleyici bir role sahip olup olmadıkları belirlenmeye çalışılmıştır.Bu amaçla, nicel ve nitel olmak üzere iki ayrı alan araştırması yapılmıştır. İstanbul ilinde 201 resmİ® ve özel ilköğretim ve ortaöğretim okul yöneticisine ?Türk Eğitim Sisteminde Sivil Toplum Kuruluşlarının Konumları ve İşlevleri Anketi? uygulanmış ve Türkiye'de eğitim alanında faaliyet gösteren önde gelen 36 sivil toplum kuruluşu yöneticisi ile ?Yarı Yapılandırılmış Mülİ¢kat? gerçekleştirilmiştir.Okul yöneticilerinin, idarecisi oldukları okul bağlamında sivil toplum kuruluşları ile ilişki sıklıkları, türleri, derinlikleri ve bireysel olarak sivil toplum kuruluşu algıları ve sivil toplum kuruluşlarından beklentileri belirlenmeye çalışılmıştır.Sivil toplum kuruluşu yöneticileriyle yapılan mülİ¢katlarda sivil toplum kuruluşlarının, eğitim algısı, sivil toplum kuruluşu algısı, eğitim alanında devlet ile ilişkiler hakkında görüşleri, toplumla ve uluslar arası kurum ve kuruluşlarla ilişkileri ve gelecek beklentileri ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır.Araştırmanın sonuçları şöyle özetlenebilir:1.Türkiye'de batılı anlamda bir sivil toplum kuruluşu algısı yeni yeni oluşmaktadır. ?Sivil toplum kuruluşu? büyük oranda ?hayır amaçlı? oluşumlar olarak algılanmaktadır.2.Eğitim alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları eğitim konusunda ?bilgisiz? ve ?deneyimsiz?dir.3.Okul yöneticileri sivil toplum kuruluşları ile eğitim alanında işbirliği konusunda ?deneyimsiz? ve dolayısıyla ?isteksiz?dir.4.Devlet (siyasetçiler, bürokratlar ve diğer devlet memurları) sivil toplum kuruluşlarına genelde ön yargılı bir yaklaşım sergilemekte
İnceleE. Halidun Solmaztürk
Bu çalışma, sivil toplumun Türkiye'de siyasi karar alma ve yasama süreçlerine katılım yoluyla demokratikleşmeye katkısı ve siyasi kararları (çıktıları) etkilemedeki başarı derecesinin bir incelemesidir. Sivil toplumla siyasi süreçler arasındaki nedensel bağları ve değişkenleri, sivil toplumun demokratikleşmeyi teşvik edici çabaları ile demokratikleşmeyle ilgili siyasi kararlar arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Süreçten 'sonuç çıkarma' yaklaşımının benimsendiği 'süreç izleme' yöntemine dayalı, bir derinlemesine incelenen 'örnek olay' çalışmasıdır. İki inceleme alanına odaklanmaktadır: güvenlik sektörü reformu ve yargı reformu. İncelenmek üzere belirgin demokratikleşme programları yürüten dört sivil toplum örgütü—iki yerel, iki uluslararası—seçilmiştir. Çalışma sonunda, sivil toplumun Türkiye'de siyasi kararlar—özellikle demokratikleşmeyle ilgili olanlar—üzerindeki etkisinin ihmal edilebilir seviyede olduğu sonucuna varılmıştır. Bu araştırmanın bulgularına dayanarak, sivil toplumun genel olarak Türkiye'deki demokratikleşme süreci, özel olarak da siyasetle ilgili siyasi kararlar üzerinde herhangi bir etkisinden söz edilebilecekse, ancak bir 'çıkış' veya 'başlangıç' olduğu iddia edilebilir. Esas olarak yavaşça ilerleyen, olumlu, mütevazi bir adımdır. Ne Türkiye'deki siyasi sistem buna izin vermektedir, ne de hakim siyasi kültür sivil toplumu bir siyasi aktör olarak tanımak bir yana, siyasi sistem içinde yer vermeye veya bir başka şekilde kabullenmeye hazır değildir. Sivil toplum, meşru bir partner olarak ne kabul edilmekte ne de saygı görmektedir.
İnceleMert Mahir GÖZ
Sivil toplum kavramı tarihsel süreç içerisinde önceleri devletle özdeşleştirilmiştir. Avrupa'da yaşanan siyasal, sosyal ve ekonomik gelişmeler doğrultusunda, siyasal iktidardan özerk bir alanı ifade etmeye başlayan sivil toplum, zaman içerisinde siyasal iktidarın karşıtı olarak algılanmaya başlamıştır. Sivil toplum olgusunun konumu, dönemlere göre farklılık göstermekle birlikte siyasal iktidar ile sivil toplum arasındaki ilişkiler varlığını belli düzeylerde devam ettirmiştir. Bu araştırmanın temel amacı, 2000 sonrası dönemde siyasal iktidar ile Diyarbakır'daki sivil toplum kuruluşlarının (STK) ilişkisini incelemektir. Bu bağlamda tezin araştırma sorusu, "Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) iktidarı ile Diyarbakır'daki STK'lar arasındaki ilişkilerin, nasıl ve hangi yönde geliştiği" şeklinde belirlenmiştir. Araştırmanın temel sorusuna cevap verebilmek için nitel bir yaklaşım olan durum çalışması yöntemi kullanılmıştır. Bu kapsamda, Diyarbakır'daki STK temsilcileri, muhalefet partileri Diyarbakır il başkanları ve AK Parti merkez ve yerel teşkilatında görev alan yetkililerle yarı yapılandırılmış, yüz yüze görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler deşifre edildikten sonra nitel veri analizi programına (NVIVO-11) kodlanarak tematik analizi yapılmıştır. Yapılan analiz sonucunda elde edilen bulgulara göre AK Parti iktidarı ile Diyarbakır'daki STK'ların ilişkilerinde dönemsel değişimlerin olduğu görülmüştür. AK Parti'nin ilk dönemi olarak temalaştırdığımız çıraklık-kalfalık döneminde, siyasal iktidar ile Diyarbakır'daki STK'lar arasında olumlu ilişkilerin kurulduğu ifade edilebilir. Bununla birlikte AK Parti'nin ustalık dönemi olarak temalaştırdığımız ikinci döneminde ise ülkede yaşanan siyasi krizlerin de etkisiyle siyasal iktidar ile Diyarbakır'daki STK'ların ilişkilerinde sorunlar yaşanmaya başladığı görülmüştür. Nitekim demokratikleşme ile otoriterleşme ara dönemi olarak ifade edilen ustalık döneminden, başkanlık dönemine geçişle birlikte, iktidar ile STK'lar arasındaki sorunların yoğunlaştığı, sivil toplum alanında kutuplaşmaların meydana geldiği ve bu bağlamda sivil toplum faaliyetlerinde keskin bir düşüşün olduğu ifade edilebilir. Dolayısıyla AK Parti'nin çıraklık-kalfalık döneminden, başkanlık dönemine uzanan yirmi yıllık iktidar sürecinde Diyarbakır'daki STK'larla olan ilişkilerin, bozulma eğilimi göst
İnceleCenay Babaoğlu
Bu çalışmanın amacı öncelikle kamu politikalarında sivil toplum örgütlerinin etkinliği meselesinin sorgulanmasıdır. Sivil toplum örgütlerinin politikalara katılımı meselesi tez kapsamında engelli politikaları bağlamında ve kentsel alan özelinde değerlendirilmiştir. Araştırmada öncelikle kamu politikalarına sivil toplum katılımına yönelik kuramsal çerçeveleri sorgulanmış, ardından engelli politikaları meselesini irdelenmiştir. Engelli politikalarında sivil toplum katılımı meselesi uluslararası kuruluşlar ve farklı ülke örnekleri üzerinden değerlendirilmiş, ardından Türkiye'de engelli politikaları sorunsalı incelenmiştir. Son olarak kentsel alandaki engelli politikalarına sivil toplum örgütlerinin katılımına yönelik kuramsal varsayımlar ve kurumsal yapılar, Ankara örneği üzerinden sivil toplum örgütlerine, kent yönetimlerine ve engelli bireylere yönelik üç ayaklı saha araştırması ile sorgulanmıştır. Sonuç olarak farklı ülke deneyimlerinden ve saha araştırması bulgularından yararlanılarak kentsel alana yönelik daha iyi bir katılım modeli geliştirilmeye çalışılmıştır.
İnceleBekir KÖKSAL
Bu araştırmanın amacı, Kocaeli ilinde yaşayan engellilere yönelik gerçekleştirilen sosyal hizmet uygulamalarını engelliler özelinde değerlendirmektir. Bu araştırmanın uygulama kısmı Aralık-2018 ile Mayıs-2019 tarihleri arasında Kocaeli ili Başiskele, Darıca, Derince, Dilovası, Gebze, Çayırova, Körfez, İzmit, Kandıra, Kartepe, Gölcük, Karamürsel ilçelerinde gerçekleştirilmiştir. Bu uygulama sırasında kişilerin tam bilgilendirilmiş onamlarına başvurulmuştur. Uygulama Kocaeli ilinde ikamet eden 63095 sayıda engelli ile gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmanın modeli taramadır. Uygulama ile toplanan veriler İBM SPSS 22 programı ile analiz edilmiştir. Yapılan bu analizler sonucunda edinilen bulgular, engellilerin sosyal hizmet açısından aldıkları hizmetlerden duydukları memnuniyet seviyelerini göstermektedir.
İnceleHasan AKAY
Bu çalışmada, gençlik odaklı sivil toplum kuruluşlarının yerel demokrasiye etkilerinin hangi düzeyde olduğunu araştırmak amaçlanmaktadır. Özellikle yerel demokrasi süreçlerinin ve sonuçlarının genel demokrasiye yansıması noktasında önemli bir konumda bulunan yerel yönetimler ile gençlik sivil toplum kuruluşlarının ilişkileri incelenmiştir. Bu çerçevede öncelikle gençlik olgusu, gençlik dönemi, sivil toplum, sivil toplum kuruluşları ve işlevleri hakkında literatür taraması yapılmıştır. Devamında demokrasinin tanımı, özellikleri, şekilleri ve sınıflandırması belirli bir kapsam içerisinde incelendikten sonra yerel demokrasi ve değişen yönetim anlayışından yönetişime doğru serüven tartışılmıştır. Bu noktada yönetişimin Türk kamu yönetimine yansımaları incelenmiştir. Literatür araştırmasının son bölümünde Türkiye Gençliği 'ne yönelik araştırmalar ve politikalar belirli periyotlar halinde değerlendirilmiştir. Türkiye'deki sivil toplum anlayışı ve profili ile birlikte gençlik sivil toplum kuruluşlarına yönelik geneli kapsayan nicel tablolar oluşturulmuş ve bu konuda değerlendirmeler yapılmıştır. Nihai olarak Adıyaman yerelinde bulunan gençlik sivil toplum kuruluşlarının yönetim kurulu üyelerine toplamda 638 adet anket çalışması yapılmıştır. Bu anket çalışmasında gençlik sivil toplum kuruluşları yöneticilerinden yerel demokrasiye etki düzeylerini ve yerel demokratik davranışlarını ölçecek soruları yanıtlamaları talep edilmiştir. Anket cevaplarına göre konu hakkında değerlendirmeler yapılmıştır. Araştırma sonunda Adıyaman gençlik sivil toplum kuruluşlarının yerel demokraside genel olarak etkili oldukları gözlemlenmiştir. Yerel siyasetten genel itibariyle kopuk olmayan Adıyaman gençlik sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimlerin karar alma mercilerini yakından takip etme konusunda, karar alımlarında, proje üretiminde, yerel sorunları ilgili mercilere iletme konularında ve özellikle yerel kamu politikaların oluşumunda etkili oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Gençleri demokrasi konusunda teorik ve pratik faaliyetlere yönlendirmede de etkili oldukları bulgularına ulaşılmıştır.
İnceleCansu AKBAŞ DEMİREL
Göç, tüm dünyada her geçen gün önemi artan bir gündem maddesi olarak uluslararası politikada da önem kazanmaktadır ve Uluslararası İlişkilerde daha fazla çalışılan bir alan haline gelmiştir. Siyasi tarih, uluslararası ilişkiler teorileri ve uluslararası hukukun yanı sıra üniversitelerde yalnızca göç çalışmalarına odaklanan programların açıldığı görülmektedir. Bu çalışmalarda büyük ölçüde devletlerin sınır ve göçmen kabul politikalarına öncelik verilmekte veya belirli etnik grupların ilgili ülkelerdeki deneyimlerine odaklanılmaktadır. Ağlara odaklanan çalışmalar ise çoğunlukla göçmen ağlarını temel almaktadır. Öte yandan göç devletler, topluluklar, bireyler ve sivil toplum gibi pek çok aktörün aynı anda dahil olduğu bir süreçtir. Göç süreçlerine ilişkin daha kapsamlı ve açıklayıcı çalışmaların yapılabilmesi tüm bu aktörlerin geniş bir ağı oluşturan parçalar halinde, farklı ve daha önce çalışmalara konu olmamış yönleriyle ele alınabilmesi ile mümkün olabilir. Bu tez çalışması kapsamında Türkiye'de iltica alanında çalışan sivil toplum aktörlerinin hangi bağları kurarak hangi düğümlerde bir araya geldikleri ve böylece oluşturdukları göç ağı üzerinden Türkiye'de sivil toplum aktörlerinin iltica alanında kapladıkları alan ve bu bağlamda devletle ilişkileri anlaşılmaya çalışılmıştır. Çalışma, ilde yaşayan vatandaşlara oranla mülteci sayısının en fazla olduğu ikinci il olan Hatay, genel olarak fazla mülteciyi barındıran İstanbul, tarihsel olarak uzun yıllardır mültecilerin yerleşim yeri olan Van, özellikle Yunanistan'a denizden düzensiz yollarla geçmek isteyenler bakımından önemli bir durak olan İzmir ve göç politikalarının belirlenmesinde önemli rol oynayan aktörlerin bulunduğu il olarak Ankara'da iltica alanında çalışan sivil toplum aktörlerinin temsilcileri veya çalışanları ile görüşmelerden oluşan alan çalışmasına dayanmaktadır. Ayrıca sınır ve Türkiye'ye göç alanında çalışan akademisyen ve avukatlarla yapılan görüşmelere de çalışmada yer verilmiştir. Alan araştırması Eylül 2017- Aralık 2017 tarihleri arasında yürütülmüştür. Ağ teorisinin sunduğu kavramsal olanaklardan yararlanılan bu çalışmada Türkiye'de iltica alanında çalışan sivil toplum aktörlerinin oluşturduğu bu ağ, birbirleri ile kurdukları ilişkiler ve faaliyet alanları değerlendirilerek çeşitli altgruplar
İnceleFATİH ÇELİK
Tarihin her safhasında göç güzergahında bulunan Anadolu'da yer alan Türkiye zaman zaman hedef ülke, transit ülke ve kaynak ülke konumunda bulunmaktadır. Arap Baharı sonrasında Suriye'de başlayan olaylar neticesinde Nisan 2011'de 252 kişiyle başlayan Suriye kaynaklı göç akımı 2023 yılı itibarıyla 3.500.964 kişiye ulaşmıştır. Türkiye'ye aynı zamanda Afganistan'dan da yoğun göçler yapılmaktadır. Afgan düzensiz göçmen sayısı 2023 yılı Şubat ayı itibarıyla yaklaşık 120 bin kişidir. Yoğun göç akımı neticesinde 2013 yılında 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu yürürlüğe girmiştir. İlgili kanunda çeşitli şekillerde sivil toplum kuruluşlarına atıf yapılmış ve sivil toplum kuruluşlarının göç yönetimi ve politikaları sürecindeki önemi vurgulanmıştır. Bu çalışma sivil toplum kuruluşlarının göç yönetimi ve göç politikalarındaki rolünü ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çalışmada nitel araştırma modeli altında tekli durum çalışması yapılmıştır. Bu bağlamda Türkiye'de göçmen nüfusun yoğun olduğu illerde faaliyet gösteren Ankara merkezli 18 sivil toplum kuruluşunun temsilcileriyle yarı yapılandırılmış mülakat yapılmıştır. Elde edilen veriler MAXQDA2022 programıyla analiz edilmiştir. Çalışmanın kapsamına dahil edilen sivil toplum kuruluşları göç alanında faaliyet göstermekle beraber özellikle yoğun göçmen nüfus, uluslararası kuruluşların artan fon desteği ve 6458 sayılı kanunda sivil toplum kuruluşlarına yapılan vurgular sonucunda Türkiye'de "göç temelli sivil toplum kuruluşları"nın ortaya çıktığı görülmüştür. Ayrıca çalışmadaki sivil toplum kuruluşlarının göç yönetiminin politika yapım aşamasında etkilerinin çok sınırlı olduğu fakat sahada devletin taşra teşkilatı gibi etkin rol aldıkları, etkili olarak çalıştıkları ve kamu sektörünü destekledikleri görülmüştür.
İnceleASLIHAN MCCARTHY
Milyonlarca insanın yerlerinden edilmesine neden olan Suriye'deki çatışmaların gölgesinde, Suriyeli çocukların eğitim ihtiyacının giderilmesi, en fazla mülteci nüfusuna sahip olan Türkiye için zorlu bir mücadeledir. Milli dili konuşamayan çok sayıda mülteci çocuk devlet kurumlarının sınırlı kapasitelerine yük getirirken, kamp dışı Suriyeli çocukların eğitim boşluğunu sivil toplum kuruluşları gidermeye çalışmaktadırlar. Türkiye'nin siyasi çıkarları ve değişen göç yönetimi çerçevesinde bu tez, Suriyeli mülteci çocukların eğitimdeki sorumluluğun ademi merkezileşmesini incelemekte ve mülteci krizi sürecince milli eğitimdeki mevcut durumu etkileyen sosyal ve siyasi dinamikleri doküman analizi ile sivil toplum ve devlet kuruluşlarıyla yapılan mülakatlarla anlamaya çalışmaktadır. Kentsel bölgelerdeki Suriyeli mülteciler için yapılan düzenlemelere değinilirken, mülteci krizine eğitim sektöründe müdahale için yönetişim stratejileri, eğitimde devlet-sivil toplum ilişkileri üzerince durularak ortaya çıkarılmaktadır. Mülteci krizinin milli eğitim üzerindeki çelişkili sonuçlarının altını çizerken, bu çalışma Suriyeli çocuklar için eğitim politikalarını ve bu politikaların Türk devleti için yansımalarını eleştirel bir şekilde değerlendirmektedir. Böylece mülteci krizinin eğitim boyutu devlet ve sivil toplum kuruluşlarının eğitimdeki kapasiteleri, amaçları ve yaklaşımları üzerinde durularak ortaya koyulmaktadır. Mülteciler için eğitim sağlanması hususundaki yöntemler ve zorluklar milli eğitim öncelikleri ile birlikte kurumsalcı bir bakış acısıyla sunulmaktadır.
İnceleGözde KESTELLİOĞLU
Dünya'da olduğu gibi Türkiye'de de yönetim düzenlemeleri her zaman için tartışılan konulardandır. Bunun nedeni tarihi süreç içerisinde her ülkede yönetim kavramının sürekli değişim halinde olmasıdır. Bir yandan küreselleşme tartışılırken diğer yandan yerelleşme ve yerinden yönetimlerin önemi bir arada ele alınmaktadır. Bu ikisinin yanında "yönetim" kavramının ögeleri içine "özel sektör" ve "sivil toplum" eklenerek tüm bu ögelerin "katılımı" ile işleyen "yönetişim" kavramı ortaya çıkmış ve hem küresel hem yerel düzeyde tartışılan bir kavram olmuştur. Yerelde yönetişimin gerçekleşmesi "ortak aklı" ortaya konabileceği bir "kamusal alan"ın varlığı ve bu alana ögelerin "katılımı" ile söz konusu olabilir. Kent Konseyleri Gündem 21 ve YG21 ile bu minivalde öne çıkan bir platform olmuştur ve katılım ile yerel demokrasinin varlığı hedeflenmiştir. Kentsel katılım için en uygun platformlardan biri kent konseyleri iken STK'lar da onun en önemli unsurlarındandır. Türkiye aslında bu tür yapılanmalara çok yabancı değildir ancak YG21 ile "kent konseyi" şeklinde yeniden düzenlenen ve hukuki dayanağa kavuşturulan bu sürece hızlı ve hevesli başlanmış olsa da eksiklikler ortaya çıkmakla beraber süreç aynı ivmeyle devam edememiştir. Kent konseyinin vazgeçilmez üyeleri olan STK'ların Türkiye'deki önemli bir kentsel katılım platformu olarak tasarlanan Kent Konseylerine bakışı, çalışma için bu sürece ilişkin tespitlerde önem arz etmektedir. Tez, Türkiye'de kentsel katılımı, kent konseylerini ve STK'ların bu kavramlara ve işleyişine bakışını ve durumu anlamak amacı ile yapıldığından nitel bir araştırma olması tercih edilmiştir. Böylece Kayseri, Antalya ve Isparta'da her birinde 30 STK temsilcisi olmak üzere toplamda 90 STK temsilcisi ile yüz yüze görüşmeler araştırmacı tarafından gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler netincesinde ise ana tema ve alt temalar belirlenmiş, kodlamalar bir nitel analiz programı olan MAXQDA programında yapılmıştır. Genel itibariyle tezin görüşmelerinde öne çıkan ana temalar "Farkındalık", "Sivil Toplum Kültürü", "Kente Katkı", "Kanun/Yönetmelik/Mevzuat", "Demokrasi(Yerel-Kentsel/Genel) ve "Katılım(Yerel-Kentsel/Genel)" şeklinde tespit edilmiştir. Bu çerçevede ise siyasi baskı, mevzuat sorunları, işlevsizlik, STK katılımıyla ilgili sorunlar, düzensiz katılım, belediyenin duruşu vb. birçok ifade katılımcılar
İnceleAyşe TEKİN
Günümüzde sağlık alanı, ekonomik etkinlik ve demokratikleşme amaçlarının birbiriyle ilişkilendirildiği, seçim ve katılım kavramlarının sıkça kullanıldığı ve katılımı geliştirmek adına hem sivil toplum düzeyinde hem de kurumsal düzeyde girişimlerde bulunulan alanlardan biri olmuştur. Sağlık alanında hak savunuculuğu yapan sivil örgütlenmeler, sağlık hizmetleri alanında öne çıkan hasta haklarıyla ilgili yasal ve kurumsal düzenlemelerle eş zamanlı olarak yıllar içinde sayıca artmıştır. Bu çalışmada, sağlık hakkı-hasta hakları örgütlerinin yeni liberal hegemonyanın inşası ve hegemonik mücadele süreçlerinde işlevleri, bu işlevlerle birlikte öne çıkan çalışmaları Gramsciyen hegemonya kavramı aracılığıyla analiz edilmiştir. Sağlığın kamusal bir hak ve hizmet alanı olmaktan çıkarılarak piyasalaştırılmasını hedefleyen dönüşüm sürecinde, sağlık hakkı-hasta hakları örgütlerinin yeni liberal hegemonyanın rıza ve baskı ilişkilerinin kurulmasında, sosyal düzen ve sosyal kontrol stratejisi olarak biçimlenmesindeki dönüştürücü rolleri değerlendirilmiştir. Bu çalışmada eleştirel realist yaklaşım çerçevesinde nitel araştırma yönteminin kullanılması esas alınmıştır. Amaçlı örnekleme tekniği ile 6 ilde bulunan 18 sağlık hakkıhasta hakları örgütü örneklem kapsamına alınmış, ancak 5 ilden 7 dernek yöneticisi görüşmeyi kabul etmiştir. Temmuz 2017-Ağustos 2017 tarihleri arasında 12 kişiyle derinlemesine görüşme yapılmış, yarı-yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak veri toplanmıştır. Veriler, anlatı çözümlemesi tekniklerinden birisi olan kategorik içerik perspektifi kullanılarak analiz edilmiştir.
İnceleFATMANUR ALTUN
Sivil toplum alanı 20. Yüzyılın ortalarından itibaren büyük bir değişim-dönüşüm geçirmiştir. Bir taraftan genişleyen bir sivil toplum alanı ortaya çıkarken diğer taraftan da sivil toplum alanının mahiyeti farklılaşmaya başlamıştır. Bu farklılaşmanın alamet-i farikası sivil toplum, ekonomi ve devlet alanlarının giderek artan oranda iç içe geçmeye başlaması şeklindedir. Bu farklılaşma, sivil toplum alanının başlıca aktörleri olan sivil toplum kuruluşlarının örgütlenme ve faaliyet biçimleri ile genel karakteristiklerine doğrudan etki etmiş ve "hibrit sivil toplum kuruluşları"nı ortaya çıkarmıştır. Hibritleşme olgusuyla kol kola giden bir diğer olgu ise seküler ve inanç temelli sivil toplum kuruluşu ayrımıdır. Sivil toplum alanında ortaya çıkan enerjinin tamamını toplumsal faydaya dönüştürmeyi amaçlayan ve özellikle 2000'li yıllardan sonra ABD ve Avrupa ülkelerinin bir bölümünde hİ¢kim paradigma haline gelen bu anlayış, Türkiye' de sivil toplum alanını anlama noktasında faydalı bir teorik çerçeve ortaya koymaktadır. Bu çalışmada; Türkiye'deki seküler temelli sivil toplum kuruluşlarından biri olan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve inanç temelli bir sivil toplum kuruluşu olan Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı'nın "toplumsal fayda" anlayışlarının karşılaştırılması yapılarak, dini temelli ve inanç temelli sivil toplum kuruluşları arasındaki benzerlikler ve farklılıklar ortaya konmaya çalışılmaktadır. Böylece Türkiye'de sivil toplum alanında ortaya çıkan kaynakların, muhtemel imkanların ve tehditlerin geniş bir spektrum içinde görülebilmesi için teorik bir çerçeve önerilmektedir.
İnceleDuygu GÜNER
Bu tez, dünyada giderek profesyonelleşen ve Türkiye'de özellikle 90'lı yılların sonundan itibaren gelişim gösteren sivil toplum kuruluşları bünyesinde görev yapan profesyonel çalışanların söz konusu pozisyonlarda çalışma nedenlerini anlamayı hedeflemektedir. Araştırma hak temelli seküler sivil toplum kuruluşlarında çalışanlarla sınırlı tutulmuş, bu kişileri sivil toplumda çalışmaya yönlendiren faktörler, sosyalizasyon süreçleri, değer dünyaları, tutum ve davranışları ele alınmıştır. Bunu yaparken günümüzün yönetim şekli olan küresel neoliberalizm ve onun özneden beklentisi bağlamında sivil toplum kuruluşu çalışanlarının özneleşme ve özgürleşme pratikleri incelenmiştir. Tez çalışmasında öncelikle dünyada ve Türkiye'de sivil toplumun gelişimine ve tarihsel süreçteki rolüne değinilmiştir. Ardından neoliberalizm ve neoliberal yönetimsel akıl Foucault'nun yaklaşımıyla ele alınmış, neoliberalizm ile sivil toplum ilişkisi farklı yaklaşımları içerecek şekilde tartışılmıştır. Ayrıca, neoliberal özne ve bu özneleşmeye karşı geliştirildiği farklı öznellik biçimleri incelenmiştir. Seküler, hak temelli sivil toplum kuruluşlarında çalışan kişilerden oluşan araştırma örneklemi ile derinlemesine görüşme yöntemiyle görüşülmüştür. Sahadan elde edilen veriler ışığında bu kişilerin sınıfsal aidiyetleri, sahip olduğu etik değerler, tutum ve davranışları, kültürel ve sosyal sermayeleri ve siyasi sosyalizasyon süreçleri, sivil toplum yaklaşımları ve özneleşme deneyimleri incelenmiştir. Bu kişilerin neoliberalizme yaklaşımları, neoliberalizmin dayattığı öznellik biçimlerine sahip olup olmadıkları, varsa geliştirdikleri özgürleşme pratikleri ve sivil toplumda çalışmanın bu pratiklerin hayata geçmesindeki rolü analiz edilmiştir.
İnceleMehmet ÖZGÜDEN
Bu tezin amacı ve konusu, 1980'li yıllarda Türkiye'nin yasadıgı yeni sag dönüsümü,basta gelismis kapitalist ülkeler olmak üzere aynı zaman kesitinde tüm dünyada yasananyeni sag dönüsümün, tarihsel, siyasal, ekonomik baglamı içine yerlestirerek dönüsümün,dünyada oldugu gibi Türkiye'de de yeniden canlandırılan liberal düsünce geleneginin siviltoplum kavramı aracılıgıyla ideolojik olarak nasıl mesrulastırıldıgını incelemektir.Tezin birinci bölümünde ANAP'ın (Anavatan Partisi) sivil toplum retoriginedayanarak yeni sag ideoloji ve politikaları siyasal iktidar düzeyinde nasıl mesrulastırdıgıtartısılmıstır. Türkiye'deki yeni sag dönüsüm, 24 Ocak Kararları'nın alınmasıylabaslatılmıstır. Kararların uygulanabilmesi ve yeni sag dönüsümün, siyasal, anayasal,kültürel ideolojik bir çerçeveye oturtulması 12 Eylül Askeri Darbesi ve darbe yönetimitarafından gerçeklestirilmistir. Darbenin açtıgı yoldan iktidara gelen ve darbenin mirasçısıolan ANAP ise yeni sag dönüsüm sürecini, mesru ve kalıcı bir hale getirip tamamlamakiçin bir yeni sag hegemonya kurma rolünü üstlenmistir. ste ANAP bu yeni saghegemonyayı sivil toplum retorigi ile kurmustur. ANAP'ın yeni sag hegemonyayı kurmasıve mesrulastırması aslında, darbe yönetiminin, Aydınlar Ocagı'nın ve büyük sermayekesimlerinin içerigini daha önceden ortaklasa belirledikleri Türk ? slam ? PiyasaSentezi'ni (Türkiye'ye özgü yeni sag ideolojik sentez) sivil toplum vurgusuyla yenidenformüle etmekten ibarettir. ANAP, sivil toplumcu ya da sivil topluma dayanan bir partioldugu retorigini, liberal düsüncenin soyut devlet ? sivil toplum karsıtlıgı üzerinden kurar.Bu karısıklıkta ANAP, ?Kemalist devleti? (ya da ulus devleti) planlı ? devletçi ekonomikyapısıyla ve laik sistemi ile sivil topluma dayanmayan ve sivil toplumun ortaya çıkmasınıengelleyen, otoriter, totaliter ve anti-demokratik bir devlet olarak sunar. Sentezdeki slamve piyasa ögelerini sivil toplum olarak tanımlayan ANAP, Kemalist devlete karsı kendinisivil toplumcu bir parti olarak sunar. Bu sunuma göre, ANAP hem piyasa ekonomisini hemde siyasal-islamcı tarikat ve cemaatleri sivil toplumun kurulmasının ve gelistirilmesininönkosulu ve asli unsuru olarak görmüs ve gelistirmistir. ANAP sivil toplumu, kurdugu vegelistirdigi için aynı zamanda dini özgürlükleri, serbest piyasayı, demokrasiyi, toplumunilerlemesini ve zenginlesmesini de saglamıstır.Tezin ikinci ve ü
İnceleGökhan TUNCEL
Dünyada ve Türkiye'de hızlı nüfus artışı ve göç olgusu ile birlikte kentli nüfusta önemli bir artış olmuş ve de olmaktadır. Kentli nüfusun artışı kırdaki toplumsal yapıdan ve ilişkiler ağından farklı bir yapı ve ilişkiler ağının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kentlerde ortaya çıkan farklı toplumsal yapı ve ilişkiler ağı içerisinde bazı nedenlerden dolayı insanlar kendilerine yeni aidiyet kapıları arama ihtiyacı duymaya başlamıştır. Kır ortamındaki aile, komşuluk, akrabalık bağlarının oluşturduğu birincil ilişkiler ağının oluşturduğu toplum yapısından farklı özelliklere sahip kentsel ortamda ortaya çıkan ilişkiler ağının biçimlendirdiği yeni tür örgütlenmeler ortaya çıkmıştır. Sivil toplum örgütleri, kentsel ortamda ortaya çıkan ve ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel alanda faaliyet gösteren çok yönlü örgütlenmelerdir. Batıda ortaya çıkan sivil toplum kuruluşlarının ekonomik ve siyasal alandaki bazı işlevleri Türkiye'nin kültürel değerlerine yabancı olsa da sosyal ve kültürel alandaki işlevlerinin Türk toplumunun kültürel değerlerine yabancı olmadığı görülmektedir.Türkiye'de sivil toplum kuruluşları ortaya çıkış ve gelişim sürecinde birçok kişi, grup, kurum ve kuruluşla ilişki içerisinde olmuş ve de olmaktadır. Türkiye'nin yönetim yapısında önemli bir yeri bulunan kamu bürokrasisi, sivil toplum kuruluşlarının ortaya çıkış ve gelişim süreçlerinde yoğun bir ilişki içerisinde bulunduğu kurumlardan biridir. Sivil toplum kuruluşları ile kamu bürokrasisi arasındaki ilişki ve etkileşim; sadece ilişki ve etkileşimde bulunan bu kurum ve kuruluşları değil Türkiye'nin siyasal, ekonomik ve sosyo- kültürel hayatında yer alan birçok kişi, grup ve kuruluşu önemli ölçüde etkilemiştir. Bu çerçevede sivil toplum kuruluşları ile kamu bürokrasisi arasındaki etkileşim konusu Türkiye'nin toplum ve siyaset yapısının geleceğini belirleyebilecek öneme sahip bir konumdadır. Türk kamu bürokrasisinin siyaset kurumuyla olan ilişkisinin demokratik kurallara göre yeniden düzenlenmesinde sivil toplum kuruluşlarına önemli görevler düşmektedir. Yapılan bu araştırma bir yönüyle Türk demokrasi tarihinin farklı bir yönden yeniden değerlendirilmesi amacı da taşımaktadır.Anahtar Kelimeler: Kamu Bürokrasisi, Sivil Toplum Kuruluşları ve Etkileşim
İnceleDENİZ DİNÇEL
Türkiye'de çevre eğitimi alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının çevre eğitimi programlarını hedef kitle, uygulama, ölçme ve değerlendirme yöntemleri, eğitim malzemeleri ve içerik bakımından analiz etmeyi amaçlayan bu çalışmada, nitel araştırma yaklaşımı kullanılmıştır. Altı farklı sivil toplum kuruluşunun araştırma grubunu oluşturduğu çalışmada belge incelemenin yanında, 12 kişiyle de derinlemesine görüşme yapılmış ve bazı çevre eğitimi programlarında doğrudan, katılımcı gözlemde bulunulmuştur. Araştırmanın sonuçlarına göre; Türkiye'de çevre eğitimi alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, benimsedikleri çevre ideolojisine göre iki ana gruba ayrılmaktadır: Reformistler ve radikaller. Reformist grupta incelenen sivil toplum kuruluşları çevre sorunsalını, insan-merkezci ve apolitik bir bakış açısıyla toplumsal ve ekonomik konularla ilişkilendirmeden ele alırken, radikal sivil toplum kuruluşları eko-merkezci bir anlayışla, çevre sorunlarını büyüme-odaklı ana akım iktisadi sistemin bir sonucu olarak değerlendirerek, mevcut ekonomik düzeni sorgulamakta ve çevrenin yanında siyasal ve toplumsal konularda da çalışmalar yapmaktadır. Bu yaklaşım farklılığı, çevreci örgütlerin çevre eğitimi uygulamalarına da yansımaktadır. Reformist grupta yer alan sivil toplum kuruluşları çevre eğitimlerini genel olarak Milli Eğitim Bakanlığı ile yakın ilişki içinde, başvuru, ölçme-değerlendirme, raporlama ve sertifikalandırma gibi adımları içeren bir program dİ¢hilinde, standart eğitim malzemeleri kullanarak, geniş kitlelerle uygulamaktadır ve projelerini fonlamak için büyük firmalarla sponsorluk anlaşmalarına sıcak bakmaktadır. Bu örgütlerin, çoğunlukla, tüm halkın katılımına açık eğitim etkinlikleri bulunmamaktadır. Buna karşılık radikal grupta ele alınan sivil toplum kuruluşları eğitim etkinliklerini, standart eğitim malzemeleri ve program kullanmadan, herkesin katılımına açık şekilde, atölye, panel, sempozyum, kamp gibi formatlarda gerçekleştirmektedir ve şirketler yerine ağırlıkla uluslararası vakıflar ile sivil toplum dayanışma ağlarından destek almaktadır. Anahtar Sözcükler: Çevre eğitimi, sivil toplum kuruluşu, çevre ideolojisi, ekoloji
İnceleŞenay LEYLA KUZU
Kadın sivil toplum kuruluşları, 1990 sonrası Türkiye'de ilgilendikleri konular ve faaliyet gösterdikleri yerler bağlamında farklılaşma ve çoğalma sürecine girmişlerdir. Feminist hareket, belli bir sınıf ve etnisitenin hareketi olmaktan çıkmakta, farklı özelliklere sahip gruplara doğru yayılmaktadır. Buna paralel olarak farklı politik ve düşünsel gelenekten beslenen kadın sivil toplum kuruluşları, kamusal alanı genişletmekte ve kamusal alanı kadın duyarlı yapabilmektedirler. İşte bu çerçevede, 1990 sonrası Türkiye'de kadın hareketinin taşıyıcı aktörleri olarak kadın sivil toplum kuruluşlarından iki örneğe odaklanmaktayız. Bunlardan birincisi İstanbul'da faaliyet gösteren KAGİDER (Türkiye Kadın Girişimciler Derneği), ikincisi ise Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da faaliyet gösteren KAMER'dir (Kadın Merkezi Eğitim Üretim Danışma ve Dayanışma Vakfı-Derneği). Bu tez kadın sivil toplum kuruluşlarının yardımdan güçlenmeye doğru değişen söylemlerine odaklanmaktadır.
İnceleHilal Kahraman
Bu araştırmanın amacı; Türkiye'de sivil toplum kuruluşlarının eğitim politikaları ve uygulamaları üzerindeki etkilerinin belirlenmesine katkı sağlamaktır. Nitel araştırma modeline göre tasarlanan bu çalışmanın örneklemi, araştırma konusuna dair zengin veri kaynağı sunacağı düşünülen 13 sivil toplum kuruluşundan oluşmaktadır. Bu çalışma grubunu oluşturan sivil toplum kuruluşları; DES, ERG, EĞİTİM-SEN, EĞİTİM-İŞ, EĞİTİM-BİR-SEN, LDT, SETA, TOBB Türkiye Eğitim Meclisi, TED, TÜRK EĞİTİM-SEN, TEGV, TİSK ve TÖZOK olarak belirlenmiştir. Çalışma grubunu oluşturan sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin görüşlerinin alınması amacıyla yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiş ve görüşmeler sonucunda toplanan verilerin analizinde içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçları şu şekilde özetlemek mümkündür: 1) Sivil toplum kuruluşlarının genel olarak varlık sebepleri; "eğitim çalışanlarının mesleki, ekonomik, sosyal, siyasi ve özlük hak ve menfaatlerinin korunması" ile "eğitim politikalarının oluşturulmasına katkıda bulunma" iken; hedef kitlesi ise "öğretmen, öğretim elemanı, öğrenci ve eğitimin diğer paydaşlarıdır (yönetici, veli, memur, hizmetli vs.)". 2) Sivil toplum kuruluşları tarafından en çok odaklanılan eğitim politikaları "müfredat, dersler, ders kitapları, öğretim programları, eğitimin içeriği, öğretme-öğrenme süreçleri, materyaller, öğrenme ortamları" ile "eğitime erişim, eşitlik, cinsiyet eşitliği, fırsat eşitliği, eğitim hakkı, okul terki, çalışan çocuklar, çocuk hakları, barınma problemi, burslar" başlıklarında yoğunlaşmaktadır. 3) "YÖK, MEB, diğer bakanlıklar ve siyasi partiler düzeyinde lobicilik faaliyetleri" sivil toplum kuruluşlarının eğitim politikalarını etkilemede en sık kullandıkları yöntemdir. 4) Sivil toplum kuruluşları genel olarak eğitim politikaları üzerinde sınırlı etkileri olduğunu düşünmekte; karar alıcılarla eğitim alanındaki ilişkilerinde sıklıkla "kişisel ilişkilere dayalı yaklaşıma" vurgu yapmakta; kamu yöneticilerinden en çok "iletişime açık, katılımcı ve paylaşımcı olmalarını" talep etmekte ve son olarak karar alıcılarla ilişkilerinde etki güçlerinin olduğunu düşünmektedirler.
İnceleUmut Yanardağ
Sivil toplum örgütleri neoliberal dönüşümler ile birlikte sosyal refah uygulamalarında aktif rol oynamaya başlamış ve farklı sosyal çalışmaların gerçekleştirildiği alanlar haline gelmiştir. Sivil toplum örgütlerinde gerçekleştirilen mesleki uygulamalardan birisi de toplumla sosyal çalışmadır ve bu alandaki faaliyetlerin nasıl gerçekleştirileceği konusunda bilgiye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu araştırma Türkiye'de sivil toplum örgütlerindeki toplumla sosyal çalışma uygulamalarının nasıl gerçekleştirildiğini ve bu uygulamalar sırasında karşı karşıya kalınan güçlüklerin neler olduğunu belirlemek ve uygulamaların daha farklı nasıl gerçekleştirilebileceğini bu ortaya koymak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmada niteliksel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırma kapsamında sivil toplum örgütlerinde profesyonel olarak çalışan ve/veya yönetici olarak görev yapan 41 sosyal çalışmacıyla derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın başlıca sonuçları şöyledir. Türkiye'de devlet eliyle gerçekleştirilmeyen toplumla sosyal çalışma faaliyetleri çeşitli sivil toplum örgütlerince uygulanmaktadır. Bahsedilen sivil toplum örgütlerinde mali, yönetsel ve idari açıdan çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Bu durum, bu kuruluşların yürüttüğü toplumla sosyal çalışma uygulamalarını olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca bu sivil toplum kuruluşlarında paydaşlarla kurumsal bir ilişki kurulamamaktadır. Ancak araştırma kapsamında görüşülen sosyal çalışmacıların çalıştığı diğer sivil toplum kuruluşları ile karşılaştırıldığında, sosyal politika konusunda rol oynayan sivil toplum örgütlerinin paydaşlarla görece daha kurumsal ve işlevsel bir ilişki kurdukları görülmektedir. Türkiye'deki toplumla sosyal çalışma uygulamaları ağırlıklı olarak toplum kalkınması, toplum bakımı ve sosyal aksiyondan oluşmaktadır. Sosyal çalışmacılar, toplumla sosyal çalışma uygulaması gerçekleştirdikleri sivil toplum örgütlerinde projelerin hazırlanması ve yönetilmesi, eğitim çalışmaları, paydaşlarla iletişim, savunuculuk, yönetsel ve mali işler konularında sorumluluk üstlenmektedir. Buna karşın kaynak yönetimi, gönüllü yönetimi ve toplum örgütlenmesine gibi konularda daha az görev almaktadır. Araştırmaya konu olan sivil toplum örgütlerinin gerçekleştirdikleri çalışmalarda, toplum çalışmasının hedef grubu olan
İnceleERDİ TOPÇUOĞLU
Türkiye'de sivil toplum örgütlerinin kamu politikası süreçlerinde oynadıkları rolü yükseköğretim politika süreçleri üzerinden tespit etmeyi hedefleyen bu tezde, belirtilen hedef doğrultusunda beş adet alt soruya cevap aranmıştır. Bu sorular: (1) 'Sivil' ve 'demokratik' bir sivil toplum nasıl sağlanabilir? (2) Kamu politikası süreçlerine demokratik katılım mümkün müdür? (3) Türkiye'de demokratik bir sivil alan mevcut mudur? (4) Türkiye'de kamu politikalarına demokratik katılım işlevsel midir? (5) Türkiye'de yükseköğretim alanında faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri Türk yükseköğretim politikalarını nasıl ve ne düzeyde etkilemektedir? Tez için tercih edilen araştırma yöntemi nitel araştırma yöntemidir. İlk dört soru literatür özeti kısmında yer verilen ikincil kaynakların tespitleri üzerinden cevaplandırılmış, son soru ise nitel araştırma yöntemleri kullanılarak cevaplanmıştır. Bu tezin alan araştırması bölümü 2007-2020 arasında yükseköğretim politikaları ile sınırlandırılmıştır. Bu doğrultuda önce Türkiye'de yükseköğretim alanında faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri tespit edilmiş ve bu örgütlerin örgütlenme biçimlerindeki farklılık göz önünde bulundurularak sendikalar, dernekler ve vakıflar başlıkları çerçevesinde bir tasnif yapılmış, daha sonra tezin metodu gereği yeterli çalışmalar yapan örgütler tespit edilmiştir. Bu doğrultuda üç sendika, üç dernek ve üç vakıf belirlenmiş, bu örgütlerin çalışmaları analiz edilerek, yetkilileriyle yarı yapılandırılmış mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Yapılan araştırma sonucunda kısaca (1) 'sivil' ve 'demokratik' bir toplumun örgütsel hayatın hem sivil toplum hem de devletler tarafından desteklendiği, aktörlerin ortak iyi için faaliyette bulunduğu ve farklı görüşlerin ifade şansı bulduğu alanlarda sağlanabileceği, (2) özellikle 1980 sonrasında kamu yönetiminde yaşanan değişim sonucu yeni yaklaşımların geliştiği kamu politikaları alanında, hem vatandaşların daha çok demokrasi ve katılım talebi hem de devletlerin daha kapsayıcı ve işlevsel politikalar geliştirme arzusunun artması sonucunda kamu politikalarına demokratik katılımın mümkün olduğu, (3) Türkiye'de patrimonyal ve aşkın devlet anlayışının tarihi temelleri olmasına rağmen Türkiye'nin aynı zamanda sık sık kesintiye uğrasa da bir demokrasi geleneğine de sahip olduğu, (4) özellikle kamu y
İnceleFUNDA ONBAŞI
Bu tez Türkiye'de sivil toplum kavramı etrafındaki tartışmaları akademik literature atıfla incelemektedir. Temel iddiası görünürdeki farklılığa rağmen sivil toplum kavramına olan yaygın yaklaşımların çok temel bazı noktalarda aynı paydada birleştikleridir. Böylelikle bu görünürde farklı yaklaşımlar biraz derine inildiğinde aynı hakim görüşün varyasyonları olmaktan fazla öteye gidememktedir. Bu ise Türkiye'deki sivil toplum tartışmalarının bir kısır döngü içine girmesinin arkasındaki en önemli neden olarak görünmektedir. Bu hakim görüşün temelinde aslında liberal sivil toplum düşüncesinin temel ilkeleri yatmaktadır. Güçlü devlet-zayıf sivil toplum ikiliğine sürekli yapılmakta olan vurgu, sivil toplumun devlet üzerinde bir kontrol mekanizması olarak idealleştirilmesi, ve ahenk ve konsensus vurgularıyla şekillenen belli bir çoğulculuk anlayışı ile bu hakim görüş Türkiye'deki birçok çalışmanın özünde yatmaktadır. Ancak, bu hakim görüşün sivil toplumla ilgili olarak gözardı ettiği önemli noktalar bulunmaktadır. Kavramın faydalı bir analitik araç olabilmesi için devlet ve toplumun iki ayrı varlık olmadıklarının ve sivil toplumdaki ilişkilerin liberal ahenkli çoğulculuk anlayışı ile karakterize olmadığını, tersine güç ilişkileri ve bunlardan kaynaklanan türlü eşitsizlikler, marjinalleştirmeler, dışlamalar ve sessizleştirmelerle şekillendiğinin altı çizilmelidir. Bu noktalarda da Marxist sivil toplum kavramsallaştırması önemli bir kapı aralayabilir ve sivil toplum kavramını herhangi bir bağlamda sosyal-siyasal hayatı analiz edebilmek için elverişli bir kavram olarak kullanmaya devam etmemizi mümkün kılabilir.
İnceleZühal ÜNALP ÇEPEL
1999 yılında başlayan AB adaylık süreci Türkiye?de demokratik reformların yapılmasını zorunlu kılmıştır. Bu süreç aynı zamanda AB fonları, AB müktesebatına uyum ve sosyal öğrenme süreçleri mekanizmalarıyla Türkiye demokrasisinin güçlendirilmesine etki eden sivil toplumun Avrupalılaşmasını da beraberinde getirmiştir. İlk olarak AB fonları mekanizması ile STÖ?ler kendi projelerini hazırlama fırsatı yakalamıştır. İkinci olarak AB müktesebatına uyum mekanizması ile sivil toplumun gelişmesi ve özgürleşmesi için önemli reformlar hayata geçirilmiştir. Üçüncü olarak ise sosyal öğrenme süreçleri mekanizması ile bazı sivil toplum örgütleri söylemlerini değiştirmeye, Türkiye ve Avrupa?daki farklı örgütlerle işbirliği içinde hareket etmeye başlamıştır. AB bu tür mekanizmalar ile Türkiye demokrasisinin güçlenmesi sürecine sivil toplum örgütleri aracılığıyla da katkı sağlayan önemli bir dış aktör haline gelmiştir. Demokrasinin güçlenmesi literatürü sivil toplumun bu sürece katkı sağlayan önemli bir unsur olduğunu kabul etmektedir. Ancak sivil toplum örgütlerinin Türkiye demokrasisine katkısının incelenmesi halinde farklı sonuçlarla karşılaşılmaktadır. Sivil toplum örgütlerinin birçoğu Avrupalılaşma ve demokrasinin güçlenmesi süreçlerine destek vermekte, ancak demokratik ilkeleri farklı açılardan yorumlamaktadır. Bu tez söz konusu örgütlerden biri olan ve Türkiye?de etkili bir aktör olan MÜSİAD?ı incelemektedir. MÜSİAD?ın Türkiye demokrasisinin güçlenmesine katkı sağlayıp sağlamadığı sivil toplum örgütlerinin karşılaması gereken dört koşul çerçevesinde incelenmektedir: (i) Örgüt içi demokrasi ve demokratik değerleri koruma, (ii) kamu bilincini arttırma, (iii) devlet ve toplum arasında arabulucu rol oynama, (iv) dışlanmış grupların haklarını koruma. Bu tez MÜSİAD?ın demokrasinin güçlenmesi sürecinde yetersiz kalmasının nedenlerini açıklayabilmek amacıyla süreci Yeni Kurumsalcılık ve onun alt kuramları olan Rasyonel Seçim Kurumsalcılığı, Sosyolojik Kurumsalcılık ve Tarihsel Kurumsalcılık yaklaşımları çerçevesinde analiz etmektedir.
İnceleBüke Boşnak
AB ve Türk politika yapıcılar/karar vericiler ve sivil toplum temsilcileriyle yapılan 53 derinlemesine mülakata dayanan bu çalışma, Türkiye'deki çeşitli politika alanlarında sivil toplumun farklı düzeylerde Avrupalılaşmasını incelemektedir. AB'nin sivil toplum gelişimi üzerindeki etkisinin çok yönlü süreçlerini analiz ederek, üç temel alana, kadın, çevre ve insan haklarına odaklanıyor. AB ile iç siyaset arasında karmaşık etkileşimlerin var olduğunu öne sürerek, tarihsel mirasın -geçmişin miras kalan özelliklerinin- sivil toplumun Avrupalılaşma sonuçlarını şekillendirdiğini öne sürüyor. Yapılandırılmış bir karşılaştırmalı analiz yoluyla, bir yandan, AB kolaylaştırıcı tarihsel miraslarla buluştuğunda daha güçlü bir Avrupalılaşma etkisi elde edileceğini göstermektedir. Öte yandan, tarihsel mirasın AB etkisi ve dönüşümü için kısıtlayıcı bir koşul olarak işlev gördüğü yerlerde sivil toplumun Avrupalılaşmasının daha az olası olduğunu göstermektedir. Sivil toplumun farklı sektörlerindeki zengin ampirik kanıtlara dayanan çalışma, son olarak AB'nin sivil toplum gelişimi üzerindeki etkisinin potansiyelini ve sınırlarını tartışıyor.
İnceleDİDEM ÇAKMAKLI
Bu araştırma Türkiye'de sivil toplum kuruluşlarına (STK) katılımın aktif vatandaşlık pratiklerini geliştirip geliştirmediğini ve nasıl geliştirdiğini incelemektedir. Sivil toplum, vatandaşlık ve vatandaşlık eğitimi literatürlerine dayanan ve Türkiye'yi odağına alan bu araştırmada sivil topum kuruluşlarına vatandaşlığı öğrenmek için olası bir mekİ¢n olarak odaklanılmaktadır. Bu çalışma, aktif vatandaşlık için 3 boyuta dayanan orijinal bir tanım geliştirmektedir. Bu üç boyut: sivil eylem, sosyal birliktelik ve öz gerçekleştirmedir. Sivil eylem boyutu toplum yararına olan etkinliklere katılmayı ve eyleme geçme isteğini ve olanağını kapsamaktadır. Sosyal birliktelik hem bir topluluğa bağlılığı ve birliktelik duygusunun gelişimini hem de toplumdaki farklılıklar konusunda farkındalığın artmasını kapsamaktadır. Öz gerçekleştirme ise bireyin kişisel gelişim ve güçlenmesi sürecini ve bunun sonucunda eyleme geçebilme ve kendisini ifade edebilmesini kapsamaktadır. Araştırmanın tasarımı 6 STK'nın ayrıntılı bir şekilde incelendiği karşılaştırmalı vaka analizi üzerine kurulu. Analiz, katılımı etkilemesi beklenen farklı STK özelliklerinin karşılaştırılması üzerinden yapılmaktadır. STK'ları ayrıştıran ilk özellik hak veya sorumluluk söylemlerine verdikleri ağırlıktır ve STK'ları hak eksenli ve sorumluluk eksenli olarak ayırır. STK'ları ayrıştıran ikinci özellik, yapısal bir ayırımdır ve STK'ları üyelik veya gönüllülük esaslı olarak ayırmaktadır. Üçüncü ve son özellik ise STK'ları hedeflerine ulaşmak için kullandıkları aktivite türlerine göre ayırmaktadır. Çalışmanın odağında bireyin deneyimleri vardır. Veriler, İstanbul'da 44 STK gönüllüsü ve üyesi ile yapılan yarı yapılandırılmış mülakatlardan elde edilmiştir.
İnceleSongül TAN
Verileştirme yeni bilgi ve iletişim teknolojileri aracılığıyla çeşitli amaçlar için kullanmak üzere insanların sosyal hayat pratiklerinin günümüze kadar ölçülmemiş ve kaydedilmemiş yönlerinin toplanarak veriye dönüştürülme süreçleridir. Verileştirme gerçek zamanlı izleme pratiği olan "veri tabanlı gözetimi" gündelik hayatın sıradan bir olgusu haline getirmiştir. Bu gözetim altında insan hayatı metalaştırılırken, veri tabanlı gözetim artık ne yaptığımızla değil yarın ne yapacağımızın tahminine odaklanmaktadır. Bu bağlamda verileştirme uygulamaları dijital verileri yaşadığımız döneme ilişkin yeni bir tür sosyal, ekonomik, politik ve ideolojik yapı içinde konumlandırmış, verileştirilmiş bir toplumu ortaya çıkarmıştır. Uluslararası kimi örneklerde görüldüğü üzere bu uygulamalar güvenlik söylemiyle meşrulaştırılmakta, dijital kontrol ve gözetim toplumlarının oluşmasına aracılık etmektedir. Türkiye'de verileştirmenin negatif sonuçları özellikle Covid-19 pandemisiyle daha görünür olmaya başlamış, bu alanda devlet tarafından hayata geçirilen düzenlemeler, yeni kurumlar ve her gün yeni biçimler alarak hız verilen verileştirme uygulamaları, yurttaş ve toplulukların veri güvenlikleri kadar, iletişim özgürlüklerine ve mahremiyetlerine yönelik de gündelik ihlallerin görülme sıklığını arttırmıştır. Bu noktadan hareketle tez çalışmasında Türkiye verileştirme deneyimimin bilişim ve yeni medya alanında faaliyet yürüten STK'ların görüş ve düşüncelerinden hareketle incelenmesi amaçlanmıştır. Üç ana bölümden oluşan tez çalışması boyunca verileştirmenin dünya ve Türkiye'deki tarihsel gelişimi ve öne çıkan eğilimlerinin neler olduğu ayrıca yeni medya çalışmaları içinde verileştirmeyi konu alan çalışmalarda ortaya koyulan kavram ve terimler incelenmiştir. Türkiye'de verileştirme sistemlerinin tarihsel ve politik gelişimi ele alınmış ve tartışılmış ayrıca bu alanda STK'lar tarafından önerilen çözüm önerileri "veri adaleti" perspektifiyle değerlendirilmiştir. Çalışmada ulaşılan bulgulardan hareketle STK'lar içinde verileştirmeye ilişkin bir farkındalık olsa da Türkiye'de yeni medya alanında var olan adaletsiz ve hukuksuz uygulamalar nedeniyle verileştirme karşıtı faaliyetlerin ana tema olamadığı görülmüştür. Bu nedenlerle Türkiye'de verileştirmeye karşı veri adaleti için verilecek çabaların birç
İnceleHicran ATATANIR
Sosyal yardımı, insanca yaşam koşulları sağlamak için temel insani eksiklik ve yoksunlukları giderme yöntemlerinden biri olarak kabul ettiğimizde karşımıza insan hakları-sosyal yardım ilişkisi çıkar. Bu ilişkiyi sivil toplum örgütleri özelinde ele almayı amaçlayan bu araştırmada yoksulluk, yoksulların hakları, sosyal refah ve sosyal yardım sistemleri hak temelli yaklaşımla değerlendirilmeye çalışılmıştır. Nitekim günümüzde giderek daha fazla sivil toplum örgütünün sosyal yardım faaliyetleri ile öne çıktığı görülmektedir. Dünyada filantropizm, ülkemizde ise hayırseverlik kavramı etrafında süren tartışma sosyal yardımın yalnızca sosyal yardım olmadığının altını bir kez daha çizmektedir. Sosyoekonomik eşitsizliklerin derinleştiği dünyamızda hayırseverliğin bir toplumsal pazarlama ürünü olarak piyasalaştırılması, sosyal yardımla kurulan ilişkilerin yoksulluğun yarattığı hak ihlalleri ile mücadele amacından uzak ve farklı örüntüler sergilemesine yol açmaktadır. Bu ilişkilerin odağında hiç kuşkusuz sivil toplum örgütleri yer almaktadır. Bir bütün olarak sosyal yardım sisteminin gerek işleyişine gerekse kaynak büyüklüğüne bakıldığında yoksullukla mücadelenin değil yoksulluk yönetiminin ağırlık kazandığı görülmektedir. Diğer taraftan sistemdeki rolü giderek genişlemekte olan sivil toplum örgütlerinin kime, nasıl ve neden sosyal yardımda bulunduklarını ele alan çalışmalar yeterli düzeyde değildir. Bu araştırma sosyal hizmet disiplininin sosyal adalet ve insan hakları temel ilkelerinden hareketle Türkiye'de sivil toplum örgütlerinin sosyal yardım faaliyetlerini hak temelli bir yaklaşımla ele almayı amaçlamaktadır. Bu amaçla Ankara ve İstanbul İllerinde sosyal yardım faaliyetinde bulunan 144 sivil toplum örgütü ile yarı yapılandırılmış görüşme formu çerçevesinde görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Güçlendirme, ayrımcılık karşıtlığı ve eşitlik, katılımcılık, hesap verebilirlik ve kamu ile işbirliği değişkenleri çerçevesinde elde edilen bulgular, sivil toplum örgütlerinin sosyal yardım faaliyetlerini hak temelli yaklaşımdan nispeten uzak ancak kendine özgü bir insan ve hak yaklaşımı içinde gerçekleştirme uğraşısı içinde olduklarını göstermektedir.
İnceleMurat ŞENTUNA
Bu araştırma, Türkiye'de gençlik ve sporla ilgili kamu ve sivil toplum kuruluşu olarak hizmet veren kurumların gençlik politikalarının ne olduğunu ortaya çıkartmak ve Türkiye için yeni bir yapılanma modeli geliştirmek amacıyla yapılmıştır.Araştırmada model olarak nitel araştırma yöntemi, olgubilim (fenomenoloji) deseni kullanılmıştır. Verilerin toplanması için yarı yapılandırılmış görüşme ile standart açık uçlu sorular kullanılarak gençlik ve spor çalışmaları yapan kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarında yönetici olarak görev yapan 16 kişi ile görüşülmüştür.Görüşme verileri yazıya geçirilerek düzenlenmiş, anlamlı veriler saptanarak taslak temalar çıkartılmış, temalar arası ilişkiler belirlenerek araştırma soruları altında organize edilmiştir. Ortaya çıkartılan temalara bağlı olarak kodlar oluşturulmuş ve veriler organize edilerek araştırma sonuçları yazılmıştır.Görüşmeler sonucunda, Türkiye'nin mevcut gençlik politikası ile ilgili görüşlerde ortaya çıkan temel unsurlar ve Türkiye gençlik politikasının vizyonu ile ilgili görüşlerde ortaya çıkan temel unsurlar başlığı altında iki genel temaya ulaşılmıştır.Türkiye'nin mevcut gençlik politikası ile ilgili görüşlerde ortaya çıkan temel unsurlar iki ana temada toplanmıştır. Bunlar ?gençlik görünümü? ve ?Türkiye gençlik politikası?dır. Gençlik görünümü ana teması ?genç tanımı, gençlik tanımı, toplumsal gençlik algısı ve gençliğin beklentileri? başlıkları altında, Türkiye gençlik politikası ana teması ?Türk gençlik politikası görünümü, kamu kurumlarının profili ve STK'ların profili? başlıkları altında boyutlandırılmıştır.Türkiye gençlik politikasının vizyonu ile ilgili görüşlerde ortaya çıkan temel unsurlar üç ana temada toplanmıştır. Bunlar, ?planlama, yönetişim ve sürdürülebilirlik? olarak sınıflandırılmıştır. Planlama ana teması ?yasal düzenlemeler, ihtiyaç analizi ve hedef belirleme, ortak bütçe ve finansman desteği, personel istihdamı ve genel ve bölgesel politikalar? başlıkları altında, yönetişim ana teması ?yönetişim paydaşları ve yönetişim unsurları? başlıkları altında ve sürdürülebilirlik ana teması ise ?eğitim, hareketlilik, özerklik, katılım, farkındalık, gönüllülük, çoğulculuk ve eşitlik? başlıkları altında boyutlandırılmıştır.Araştırma sonucunda, gençler için doğrudan düzenlemel
İnceleSümeyra ARICAN
Sivil Toplum Kuruluşları tüm dünya ülkeleri yanı sıra Türkiye'de de sosyal, kültürel ve siyasal işlevlerini aktif olarak sürdürmektedirler. 2000'li yıllardan itibaren daha kurumsal bir yapılanmayla faaliyetlerini çeşitlendiren bu kuruluşlar yayınladıkları raporlar ve organizasyonlarını gerçekleştirdikleri bilimsel faaliyetlerle eğitim ve din eğitimi politikaları üzerindeki etkilerini gittikçe arttırmaktadırlar. Türkiye'deki Sivil Toplum Kuruluşlarının örgün din eğitimine yaklaşımlarının irdelendiği bu çalışma bir çoklu durum deseni olarak tasarlanmış olup, STK'ların yaklaşımlarındaki benzerlik ve farklılıkları yanı sıra sundukları çözüm önerilerini betimleyici bir yaklaşımla ele almaktadır. Örneklem seçiminde maksimum çeşitlilik örneklemi tercih edilerek, farklı misyonları benimseyen kuruluşları içeren bir çeşitlilik sağlanmıştır. Araştırmada 28 Sivil Toplum Kuruluşu'nun yayınladıkları araştırma raporları, bilgi notları ve diğer faaliyetleri incelenerek bu kuruluşların yaklaşımları ortaya koyulmuştur. Çalışmanın ana temaları aynı zamanda örgün din eğitimi alanının konu alanlarından olan DKAB dersleri ve seçmeli din dersleri olarak belirlenmiş ve bu temalar kendi özgün tartışma konuları bağlamında yapılandırılmıştır. Çalışma verilerinin toplanması doküman analizi yöntemiyle, verilerin analizi ise çapraz durum analizi yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonucunda Sivil Toplum Kuruluşlarının örgün din eğitimi alanının temel meselelerine dair değerlendirmeler ve katkılar sundukları görülmüştür. Bu tespit ve önerilerin uygulayıcılar tarafından dikkate alınması ve adeta kördüğüm haline gelmiş tartışma maddelerinin ve sorunların aşılmasında toplumsal uzlaşının oluşması büyük önem taşımaktadır. Bununla birlikte incelenen çalışmaların henüz mevcut uygulamaların ötesine gidemediği, sivil kuruluşların birbirleriyle ortak çalışmalar yürütmedikleri, din eğitimi alanının toplumsal birlikteliğe ve sivil toplum kültürünün gelişimine sağlayacağı güçlü katkıdan yeterince faydalanılamadığı tespit edilmiştir.
İnceleEMRE TORUS
ÖZETTÜRKİYE'DEKİ SİVİL TOPLUMUN DEMOKRATİK PEKİŞMEYE ETKİSİ ÜZERİNEBİR İNCELEMETorus, EmreDoktora, Siyaset Bilimi BölümüTez Yöneticisi: Prof. Dr. Ergun ÖzbudunMayıs 2007Bu çalışma Türkiye'deki sivil toplumun demokratik pekişme ile olan ilişkisiniincelemektedir. Çalışma, bahsedilen ilişkiyi Türkiye'deki demokratik pekişme süreciiçerisinde sivil toplumun resmi yapısını, faaliyet gösterdiği yasal çerçevesini, içseldeğerlerini ve etkisini inceleyerek açımlamaya çalışmaktadır. Bu çalışma ilehedeflenen, sivil toplumun ile demokratik pekişme arasındaki ilişkinin ortaya konmasıve bu ilişkinin izlerinin Türkiye özelinde sürülmesidir. Çalışma, sivil toplum vedemokratik pekişme ilişkisini ele alan bir dizi teoriyi, yenilikçi bir ampirik uygulma ilebirleştirerek adı geçen ilişkiyi incelemeye çalışmıştır.Anahtar kelimeler: Sivil toplum, demokratik pekişme, Türkiye.
İnceleHİLAL BARIN
Göç, dünyada ve Türkiye'de sosyal bilimler alanında birçok çalışmanın ve araştırmanın konusu olmaktadır. İnsanlar tarih boyunca bulundukları noktadan başka noktalara daha iyi yaşam koşullarına sahip olabilmek için göç etmişlerdir. Uluslararası göç hareketleri, küreselleşmenin etkisiyle birlikte büyük bir değişime uğramıştır. Türkiye, tarihi ve coğrafi konumu nedeniyle hem göç alan hem de göç veren bir muhaceret ülkesi olarak, kitlesel göçlerin odağında yer almıştır. Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı en büyük kitlesel göç hareketi ise "Arap Baharı" sonrası Mart 2011'de başlayan Suriye iç savaşına bağlı olarak gelişen ve eski göç deneyimlerinden hem nitelik hem de nicelik olarak farklı olan göçtür. Göç ve entegrasyon yönetiminde devletin yanı sıra devlet dışı aktörler olarak STK'lar Suriyeli göçmenlerin entegrasyonuna yönelik faaliyet ve stratejileriyle tamamlayıcı nitelikte bir rol oynamaktadır. Bu çalışma, Türkiye genelinde ve özel olarak Ankara'da STK'ların entegrasyondaki rolünü anlamayı amaçlamaktadır. Bu çalışma küresel gelişmelerle birlikte Suriyeli göçmenlerin Türkiye'ye entegrasyonunda farklı entegrasyon modellerini ele alarak yasal politikalar ve uygulamaların bir analizini yapmayı; devlet dışı aktörler olarak STK'ların entegrasyondaki rolünü tartışarak siyaset ve sosyal bilimler literatürüne katkı sunmayı hedeflemektedir.
İnceleONUR ÖKSÜZ
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren modernleşme projesinde hedef olarak batılılaşmayı benimsemiştir. Bu politikanın bir sonucu olarak, Batı'da meydana gelen her türlü oluşum içinde yer almayı hedefleyen Türkiye Cumhuriyeti, bu doğrultuda, Avrupa Birliği'nin kurulmasından kısa bir süre sonra adaylık için Birlik'e başvuruda bulunmuştur. Aradan geçen yarım asrı aşkın süre sonucunda Birlik'e tam üyelik yerine sadece aday ülke statüsünü elde edebilmiş olmasına karşın, Türkiye'nin Birlik'e üyelik konusundaki ısrarından herhangi bir şey kaybetmediği görülmektedir. Avrupa Birliği'ne üyelik, günümüzde de Türk siyasetinin önemli gündem maddeleri arasındaki yerini korumaktadır.Avrupa Birliği'ne üyelik süreci, toplumsal yaşamın her alanında düzenlemeleri içeren uzun soluklu bir projedir. Avrupa Birliği'ne üyelik sürecine toplumsal uyumun sağlanmasında, sivil toplum oldukça önem taşımaktadır. Sivil toplum, Batı ile kıyaslandığında Türkiye'de oldukça kısa bir tarihsel geçmişe sahiptir. Türkiye'de bugün hala, devletin, sivil topluma yönelik şüpheci yaklaşımının ve taraflı bakış açısının varlığını koruduğunu söylemek mümkündür. Bu algılayışın sonucu olarak, devlet karşısında tam olarak özerkliğini elde edemeyen sivil toplumun, devletten ayrışamadığı ve devletin resmi söylemi karşısında alternatif söylemler üretemediği görülmektedir.Avrupa Birliği'ne üyelik sürecinde resmi söylem karşısında sivil toplum söylemine eleştirel bir bakış, bu çalışmanın ana amacını oluşturmaktadır. Çalışmanın hipotezinde, Avrupa Birliği'ne üyelik sürecinde sivil toplum söyleminin, resmi söylem karşısında farklılaşamadığı ve egemen ideolojik söylemin sınırları içinde kaldığı öngörülmektedir. Bu doğrultuda, sivil toplumu temsilen seçilen sivil toplum kuruluşlarıyla gerçekleştirilen yapılandırılmış görüşmelerin betimsel analiziyle ve basını temsilen seçilen gazetelerde konuyla ilgili haberlerin eleştirel söylem analiziyle bu varsayımın doğruluğunun sınanması amaçlanmaktadır.Anahtar Sözcükler: Avrupa Birliği, sivil toplum, sivil toplum kuruluşları, betimsel analiz, eleştirel söylem analizi.
İnceleYUNUS TURHAN
Türk Sivil Toplum Kuruluşlarının insani yardım alanındaki varlığı ve yurtdışı faaliyetleri son yıllarda daha fazla ilgi çekmeye başlamıştır. Lakin, devlet ile STK arasındaki ilişkiler konusu akademide kendine yeterince yer bulamamıştır. Bu tezin temel amacı, Türkiye'nin insani yardım politikası ve uygulamasında STK'ların oynadığı siyasi rollerin neler olduğunu araştırarak bu boşluğu doldurmaktır. Türkiye'de kabul gören "güçlü devlet yönetim yapısı" geleneğinin aksine bu tez, Türk STK'ların dış politikada siyasi bir rol oynamaya yönelik girişimlerini, özellikle insani yardım karar alma sürecindeki rolünü ortaya koyarak incelemektedir. Bunu, nitel bir çalışma yöntemiyle betimleyici ve yorumlayıcı bir yaklaşımla, Türkiye'yi tek bir vaka analizi olarak alarak yapmaktadır. Araştırmaya konu olan STK'ların Türkiye'nin insani yardım alanındaki siyasi rolünü, konstrüktivizm (inşacılık) teorisinden türetilen gündem belirleme, lobicilik, norm oluşturma, çerçeveleme ve bilgi sağlama tekniklerini kullanarak incelemektedir. Bu literatür temelinde ve 2004-2016 yıllarını esas alan tezin argümanı şu şekildedir: Türk STK'ları; bilgi sağlayarak, insani yardım faaliyetlerinde güçlü katalizör etki oluşturarak ve insani meselelerin Türkiye'de farkındalığı artıracak şekilde gündeme gelmesini sağlayarak ve toplumsal tepkilerin de nabzını tutarak Türkiye'nin insani yardım politikası ve uygulamasında, siyasi bir rol üstlenmeye çalışmaktadırlar.
İnceleM. Nazan ARSLANEL
Siyaset bilimi literatürümüze, Batı'dan geçen kavramlardan birisi olan sivil toplum kavramı, son yıllarda ülkemizin en popüler kavramlarından birisi haline gelmiştir. Batı toplumunda onikinci yüzyıldan itibaren Feodalizm içerisinde temelleri atılmaya başlayan sivil toplum onsekizinci yüzyıla gelindiğinde değişiklikler göstermeye başlamıştır, onyedinci yüzyılda, siyasal ve toplumsal kavramları arasındaki ayırım, devlet ile sivil toplum arasında farklılaşma olgusu ortaya çıkmış ve bu durum piyasa ekonomisinin de temellerinin atılmasını sağlamıştır. Yine bu yüzyıl içerisinde hak ve özgürlükler alanında meydana gelen gelişmeler, toplumsal tabakalaşma ve sınıf ayrımının ortaya çıkması, siyasal sistemlerdeki değişmeler ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması, kavramların gelişmesinde etkisi olmuştur. Sivil toplum kavramının günümüzde, yeniden gündeme gelmesinde Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa'da yaşanan çöküşün önemli bir rolü vardır. Yeni siyasal arayışlar, sivil toplumun demokratik potansiyelinin yeniden keşfedilmesini sağlamıştır.
İnceleMine GÖZÜBÜYÜK TAMER
Küreselleşme ile birikte birçok kavram sorgulanmaya başlamıştır. Küreselleşme faktörünün çok farklı alanlarda geliştiğini ve küreselleşmiş bu alanların teknoloji ile hız ve hacim kazandığından hareketle, bu sürecin ulus-devlet, milliyetçilik, demokasi ve sivil toplum yapısında meydana getirdiği değişiklikler üzerinden tartışmalar yapılmış ve farklı yorumlar ortaya atılmıştır.Bu çerçevede ileri sürülen ?Yeni Dünya Düzeni? söylemleri içinde dünya ülkeleri küreselleşmenin olası etkileri ile başedebilmek adına önlemler almaktadır. Türkiye'de dünyanın yeniden yapılanması süreci içerisinde yer almakta ve bu süreçte karşılaşılan birçok problemi bertaraf etmek adına önlemler almaktadır. Bu bağlamda devlet politikası haline gelen AB'ye üyelik için çalışmalarına hız vermektedir. Özellikle, Türkiye'ye adaylık statüsünün verildiği Helsinki Zirvesi'nden (1999) sonra bu yönde olumlu adımlar atılmıştır. Bu süreçte, devlet faaliyetlerinin yanısıra STK'ların çalışmaları (destekleyici/desteklemeyici yönde) ön plana çıkmaktadır. Kamu bilincinin gelişebildiği, demokratik katılıma imkan veren ve iletişime açık birer platform olarak AB sürecinde STK'ların oynadığı ve oynayacağı büyük rol tartışmasız ve açıktır.AB'de Türkiye'deki STK'ların gelişimine önem vermekte ve bu konuda gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını talep etmektedir. AB'nin talepleri doğrultusunda sivil toplumu da ilgilendiren kanun değişikliklerini içeren hukuki reform paketleri ortaya çıkmıştır. AB, fonlar ve STK'ların karar mekanizmaları süreçlerine katılmaları konusunda da yardımcı olmaktadır. Bu çerçevede Türk STK'ları AB fonlarından yararlanmakta, destek almakta ve AB kuruluşlarıyla, karşılıklı ilişkilerde bulunmaktadır.Anahtar Sözcükler:Küreselleşme, Ulus-devlet, Milliyetçilik, Demokrasi, Sivil Toplum, Sivil Toplum Kuruluşu/Örgütü (STK), Avrupa Birliği
İnceleOya ALTAR YAVUZ
İletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler sonucu dünya her alanıyla dijital hale gelmiştir. Bu dijitalleşme, eğitimden iş yaşamına, sağlıktan sosyal hayata kadar pek çok alanda yansımasını göstermektedir. Öte yandan, on yıllardır çevre sorunları konusunda seslerini duyurmaya çalışan aktivistler de eylemlerini dijital dünyaya taşımak zorunda kalmıştır. Artık dünyanın çevre sorunlarından değil, iklim krizinden söz edilen ve türlü mücadele yolları hayata geçirilmeye çalışılan günümüzde özellikle çevreci STK'lar da varlıklarını yoğunluklu olarak dijital dünyada sürdürmekte, hedef kitleleri ile sosyal medya üzerinden iletişim kurmakta, etkileşime girmekte, çevrimiçi eylemler yapmakta, gönüllü ve bağış toplamaktadır. Çevreci STK'ların dijital dünyadaki varlık ve eylemlerinin daha verimli kılınması, iklim krizi konusunda farkındalığın artması, çevrenin daha fazla korunması ve geri dönüşü olmayan noktaya daha geç gelinmesi anlamına gelmektedir. Bu tez çalışması, ulusal ve uluslararası yapılanmaya sahip çevreci STK'ların dijital dünyadaki çalışmalarını mercek altına almakta, daha verimli çalışmalar yapabilmeleri için akademik bilgi ile uygulamayı bir araya getirerek toplumsal fayda elde etmeyi hedeflemektedir. Bu amaçla TEMA Vakfı, Doğa Derneği, Greenpeace Türkiye ve WWF Türkiye'nin Instagram, Facebook, Twitter ve Youtube sosyal medya hesapları incelemeye alınmış, toplamda 2.464 içerik ilk önce hangi halkla ilişkiler modelini kullandıkları (Waters ve Jamal, 2011) konusunda içerik analizine tabi tutulmuştur. Bu analizi, Diyalogsal Halkla İlişkiler Kuramına (Kent, Taylor ve White, 2001) dair içerik analizi takip etmiş, diyalogsal halkla ilişkilerin etkileşim ayağının güçlendirilmesi adına Avidar'ın (2013) Yanıt Verme Piramidi'nden yararlanılmıştır. Çevreci STK'ların sosyal medya içerik stratejilerini üretenler ile yapılan yarı yapılandırılmış görüşmeler ise çalışmanın ilk bölümünde elde edilen verilerin detaylandırılmasını sağlamıştır. Sonuç olarak ulusal ve uluslararası çevreci STK'ların sosyal medya kullanımları arasında diyalogsal halkla ilişkiler bağlamında bir fark tespit edilememiş, diyalogsal halkla ilişkiler anlayışının sosyal medyada etkileşimi artırmaya yönelik diyalog bazlı yeni uygulamalarla güçlendirilmesi gerektiği önerisinde bulunulmuştur.
İnceleSelman Karakul
insan hakları alanında faaliyet gösteren uluslararası sivil toplumörgütlerinin ( HSTÖ'lerin) sayısında, 1960'lı yılların sonları ila 1970'li yıllarınbaşlarından itibaren önemli bir artış kaydedilmiştir. Uluslararası Af Örgütü vensan Hakları zleme Örgütü gibi HSTÖ'ler bu tarihten itibaren uluslararasıinsan hakları hukukunun hemen her konusuyla ilgilenmeye başlamıştır.HSTÖ'ler dünyanın farklı bölgelerindeki insan hakları ihlalleriniizlemekte ve rapor etmektedir. Gerek uluslararası örgütler, gerek Hükümetler,HSTÖ bildiri ve raporlarında yer alan bilgilerden yararlanmaktadır.HSTÖ'ler, gerektiğinde insan hakları ihlallerine karşı çeşitli eylemlerebaşvurmaktadır. Uluslararası Af Örgütü'nün başlattığı acil eylemlerden üçte birinüzerinde başarı sağlanması önemli bir gelişmedir.HSTÖ'ler insan hakları normları oluşturulması yönünde de başarılısonuçlar almaktadır. STÖ'lerin katkısı olmaksızın, Uluslararası CezaMahkemesi'nin Roma Statüsü asla hazırlanıp, yürürlüğe giremezdi.Bu çalışmada incelenen HSTÖ'lerin çoğu, uluslararası toplumunkendilerine verdiği güven ve itibarı hak etmektedir.
İnceleSerap KARAKAYA ÇALKAYA
Son yıllarda sivil toplum kuruluşlarının dünya çapında dezavantajlı toplulukların refahını sağlamadaki rolünün giderek daha önemli hale geldiği, devletlerin, ulusal ve uluslararası kuruluşların bir tamamlayıcısı niteliğine dönüştükleri görülmektedir. Sivil toplum kuruluşlarından artan beklenti beraberinde büyük bir sorumluluk da getirmiş, sosyal sorunların çözümünde sosyal inovasyon bu kuruluşların gündemine hızlı bir giriş yapmıştır. Dolayısıyla uluslararası insani yardım ve kalkınma alanında sosyal inovasyon alanında veriye dayalı kapsamlı araştırmalar son derece önemli hale gelmiştir. Bu ihtiyaca binaen tez, uluslararası insani yardım sunan ve toplum gelişiminde rol üstlenen Türkiye merkezli sivil toplum kuruluşlarının yapılarını ve faaliyetlerini anlamayı ve hizmet sunma biçimlerini sosyal inovasyon açısından incelemeyi amaçlamıştır. Ayrıca bu çalışma sınır ötesindeki toplumsal sorunlara yönelik yenilikçi çözümler geliştirme noktasında sosyal inovasyon ekosistemi içerisindeki aktörlerin rolünü ve sosyal inovasyon ekosistemini etkileyen unsurları belirlemeyi amaçlamaktadır. Araştırma alanı ile ilgili derinlemesine bir anlayış geliştirmek aynı zamanda konu gereği sivil toplum kuruluşlarının sosyal inovasyonla ilgili algılarını, tutumlarını ve süreci daha iyi anlayabilmek adına çalışma nitel araştırma yöntemine göre tasarlanmıştır. Araştırmada birincil veri toplama aracı olarak 10 sivil toplum kuruluşundan 15 katılımcı ile yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. İkincil veri toplama aracı olarak STK'ların yıllık faaliyet raporları, haber bültenleri, dernek/vakıf dergileri, broşürler vb. incelenerek doküman analizi yapılmıştır. Araştırma, Türkiye merkezli sivil toplum kuruluşlarının yenilikçiliğe açık olduklarını, yenilikçi projeler ürettiklerini ancak çoğunun inovasyon yolculuğunun daha başlangıcında olduklarını göstermiştir. İncelenen örnekler ve sivil toplum kuruluşlarının yenilikçi örnek projeleri daha iyi bir sistemin mümkün olduğunu kanıtlamaktadır. Sivil toplum kuruluşlarında sosyal inovasyonun desteklenmesinde yaratıcılığa değer veren, risk alabilen liderlerin, yenilikçi bir kurum kültürünün en önemli iç faktörler olduğu tespit edilmiştir. Yardım götürülen devletlerin bürokratik yapısı, bağışçıların geleneksel yardım kültürü dışına çıkmak istememeleri ve
İnceleALPARSLAN AKARCA
Bu tezin amacı yerel demokrasiyi mümkün kılan sosyal, ekonomik ve siyasal koşulları araştırmaktır. Bunlar sırasıyla, sosyal yapı: toplumda kurumsallaşmış sosyal ilişki kalıpları vasıtasıyla organize olmuş bir sistem; ekonomik yapı ve faaliyetler: organize olmuş ekonomik faaliyetler seti - mal ve hizmetlerin üretim, dağıtım ve tüketimi ve siyasal yapı: siyasal gruplar arasında politik etkileşim kalıpları yoluyla organize olmuş bir sistemdir. Bu tez dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm; sivil toplum teori ve Sivil Toplum Kuruluşları hakkındaki tartışmalardan meydana gelmektedir. İkinci bölüm; devlet-sivil toplum ilişkisi üzerinedir. Üçüncü bölüm; demokrasi teorisi, yerel demokrasi, yerel yönetim ve yönetişim konusuyla ilgilidir. Dördüncü bölüm; Osmaniye'de yerel demokrasi ve sivil toplum üzerine yürütülen alan araştırmasından oluşmaktadır. Bu çalışmanın nihai amacı yerel demokrasinin önkoşullarını bulmaktır. Bu amaç doğrultusunda Osmaniye'de bir alan araştırması yapılmış ve bazı sivil toplum kuruluşları ve Osmaniye Kenti Belediye Meclisi üyeleriyle anket ve mülakat çalışması yürütülmüştür. Araştırma sonuçları analiz edildikten sonra, sonuç bölümünde araştırma bulgularının sentezi yapılmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Sivil toplum teorisi, sivil toplum kuruluşları, yerel demokrasi, yerel yönetim, yönetişim, Osmaniye. Danışman: Prof. Dr. Arif KÖKTAŞ, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Mersin Üniversitesi, Mersin.
İnceleÖZGE ARPACIOĞLU ÖZDEMİR
İnsanlık tarihi kadar eski bir konu olan yoksulluk, kalkınma sürecinin en önemli gündem maddelerinden birisidir. Bir taraftan farklı perspektifler doğrultusunda yoksulluk olgusu ve yoksulluğun ölçülmesiyle ilgili çabalar, diğer taraftan da gelir dağılımı eşitsizliği ve yoksulluk sorununu ortadan kaldırmaya yönelik uygulanan politikaların etkinliği tartışılmaktadır. Günümüzde iktisadi eşitsizlikleri açıklamakta önemli bir gösterge olarak kullanılan gelir dağılımı eşitsizliğinin vardığı boyutlar devletin gelir dağılımına müdahale etme gereğini zorunlu hale getirmiştir. Kamu kesiminin gelir eşitsizliği sorununu ortadan kaldırmaya yönelik uyguladığı politikalarla etkin bir rol üstlendiği ve önemli bir sosyal politika aracı olarak kullanılan sosyal yardımlara ayrılan kaynağın artmasıyla yoksulluk oranında azalmalar görülmektedir. Ekonomik, sosyal, siyasal ve toplumsal boyutlarıyla bir kısım sorunların da kaynağını oluşturan gelir dağılımı eşitsizliğinin ortadan kaldırılmasına yönelik kamu kesiminin yanı sıra çok sayıda sivil toplum kuruluşu mevcuttur. Bu kuruluşlar, yoksullukla mücadelede önemli işlevler yerine getirmekle beraber, kaynaklarının yetersizliği ve yerel yönetimlerle gerekli koordinasyonun sağlanamaması sebebiyle yeterli olmamaktadırlar. Bu çalışmanın amacı analize konu olan döneme ait sosyal yardım harcamalarının yoksulluk üzerindeki etkisini ortaya koymaktır. Bu amaç doğrultusunda yoksulluk ve sosyal yardımlar arasındaki ilişkiler 1987-2014 dönemine ait verilerle kısa ve uzun dönem için ARDL sınır testi yaklaşımı ile incelenmiş ve VECM Granger nedensellik testi ile bu iki değişken arasındaki ilişkinin yönü belirlenmiştir. Elde edilen bulgulara göre yoksulluk ve çalışmada kullanılan diğer kontrol değişkenlerin uzun dönemde birlikte hareket etmekte olduğu, kısa dönemde ekonomik büyüme ve sosyal yardım harcamalarının hane halkı tüketim harcamalarını arttırarak yoksulluğu azaltan bir etkiye sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Gelir Dağılımı, Yoksullukla Mücadele
İnceleMUHAMMET CEMAL ŞAHİNOĞLU
Küreselleşme, sahip olduğu dinamik yapısıyla, siyasetten ekonomiye hemen her alanda etkisini kabul ettirmiş ve hayatın her alanında radikal değişimlerin yaşanmasına neden olmuştur. Bu radikal değişimlerden nasibini alan sivil toplum kuruluşları, küreselleşmenin devasa gücünü arkasına alarak, yerel aktörlükten küresel aktörlüğe doğru bir geçiş yaşamıştır. İnsan hakları ihlalleri, iklim değişikliği ve küresel ekolojik sorunlar gibi ulus-devletlerin tek başlarına çözemediği ya da bizzat sorumlusu olduğu küresel çaptaki sorunların çözüme ulaştırılması noktasında bu kurumların etkisi gözle görülür bir şekilde artmıştır. Bu kuruluşlar, başta insani yardımlar olmak üzere savaşlarda, etnik çatışmalarda ya da farklı krizlerde önemli roller üstlenmişlerdir. Bu kuruluşların en büyük silahları, küresel kamuoyunu arkalarına alarak, büyük bir baskı unsuru olmalarıdır. Küresel kamuoyunu arkalarına alan bu kuruluşlar artık devletlerin iç politikalarına değil, dış politikalarına da müdahil olmaya başlamışlardır. Bu durumun en somut örneği Mavi Marmara Olayı'dır. Gazze'ye yardım taşımak amacıyla düzenlenen organizasyon her ne kadar altı farklı uluslararası sivil toplum kuruluşu nezdinde gerçekleşmiş olsa da, gemilere yapılan baskın sonucu ölenlerin tamamının Türk vatandaşı olması, Türkiye-İsrail ilişkilerini kopma noktasına getirmiştir. Olay sonrası gerilen ilişkiler, iki devletin birbirlerine karşı dış politika değişikliği ile tarihi bir dönemece girmiştir. Türkiye, yaşanan olay neticesinde, ilişkilerin tekrar belirli bir seviyeye gelebilmesi için İsrail'e bazı şartlar sunmuştur. Bunlar; yaşamını yitirenlerin ailelerine tazminat verilmesi, resmi özür dilenmesi ve Gazze ablukasının kaldırılmasıdır. İlk iki şart yerine getirilebilir olmasına rağmen ablukanın kaldırılması yönündeki istek, İsrail tarafından kabul edilmesi zor görünen bir taleptir. Türkiye'nin bu taleplerine İsrail; Kafkas ve Balkan ülkeleri ile özellikle askeri antlaşmalar yaparak karşılık vermiştir. Bu ülkelerle geliştirilen ilişkiler, İsrail'in, Türkiye'ye karşı çevreleme politikası uygulamaya çalıştığının bir göstergesidir.
İnceleZÜHAL ÜNALP ÇEPEL
ÖZETYüksek Lisans TeziTürkiye'nin Avrupa Birliği'ne Tam Üyelik SürecindeSivil Toplum Kuruluşlarının RolüZühal ÜNALP ÇEPELDokuz Eylül ÜniversitesiSosyal Bilimler EnstitüsüAvrupa Birliği Anabilim DalıAvrupa Birliği Yüksek Lisans ProgramıBatı'da doğup gelişen sivil toplum kavramı, Türkiye'nin AvrupaBirliği'ne üyelik sürecinde en fazla anılan kavramlardan birisidir. 3 Ekim 2005tarihinden itibaren Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerini sürdüren Türkiyeiçin, Kopenhag kriterlerini yerine getirmiş olmanın da ötesinde yeni bir süreçdaha başlamıştır. 2005'te Avrupa Birliği Komisyonu tarafından yayınlanan?Avrupa Birliği ve Aday Ülkeler Arasında Sivil Toplum Diyaloğu? raporu,Türkiye'nin üyeliğini sivil toplum kuruluşlarının katkılarına bağlamaktadır.Oysa Ankara Antlaşması'nın imzalandığı 1963'ten bu tarihe kadar, ilişkilerhükümetlerarası platformlarda devam etmiştir.Avrupa Birliği ve Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarının diyalog içindeolması Türkiye'nin entegrasyon sürecini hızlandıracaktır. Türkiye veAvrupa'daki sivil toplum kuruluşları birbirlerinden tarihsel ve yapısal anlamdafarklılık göstermektedir. Ancak 1999 yılındaki Helsinki Zirvesi'nde aday ülkestatüsünü kazanan Türkiye için yeni bir dönem başlamıştır. Bu yeni dönemdeTürkiye'deki dernek, vakıf, oda, sendika gibi kuruluşlar, üyelik sürecinin yanısıra Türkiye'nin demokratikleşmesi, karar alma süreçlerinin şeffaflaşması veyasal çerçeve içinde toplumun farklı kesimlerinin görüşlerinin yansıtılmasınakatkıda bulunmaktadır. TÜS AD, KV, TOBB, T SK ve Türk- ş bukuruluşlardan bazıları olup reform sürecinin devam etmesi için hükümete baskıyapmakta, hükümetle birlikte müzakere sürecine katkıda bulunmaktadır. Bukuruluşlarda çalışan uzmanların görüşleri, Avrupa Birliği'nin, hükümetin vebahsi geçen kuruluşların yayınladıkları rapor, bildiri ve tam üyelik sürecindekifaaliyetleri neticesinde sivil toplum kuruluşlarının bir taraftan sürece, diğertaraftan Türkiye'nin demokratikleşmesine katkıda bulunması gerektiği, iç vedış politikaların oluşmasında varlığını hissettirmelerinin, birbirlerinidışlamadan ortak projeler içinde yer almalarının şart olduğu ortaya çıkmıştır.Anahtar Kelimeler: 1) Sivil Toplum, 2) Türkiye'deki Sivil Toplum Kuruluşları,3) Avrupa Birliği, 4) Müzakere Süreci
İnceleDİDEM ÇABUK
Kurumsal sosyal sorumluluk, 1960'larda Amerika Birleşik Devletleri'nde çevre ve tüketici kuruluşları başta olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının baskıları sonucunda şirketlerin gündemine girmiştir. Sivil toplum kuruluşlarının şirketler üzerindeki etkisi, şirketlerin paydaşlarının taleplerini göz ardı edememelerine neden olmuştur. Şirket-paydaş diyaloğu sürecinde geliştirilen kurumsal sosyal sorumluluk projelerinin simetrik olabilmesi için şirketlerin sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapması gerekir. Ancak bu işbirliği ile toplumsal çıkarlar ve şirket çıkarları arasında bir denge kurulabilmektedir.Kurumsal sosyal sorumluluğun Türkiye'deki gelişiminde sivil toplum kuruluşlarının şirketler üzerinde sahip olduğu herhangi bir etkiden söz etmek oldukça güçtür. Türkiye'de kurumsal sosyal sorumluluk şirketler aracılığıyla sivil toplum kuruluşlarının gündemine girmiştir. Bu çalışma kapsamında sivil toplum kuruluşları yöneticileriyle bir anket uygulaması gerçekleştirilerek Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarının kurumsal sosyal sorumluluk anlayışları yöneticilerin tutumlarına bağlı olarak araştırılmıştır. Araştırma sonuçları, Türkiye'de gerçekleştirilen kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarında inisiyatifin şirketlerin elinde olduğunu, bu uygulamaların paydaş diyaloğu çerçevesinde gelişmediğini ve sivil toplum kuruluşlarının bu uygulamaların daha simetrik süreçlere dönüştürülmesinde neredeyse hiçbir etkileri olmadığını ortaya koymuştur.
İnceleErgün Dilaveroğlu
Türkiye'de politik, ekonomik ve toplumsal hayat üzerinde oldukça önemli sonuçlar ortaya çıkaran 28 Şubat süreci Refahyol hükümetinin kuruluşu ile başlamış ve Sincan olayı, başbakanlıkta iftar yemeği ve taksime cami projesi gibi bir dizi gerekçeyle beraber demokratik bir biçimde oluşmuş meclisten çıkmış hükümete, 28 Şubat 1997 tarihinde MGK toplantısında alınan kararların uygulanmak üzere empoze edilmesiyle olgunluk aşamasına ulaşılmıştır. MGK'da alınan kararlar çerçevesinde; daha sonra varlığı ortaya çıkmış olan Batı Çalışma Grubu kurulmuş, bir takım insanların eğitim hak ve özgürlükleri engellenerek çalışma özgürlüğünün kullanılması dahi değişik engellerle karşılaşmıştır. Öte yandan, ülkenin ekonomik menfaatleri açısından süreç değerlendirildiğinde sermaye sahiplerinin bir kısmının ötekileştirilmesi şeklinde uygulamalarla karşılaşıldığı görülmüştür. 28 Şubat sürecinin ekonomik açıdan bir değerlendirmeye tabi tutulması, Türkiye'deki önemli aktörleri analize dahil etmeyi gerektirecektir. Bu bağlamda bir sivil toplum kuruluşu olarak görüşleriyle önemli etkileri olan TÜSİAD, söz konusu süreci irdelerken dikkate alınması gereken bir aktör olarak ifade edilebilir. 1971 yılında bir sivil toplum kuruluşu olarak kurulan TÜSİAD'ın, kuruluşundaki ana hedef sektörün düşüncelerini daha rahat bir şekilde yöneticilere duyurmak ve üyelerinin menfaatlerini kollamaktır. Fakat gün geçtikçe büyüyen ve ekonomik gücü arkasına alan bu kuruluş, sadece bu amaçla kendisini sınırlı görmemiş ve ülke siyasetinde söz söyler duruma gelmiştir. Bu çerçevede farklı zamanlarda hazırlatılan raporlar ve süreli yayınlar aracılığıyla TÜSİAD, siyasi meselelere yaklaşımlarını ortaya koymuştur. Özellikle 1997 yılında hazırlatılan ve demokrasinin daha fazla güçlenmesi için öneriler içeren rapor, tepkilerin ardından bir kısım üyeler tarafından reddedilmiş, TÜSİAD'ın görüşlerini yansıtmadığı öne sürülmüştür. Önemli bir sivil toplum kuruluşu olan ve siyasa oluşturma süreçlerini etkileyebilme kapasitesine sahip olan TÜSİAD'ın 28 Şubat sürecine yaklaşımının irdelenmesi, halihazırdaki çalışmanın ana amacı olarak ifade edilebilir. Rapor TÜSİAD'ın demokrasi anlayışını yansıtmakla beraber, 28 Şubat sürecine gelindiğinde raporda yansıtılan demokrasi anlayışının aynı kararlılıkla savunulamadığı
İnceleİhsan Ömer Atagenç
II. Dünya Savaşı sonrası dönem devletlerarası sıcak çatışmaların tamamlanmasına sahne olmuştur. Ancak ilgili dönemde çeşitli bölgesel krizlerin de cereyan ettiği görülecektir. Kore Savaşı ile tırmanan gerginlik Soğuk Savaş döneminin de yeni çatışmalara gebe olacağı yönünde bir algı yaratmıştır. SSCB ise yeni dönemde yeni çatışmaların ortaya çıkmaması için uluslararası çapta bir barış hareketinin öncülüğünü yapmıştır. SSCB'nin barış söylemi ise dünya çapında bir barış örgütünün kurulmasını beraberinde getirmiştir. 1949 yılında kurulan Dünya Barış Konseyi küresel ölçekte dünya barışının sağlanması için faaliyetlerde bulunmaya başlamıştır. Dünya Barış Konseyi'nin faaliyetleri ile paralel olarak Türkiye'de de önce 1950 yılında Türk Barışseverler Cemiyeti (TBC) ardından da 1977 yılında Barış Derneği kurulacaktır. Barış Derneği, dünyada barışın yeniden tesis edilebilmesi için bir yanda Helsinki Nihai Senedi'ni diğer yanda da üçüncü dünya ülkelerinin ulusal bağımsızlık mücadelelerini gündeme alacaktır. ABD ve NATO'nun faaliyetlerinin dünya barışını tehdit ettiğini iddia eden Barış Derneği, tüm dünya ülkelerinin mutlak olarak silahsızlanmasını ve yeni savaş tehditlerinin tamamen ortadan kalkmasını talep etmektedir. Ancak Dünya Barış Konseyi'nin kuruluşundaki SSCB etkisi ve bunun Batı'da yarattığı olumsuz imajdan Barış Derneği de etkilenecek ve Türkiye'nin "komünizmle mücadele†siyasetindeki listeye doğrudan dahil edilecektir. Bu çalışma Barış Derneği'nin Türk siyasal hayatı içindeki yerini analiz etmeye çalışacaktır.
İnceleCerem İ. Cenker-özek
Bu çalışmanın amacı, 1990'lardan günümüze, Türkiye'de sivil toplum kuruluşlarına (STK) katılımın ne şekilde değiştiğini analiz ederek, STK'ların sosyal sermaye üretebilme potansiyelini tartışmaktır. Bu özelliği ile çalışma, Türkiye'nin sosyal sermayesi üzerine yapılan çalışmalara katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Analiz için Dünya Değerler Araştırması'nın (DDA) 1994-2014 Türkiye verisi kullanılmıştır. Bulgular, 2000'li yıllarda Türkiye'de STK katılım oranlarının düştüğünü; geleneksel çıkar gruplarına katılımda gözlenen düşüşlerin dikkat çekici olduğunu ve sosyal sermaye literatürünün önem atfettiği yeni siyasi hareketler ve kendini ifade etme değerleri ile ilgili STK türlerine katılım oranlarının, Türkiye'nin bölgeleri arasında ciddi farklılıklar gösterdiğini ortaya koymaktadır. Çalışma, ayrıca, aynı dönemde, STK katılımcılarının değişen demografik özelliklerine de dikkat çekmektedir. 2000'li yıllarda, daha fazla kadın ve genç, STK'lara katılım göstermiş, STK katılımcılarının ortalama eğitim seviyeleri de yükselmiştir.
İnceleIlgar Seyidov
Bu çalışmanın amacı 1993'den 2018 yılına kadar olan süre zarfında Türkiye'de sivil toplum alanı ile ilgili yapılan yüksek lisans ve doktora tezlerinin tematik dinamiklerini tarihsel olarak incelemektir. Özellikle tezlerin bu anlamda araştırmanın örneklemini oluşturmasının nedeni teorik ve araştırma açısından daha kapsamlı olmasıdır. Araştırma sorularına dayalı olarak çalışmada tarihsel olarak sivil toplum temalarının nasıl değiştiği ve hangi faktörlerin bu anlamda etkili olduğu incelenmektedir. Ayrıca üniversitelerdeki hangi bölümlerin/ araştırma alanlarının sivil toplum alanına ilişkin sorunları ve konuları daha fazla incelediğine de odaklanılmaktadır. Bu bağlamda öncelikle sivil toplumun kavramsallaştırılmasına ilişkin farklı yaklaşımlar tartışılmakta, daha sonra Türkiye'de sivil toplum alanının kısa tarihine değinilmektedir. Araştırma bölümünde ise betimleyici tarama yöntemi kullanılarak 1993 ve 2018 yılları arasında yazılan tezler incelenmektedir. Bu doğrultuda üç ardışık periyodik kategori belirlenmiştir. Bulgular sonucunda dönemsel olarak sivil toplum tezlerindeki konuların toplumsal sorunlarla değişiklik göstermesine karşın, 2011 yılı itibariyle ortaya çıkan mülteci krizinin yeterince yansıtılmadığı görülmüştür
İnceleSinem Bal
Bu çalışma, Gezi sonrası alternatif ittifaklara dayalı ve devletin aşırı anti-demokratik gücüne karşı duran sivil katılıma dair AB'nin tavrını incelemektedir. Çalışma, Gramşiyan bir perspektiften yararlanarak protestolar öncesi Türkiye'deki sivil toplumun AB ideolojik rızasının işareti olan finansal destekler yardımıyla siyasal olarak sosyalleştiğinin altını çizer. Böylelikle, AB sivil organik aydınlarla yapılacak liberal demokratik işbirliğine odaklanmış ve bunu sivil toplumun sosyal ve siyasal dönüşümünün itici gücü olduğu kanaatine dayanmıştır. Ne var ki, her ne kadar Gezi sonrası sivil toplum örgütlerinin katalizör rolü daha da güçlenmiş ve yeni karşı hegemonik siyasi alan olsalar da Türkiye'nin AB'den normatif uzaklığı ve mülteciler üzerinden AB ve Türkiye arasında kurulan pragmatik bağ AB'nin Türkiye'deki hak temelli sivil toplum örgütleri ile arasındaki finansal ilişkinin azalmasına yol açtığı iddia edilmektedir.
İnceleHicran Özlem Ilgın - Damla Karagül
Afet süreçleri tüm toplumları etkileyen kısmi olarak tahmin edilip zararlarla aza indirebilen, çoğu zaman can ve mal kayıpları ile Türkiye ölçeğinde olduğu gibi örnekleri dünyada da izlenen süreçlerdir. Bu süreçler içerisinde profesyonel afet dönemi destekçileri sivil toplum kuruluşları ve çalışanları önemli bir role sahiptir. Bu çalışma sivil toplum kuruluşlarında çalışan ve afet süreçlerinde arama kurtarma faaliyetleri esnasında görev alan arama kurtarma personelinin afetzede kadınlara yönelik tecrübelerini kayıt altına almayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede Çanakkale'de görev yapan 20 sivil toplum kuruluşu çalışanı ile nitel araştırma yöntemlerinden yarı yapılandırılmış mülakat gerçekleştirilmiştir. Araştırmada elde edilen veriler ile arama kurtarma personelinin deneyimlerine dayanarak kadınların afet süreçlerinde dezavantajlı konumda olduğu tespit edilmiş, kadınların afet süreçlerinden daha az etkilenmeleri için neler yapılması gerektiğine yönelik çözüm önerileri getirilmiştir.
İnceleAyşe Aydemir
Ülkemiz, deprem, sel ve heyelan gibi doğal afetlerin sürekli olarak yaşandığı jeolojik bir konumda yer almaktadır. Geçmiş afetlere bakıldığında ülkemizde büyük kayıplar yaşanmış ve afetler kalkınmamıza engelleyici faktör olmuştur. Afet öncesi, anı ve sonrasında meydana gelebilecek kayıpları en aza indirgemek amacıyla pek çok mevzuat ve yönetmelikler hazırlanmış, yeni düzenlemeler getirilmiştir. Bu çalışmaların yanı sıra afetlerle baş edebilmek için toplumun oluşturduğu gönüllü yapılanmalar meydana gelmiştir. Nitelikli bir afet yönetim sisteminin oluşturulması ancak toplumunda katıldığı bir afet yönetim sistemi ile mümkün olabilir. Burada kişiler kendisi, ailesi ve yakınlarını korumak içgüdüsüyle afet yönetim sistemine gönüllü olarak katılmak istemektedir. Bu çalışmada ülkemizde afetlerde gönüllülük faaliyetleri ve bazı gönüllü hizmet kuruluşları incelenmiştir. 1999 Marmara depremi sonrası gönüllü hizmetlerin sayısında önemli oranda artış yaşandığı tespit edilmiştir. Gönüllü hizmetler afetlerde barınma, beslenme, arama kurtarma, yangın söndürme gibi çalışmalar yürüterek önemli katkılar sağlamaktadır.
İnceleGöksel Öztürk - Assiye Aka
Giriş: Afetler ile mücadelede sivil toplum kuruluşları (STK) önemli roldedir. Türkiye'de bütünleşik afet yönetimi anlayışının ön plana çıkması ile birlikte koordinasyondan sorumlu olarak kurulan tek sorumlu kuruluş olarak Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı sivil toplum kuruluşlarını afet yönetimi sistemine dahil etmiş ve birçok konuda sivil toplum kuruluşlarına görev ve sorumluluklar belirlemiştir. Amaç: Bu çalışmanın amacı, afet yönetimi sistemine dahil olan ve paydaş olarak görev alan sivil toplum kuruluşlarının rollerinin ve işlevlerinin incelenmesidir. Yöntem: Sivil toplum kuruluşlarını incelenmesi için yarı yapılandırılmış değerlendirme formu oluşturulmuş olup Marmara Bölgesi'ndeki toplam 40 sivil toplum kuruluşu değerlendirilmiştir. Veriler, araştırmacılar tarafından geliştirilen 'değerlendirme formu' aracılığı ile doküman incelemesi yöntemiyle toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde nitel analiz tekniklerinden biri olan içerik analizi yöntemi kullanıldı. Bulgular: İncelenen 40 STK'nın 18 tanesinin 1999 Marmara Depremleri sonrasında kurulduğu ve Marmara Bölgesi'ndeki STK'ların %25,3'ünün web sitesinin aktif olduğu görüldü. Araştırmanın diğer bulguları STK'ların amaç, hedef, alınan ve verilen eğitim, çalışma alanı, etkinlik, gelir durumu, ortaklık, proje, yayın, yetenek, desteklenen çalışmalar, iletişim kanalları, üyelikler, operasyonlar ve site yönlendirmeleri olmak üzere 16 tema altında verildi. Sonuç: Bulgular ışığında sivil toplum kuruluşlarının afet yönetiminde rollerinin ve sorumluluk daha açık ve net olarak belirlenmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır.
İnceleİsmail Başaran - Duygu Akyüz
Afetler, ilk çağlardan bu yana insan yaşamının ayrılmaz bir parçasıdır. Başta depremler olmak üzere yangınlar, büyük kazalar, patlamalar, sel baskınları, heyelan, terör olayları, salgınlar gibi afet olayları tarih boyunca fiziksel çevrede ve insan topluluklarında çok büyük kayıplara yol açmıştır. Bu kayıpları en aza indirmek ve olası afetleri önlemek için sistemli bir afet yönetimi gerekmektedir. Felaketlerin çeşitliliği ve büyüklüğünün yanı sıra can ve mal kayıplarına yol açmaları nedeniyle yasal düzenlemeler de zamanla değişmiştir. 17 Ağustos 1999 İzmit Körfezi ve 12 Kasım Düzce depremleri en büyük depremler olarak tarihimizde yer aldı. Özellikle bu depremler Türkiye için önemli bir dönüm noktasını oluşturmuş ve bu alanda sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini hızlandırmıştır. Ülkemizde afet yönetimi kapsamında kurulan pek çok sivil toplum kuruluşu bulunmaktadır. Bunlar arasında yer alan Türk Kızılay afet yönetiminde önemli roller üstlenmektedir. Bu çalışmada afet yönetimi kavramsal çerçevede tanımlanmakta, sivil toplum kuruluşuna yer verilmekte ve afet yönetiminde bir sivil toplum kuruluşu olan Türk Kızılay ulusal ve uluslararası alanda çalışmaları ile Covid-19 salgınıyla mücadeledeki hizmetlerine değinilmektedir.
İnceleRuhi Can Alkın
Bu çalışma, afet sosyolojisi literatürünün güncel tartışma konularından biri olan afet yönetimi sürecinde sivil dayanışma pratiklerini İzmir Depremi özelinde ele almaktadır. 30 Ekim 2020 tarihinde merkez üssü Seferihisar açıkları olan 6,9 şiddetindeki deprem sonrasında İzmir ilinde oluşan afet yönetimi, ilgili devlet kurumlarının ve bu kurumlara bağlı birimlerin aldığı önlemlerin ve hayata geçirdiği müdahale ve iyileştirme uygulamalarının yanı sıra, sivil iradenin depremin yıkıcı etkileri karşısında verdiği reaksiyonu da ortaya koymuştur. Depremin ulusal ajanslara, geleneksel ve sosyal medyaya yansımasını takiben STK'lar tarafından özellikle Bornova ve Bayraklı ilçelerindeki zarar gören bölgelere yapılan yardımlar, birçok gönüllü arama kurtarma ekibinin kısa sürede bölgeye intikali, bunun yanı sıra hiçbir STK ya da bir sivil platforma bağlı kalmaksızın otel, pansiyon gibi işletmelerin depremde evi zarar görenlere ücretsiz konaklama imkanı sağlayacağını beyan etmesi ve bunların sosyal medya profilleri aracılığıyla paylaşılması, yerel halkın zarar gören bölgelere bireysel olarak ya da gruplar hİ¢linde çeşitli yardımlar (gıda malzemesi, çadır ve battaniye gibi barınma araçları, vb.) ulaştırması ve İzmir'de yaşayanların sosyal medya hesapları vasıtasıyla iletişim bilgilerini paylaşarak depremde zarar görenlere evlerinde konaklama imkanı sunacağını beyan etmesi, bahsi geçen afete ilişkin özgün "sivil†verilerdir. Bu veriler, afet yönetimi literatüründeki müdahale ve iyileştirme süreçlerinin sivil düzlemdeki pratikleri olarak belirmektedir. Çalışmada, İzmir Depremi'ne ilişkin müdahale ve iyileştirme aşamaları, teorik arka plan ve dokuman incelemesi aracılığı ile ulaşılan bazı örnek olaylar ışığında incelemeye tabi tutulmuştur.
İnceleFahri Çakı
Türkiye'de mevcut literatür, "güçlü ve ceberut devlet geleneği†ile "zayıf sivil toplum†ilişkisinden kaynaklanan "merkeziyetçi ve başarısız afet yönetimi pratiklerinin†afetlere karşı güvenlik açıkları yarattığını ileri sürer ve çözüm olarak, afet yönetişimi kavramı çerçevesinde, devlet ve sivil toplum kuruluşlarının afet riskini azaltmak için sorumlulukları paylaşmalarını önerir. Literatür aynı zamanda 1999 Marmara depremleri sırasında ve sonrasında oynadıkları pozitif rollerle STK'ların toplumsal tabanda büyük bir güven kazanmasına karşın merkezi devletin güven kaybına uğradığı görüşünde birleşmektedir. Bu makale, afet yönetişiminde aktif rol almaları beklenen aktörler arasındaki güven algılarının güncel durumunu incelemeyi, bu suretle "güçlü devlet†ve "zayıf sivil toplum†kavramları çerçevesindeki kuramsal önermelerin doğruluğunu güncel görgül verilerle sınamayı ve 2020 yılı itibariyle Türkiye'de afet yönetişimi aktörlerinin birbirlerine güven ve işbirliği hususunda fiili durumun ne olduğunu incelemeyi amaçlamaktadır. Makale, afet yönetişiminin Türkiye'deki özel durumunu, Balıkesir örnek olayı çerçevesinde nicel ve nitel yöntemleri birlikte kullanarak incelemektedir. Ana bulgular, sivil topluma güvenin devlet kurumlarına güvenin gerisinde olduğu, AFAD'ın yönetişim ilkelerine daha açık olmasına karşın toplumsal tabanın güvenini en çok belediyelerin kazandığıdır. Makale, yerel yönetimlerin ve merkezi devlet kurumlarının kendini kanıtlamış, siyaset üstü STK'larla daha fazla iletişim ve işbirliği geliştirmesi, afet yönetimine katkı sunmak isteyen STK'ların da güven tazelemesi gerekli sonucuna ulaşmaktadır.
İnceleEmrullah Kılıç
Ahlaki iyinin ne olduğuna ve onun nasıl bir toplumsal örgütlenme biçiminde yaşanması gerektiğine dair temellendirmeler 18. yüzyıldan itibaren dönüşüme uğramıştır. Kadim dönemde metafiziksel hakikat üzerinden önceden belirlenen tasarım ve normlarla, siyasal örgütlenme modeli ile oluşturulan ahlaki hayat, 18. yüzyıldan itibaren sivil toplum modeli ile yeniden inşa edilmiştir. Yeni durumla ahlaki iyi, öznellik ve olumsallıkla insanın ihtiyaç, talep ve yönelimleri doğrultusunda temellendirilmiştir. Kendiliğinden oluşan seküler bir düzeni karakterize edilen söz konusu yapılanma ile toplumsal hayatın belirlenimi de el değiştirmiştir.
İnceleMonique Prım
Kadınların siyasal katılımı, kamu yaşamındaki yerleri, tüm Akdeniz'de tamamlanmış bir demokrasi görüntüsü yansıtır. Kadınların; genelde toplumda, özelde siyasal sorumluluk altına girişte uğradığı haksızlıklardan söz etmek için düzinelerce kitap yazılabilir. Akdeniz bölgesinde baskın ataerkil modelin sürekliliği, Akdeniz'in bir kıyısından diğerine baskı türleri üretmiyorsa da: kesin olan az ya da çok şiddet ile eşitlikçi olmayan kadın erkek ilişkilerinde süreklilik üretmektedir.
İnceleRasim TÖSTEN - Nasrullah UZMAN
Türkiye'de Alevİ® kültürünün yaşatılmasını ve Alevİ® vatandaşlar arasındaki dayanışmanın sağlanmasını amaçlayan çok sayıda sivil toplum kuruluşu bulunmaktadır. Bu araştırmanın temel amacı Alevİ® sivil toplum kuruluşlarının Türk eğitim sisteminde karar alma sürecine yönelik çalışma ve beklentilerini ortaya koymaktır. Araştırma nitel yöntemli olup betimsel tarama modelindedir. Araştırmanın çalışma grubunu ölçüt örnekleme yoluyla seçilmiş 10 Alevİ® sivil toplum kuruluşu oluşturmaktadır. Araştırma kapsamında yarı yapılandırılmış görüşme formu oluşturulmuş ve betimsel analiz yapılmıştır. Araştırmanın güvenirliği Huberman Güvenirlik Formülüne göre 0.86 olarak çıkmıştır. Araştırmanın geçerliğinde uzman görüşleri esas alınmıştır. Araştırmada ortaya çıkan bazı sonuçlar şöyledir: Alevİ® sivil toplum kuruluşları, eğitimde gördükleri sorunları ve beklentilerini ifade etmek için çoğunlukla basın-yayın organlarını kullanmakta, çalıştaylara katılmakta, ortak bildiriler hazırlamakta ve ev ziyaretlerinde bulunmaktadırlar. Araştırmanın çalışma grubunu oluşturan 10 Alevİ® sivil toplum kuruluşu, çoğunlukla okullarda verilen din derslerinin Sünnİ® inancının etkisi altında kaldığını iddia etmekte; Alevİ®likle ilgili kısımların yetersiz olduğunu savunmakta; bu hususlarda siyasİ® mercilerle yaptıkları görüşmelerden tatminkİ¢r bir sonuç alamadıklarını belirtmektedir. Söz konusu STK'ların öne sürdükleri bu sorunların çözümü noktasında müfredatın düzenlenmesi, Alevİ® dedelerin belirli periyodlarla okul ziyaretleri yapması ve öğrencileri Alevİ®lik konusunda bilgilendirmesi de dİ¢hil olmak üzere bazı beklentileri bulunmaktadır.
İnceleMurat TUMAY - Firdevs OKATAN
Sivil toplum, antik çağdan günümüze dek var olmuş bir kavramdır. Fakat anlam bakımından oldukça fazla değişikliğe uğramıştır. Sivil toplumu günümüzdeki anlamına yakınlaştıran Alexis De Tocqueville, 19. yüzyılda yaşamış Fransız bir düşünürdür. Aristokrasiden demokrasiye geçiş sürecinin yaşandığı bir devirde Tocqueville'e göre demokrasinin doğru şekilde işleyebilmesi için örgüt kurma hakkının vazgeçilmez olması gerekmektedir ve demokrasinin aksayan yanlarını düzeltecek olan mekanizma sivil toplumdur.
İnceleMurat Kalkan
Almanya, sosyal politika uygulamalarının olduğu kadar, sosyal politika bilim disiplininin de hem ortaya çıkmasında hem de gelişmesinde önemli bir ülkedir. Bu çerçevede de sosyal devlet olarak karakteristik bir konumda yer almaktadır. Bunun bir yansıması ise sivil toplum alanında kendini göstermekte ve literatürde, Almanya'nın, karşılaştırmalı refah devleti çalışmalarına benzer şekilde, korporatist bir sivil toplum rejimi örneği olarak ele alındığı anlaşılmaktadır. İşte bu noktada çalışmanın amacı ise, Almanya'daki sivil toplum anlayışının ve örgütlenmesinin, güncel durumunun tespiti olarak belirlenmiş; dayanak noktası sosyal politika-sosyal devlet dönüşümü perspektifi olmuştur. Bunun için çalışmada öncelikle sosyal politika-sivil toplum ilişkisi kavramsal düzlemde ele alınmış daha sonra da Almanya'daki mevcut durum tarihi süreç üzerinden anlamlandırılarak değerlendirilmiştir. Netice olarak, son yıllarda yapılan araştırmalardan elde edilen veriler ışığında, Almanya'nın sivil toplum örgütlenmesinde büyümenin olduğu ama buna yapısal bir dönüşümün eşlik ettiği görülmüştür. Bir başka deyişle Alman sivil toplum örgütlenmesinde 'işletmecilik' mantığının ve 'profesyonelleşme' eğiliminin giderek ağırlık kazandığı anlaşılmaktadır.
İnceleElif Kocagöz
Almanya'da yaşayan Türk toplumu, 50 yılı aşan bir zaman içerisinde Almanya'nın neredeyse her bölgesine yayılmış dernekler kurarak, aktif bir sivil toplum hayatı inşaa etmiştir. Gerek Almanya'daki gerekse Türkiye'deki mevcut gündemler, Almanya'daki Türk toplumunu ve derneklerini geçmiş dönemlere kıyasla çok daha önemli bir pozisyona getirmiştir. Buna rağmen literatürde hem Almanya genelinde hem de eyaletler bazında Türk derneklerinin profillerini detaylı bir şekilde ortaya koyan herhangi bir saha araştırmasıyla karşılaşılmamaktadır. Bu çalışmanın amacı, Almanya'nın Bavyera eyaletinde faaliyette bulunan Türk derneklerinin görünümlerini bazı iç faktörler itibariyle ortaya koymaktır. Çalışmada, konunun uzmanlarıyla mülakatlar ve dernek temsilcileriyle anket şeklinde kalitatif ve kantitatif araştırma teknikleri kullanılmıştır. Ankete, kayıtlı üye sayıları toplamı 13.049 ve çoğunluğu 2000 yılı öncesinde kurulmuş olan, yıl bazında toplam 2447 faaliyet üreten 96 dernek katılmış olup, derneklerin yarısı bir başka çatı kuruluşa üyedir. Araştırmaya katılan derneklerce en sık yapılan faaliyetler olarak kurumlarla görüşmeler ve temsil faaliyetleri, üyelere yönelik iç toplantılar, ve konferans, söyleşi, vb. etkinlikler ifade edilmiştir. Bulgular incelendiğinde derneklerin iç yapılarında iyileştirilmelerin gerektiği çeşitli alanlarla karşılaşılmıştır.
İnceleElif Kocagöz
Almanya'daki Türk sivil toplumu, özellikle son dönemde hem Almanya hem Türkiye'de oluşan karşılıklı gündemler itibariyle, her iki devlet açısından başta politik ve sosyal açılardan olmak üzere giderek önem kazanmaktadır. Bu öneme rağmen, literatürde Almanya'daki Türk derneklerinin dış dünyayla ilişkilerini çok boyutlu olarak ortaya koyan güncel ve geniş kapsamlı saha araştırmalarıyla karşılaşılmamıştır. Bu çalışmanın amacı, Almanya'nın Bavyera Federal Eyaletinde faaliyette bulunan Türk derneklerinin bazı seçili dış çevre aktörleri açısından mevcut durumunu ortaya koymaktır. Çalışmada mülakatlar ve anket uygulamasını içeren nitel ve nicel araştırma teknikleri kullanılmış, anketten elde edilen bulgular, mülakatlardan elde edilen bilgilerle birlikte sunulmuştur. Ankete Bavyera eyaletindeki 96 derneğin temsilcisi katılmıştır. Bu 96 dernek toplamda 13.049 kayıtlı üyeye sahip olup, yılda toplam 2447 faaliyet üretmektedir. Sonuç olarak, araştırılan 13 dış çevre birimi arasında en iyi ilişkilerin hedef kitlelerle kurulduğu ve bunu sırasıyla, derneğin faaliyette bulunduğu bölgedeki Türk Başkonsolosluğuyla, Alman kurumlarıyla, Almanya'daki diğer Türk dernekleriyle ve Türk medyasıyla ilişkilerin izlediği bulunmuştur. İlişkilerin iyilik düzeyi açısından; Almanya'daki Türk kökenli siyasetçiler, Türkiye'deki kurumlar, siyasetçiler ve dernekler son dört sırada yer almıştır. Araştırmaya katılanların yalnızca üçte biri ‚dış dünyayla ilişkileri geliştirme‛ konusunun derneklerinde öncelikle ele alınması gerektiğini ifade etmiştir.
İnceleElif Işık Demirhan
Bu araştırmanın amacı; altıncı sınıf öğrencilerinin Sivil Toplum Kuruluşlarına ilişkin algılarını açığa çıkarmaktır. Çalışmada nitel araştırma desenlerinden olgubilimden yararlanılmıştır. Araştırmada, araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde betimsel analiz yaklaşımı benimsenmiştir. Bu çalışma; 2018-2019 eğitim öğretim yılının 1.döneminde Ankara'nın Etimesgut ilçesinde farklı devlet okullarında öğrenim gören 14, 6.sınıf öğrencisi ile görüşme yapılması sonucunda hazırlanmıştır. Katılımcı öğrencilerin 7'si kız 7'sini ise erkek öğrenciler oluşturmuştur. Araştırmanın bulgularına göre; 6.sınıf öğrencileri Sivil Toplum Kuruluşunu "gönüllülük†ve "yardım†değerleri ile açıklamaktadır. Öğrencilerin bildiği Sivil Toplum Kuruluşlarını Kızılay, Yeşilay, TEMA, LÖSEV, TEV, MEV, Mehmetçik Vakfı, Akut, TEGV, AÇEV oluşturmaktadır. Katılımcıların uluslararası alanda sivil toplum kuruluşu bilmediği tespit edilmiştir. Öğrencilerin kurmak için en fazla ilgi gösterdiği Sivil Toplum Kuruluşunun engelli insanlar için olduğu açığa çıkarılmıştır. Katılımcılara göre en önemli çalışmaları yapan Sivil Toplum Kuruluşunun Kızılay olduğu görülmüştür. 14 öğrencinin tamamının Sivil Toplum Kuruluşu faaliyetine katılmadığı fakat katılmak istediği tespit edilmiştir. Öğrenciler Sivil Toplum Kuruluşu kurma ihtiyacını "insanlara yardım etmek†teması doğrultusunda açıklamıştır. Öğrencilerin Sivil Toplum Kuruluşlarına üye olma konusunda pozitif algıya sahip olduğu açığa çıkarılmıştır. Öğrencilerin Sivil Toplum Kuruluşlarının toplumsal yaşama sağladığı katkının farkında oldukları tespit edilmiştir.
İnceleGökhan Eşel
Kavram olarak sivil toplum ilk kez Aristo ve Platon'un çalışmalarında görülmektedir ancak o dönemlerde devlet kavramı ile birlikte düşünülmüştür. Modern anlamda ise sivil toplum, bir devletin otoritesi altında varlık gösterip kanunla yaşayan, devletten bağımsız yani özerk olan ve gönüllülük esasına dayanan örgütlü bir topluluk olarak tanımlanmaktadır. Bu doğrultuda, sivil toplum örgütleri öncelikle Avrupa ve daha sonra da Amerika kıtasında ortaya çıkmış ve tüm dünyada kendi çalışma alanlarına göre yeni araştırma konuları meydana getirerek hızla yaygınlaşmıştır. Kimi zaman çalıştıkları ülkelerdeki siyasi iktidara etki edecek çapta karşımıza çıkan bu örgütlerin çalışma şekilleri, genellikle gelişmiş ülkelerin diğer ülkelerde kurulmasında rol aldıkları yerel örgütler aracılığıyla ya da özellikle üçüncü dünya ülkesi olarak adlandırılan bölgelerde olduğu gibi bizzat gelişmiş bir ülkenin sivil toplum örgütünün rol alması ile gerçekleşmektedir. Günümüz dünyasında yasama, yürütme, yargı ve medyadan sonra beşinci güç olarak adlandırılan sivil toplum örgütleri bu noktada büyük önem arz etmektedir. Bu doğrultuda zaman zaman dış güçlerin tesiri altında kalan ve yahut bu güçlerin direkt olarak kurulmasına öncülük ettiği sivil toplum kuruluşları ile de bir başka ülkenin içişlerine müdahil oldukları gözlenmektedir. Bu çalışmada günümüzde dünyada etkin sivil toplum örgütlerinin önemli bir bölümünü oluşturan Amerika Birleşik Devletleri merkezli sivil toplum örgütlerinin Türkiye'deki faaliyetleri, tarihsel bir perspektif ile değerlendirilmiştir.
İnceleAndrzej RzepliŞ„ski
Anayasadaki "sivil toplum†ilkesi, milyonlarca üyesi bulunan ve 1980'li yıllarda gerçekleştirdiği barışçıl, demokratik ve toplumsal hareket ile ülkede tek kurşun atılmaksızın komünist sistemin devrilmesini sağlayan "Solidarity Dayanışma †hareketine atıf yapmaktadır. Bu ilke aynı zamanda, kişilikçi doktrini de esas almaktadır. Kişilikçi doktrinde, insan onuru ve özgür iradenin doğuştan geldiği ve vazgeçilmez nitelikte olduğu kabul edilmekte; bir yandan başka insanların özgürlüklerini gözetirken bir yandan da kişisel özgürlüklerini kullanarak kendisini gerçekleştirmeye çalışan bireylerin oluşturduğu topluluk sivil toplum olarak tanımlanmaktadır. Sivil toplum, bireylere ve ait oldukları farklı topluluklara siyasal ihtiyaçlar da dahil olmak üzere her türlü ihtiyaçlarını kendi sorumlulukları dahilinde giderebilmeleri için gerekli olanakları sağlar. Sivil toplumun temel özelliği, sivil toplumu oluşturan farklı birimlerin iktidar-merkezli ya da çıkar-merkezli olmayan biçimde yarışma özgürlüğüne sahip olmasıdır.
İnceleIşıl Cerem CENKER ÖZEK
Bu çalışma, Antalya'daki STK'ların fiziksel ve teknolojik altyapıları ile birlikte mali, beşeri ve sosyal sermayelerini Türkiye verisi ile karşılaştırmalı olarak incelemektedir. Çalışmanın Antalya verisi, Antalya'daki STK'lardan toplanan orijinal anket verisine dayanmaktadır. Çalışmanın örneklemi, sosyal sermaye çalışmalarının öne çıkardığı özel yarar/kamu yararı sınıflandırması gözetilerek seçilmiştir. Bu sınıflandırmaya göre, Antalya'daki işveren kuruluşları özel yarar önceliği olan STK örneklemi olarak; kadın kuruluşları ise kamu yararı önceliği olan STK örneklemi olarak seçilmiştir. Çalışma, Antalya'daki STK'ların fiziksel ve teknolojik altyapı ile beşeri sermaye bakımlarından Türkiye ortalamasına benzerlikler gösterdiğini ortaya koymuştur. Mali ve sosyal sermaye boyutlarında ise Antalya'daki STK'ların Türkiye ortalamasından daha güçlü oldukları gözlenmiştir. Çalışma, ayrıca, işveren STK'ların fiziksel ve teknolojik altyapıları ile mali ve beşeri sermaye bakımlarından daha güçlü olduklarını ortaya koyarken; kadın STK'ların sosyal sermaye bakımından daha güçlü olduğunu göstermiştir. Bu bulgu, sosyal sermaye kavramının, STK'ların diğer kaynaklarının kısıtlı olduğu ülkelerde önemli bir kaynak olabileceğini göstermektedir. Bu çerçevede çalışma, sosyal sermayenin Türkiye'de sivil toplum gelişimi için faydalanılabilecek önemli bir kaynak olabileceğine işaret etmektedir.
İnceleFiliz Tutar - Erdinç Tutar - Çisil Erkan
Batı'da doğup gelişen sivil toplum kavramı, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik sürecinde en fazla anılan kavramlardan birisidir. Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde sivil toplum kuruluşları önemli misyonlar üstlenmektedir. AB'ye uyum süreci Türkiye'de sivil toplumun gelişmesinin önünü açmaktadır. Bu bağlamda, AB Türkiye'de sivil toplumun gelişmesi açısından birçok sivil toplum kuruluşunu desteklemekte ve geliştirilen projelere fon aktarmaktadır. Bu çalışmanın amacı, günümüzde dünya ekonomilerine yön veren önemli temel araçlardan biri olan sivil toplum kuruluşlarının, Avrupa Birliği'ne tam üyelik sürecinde Türkiye'deki konumunu ortaya koymaktır. Bu bağlamda çalışmada, teorik analiz yöntemi kullanılmıştır. Son olarak da sivil toplum kuruluşları açısından Türkiye ve Avrupa Birliğinin SWOT analizi yapılmıştır.
İnceleAhmet Yatkın
Sivil toplum ve AB üyeliği, son yıllarda Türkiye'nin gerek akademik, gerek entellektüel ve gerekse de siyasi çevrelerinde en çok tartışılan konuların başında gelmektedir. Özellikle sivil toplum 1980'li yıllardan beri Türkiye'nin siyasi gündeminde en sık kullanılan kavram olmasına rağmen herkesçe farklı anlaşılan veya yeterince anlaşılmayan bir kavram olarak karşımıza çıkar. Kavram uzun bir zaman askeri toplumun karşıtı olarak algılanmasına rağmen Batı'da devlet dışında, insanların çıkarlarını elde etmek üzere, meşruluğu kabul edilen örgütlenmeler olarak anlaşılmaktadır. Sivil toplum, batıdan aldığımız siyasal kavramlar arasında en çok yanılgı yaratan, tartışılan fakat sınırları tam olarak belirlenememiş bir kavramdır. Bu kavramın, klasik devlet anlayışı ve uygulamalarına, çağdaş ve modern siyaset felsefesinin yönelttiği eleştiriler sonucu doğdu-ğu da söylenebilir.
İnceleEmrah Aydemir
Avrupa Birliği kamu diplomasisi uygulamaları ile Birlik içi ve Birlik dışında etkileşimi teşvik etmektedir. Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri çerçevesinde Türkiye'ye yönelik çeşitli kamu diplomasisi uygulamaları yürüten Avrupa Birliği, Sivil Toplum Diyaloğu Programı'nı demokrasi ve müktesebat temelli yürütmektedir. Bu makale Avrupa Birliği açısından önemli bir kamu diplomasisi uygulaması olan Sivil Toplum Diyaloğu Programı'nı değerlendirmekte ve uygulamanın Türkiye'nin değişim ve dönüşümü için nasıl faaliyet gösterdiği ve neleri amaçladığı üzerinde durmaktadır.
İnceleAykut BEDÜK - Sefa USTA - Mehmet Kocaoğlu
Avrupa Birliği'ne giriş sürecinde önemli adımların atılmakta olduğu günümüz Türkiye'sinde sivil toplum örgütlerinin Türkiye'nin demokratikleşme sürecine etkilerinin önemi çok büyüktür. Avrupa Birliği, Türkiye'de katılımcı demokrasinin gelişmesinde sivil topluma ve sivil toplum kuruluşlarına çok büyük önem vermektedir. Avrupa Birliği'nin fon vererek ya da değişik mekanizmalar yoluyla destekleyerek bu konuya olan ilgisini beyan ettiği bilinmektedir.Bu çalışmada Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde yaşadıkları ve sivil toplum kuruluşlarının bu süreçte oynadıkları roller incelenecektir. Ayrıca, Avrupa Birliği'nin Türkiye'de siyasal katılımı tabana yayma çabaları ile birlikte, uyguladığı ve desteklediği projeler ele alınacaktır. Bununla birlikte Türkiye'de katılımcı demokrasinin sağlanabilmesi için, sivil toplum kuruluşlarının ne tür roller üstlendikleri, bu tür kuruluşların uyguladıkları projeler ve Avrupa Birliği'nin bu konuda verdiği destekler irdelenecektir.Çalışmanın yürütülmesi esnasında hem internet kaynakları ve resmi dokümanlar gibi birincil kaynaklara hem de konuyla ilgili ortaya konulan ikincil kaynaklara yer verilmiştir
İnceleÖzge Zihnioğlu
Sivil toplum kuruluşları, gerek kuramsal bazda gerekse uygulamada, demokratikleşme sürecinin önemli bir değişim aracı olarak kabul edilmektedir. Bunun canlı bir örneği Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılım sürecinde gözlenebilir. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne adaylığının resmen açıklandığı 1999 yılından bu yana Avrupa Birliği Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarına artan oranda bir destek sunmaktadır. Buna paralel olarak, sivil toplum kuruluşlarına yönelik Türkiye'deki hukuksal çerçeve önemli ölçüde iyileştirilmiştir. Ancak, bu makale, tüm bu olumlu gelişmelere rağmen sivil toplum kuruluşlarının örgütsel kapasite yetersizliği gibi yapısal ve ortak hareket edebilme gibi sivil toplumun özüne yönelik birçok sorunu henüz aşamadıklarını göstermektedir. Bu sebeple, bu makale Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarının, Türkiye'nin demokratikleşme sürecinin henüz güçlü birer aktörü olamadığını savunmaktadır.
İnceleDoç.dr.ahmet Karadağ - Arş.gör. Sefa Usta
Demokratikleşme iki aşamalı bir süreçtir. Özellikle ikinci aşamada güçlü bir sivil toplum büyük önem taşır. Türkiye, demokratikleşme sürecinin ikinciaşamasında bulunan bir ikinci dalga demokrasisidir. Dolayısıyla, Türkiye'de güçlü bir sivil topluma ihtiyaç duymaktadır. Ancak, Türkiye'de sivil toplum önkoşullardan bağımsız gelişmiştir. Bu durum, sivil toplum devlet ilişkilerini olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuz etkiler sendikaların gelişim sürecine de yansımaktadır. Bu bağlamda, Avrupa Birliği'ne üyelik süreci iki açıdan önemlidir: olumsuzlukları azaltmak ve sivil toplum kuruluşlarını etkinleştirmek. Çalışma bu ilişkinin analitik çözümlemesini yapmayı amaçlamaktadır
İnceleMustafa Erbir - Mehmet Gedik
Bu araştırma Avrupa'da yaşayan Türk kökenli vatandaşların örgütsel özdeşleşme eğilimleri ile sosyal girişimcilik özellikleri arasındaki ilişkinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırma örneklemi Avrupa'da faaliyet gösteren kİ¢r amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşlarında çalışan veya gönüllü olarak faaliyetlere katılan Türk kökenli bireylerden oluşmaktadır. Araştırma Avrupa kıtasında Türk nüfusunun en yoğun olarak bulunduğu Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, Avusturya ve İsviçre ülkelerinde yapılmıştır. Araştırmaya toplam 466 kişi katılmıştır. Araştırmaya katılan bireylerin tamamı Türkiye kökenli olup Türkçeyi konuşabilen ve Türkçe okuryazar olan bireylerdir. Sonradan yabancı ülke vatandaşı olan veya çifte vatandaş olan bireyler de araştırmaya dahil edilmiştir. Katılımcılar yaş, cinsiyet, eğitim durumu, gelir durumu gibi farklı demografik özelliklere sahiptir. Araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama yöntemi kullanılmıştır. Veri toplama yöntemi olarak anket kullanılmıştır. Araştırma kapsamında toplanan veriler SPSS.22 programı aracılığıyla analiz edilmiştir. Araştırma değişkenleri arasında anlamlı ilişkiler bulunmuş ve örgütsel özdeşleşme eğiliminin sosyal girişimcilik özelliklerini bir bütün olarak ve tüm alt boyutlarda pozitif olarak etkilediği görülmüştür.
İnceleAli Fuat Kartal
Kovit nedeniyle kaybettiğimiz Türk Kütüphaneciler Derneği eski Genel Başkan Yardımcısı Aydın İleri'nin anısına kaleme aldığım yazıdır. Yazıda değerli meslektaşımın insani ve mesleki özelliklerinin odağında okul kütüphaneciliğinden sivil toplum aktivistliğine uzanan ve sürekli mücadele ile geçen kısa yaşam hikayesinden kesitler bulunmaktadır.
İnceleÖzlem Dilmaç - Eyüp Aygün Taşyir
Bu çalışma, Türkiye'de sivil toplum ve sivil toplumun örgütlenme biçimlerinden biri olan sivil toplum kuruluşlarının güncel görünümünü, bahsi geçen kavramların 2000 sonrası Türkiye sinemasına yansımaları üzerinden yorumlamayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda, çalışmada 2000 sonrası Türkiye sinemasından sekiz film gösterge bilimsel yöntem yardımıyla incelenmiş ve sivil toplum ve sivil toplum kuruşlarının filmlerdeki yansımaları araştırmacılar tarafından sivil toplum ve sivil toplum kuruluşları yazınlarıyla ilişkilendirilerek yorumlanmaya çalışılmıştır.
İnceleAraz Aslanlı - Vefa Kurban
Azerbaycan-Türkiye ilişkileri denince genellikle akla siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel ilişkiler gelmektedir. Ama Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin temelinde yatan ana etkenlerden birisi de "bir millet - iki devlet†düşüncesi, yani toplumların kardeşliği olgusudur. Bu açıdan bakıldığında önemli ölçüde ihmal edilmiş olan ve hemen hemen yok denecek kadar az çalışma yapılmış bir alanın daha bulunduğunu görmekteyiz: ikili ilişkilerde sivil toplum kuruluşlarının yeri konusu. Bunun bir ölçüde doğal sayılabilecek bir nedeni de bulunmaktadır. Keza sivil toplum kuruluşlarının dış politikada ve bu arada Azerbaycan- Türkiye ilişkilerindeki yeri aslında genel olarak üzerinde (Türkiye örneğinde en azından diğerlerine oranla, Azerbaycan örneğinde ise tamamen) az çalışılmış bir konudur. Öte yandan sivil toplumun öneminin her geçen gün arttığı bir dünyada Azerbaycan'da ve Türkiye'de ister genel olarak sivil toplum-dış politika ilişkileri bağlamında, isterse de direkt Azerbaycan-Türkiye sivil toplum ilişkileri bağlamında çalışmaların yoğunluk kazanmış olmaması ciddi bir eksilik olarak dikkat çekmektedir. Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinde sivil toplum kuruluşlarının yeri bu iki ülkede sivil toplum kuruluşların tarihi kadar eskidir. Ama özellikle her iki ülkede 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında kurulan sivil toplum kuruluşlarının ikili ilişkilere katkı yaptığı görülmektedir. Azerbaycan'ın 1920'de Bolşevik Rusya tarafından işgal edilmesi genel anlamda ilişkileri sınırlandırmış ve iki ülke STK'ları arasındaki ilişkilerin gelişmesinin önünü de tamamen kapatmıştır. Bu nedenle de ikili ilişkilerde STK'ların yeri konusu daha çok Soğuk Savaş'ın sona ermesinden ve Azerbaycan'ın bağımsızlığına yeniden kavuşmasından sonraki dönemi kapsamaktadır. Bu çalışmada 1990'lı yılların başından itibaren Azerbaycan ve Türkiye STK'larının ikili ilişkilere katkısı anlatılacak, bu çerçevede ikili ilişkilere ciddi katkılar yapan STK'ların çalışma alanlarına ilişkin bilgi ve yaptıkları katkılardan örnekler de verilecektir.
İnceleAyça ERGUN
Bu makalenin amacı Azerbaycan'da Sovyet sonrası siyasal dönüşüm sürecini demokratikleşme, liderlerin ve siyasal seçkinlerin özellikleri, seçim politikalarında başarı ve başarısızlıklar ve sivil toplum gelişimine odaklanarak incelemektir. Bağımsızlık sonrası dönemde siyasal dönüşüm sürecinin geleceği devamlılık ve değişim unsurlarının çatışan birlikteliği tarafından belirlenmektedir.
İnceleMelde Medine Güleç
Bursa'da yaşayan göçmenlerle ilgili yapılan bu araştırma, 18 yaş üstü ve köken olarak Balkan ülkelerinden göç ederek Bursa'ya gelen 468 kişi üzerinde yapılmıştır. Araştırmada bireylerin Türkiye'ye göç ediş tarihleri dikkate alınmamıştır. Dolayısıyla ankete katılan bireyler arasında hem Bursa'ya yakın tarihlerde gelen ve geldikleri yerler ile bağları kopmamış bireyler vardır, hem de çok eski tarihlerde göç etmiş ve geldikleri ülke ile aralarında herhangi bir bağ bulunmayan bireyler bulunmaktadır. Veriler soru formu kullanarak toplanmıştır. Yapılan güvenilirlik analizi sonucuna göre soru formunun % 81 oranında güvenilir olduğu bulunmuştur. Çalışmada, ankete katılan bireylerin bir derneğe üyeliği bağımlı değişken olarak dikkate alınmış ve lojistik regresyon modeli tahmin edilmiştir.
İnceleMümtaz Levent Akkol
Bu makalede, İdris Küçükömer'in Batılılaşma ve sivil toplum kavramları üzerinden Türk siyasal düşüncesindeki yeri incelenmiştir. Türk siyasal düşüncesinde önemli bir yeri olan Batılılaşma kavramı sivil toplum kavramı ile birlikte ele alınmıştır. Bu birlikteliği İdris Küçükömer'in düşüncesinde bulmak mümkündür. Bu iki kavramın yanı sıra İdris Küçükömer, Türkiye'nin neden Batılılaşamayacağını Asya tipi üretim biçimi üzerinden açıklamaktadır. İdris Küçükömer, Osmanlı'nın üretim ve yaşam tarzında neden bir dönüşüm gerçekleştirilemediğini ve neden sınıf bilincinin oluşmadığını Asya tipi üretim biçimi üzerinden tartışmıştır. İdris Küçükömer'in kurmuş olduğu sivil toplum ve Batılılaşama birlikteliği eşit yurttaşlık düşüncesi ile güçlendirilmiştir. Bu çalışmada İdris Küçükömer'in eserlerinden sivil toplum, Batılılaşma, Asya tipi üretim tarzı ve eşit yurttaşlık üzerine görüşleri derlenerek bu kavramlar ayrı ayrı ve birlikte tartışılmıştır.
İnceleTuba Gün Çınğı
Sivil toplum ve demokrasi kavramlarına ilişkin tartışmalar Antik Yunana kadar uzanmaktadır. Bu kavramlar, tarihsel süreçte birlikte değerlendirilen kavramlar olmakla birlikte sivil topluma atfedilen anlamlar sivil toplum ve demokrasi arasındaki ilişkiyi de zaman zaman tartışmalı kılmıştır. Tarih boyunca kimi düşünürler sivil toplumu devlet ve siyasal toplumla eş anlamlı olarak değerlendirmiş ve devletten ve politik alandan bağımsız bir sivil toplumun imkanını sorgulamışlarıdır. Bazı düşünürler sivil toplumu siyasal toplumun çıkarlarına hizmet eden bir yapı olarak değerlendirmişlerdir. Bu düşünürlerden farklı olarak, sivil toplumu devletten bağımsız bir demokrasi ve özgürlük alanı olarak gören ve bireysel özgürlükleri ön plana çıkaran düşünürler de vardır. Bu çalışmanın amacı, Batı düşünce tarihinde bireye ve bireysel özgürlüklere ağırlık veren düşünürlerin sivil toplum ve demokrasi kavramlarına ilişkin yaklaşımlarını değerlendirmektir. Locke, Montesquieu, Ferguson, Mill, Hayek ve Tocqueville bu çalışmanın odağındaki düşünürleri oluşturmaktadır. Bu düşünürler her ne kadar sivil toplum ve demokrasi kavramlarını yorumlama ve değerlendirme biçimleri ile farklılık gösterseler de bireyi devlete öncelemeleri ve bireysel özgürlükleri öne çıkarmaları bakımından ortaklaşmaktadırlar. Çalışma, sivil toplum ve demokrasi arasındaki ilişkiye tarihsel bir bakış sunması ve bunu yaparken bireyi önceleyerek nispeten ortaklaşan düşünürlerin düşünceleri arasındaki farklılıkları ortaya koyması açısından önemlidir.
İnceleŞerif Öner - Mustafa Lütfi Şen
Demokrasi, antik Yunandan günümüze kadar toplumların üzerinde en çok tartıştığı kavramlardan biri olmaya devam etmektedir. Demokrasi, vatandaşların yönetim süreçlerinde belirleyici ve etkin bir özne olmasının aracı olarak görülmüştür. Bireylerin örgütlü şekilde yönetimde yer alması ile ortaya çıkan sivil toplum, demokrasinin gelişmesine yol açmıştır. Literatürde yerel yönetimler (ve özellikle belediyeler) demokrasinin ve sivil toplumun yansıtılacağı en uygun alan olarak görülmektedir. Bu yaklaşımdan hareketle çalışmamızda belediye yönetimleri ile sivil toplum kuruluşlarının ilişkileri ele alınmaktadır. Yasal düzenlemelerde yer alan hemşehri hukuku, kent konseyi gibi mekanizmalarda sivil toplumun rolü incelenmektedir. Ancak belediye ile sivil toplum arasındaki ilişkiler açısından yasal düzenlemenin varlığı tek başına yeterli değildir. Sivil toplumun kapasite, eğitim, mali, personel ve tanınırlık sorunlarının aşılması gereklidir. Bu noktada çalışma bütünlüğünü sağlamak için 11. Kalkınma Planı ilgili sorun alanlarına ilişkin önerileri açısından ele alınmıştır.
İnceleBaşak Doğan - Ender Altunoğlu
Bu çalışmanın amacı, örgütlerde bilgi yönetimini etkileyen etmenler ile örgüt performansı arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Araştırma kapsamında bilgi yönetimi nedir, örgütlerde bilgi yönetiminin etmenleri nelerdir, örgütlerde bilgi yönetiminin uygulanması ile örgüt performansı arasında nasıl bir ilişki vardır gibi sorulara cevap aranmaya çalışılmıştır. Çalışmanın uygulama kısmında ise, bilgi yönetimi uygulamaları ile örgüt performansı ilişkisini ölçmeye yönelik bir saha çalışması yapılmıştır. Sivil Toplum Kuruluşları'na uygulanan anket çalışmasıyla, Sivil Toplum Kuruluşları örneğinde ve özelinde, Türkiye'de bilgi yönetimi uygulayan örgütlerin performanslarında meydana gelen değişmeler değerlendirilmeye çalışılmıştır. Çalışma sonuçlarına göre, örgüt içinde paylaşımın ve katılımcılığın desteklendiği, yaratıcı düşünmeyi destekleyen ve yenilikçi bir örgüt kültürüne sahip olan ve bilgi odaklı olan örgütlerde performans artacaktır.
İnceleAslıhan Bozkurt
Türkiye Bilişim Derneği (TBD), Türkiye'nin bilişimle tanışmasının neredeyse hemen ardından, 1971'de bugün "bilişim profesyoneli†diyebileceğimiz yarı akademik bir topluluk tarafından, "Türkiye'deki bilişimle ilgili her türlü çalışma ve düzenlemenin toplumsal gelişmeye katkı sağlayacak biçimde çağdaş boyutlarda gerçekleşmesini sağlamak†amacıyla kuruldu. Bugün toplumun her katmanından gönüllülük temelli bireysel katılımı esas alan yapısı ve çalışma biçimiyle TBD, Türkiye'de "Bilişim Kültürüâ€nü yaymaya çalışan en eski sivil toplum kuruluşlarından biri. Yaklaşık on bin üyesi, yedi şubesi (Ankara, İstanbul, İzmir, Eskişehir, Bursa, Antalya ve Samsun), 13 il temsilciliği ve 33 üniversitede TBD-Genç örgütlenmesiyle TBD, bilişim sektörünün gelişmesine önemli katkılar veriyor
İnceleAhmet Alp - Vefa Adıgüzel
Bu çalışmanın amacı, küreselleşme süreci ile birlikte Türkiye'de toplumun her alanında gelişimini hızlı bir şekilde gerçekleştiren ve toplumsal sorunların çözümünde etkin bir alan olarak görülmeye başlanan sivil toplum anlayışının günümüzdeki özelliklerini ortaya koymak ve irdelemektir. Böylece, bu çalışma, son yıllarda değişen devlet ve sivil toplum ilişkilerinin ortaya konulmasında ve Türkiye'de sivil toplum anlayışının gelişimi hakkında literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. 1950'li yıllardan 2000'li yıllara kadar demokrasi Türkiye'de ortalama her 10 yılda bir askeri darbe ile yüzleşmiştir. Türk demokrasisinin son 10 yıllık süreçte, sivil toplumun gelişimi önünde bir bariyer olarak duran askeri vesayeti büyük ölçüde geriletmesi sivil toplum anlayışının gelişmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Öte yandan, buna bağlı olarak daha özgür bir toplumda gelişme fırsatı yakalayan sivil toplum anlayışının 2000'li yıllardan önceki toplumsal işlevsel özellikleri bakımından farklılığının ortaya konulması önemlidir.
İnceleFatih Ertugay
İşçi örgütleri-devlet ilişkisi ele alındığında bir çelişki ve gerilim kendisini hissettirir. Bu çelişki ve gerilim, kendilerini birer sivil toplum örgütü olarak gören işçi örgütlerinin, devleti temelde bir işveren olarak değerlendirmeleri ve onunla bu zemin üzerinden ilişkiye geçmelerinde belirir. Böyle bir ilişkinin inşa edildiği düzlemde, sivil toplumun ihtiva ve ima ettiği içeriğin geçerlilik kazanması ve anlam bulması hiç de kolay değildir. Bu çalışmada söz konusu gerilim ve çelişkinin mahiyeti, sivil toplum kavramı olumlanarak incelenecek ve kritik edilecektir.
İnceleİbrahim Ayberk - Sait Akşit - Ali Dayıoğlu
Bu çalışmada, Kuzey Kıbrıs özelinde hami devletlerin de facto devletler açısından önemine ve etkisine vurgu yapılırken aralarında hami devlet-de facto devlet ilişkisi bulunan Türkiye-Kuzey Kıbrıs ilişkilerinin Kıbrıs Türk sivil toplumunu nasıl ve ne ölçüde etkilediği ortaya konulmaktadır. Bu doğrultuda, 2000'lerdeki konjonktürel gelişmelerin ve ortaya çıkan toplumsal tepkinin Kuzey Kıbrıs'ı, ülkedeki mevcut sivil toplum yapısında öncü rolü oynayan sendikalar vasıtasıyla, diğer de facto devletlerden nasıl ayrıştırdığı aktarılmaktadır. Kuzey Kıbrıs üzerine yapılan vaka analiziyle, de facto devletlerin iç meseleleri ve hami devletlerin toplumsal yapıya etkisi hususunda mevcut yazındaki eksikliğe katkıda bulunulması amaçlanmaktadır.
İnceleM. Salih KUMAŞ - Elman ABDULLAYEV
Konvansiyonel bankacılığın maddi refahın adaletli şekilde dağıtılması ve sürdürülebilir bir ekonomik canlılığın sağlanması noktasında yeterince başarılı olamadığı artık kabul edilen bir gerçektir. Şu anki haliyle İslam bankacılığının faizci bankacılığa ciddi bir alternatif olabilmesi ise uzak görülmektedir. Bunun için İslam bankacılığının etkin finansman yöntemleri geliştirmesi gerekmektedir. İslamİ® bankacılığın ciddi bir alternatif olmasının önündeki en büyük engel ise onun murİ¢baha, icİ¢re ve sukİ»k gibi, eşyaya dayalı finans yöntemlerine sıkışıp kalmasıdır. İslamİ® bankacılığın ruhuna ve tarihi gelişimine daha uygun olmasına rağmen mudİ¢rabe gibi güvene dayalı finansman yöntemlerinin hemen hemen hiç uygulan(a)madığı görülmektedir. Mudİ¢rabe finans yönteminin önündeki en büyük engel ise güvenilir ve yetenekli girişimcilerin bulunamaması/yetiştirilememesidir. Bu bağlamda MÜSİAD, ASKON gibi sivil toplum örgütlerinin, tarihte çok sayıda örneğini gördüğümüz sivil toplum örgütleri gibi aktif bir rol oynayıp güvenilir/yetenekli girişimcilerin bulunması, yetiştirilmesi hatta bankalara karşı onlar adına bazı sorumluluklar üstlenmesi ve böylece İslam bankacılığının finansman yöntemlerinin çeşitlenmesine katkı sunmaları kanaatimizce mümkün olabilir. Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) bir nevi İslam bankacılığına entegre olması anlamına gelen bu sürecin üç aşamalı yürütülmesi mümkün olabilecektir. STK'ların bu süreçte üstlenebilecekleri roller, kolaydan zora, reelden ideale doğru şu şekilde sıralanabilir: 1- Güvenilir girişimcilerin bulunması/yetiştirilmesi sürecine dİ¢hil olmak. 2- Finanse edilen girişimin faaliyetlerini takip edip İslamİ® banka ile paylaşmak. 3- Kİ¢r-zarar sürecine dİ¢hil olmak.
İnceleİshak Eren Paydas
Sivil toplum kavramı, egemenlik ile arasındaki ilişki doğrultusunda anlam kazanmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında sivil toplum, bir yanıyla egemenin münhasır yetkilerini sınırlandıran bir unsur işlevi görürken, bir yandan da egemenin kendi etkinlik alanını tanımlama sürecinin araçlarından birisi olarak belirmektedir. Egemenlik alanının tanımlanması süreci, siyasal ve toplumsal alanın öznelerinin tanımlanması ile paralel biçimde ilerlediği için sivil toplum alanı bir özneleştirme alanı olarak okunabilmektedir. Bu çalışmada da sivil toplum kavramı ve kavramın vaat ettiği etkinlik alanı, egemenliği taşıyacak öznelerin belirlenmesi ve bu öznelerin müesses nizamı yeniden üretecek statüler ve haklar gibi araçlarla donatılması süreci üzerinden ele alınmaktadır. Çalışmanın nihai amacı, siyasal bir araç olarak sivil toplumun devlet egemenliği karşısındaki özgürleştiricilik iddiasının sınanmasıdır
İnceleKursad Baydili - Özge Özcan - Güven Bektemür
Bu çalışmada sağlık alanında faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşunun çalışanlarında örgüt iklimi ile örgütsel bağlılık arasında ilişki varlığının araştırılması amaçlanmaktadır. Gereç ve Yöntem: Çalışma 07.11.2019 - 07.12.2019 tarihleri arasında İstanbul'da sağlık alanında faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşunun genel merkez ve diğer merkezlerinde 6 ay ve daha fazla süredir çalışmakta olan kişiler ile gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada örgütsel bağlılık ölçeği ve örgüt iklimi ölçekleri 123 çalışana gönüllülük esasına dayalı olarak uygulanmıştır. Elde edilen veriler SPSS 25 paket programı kullanılarak gerekli istatistiksel analizlerle değerlendirilmiştir. Bulgular: Demografik değişkenler bakımından ölçek puanları ile karşılaştırmalar gerçekleştirilmiş; örgütsel bağlılık toplam, örgüt iklimi toplam, üstün desteği, bağdaşıklık, içsel takdir, tarafsızlık, duygusal bağlılık, devam bağlılığı ve normatif bağlılık puanları bakımından örgüt iklimi ölçeği alt boyutlarından iş yükü baskısı puanları haricinde anlamlı farklılık olmadığı tespit edilmiştir. İş yükü baskısı puanları bakımından ise 1-3 yıl arasında çalışma süresine sahip katılımcıların diğer katılımcılardan daha yüksek puanlara sahip oldukları tespit edilmiştir. Örgütsel bağlılık toplam puanları ile örgüt iklimi toplam puanları arasında pozitif yönlü, orta düzeyde ilişki olduğu gözlemlenmiştir. Sonuç: Örgüt iklimi ile örgütsel bağlılık arasında pozitif yönlü orta düzeyde ilişki tespit edilmiş olduğundan, üst yöneticilerin örgüt iklimine yönelik iyileştirici çalışmalar yapması çalışanlarda örgütsel bağlılık düzeylerinin de artmasına katkı yapacaktır.
İnceleAhmet Kaya
Bu makalede, sivil toplum perspektifinden Türk Kütüphaneciler Derneği incelenmektedir. Öncelikle sivil toplumun tarihsel ve toplumsal olarak referans aldığı olgulardan yola çıkılarak Türkiye'de sivil toplumun sorunları ele alınmış ve TKD bu bilgiler ışığında ülke gerçekleri içinde değerlendirilmiştir. Sivil toplum özgün haliyle Batı Avrupa'da kentsel bir olgu olarak başlamış ve 18. yüzyılda olgunlaşmıştır. Devletin müdahale alanlarının dışında kalan ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda, toplumun kendi kendini düzenleyen, kendi ilke ve kurallarına göre işleyen özerk bir alan olarak görülmektedir. Türkiye'de kurulup faaliyet gösteren TKD'nin sağlıklı olarak değerlendirilebilmesi için öncelikle içinde doğup geliştiği tarihsel ve toplumsal koşulların bilinmesi gerekmektedir. Sivil toplumun oluşup gelişebilmesi için; devletin demokratik hukuk devleti niteliklerine sahip olması, toplumda ise demokrasi kültürününyerleşik bir değer olarak bulunması gerekmektedir. Türkiye'de hukuk devleti ve demokrasi kültürünün yerleşmemiş olması nedeniyle sivil toplum 1990'lara kadar kayda değer bir gelişim gösterememiştir. Oluşan sivil örgütlenmeler, devletin resmi ideolojisinin halka benimsetilmesi ve rejimin meşruiyetinin sağlanması yönünde işlev görmüştür. Küresel faktörler ve AB üyelik sürecinin de etkisiyle gelişmeye başlayan sivil toplumun günümüzde de önemli sorunları bulunmaktadır. Belli oranda mesafe alınmasına karşın gerekli ön koşullar hala oluşamamıştır. Bunların sonucu olarak da, STÖ'ler tam özerk yapılar haline gelememiş, halkın katılımı ve kurumsal kapasiteleri sınırlı kalmış, finansal sorunlarını çözememişlerdir.
İnceleA. Vahap Uluç
Modern anlamda bireyin tarihi ile demokrasinin tarihi büyük ölçüde örtüşmektedir. Çünkü demokrasi, bireyin sosyal yaşamda vücut bulduğu bir toplumsal yapıda ortaya çıkabilir. Belki bireyin olduğu her yerde demokrasi olmak zorunda değildir, ama demokrasinin olduğu yerde birey gereklidir. Elbette ki birey tek başına siyasal iktidara karşı bir anlam taşımamaktadır. Bireyin siyasal iktidarın kararlarını etkileyen ve dönüştüren, devlete sivil bir unsur katan bir aktör haline gelebilmesi sivil toplum alanında örgütlenmesini gerektirir. Bu anlamda da demokrasi, sivil toplumun güçlü olduğu toplumların rejimidir. Türkiye'de değerlendirmek gerekmektedir. Cumhuriyet tarihi boyunca devletin topluma karşı baskıcı bir unsur olarak hareket etmesi ne piyasa ekonomisinin gelişmesine, ne de bireyin özgürce kendini gerçekleştirmesine olanak tanıdı. Ayrıca, mevcut toplumsal yapımızın dayanışmacı ve "cemaatsel†yapısı batılı anlamda kendi çıkarını önceleyen, kendini gerçekleştirmeye çalışan etkin bir bireyin ortaya çıkmasına izin vermedi. Birey zayıf kalınca sivil toplum alanı da aynı şekilde zayıf kaldı. Sivil toplumun gelişememesi de devleti toplumun karşısında güçlü kıldı. Bu sebeple de toplum, devleti demokratikleştiremedi
İnceleM. Halil M. Bektaş
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK'nın) sorumlulukları yeni gelişen uluslararası problemlerle birlikte daha da artmıştır. Bu problemleri küresel çevresel meseleler, mülteci akımları, hızlı yayılan bulaşıcı hastalıklar, uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden iç savaşlar, küresel terörizm ve ulus aşırı suçlar şeklinde sıralayabiliriz. Birçok devlet-dışı aktörlerin BMGK'ya bu problemlerle baş etmede yardımcı olabileceği kabul edilmiştir. BMGK bu amaçla sivil toplum kuruluşları ile gayrı resmi münasebetler kurmuştur. Bu mevcut çalışma, öncelikle daha önce BMGK ile sivil toplum kuruluşları arasında kurulmuş olan münasebetleri ele alıyor. Sonra bu münasebetlerin yeterliliklerini analiz ediyor. Bu mevcut çalışma, bu gayrı resmi kurulan münasebetlerin daha da güçlendirilmesini tavsiye etmektedir. Bu bağlamda, BMGK'nın halihazırda uluslararası sistemde aktif olan ve yukarıda bahsedilen meselelere katkıda bulunan sivil toplum kuruluşları ile resmi ilişkiler kurmayı göz önünde bulundurması önerilmiştir.
İnceleMehmet Kahraman - Mehmet Tamer
Bir ülkenin, bazı bölgelerinin ekonomik, sosyal ve kültürel yönden diğer bölgelerine göre daha gelişmiş olması nedeniyle bölgeler arasındaki bu az gelişmişlik oranını ortadan kaldırmak amacıyla uygulanan politikalara bölgesel kalkınma politikaları denmektedir. Devletler, kalkınmayı ülkenin tamamına yaymak amacıyla, başta iktisadi alanda olmak üzere, birtakım kalkınma politikaları geliştirmişlerdir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında devletler, sanayileşmenin de etkisiyle bölgesel kalkınmaya önem vermiş ve ülke topraklarının tamamına yakınında eşitsizliği ortadan kaldırmak amacıyla bölgesel kalkınma politikalarını hayata geçirmek istemişlerdir. Nitekim ülkemizde de 1950'lerden sonra kalkınma planları hazırlanmış ve Güneydoğu Anadolu Projesi(GAP) ve Çukurova projesi gibi birtakım bölgesel kalkınma projeleri hayata geçirilmiştir. Devlet dışında örgütlenen, gönüllülüğü esas alan, kİ¢r amacı gütmeyen ve bürokrasiden uzak sivil organizasyonlara sivil toplum kuruluşu denmektedir. Özellikle kİ¢r amacının olmaması ve bürokrasiden uzak bir yapıda olması, sivil toplum kuruluşlarının daha özerk ve rahat çalışmalar yapabilmesine imkİ¢n tanımaktadır. Bölgesel kalkınmada sadece merkezi hükümetin çalışmaları yeterli olmamakta, sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına ve gönüllü faaliyetlerine de ihtiyaç duyulmaktadır. İşte bu nedenledir ki, sivil toplum kuruluşları, bulundukları bölgenin ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan kalkınması için önemli çalışmalar organize edebilmektedir. Bu çalışmada, ülkemizde bazı bölgesel kalkınma projeleri ve bölgesel kalkınmada sivil toplum kuruluşlarının önemi incelenmeye çalışılmıştır.
İnceleAhmet Yatkın
Dünyada, özellikle son yıllarda ülkemizde Sivil Toplum Kuruluşları deyimi çok sık kullanılmaktadır. Birleşmiş Milletler Teşkilatının da varlıklarını benimsediği, çalışmalarına izin verdiği, açıklamalarında sözünü ettiği sivil toplum örgütleri demokrasiler için vazgeçilmez kuruluşlar arasında kabul edilmektedir. Günümüzde STK'lar, toplum yararına çalışan, demokrasinin gelişmesine katkıda bulunan, kar amacı gütmeyen, devletten ayrı hareket edebilen, bireylerin ortak amaç ve hedeflerine bakıldığında ise; siyasal iradeyi ve yönetimi kamuoyu oluşturmak suretiyle etkileyebilen bir örgütlenme türüdür. Demokratik ve sosyal hukuk devleti içinde yaşamak bir insan hakkıdır. Böyle olunca da kadın ve erkeğin eşit olarak yöneticileri denetlemesi gerekir. Ayrıca demokratik hukuk devlet düzeni içinde bireyler, sadece denetlemeyle yetinmeyip, amacı, hedefi yönündeki çeşitli alanlarda örgütleyerek hukuk devleti düzeninin seviyesinin yükseltilmesinde yardımcı da olurlar. Son yıllarda sivil toplum örgütü adı verilen kuruluşlar, bu amaçla örgütlenen özel kuruluşladır. Aile sorunlarının çözülmesi tek bir kurumu ilgilendirmediği için problemlerin çözümünde ilgili kamu ve özel kuruluşların iş birliği ve koordinasyonunun sağlanması büyük önem arz etmektedir. Kadını korumaya yönelik tüm çalışmalarda eşgüdüm içerisinde diğer sivil toplum kuruluşları ile birlikte çözüm üretecek ortak çalışmalar yapmak gerekir.
İnceleAhmet Nazmi Üste - Ulviyye Aydın
COVID -19 dolayısıyla küresel düzeyde enerjiye olan talebinin azalması petrol fiyatlarını keskin bir şekilde düşürdü. Dahası, Rusya ve Suudi Arabistan arasındaki fiyat anlaşmazlığı ve Rusya'nın petrol arzını arttırması kararı petrol fiyatlarında bir günde %30 düşüşe neden olarak küresel petrol piyasalarında şok etkisi yarattı. Hiç kuşkusuz, farklı nedenlerle de olsa, bu durum her üç Güney Kafkasya ülkesini de olumsuz etkileyecektir. Azerbaycan'ın petrol üreticisi, Gürcistan'ın ise Azerbaycan petrollerinin dünya pazarlarına ulaştırılması için esas geçiş güzergahını oluşturan ülke olduğu göz önünde tutulursa, fiyatlardaki düşüşün bu iki devlet ekonomisini doğrudan etkileyeceği kesindir. Diğer taraftan, ekonomisinin önemli ölçüde Rusya'ya bağımlı olması, petrol fiyatlarındaki azalmanın Ermenistan ekonomisini de dolaylı ama yine de olumsuz etkileyeceğini göstermektedir, COVID-19 nedeniyle meydana gelen küresel kriz insan yaşamı için doğrudan ve çok boyutlu tehdit oluşturmaktadır. Bu araştırma Güney Kafkasya toplumlarının sivil toplum örgütlerinin öncülüğünde krizi fırsata çevirerek başta etnik sorunlar olmak üzere bölgesel sorunlarını çözmek için işbirliği olasılıkları üzerine odaklanmaları gerektiğini savunmaktadır.
İnceleAslı Ünal - Nilüfer Koçtürk - Öznur Bayar
COVID-19 pandemisi sürecinde alınan önlemlerin halk sağlığı için gerekli olduğu ve herkes için eşitlik getirdiği alanyazında belirtilse de uzaktan çalışma, okulların kapatılması, sokağa çıkma kısıtlaması gibi önlemlerin bazı alanlardaki eşitsizlikleri derinleştirme ihtimali olduğu düşünülmektedir. Söz konusu alanlardan biri de toplumsal cinsiyettir. Buradan hareketle bu çalışmada sivil toplum kuruluşlarının (STK'ların) gözüyle COVID-19 pandemisinin Türkiye'deki toplumsal cinsiyet eşitsizliğine etkisinin ve STK'ların pandemi dönemindeki ilgili çalışmalarının incelenmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda Türkiye'de faaliyet gösteren 10 farklı STK'nın süreç içerisindeki deneyimleri ve çalışmaları nitel yöntem kullanılarak incelenmiştir. Ulaşılan STK'ların çalışmalarına pandemi sürecinde ara vermedikleri ve bilgilendirici, savunucu ve hizmet üretici bir misyon yüklenerek kadınlara yardımcı oldukları belirlenmiştir. Bu sonuçlar, COVID-19 döneminde STK'ların kadın çalışmalarındaki önemini ortaya koymuş olup kadınların desteklenmesine yönelik ihtiyacın sürdüğüne işaret etmektedir.
İnceleSemanur Yılmaz
Ülkemizde sivil toplum kuruluşları niceliksel olarak her geçen gün artış gösterse de niteliksel anlamda gelişim aynı paralellikte artmamaktadır. Bu çalışmanın amacı, Mor Çatı Vakfı'nı çağdaş sivil toplum anlayışı ilkeleri çerçevesinde değerlendirmektir. Araştırma kapsamında Haziran 2019'da yarı yapılandırılmış görüşme formu yaklaşımıyla bir Mor Çatı gönüllüsüyle ve ardından Temmuz 2020'de 3 Mor Çatı gönüllüsüyle bir uzaktan görüşme programı aracılığıyla odak grup görüşmesi yapılmıştır. Görüşme metinleri incelendiğinde bulgular 3 başlık altında sınıflandırılmıştır: Vakfın kuruluşu, amacı ve örgütlenme biçimi. Bulgulara göre Mor Çatı, hukuki ilkeler çerçevesinde özerk halde örgütlenen, meşru bir kuruluştur. Kİ¢r amacı güden bir kuruluş değildir ve kamu yararına olacak çalışmalarda bulunmaktadır. Karar alma ve uygulama noktasında iç işleyişinde bağımsızdır. Hedefleri doğrultusunda ülkenin yasama ve yürütme araçlarını etkileyerek politika üretme noktasında başarılıdır. Faaliyetlerini yürütürken şiddet ve zor kullanmama ilkesi ile hareket etmektedir. Kurum hakkında bilgi almak isteyen bireylere karşı şeffaf davranmaktadır. Toplumsal farklılıklara ve çeşitliliğe karşı hoş görülüdür. Kamuoyu oluşturabilmektedir ancak köklü bir geçmişe sahip bir örgütlenme için aktif gönüllü sayısı azdır.
İnceleFatma Kocabaş - Verda Özgüler
Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK), küreselleşme süreci ve Bilgi İletişim Teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte önemi ve duyarlılıkları giderek artmıştır. Günümüzde STK'lar; yoksullukla mücadeleden işsizliğin önlenmesine, uluslararası ilişkilerin geliştirilmesinden çevre sorunları ile mücadeleye, insan haklarının korunmasından barışın sağlanmasına kadar birçok sosyal sorunun çözülmesi sürecinde devlet ve özel sektörün yanında katkı veren kuruluşlardır. Dernekler, vakıflar, sendikalar, konfederasyonlar, işveren kuruluşları, profesyonel federasyonlar, meslek kuruluşları, odalar, yerel birlikler, kooperatifler artık dünyada STK olarak kabul edilmekte ve sosyal adaletin ve barışın sağlanmasından demokratikleşmeye, lobicilik faaliyetlerinden istihdamın artırılmasına kadar ekonomik, sosyal ve siyasal alanda birçok alanda önemli işlevler üstlenmektedirler. STK'ların sahip olduğu bu işlevler ülkelerin ekonomik, sosyal ve toplumsal yapılarına göre farklılık gösterebilmektedir. Günümüzde STK'lar sosyal politika alanında üstlendiği işlevleriyle devletin ulaşamadığı veya yetersiz kaldığı alanlarda birçok sosyal sorunun azaltılmasında yardımcı olmaktadırlar. Bu çalışmada STK'lar ile ilgili olarak Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri kapsamında yazılan lisansüstü tezler incelenerek değerlendirme yapılmaktır. Bu bağlamda "Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri†anabilim dalında yazılan ve Yüksek Öğretim Kurulu'nun (YÖK) tez arşivinden elde edilen lisansüstü tezler doküman incelemesi tekniğiyle incelemiştir. İnceleme sonucunda elde edilen bulgular, yüzde ve frekans tablolarıyla gösterilerek yorumlanmıştır.
İnceleKürşat Özdaşlı - Ali Murat Alparslan
Çatışma sosyal ortamın gerçeklerinden biridir. Örgütlerin verimli, sağlıklı ve etkin çalışmaları için çatışmaların yönetilmesini zorunludur. Bugün çatışma konusunda çalışma yapan birçok bilim adamının buluştuğu ortak nokta, çatışmanın azından da fazlasından da kaçınılması gerektiğidir. Çatışmaların çok fazla olduğu örgütlerde, örgütsel amaç ve hedeflerden sapma, tarafları yoran rekabet ortamının oluşumu ve örgütün yaşamını sürdürmesinin tehlikeye düşmesi gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Çatışmanın az olduğu veya hiç olmadığı örgütlerde ise, yenilik ve yaratıcılık zaman içerisinde yok olabilmekte, kişisel yeteneklerin gelişimi yavaşlayabilmekte ve örgütsel verimlilik azalabilmektedir. Bunun için yöneticiler çatışmaları örgütsel fayda doğrultusunda yönetmelidirler. Ayrıca örgütlerin doğası gereği çatışma yönetimi işletmelerde, kamu örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarında farklı yöntemlerle gerçekleştirilebilmektedir. Yapmış olduğumuz araştırma sonucunda kendisini demokratik veya otokratik olarak tanımlayan yöneticilerde tutum farklılığının sadece yumuşatma stratejisinde olduğu, çatışmaya bakış açısından işletme yöneticilerinin daha çok etkileşimci yaklaşıma kamu yöneticilerinin ise geleneksel yaklaşıma yakın oldukları görülmüştür. Çatışmaya ilişkin azaltma ve teşvik stratejilerinin her ikisinden de bazılarının uygulanmasına olumlu bakılırken, azaltma stratejisinden meşgul etme, kura çekme, kaynakları artırma; teşvik etme stratejilerinden haberleşmede yeni düzenlemelere gidilmesi, rekabetin teşviki ve uygun yönetici seçilmesi gibi stratejiler açısından tutum farklılıkları söz konusudur
İnceleFatih Kırışık
Dünya ülkeleri sanayi devrimi ile birlikte hızlı bir kalkınma sürecine girmiştir. Bu kalkınma dünya üzerindeki kıt ve yenilenemez kaynakların zarar görmesine neden olmuştur. Kaynakların zarar görmesi kalkınma şeklinin de sorgulanmasına yol açmıştır. Sivil toplum kuruluşlarının katkısıyla yapılan sorgulama sonucunda kalkınmanın çevreyi koruyarak gerçekleşmesi gerektiği belirlenmiştir. Çevre konusunda sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları karşısında idari kuruluşların çevre konusundaki yaklaşımları da değişime uğramıştır. Önceleri sivil toplum kuruluşları karşısında faaliyetlerini savunma pozisyonunda olan idare, zamanla sivil toplum kuruluşlarını da dikkate almaya başlamıştır. Ancak bu dikkate alma tavrının da değişime uğradığı artık Türkiye örneğinde belirli düzeyde idare ile sivil toplum kuruluşlarının çevre konusunda işbirliği yapma aşamasına geçtiği ifade edilebilir.
İnceleHande Paker
Küreselleşen sivil toplum içinde çevre örgütlerinin rolleri artmış ve kapsamı genişlemiştir. Küresel bir ortak alan oluşturan çevre sorunları ve bu sorunları çözme çabalarının bir tezahürü çevre rejimleridir. Çevre rejimleri ilgili en tartışmalı konulardan biri çevre rejimlerinin etkinliğidir. Bu makalede, çevre rejimlerinin etkinliğinde sivil toplum aktörlerinin oynadığı rol, Akdeniz Eylem Planı'nın Türkiye'deki uygulamaları örneği üzerinden incelenmektedir. STK'ların çevre koruma kapasiteleri çevre rejimlerinin etkinliğiyle yakından ilişkilidir. Rejimin etkin olarak uygulanabilmesi için sivil toplum aktörlerinin devletlere ulusal düzeyde etki etmesi çok önemlidir ancak rejimin kurumsal yapısının da sivil toplum katkısına açık olması aynı derecede gereklidir. Sonuç olarak, Akdeniz Eylem Planı'nın uygulanmasındaki eksiklikler, STK'ların rejime sınırlı katılımıyla ilişkilidir. Öte yandan, STK'ların uygulama süreçlerine etki edebilmeleri, devletler ve uluslar arası örgütler ile ilişkilerinin niteliğiyle yakından ilgilidir.
İnceleEsra Tani - Hatun Boztepe Taşkıran
Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler ile beraber, vatandaşların taleplerini dile getirmesine olanak tanıyan ortamların sayısı önemli ölçüde artmıştır. Özellikle bu talepler, toplumsal bir değişim hedefiyle örgütlü ve stratejik eylemler sonucunda çevrimiçi ortamlarda gerçekleştiriliyorsa, dijital aktivizm olarak adlandırılmaktadır. Türkçe yazında ise dijital aktivizm kavramı ile ilgili olarak sınırlı sayıda çalışma yapılmış olup nitel veya nicel veri sağlayan araştırmaların yeterli düzeyde olmadığı dikkat çekmektedir. Bu bağlamda yapılan araştırmanın temel amacı, dijital aktivizm faaliyetlerinin kamuoyuna ve devlet organlarına ulaşmadaki etkilerinin belirlenmesidir. Araştırma kapsamında Türkiye'de çevrecilik alanında faaliyet gösteren ulusal boyutta on iki ve uluslararası boyutta iki olmak üzere toplamda on dört sivil toplum kuruluşunun dijital aktivizm faaliyetleri incelenmiştir. İlk olarak ön araştırmada sivil toplum kuruluşlarının web sitelerine ve sosyal medya hesaplarına yönelik içerik analizi yapılmıştır. Elde edilen bulgular doğrultusunda, uluslararası boyutta faaliyet gösteren iki çevreci sivil toplum kuruluşunun stratejik bir şekilde dijital aktivizm uyguladıkları belirlenerek, bu kuruluşların dijital medya uzmanlarıyla yüz yüze yarı yapılandırılmış mülakat gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın sonucunda, dijital aktivizm faaliyetlerinde bulunan sivil toplum kuruluşlarının, kampanyalarında daha başarılı sonuçlar elde ettikleri belirlenmiştir. Araştırmadan elde edilen verilerin mevcut durum bağlamında değerlendirilmesinin yanı sıra, gelecekteki araştırmalar için önerileri de ayrıca tartışılmıştır.
İnceleMine YENİÇERİ ALEMDAR - Celal KOCAÖMER
Web 2.0 teknolojisinin kullanıcıları aktifleştiren yapısı halkla ilişkiler alan yazınında "iletişimin yönü, etkileşim, diyalog†tartışmalarına zemin hazırlamıştır. Diyalog kavramının STK'lar özelinde incelenmesi ise sosyal medya kullanımlarını geliştirme noktasında önemlidir. Sosyal medya platformu Instagram, alan yazında diyalogsal ilkeler özelinde yeterince ele alınmamaktadır. Bu nedenle çalışma, çevreci STK'ların Instagram içeriklerindeki diyalogsal iletişim ilkelerini, halkla ilişkiler modellerini ve etkileşimi anlama çabasındadır. Instagram üzerinde en fazla takipçiye sahip üç çevreci STK olan; TEMA, Greenpeace ve WWF'nin paylaşımları; içerik analizi tekniği ile değerlendirilmektedir. Bu süreçte paylaşımlar; Kent ve Taylor tarafından belirlenen diyologsal ilkeler ışığında irdelenmekte, Grunig ve Hunt tarafından sunulan halkla ilişkilerin 4 modeline göre kategorileştirilmekte ve Avidar'ın yanıt piramidine göre etkileşim oranları hesaplanmaktadır. Bulgular, çevreci STK'ların Instagramı diyalogsal iletişim ilkelerini yansıtacak şekilde kullandığı yönündedir. Halkla ilişkiler modelleri açısından değerlendirildiğinde ise en çok kamuoyu bilgilendirme modeli kullanılmştır. Halkla ilişkiler modelleri arasından asimetrik bir modelin en yüksek frekansa sahip olması, ayrıca etkileşim oranlarının zayıflığı, bilgi akışının yönüne (STK'lardan kullanıcılara yönelik) ilişkin "tek yönlü bilgi akışı ve zayıf etkileşim ile diyalogsal ilkeler yerine getirilebilir mi?†sorusunun düşünülmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
İnceleMeltem Keleş - Yasemin Özkan
Toplumsal sorunların çözümünde aktif bir rol oynayan Sivil Toplum Kuruluşları (STK) çeşitli sosyal sorumluluk projeleri ile devletin üstlendiği birtakım işleri yaparlar. Araştırmanın amacı, daha iyi bir toplum ve sürdürülebilir bir çevre için, çevreci STK'larda çalışanların (profesyonel/gönüllü/ücretli) sosyal sorumluluk ve özgecilik tutumlarının demografik değişkenlere göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gösterip göstermediği ve özgecilik tutumu ile sosyal sorumluluk tutumu arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Araştırmanın örneklemi, Ankara İlinde faaliyet gösteren çevreci STK'lar arasından ulaşılabilen 104 üyeden oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama araçları olarak "sosyal sorumluluk ölçeği†ve "özgecilik ölçeği†ile bir takım sosyo-demografik soruları içeren bir anket uygulanmıştır. Araştırmada özgecilik ve sosyal sorumluluk puanlarının ilişkisi Pearson korelasyon testi ile, özgecilik ve sosyal sorumluluk puanlarının demografik değişkenlere göre farklılık gösterip göstermemesi bağımsız gruplar t ve ANOVA testleri ile analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda; çevreci sivil toplum kuruluşu çalışanlarının gelir yeterlik durumunun çevreye yönelik sosyal sorumluluk ölçeği ve alt boyutu olan sosyal tüketim davranışı açısından anlamlı fark gösterdiği; ayrıca öğrenim ve çalışma durumuna göre özgecilik alt boyutlarından sorumluluk düzeylerinin de anlamlı bir fark gösterdiği tespit edilmiştir. Araştırmanın diğer bir bulgusu ise; özgecilik ve sosyal sorumluluk düzeylerinin genel olarak yüksek olduğu, sosyal sorumluluk düzeylerinin ise özgeciliğe göre daha yüksek olduğu şeklindedir.
İnceleÖmer Çoban - Murat Gümüş - Bahattin Hamarat
İşletmelerin çevre politikası oluşturma sürecinde paydaşlarının görüş ve fikirleri önem taşımaktadır. Yaşanan gelişmelere bağlı olarak çevreci sivil toplum örgütleri işletmelerin önemli paydaşlarından biri haline gelmiş ve çevre uygulamaları ve çevre politikası üzerinde söz hakkına sahip olmaya başlamıştır. Bu örgütler ve konaklama işletmeleri arasındaki ilişki ve etkileşimin işletmelerin çevre politikası üzerindeki etkisinin ortaya konulması, çevre politikasını yeni oluşturacak işletmelere yön göstermek açısından önem taşımaktadır. Çalışmada çevreci sivil toplum örgütlerin zincir otel işletmelerin çevre politikalarına etkileri araştırılmıştır. Veriler anket tekniği ile Türkiye'de faaliyet gösteren 156 zincir otel işletmesinin orta ve üst düzey yöneticilerinden yüz yüze görüşülerek toplanmıştır. Verilerin analizi için ordinal (sıralı) lojistik regresyon (OLOGREG) kullanılmış ve bu amaçla 4 adet model kurgulanmıştır. Araştırma sonucunda zincir otel işletmelerinin çevreci sivil toplum örgütleriyle kurdukları ilişki ve etkileşimin çevre politikası üzerinde rol oynadığı belirlenmiştir.
İnceleBahattin Hamarat - Ozan Güler - Erol Duran - Murat Gümüş - Ekrem Tufan
Bu araştırma iki bölümden oluşmaktadır. Araştırmanın I. bölümünde sivil toplum kuruluşlarında yer alan sivil yurttaşların çevresel tehdit algılamaları ve çevresel bilinçlerinin çevre merkezli davranışlarına etkisi yapısal eşitlik modeli (YEM) ile araştırılmıştır. Veri seti Çanakkale merkez ilçede sivil toplum kuruluşlarında yer alan 437 yurttaştan anket tekniğiyle elde edilmiştir. YEM sonucunda sivil yurttaşların çevresel tehdit algılamasının, çevresel bilinç düzeyini etkilediği ve aynı zamanda çevresel davranışı da etkilediği belirlenmiştir. Çevresel tehdit algılamasının çevresel bilinç değişiminin %39'ini açıkladığı belirlenirken, Çevre odaklı davranıştaki değişimin %56'sını çevresel tehdit algılaması ile çevresel bilincin birlikte açıkladığı belirlenmiştir. Yapısal modelde kullanılan tüm değişkenler arasında pozitif ilişkiler belirlenmiş ve ölçekte yer alan her bir değişkenin çevre merkezli davranışı olumlu yönde etkilediği belirlenmiştir. Araştırmanın II. bölümünde sivil yurttaşların çevresel bilinçlerinin ve çevresel tutumlarının çevre merkezli davranışlarına etkisi yapısal eşitlik modeli ile araştırılmıştır. Araştırmada veri seti olarak 436 kişiye ait anket tekniği ile elde edilen verilerden yararlanılmıştır. Sivil yurttaşların çevresel bilinçlerinin, çevresel tutumlarını etkilediği ve aynı zamanda çevresel davranışı da etkilediği belirlenmiştir. Çevresel bilincin çevresel tutum değişiminin %63'ünü açıkladığı belirlenirken, Çevre odaklı davranıştaki değişimin %72'sını çevresel bilinç ile çevresel tutumun birlikte açıkladığı belirlenmiştir. Araştırmanın I. bölümünde olduğu gibi tüm değişkenler arasında pozitif ilişkiler belirlenmiş ve değişkenlerin çevre merkezli davranışı olumlu etkilediği belirlenmiştir.
İnceleMahmut Bilen - Cüneyt Özdemir
Modern zamanlarda yaşamın sağladığı çeşitli fırsatlar yanında getirdiği önemli riskler bulunmaktadır. Bir ailede babanın vefatı durumunda, çocuğu geleceğe sağlıklı şekilde hazırlanmaya yönelik yükümlülükler annenin tek başına baş etmesi kolay olmayan riskler içermektedir. Bu risklerin önüne geçmek için gelişmiş ülkelerde oluşturulan çeşitli sosyal güvenlik kurumları, bu tür bir riskin tek başına bir annenin üzerinde kalmasına mani olacak sosyal destek programlarını içermektedir. Dünyanın küçümsenmeyecek çok geniş bir coğrafyası düşük ekonomik gelir düzeyi nedeniyle bu tür sosyal güvenlik kurumlarından mahrumdurlar. Böylesi bir ortam çocuk yoksulluğunu sorunu karşımıza çıkarmaktadır. Çocuk yoksulluğu Hanehalkı içinde en dezavantajlı/ciddi yoksulluk türünü oluşturmaktadır. Ekonomik olarak gelişmemiş olan ülkelerde/coğrafyalarda devletin veya sosyal güvenlik kurumlarının karşılayamadığı bu fonksiyonu üstlenmek üzere farklı ülkelerde çeşitli sivil inisiyatifler roller üstlenmektedirler. İHH'nın özellikle İslam dininin emri/tavsiyesi ekseninde geliştirmiş olduğu yetimlere yönelik çeşitli çalışmaları analiz edilecektir. Ayrıca İHH'nın dünyanın farklı coğrafyalarında yetim çalışmalarından faydalanmış ve 18 yaşından büyük bazı gençler ile yapılan derinlemesine mülakat ile bu çalışmaların onların beşeri sermaye düzeylerinin gelişimi üzerindeki etkisi analiz edilmektedir. Sosyal destek programlarının nesiller arası yoksulluğun aktarılmasına mani olan mahiyeti ve sivil toplum kurumlarının sağladığı kapasitenin yeri/önemi bu çalışmada analiz edilecektir.
İnceleNevin Güneş - Doç. Dr. Bora Yenihan
Tüm dünyada geçmişten günümüze kadar büyük bir sosyal sorun olarak devam etmekte olan yoksulluğu anlamak ve çözüme kavuşturabilmek yalnızca ekonomik yaklaşımlar ile mümkün olmamaktadır. Yapılan birçok araştırma gelir boyutunda yoksul olmasa dahi çok boyutlu yoksulluk yaşayan ülkeler olduğunu ortaya koymaktadır. Yoksulluğun yaşam kalitesi ve refahı etkileyen sağlık, eğitim, konut, yaşam ve çevre koşulları gibi boyutlarını dikkate almak, yoksulluğu her yönüyle anlayabilmek ve çözüme kavuşturabilmek için önemlidir. Kamu ve özel kurumlar, sivil toplum kuruluşları ise yoksulluğu önlemek, ortadan kaldırabilmek için çeşitli faaliyetler yürütmektedir. Bu çalışmada yoksulluk alanında çalışmalar yürütmekte olan sivil toplum kuruluşu İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH)'nın faydalanıcılarının çok boyutlu yoksulluk içinde olup olmadıkları ve İHH'nın Aksaray ilinde yapmış olduğu yoksulluk çalışmalarının çok boyutlu olup olmadığı anlaşılarak çok boyutlu yaklaşımın yoksulluğu anlamada ve çözümlemedeki önemini ortaya koymak amaçlanmaktadır. Bu çalışma, betimleyici/keşfedici nitel bir araştırmadır. Çalışmada, İHH çalışanlarına ve İHH yararlanıcılarına çok boyutlu yoksulluk durumlarının anlaşılabilmesi için OPHI ve UNDP'nin ortak geliştirmiş oldukları ve hesaplanmasında Alkire-Foster (AF) yönteminin kullanıldığı "Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi†verileri temelinde yarı yapılandırılmış soru formu uygulanmıştır. Çalışmanın sonucunda ise İHH yararlanıcılarının 1'i hariç hepsinin çok boyutlu yoksulluk içinde oldukları, İHH'nın çok boyutlu yoksulluk farkındalığının ve yaklaşımının yetersiz kaldığı ortaya koyulmaktadır.
İnceleAyhan Karakaş
Bu çalışmanın amacı Ahilik teşkilatı ve işleyişi, bulunduğu devirdeki sosyal, ekonomik ve iş hayatının düzenlenmesine etkileri hakkında bilgi vermektir. Araştırma bir literatür çalışmasıdır. Ahİ®lik, hem kendi iç dinamikleri açısından ticarİ® alanda bir kontrol mekanizması sağlarken, hem de ahlİ¢kİ® açıdan müntesiplerinin değerleri öğrenmesine ve bunları hayata geçirmesine yardımcı olan bir sivil toplum kuruluşu hüviyetine bürünmektedir. Bir sivil toplum kuruluşu olmakla beraber, ahİ®liğin devlet desteğinden ve kontrolünden tamamen uzak olduğu düşünülmemelidir. Ahİ®ler, etkili oldukları dönemde aynı zamanda devletin çok ihtiyacı olan askeri güce katkıda bulunmak için de organize edilmişler ve devlet adamları tarafından da desteklenmişlerdir.
İnceleLevent Eraslan - Erdi Erdoğan
Değer eğitimi, son yıllarda önemli çalışma alanlarından biri haline gelmiştir. Sağlıklı bir toplum düzeninin sağlanması açısından önemini gelecek yıllarda da koruyacağı öngörülmektedir. Bu araştırma değerler eğitimi bağlamında üniversite gençlerinin hem değer kavramına bakışlarını hem de sivil toplum kuruluşları - değer ilişkisine dönük görüşlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma, hem nicel hem de nitel olarak modellenmiştir. Çalışma, nicel açıdan tarama modeline dayalı betimseldir. Nitel açıdan ise kişilere evrensel ve yerel değer algıları sorulmuştur. Nicel verilerinin analizinde SPSS 15. 0 paket programından yararlanılmış, yüzde ve frekans değerleri belirtilmiştir. Nitel verilerin analizinde ise içerik analizinden yararlanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 18-28 yaş arasındaki 170 kişiden oluşan üniversite öğrencileri ve üniversite mezunları oluşturmaktadır. Üniversite öğrencilerinden oluşan çalışma grubu; PDR, Türkçe Öğretmenliği, Sınıf öğretmenliği, BÖTE, Mezun grup ise; İşletme, İktisat, Ekonometri, Kamu Yönetimi, Edebiyat, Tarih, Coğrafya, Müzik, Din Kültürü ve Matematik gibi alanlardan oluşmaktadır. Araştırmanın bulguları ışığında, katılımcıların sivil toplum kuruluşlarının değer eğitimi sürecinde önemli bir yerinin olduğu, yerel değerler olarak aile, din ve hoşgörüyü, evrensel değerler olarak barış, insan hakları ve özgürlüğü gördükleri, değerlerine oldukça önem verdikleri ve aile değerine özel bir anlam yükledikleri sonuçlarına ulaşılmıştır.
İnceleBurhan Kuzu
İnsanoğlu sahip olduğu düşünme ve muhakeme kabiliyeti ile kİ¢inat içindeki yüksek yerini kavramakta, maddi varlığını bir takım manevi hedef ve gayelerle manalandırmak ve yükselmek istemektedir. Bu sebepten dolayı her çeşit sosyal müessese muhakkak düşünceye ve her fikir bir dünya görüşüne dayanır. Dünya görüşü ise, insanın muayyen bir devirde muayyen bir medeniyet çevresi içinde ferdİ® ve sosyal, hissi ve aklİ®, maddi ve manevi muhtelif tesirler altında erişebildiği ideal ölçülerle kendisini çeviren her çeşit varlıkları değerlendiriş biçimidir. Aileden başlayarak milletlerarası topluluklara varıncaya kadar hiçbir sosyal müessese yoktur ki, belirli bir dünya görüşünü ve ideolojiyi yansıtmasın.
İnceleSeyfettin Aslan
Sivil toplum sosyal sermayenin en önemli kaynaklarından biridir. Bir toplumdaki sosyal sermayenin gücü ve etkinliği o toplumdaki sivil toplumun gücü ve etkinliğinden bağımsız düşünülemez. Fakat bu etkileşimin doğrudan doğruya demokratik bir yönde olacağını söylemek de mümkün değildir. Bu çalışmanın amacı, demokrasi bağlamında sosyal sermaye ve sivil toplum arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktır. Sosyal sermayenin kaynaklarından biri olan sivil toplum, uygar toplumun tüm siyasal sistemlerinde ortaya çıkabileceğinden doğrudan demokrasiye katkı sağlamaz. Demokratik sistemlerde sivil toplum ve dolayısıyla sosyal sermaye demokratik değerleri destekler bir nitelik kazanır. Fakat otoriter rejimlerdeki sivil toplumun bu tür siyasal rejimlerin baskıcı tutumlarının etkisiyle demokrasiye katkı sağlamak yerine antidemokratik girişimlere yardımcı olmaları da mümkündür. Dolayısıyla bu türden sivil toplumun sosyal sermayeye de demokratik anlamda bir katkısının olmayacağı açıktır. Teorik düzeyde ikincil kaynaklardan yararlanılarak yapılan bu çalışmada sosyal sermaye ve sivil toplum arasındaki ilişkinin demokratik boyutu analitik bir yöntemle yorumlanmaya çalışılmıştır. Bu çalışmanın, birbirleriyle etkileşim içinde bulunan sosyal sermaye ve sivil toplumun demokrasiyle bağlantısını ortaya çıkarması açısından katkı yapacağı düşünülmektedir.
İnceleA Tarık Gümüş
İdeal anlamda sivil toplumun varlığı ve gelişebilmesi açısından devletin tarafsız demokratik bir devlet olması önemli bir zorunluluktur. Tarafsız demokratik bir devletin olmadığı bir yerde gerçek anlamda bir sivil toplumdan da bahsedilemeyecektir. Devletin tarafsız olmasıyla var olma ve gelişme imkİ¢nı elde eden sivil toplumun ise, sistemin demokratik yönde gelişimine önemli katkılar sunduğu önemli bir gerçektir. Demokrasi ile sivil toplum arasında var olan söz konusu sıkı ilişki, her ikisi açısından da devlet iktidarının sınırlanması, devletin tarafsızlığının sağlanması ve devletle toplum arasındaki ilişkinin güçlendirmesi, çoğulculuk, katılım ve özgür ifadeyi sağlama gibi temel bir takım fonksiyonların ortaklığından kaynaklanmaktadır. Bu fonksiyonlar aynı zamanda demokrasinin işleyişinde sivil toplumun üstlendiği temel rolleri de ifade etmektedir. Ancak demokratik ülkelerde sivil toplum, demokrasinin işleyişinde önemli fonksiyonlar üstlense de uygulamada sivil toplum-devlet ilişkisinde önemli sorunlarla karşılaşıldığı görülmektedir. Özellikle temel unsurları sağlama bakımından demokratik olarak niteleyebileceğimiz ülkelerde, devlet ile sivil toplum arasındaki ilişkide; gerek devlet gerekse sivil toplum tarafından demokrasinin tam anlamıyla içselleştirilememesinden ya da toplumda yerleşik olan siyasal kültürden kaynaklanan çeşitli sorunlar yaşanmaktadır
İnceleZühal Ünalp Çepel
Demokrasinin güçlenmesi sürecine katkı sağlayan önemli aktörlerden biri de sivil toplumdur. Dünyadaki örnekler demokrasinin güçlenmesi sürecinin iç dinamikler ile sürdürülürken dış dinamiklerin etkisi ile de pekiştirilebildiğini göstermektedir. Bu çalışmada üye ve aday ülkelerdeki sivil toplum ile demokrasinin güçlenmesi süreçlerine bir dış aktör olarak katkı sağlayan Avrupa Birliği örneği incelenmektedir. Çalışmada sivil toplumun demokrasinin güçlenmesine katkısını incelemek üzere demokratikleşme literatürü temel alınarak dört kriter belirlenmiştir: Örgüt içi demokrasi ve demokratik değerleri koruma, kamu bilincini arttırma, devlet ve toplum arasında arabulucu rol oynama ve son olarak dışlanmış grupların haklarını koruma. Bu dört kriter çerçevesinde Avrupa Birliği'nin üye ve aday ülkelerdeki demokrasinin güçlenmesi süreçlerine sivil toplum aracılığıyla ne gibi katkılar sağladığı araştırılmakta ve Birlik'in hangi konuları neden ihmal ettiği tartışılmaktadır
İnceleOsman Özkul
Devlet ve toplum ilişkisi çağlar boyunca genellikle birçok çatışmaya kaynaklık etmiştir. Bu bağlamda günümüze gelinceye kadar, sivil toplum olgusun orta çıkmasına katkı yapan birçok düşünür ve toplum felsefecisi olmuştur. Bu düşünürlerin yaklaşımları genellikle, toplumsal gruplar ile devlet arsındaki güç ve yetkilerin paylaşılması şeklindedir. Oysa 21. Yüzyılda sivil toplum denince, daha çok demokratik bilincin ve demokratik değerlerin yaygınlık kazanması öne çıkmaktadır. Bu makalede, sivil toplum düşüncelerinin günümüzdeki demokratik hakların gelişmesine katkıları incelenmektedir.
İnceleÖnder Kutlu - Selçuk Kahraman - Selçuk Dinçer
Sivil toplum, Türkiye'de özellikle son yıllarda çeşitli akademik çalışmalara konu olmuş, ancak daha fazla çalışmayı gerektiren bir alan olarak değerlendirilebilir. Sivil toplumcu bir anlayışın demokratik yönetim ve siyasal katılım geleneğine katkısı bağlamında ve güncel gelişmeler ışığında önemi her geçen gün artmaktadır. Bununla birlikte Türkiye gibi ekonomik, toplumsal ve siyasal konularda yeni kamu politikaları üretme ve uygulama ihtiyacı olan ülkeler düşünüldüğünde sivil toplum kuruluşlarının kamusal sorunlar hakkında politika öneri ve katkı sunabilmesi, daha güçlü bir toplumsal mutabakat zeminini oluşturulmasına yardım eder. Demokrasi ve yönetişim tartışmaları sivil toplum kuruluşlarının katılımcı ve hesap verebilir bir kamu politikası anlayışında oldukça büyük önemi haiz olduğunu ortaya koymaktadır. Toplumsal hayatın olağan ve olağanüstü soru(n)ları karşısında herhangi bir kamusal alanda çalışma yürüten sivil toplum kuruluşlarının ilgili sorun alanları karşısında hem pro-aktif zemin oluşturma hem politika üretme ve uygulama aşamalarında hem de sorunlara çözüm anlamında reaktif desteğinin ilgili sorunsalın çözümünü ve meşruiyet alanını artıracağını söylemek yanlış olmayacaktır. Çalışmamızda demokrasi, katılımcılık, hesap verebilirlik ve yönetişim ilkeleri çerçevesinde sivil toplum kuruluşlarının üstlendikleri görev ve sorumlulukların ortaya konulması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda Konya ili özelinde farklı alanlardaki sivil toplum kuruluşlarının bir üst çatı altında bir araya geldikleri Konya Sivil Toplum Kuruluşları Platformu üyelerinin genel kamu politikalarına yaklaşımları ve çeşitli kamusal aktörlerle olan ilişkileri ve performans düzeyleri 2018 yılı Mayıs ayında, Ufuk Turu Toplantılarında uygulanan bir anket çalışması bulguları çerçevesinde tartışılacaktır. Böylece sivil toplum ile kamu politikaları arasındaki ilişkilerin değerlendirilmesi hedeflenmektedir. STK gözüyle ve algısıyla kamu politikası konusu ele alındığı için, bu politikaların geliştirilmesi ve en azından sivil gözle olayın değerlendirilmesi mümkün olacaktır.
İnceleAysun Dukul
Demokrasi, bir yönetim biçimi olmasının yanı sıra içinde barındırdığı ilke ve değerlerle kapsayıcı siyasal bir kavramdır. Demokrasi pratikleri ise sosyal ve ekonomik olduğu kadar kültürel temellere de dayanmaktadır. Demokratik kültür, içinde bulunan toplumun tarihsel geçmişindeki siyasi kültürün içinde şekillenir. Osmanlı'da Batılılaşma tercihi, Cumhuriyet'in kurulması ve 1980 sonrası meydana gelen küresel ve ulusal gelişmeler, Türk demokrasi kültürü konusunda yenilenmeyi içeren bir ivmelenmeyi ifade etmektedir. Bugün ülkemizde var olan siyasi kültür, tarihsel süreçte süregelen elit siyaseti, patrimonyal ilişkiler, nepotizm, kliyentalizm, uzlaşma ve hoşgörü kültürünün eksikliğinin yanı sıra parti demokrasisi kavramına uyan demokrasi pratiği ile şekillenmektedir. Kanıksanmış siyasi kültürümüzün demokratik kültürü inşa edememesi sorunsalının hangi etkenlere dayandığı ise oldukça karmaşık, paradoksal ve iç içe geçen sosyal sistemlerin yanı sıra birçok yapısal ilişkiler yumağının çözümlenerek incelenmesini ve araştırılmasını gerekli kılmaktadır. Siyasal insanın bilinçli yurttaşlara dayandığı öncülüyle, demokrasilerin vazgeçilmez aracı oluşumlarından sivil toplum kurum ve kuruluşlarının, ülkemizde siyasi temsil ve siyasi katılım unsurlarını gerçekleştirmekteki eksiklik ve zayıflıkları, demokratik kültürün yerleşmesi ve gelişmesini destekleyecek özelliklere sahip görünmemektedir. Türkiye'de siyasi kültürün toplumdaki tüm iktidar alanlarına olduğu gibi sivil toplum alanında da etkileri bu anlamda önemli olmaktadır. Demokrasi tarihimizin siyasi kültür temelinde, neden demokratik kültürü inşa edemediği ve neden sivil topluma ihtiyaç duyulduğu bu makalenin konusunu oluşturmaktadır. Bu bağlamda, içinde bulunan toplumun siyasi kültürü ile şekillenen sivil toplum yapılarının niteliği ve demokratik kültüre olan etkileri seçim barajlarının medya temsili baz alınarak incelenmiştir. Bu nedenle,1983-2021 yılları arasında önemli siyasal gelişmelerin yaşandığı belli tarihlerde, en fazla sayıda haberleştirilen sivil toplum kurumu olan TÜSİAD'ın haber içerikleri, gazetelerin hangi sayfalarında ve ne şekilde verildiği analiz edilmiştir. Seçim barajı konusundaki TUSİAD haberleri, yeni nitel veri analiz tekniği programlarından SPSS tabanlı R Studio programı kullanılarak sayısallaştırılmış, demokratik kültüre olan yansıma
İnceleSami Zariç
Her ne kadar "sivil toplum†konusunda yüzlerce yayın ve tartışmalar yapılmış, sadece bu bahse ayrılmış pek çok bilimsel konferans, toplantı, seminer ve çalıştaylar düzenlenmiş olmasına rağmen henüz üzerinde tam olarak fikir birliğine varılmış bir "sivil toplum†kavramına ulaşılamamıştır. Sivil toplum devlet-toplum ayrışması içinde, toplumun devletten ahlaki ve siyasi olarak daha güçlü ve daha belirleyici olduğunu simgelediği sürece de, demokratikleşmenin ve demokratik toplum yönetiminin tanımlayıcı temel referans-noktalarından biri olma işlevini üstlenmektedir. Bununla birlikte sivil toplumu sadece demokratik toplum yönetimi temelinde taşıdığı siyasi ve ahlaki değerlere gönderimle düşünmek, kavrama güçlü bir değer yargısı da yüklemek sorunu da taşımaktadır. Sivil toplumun günümüzdeki içeriğine kavuşmasında diğer önemli bir süreci ise demokratik düşüncenin gelişimi oluşturmaktadır. Sivil toplumun en önemli işlevi demokrasinin yerleşmesi, gelişmesi ve konsolidasyonunda görülmektedir. Bugün Türkiye'de, STK'ların örgütsel yaşama odaklanıp tüm dikkatlerini örgütsel ve finansal kapasite sorunlarını çözmeye vermekte, ama ne yazık ki demokratikleşme süreçlerine katkı ve kamusal tartışma alanını genişletme işlevlerini gerçekleştirmede sınırlı kalmaktadırlar. Türkiye'de sivil toplumun bazı yapısal sorunlarının yanı sıra zihniyet anlamında ve demokrasi kültürünün içselleştirilmesi anlamında da ciddi bariz sıkıntılar söz konusudur.
İnceleMusa KAYRAK
Demokrasinin gelişimi ile birlikte, vatandaşların devlet yönetiminden haberdar olma düzeyleri artmış ve vatandaşlar, vergi verenler olarak, aktif bir şekilde daha fazla hak talep etmeye başlamışlardır. Vatandaşlar, bu taleplerini çoğunlukla sivil toplum1 olarak adlandırılan farklı türlerdeki sivil gruplar aracılığıyla ifade edebilmektedirler. Tüm dünyada sivil gruplar, toplum ve devlet üzerinde çok büyük bir nüfuza sahiptir. Bu gruplar, devlet idaresinin faaliyetlerini izlemekle kalmayıp, bunun yanında idarenin karar verme sürecine de müdahale ederler. Bundan böyle devletler, vatandaşların isteklerini yok sayarak, üretici merkezli politikalar uygulayamazlar ve kamu hizmetlerini, vatandaşların sivil toplumca dile getirilen ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tüketici merkezli yapmak zorundadırlar.
İnceleGönül Tezcan
Derinden bölünmüş toplumlarda pozitif barışın sağlanması için uzun vadeli barış inşası politikalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çerçevede sivil toplum toplumdaki çatlakları onarıcı, etnik gruplar arası mesafeyi azaltıcı ve sosyal entegrasyonu güçlendirici bir barış inşası aracı olarak sunulmaktadır. Ancak derinden bölünmüş toplumlarda sivil toplum da toplumdaki politik ve sosyal bölünmeleri yansıttığı için birleştirici ve uzlaştırıcı bir rol üstlenmesi zordur. Böyle toplumlarda sivil toplum dışlayıcı biçimde örgütlendiği için, topluluklar arası uzlaşıya katkıda bulunamadığı gibi grup içi bağlılıkları güçlendirerek radikalleşmeye de sebep olabilir. Bu çalışma, derinden bölünmüş toplumlarda sivil toplumun nasıl daha kapsayıcı ve uzlaştırıcı bir rol oynayabileceğini tartışmakta ve dışlayıcı sivil toplum örgütlenmelerine yönelik çözüm önerileri getirmeyi amaçlamaktadır
İnceleHayrettin Özler
Günümüzde devlet ve sivil toplum birbirinden ayrışmış iki alan olarak algılan-makta ve bu iki alan arasındaki dengeli, kurumsallaşmış ancak dinamik etkileşime ise demokrasi denmektedir. Bu etkileşimlerde politik (yasa, hüküm, hiyerarşi), ekonomik (rekabet ve mübadele) ve sosyal (çatışma, paylaşım, kimlik, iş-birliği, güven ve sadakat gibi) alanların ahlİ¢kİ® ilkeleri ve pratik işleyişleri açısından farklılaşmış -aralarında organik bir bağdan ziyade işlevsel bir ilişkiselliğin- olduğu varsayılmakta ve onaylanmaktadır. Bugün siyaset sürecini, sivil toplumdan gelen talepleri girdi olarak alıp onu yasa olarak dokuyan bir yasama, yasayı politikaya dönüştürüp uygulayan bir yürütme ve tüm bunları bağımsız bir yargının denetlediği mekanik bir sistem olarak tasavvur ediyoruz. Sivil toplum ve devlet arasındaki yukarıda bahsi geçen tarzda bir ayrımın totaliter ve despotik hükümete karşı vazgeçilmez bir gereklilik olduğu inancı neredeyse tüm sivil toplum söylemleri için evrensel bir kabuldür. Devlet ve kilise ayrımı adeta yerini devlet ve sivil toplum ayrımına bırakmıştır. Bu makale bu kabulü sorgulamayı ve eleştirmeyi amaçlamaktadır. Bu eleştirilerden birincisi, devlet ve sivil toplum ayrımına dayalı bir toplum tasavvurunun hiçbir siyasal düşüncenin asli öğesi olmadığıdır. İkinci olarak bu ayrımın merkezİ®-egemen ulus devlet ide-ali içerisinde gerçekleştirilmeye çalışıldığı fakat bir ayrılmadan çok totaliter, otoriter veya müdahaleci devlet ile sonuçlandığıdır. Bu müdahaleler bireyin siyasa içinde yerini ve katkısını oldukça "silik†hale getirmiştir. Son olarak, devlet ve sivil toplumun iki ayrı tür ve değerler dizisi olarak görülmesinin devleti ciddi bir meşruiyet problemi ile karşı karşıya getirebileceği ve toplumun bir parçası olan idareyi anlaşılmaz kılabileceğidir.
İnceleFatma Senem Güngör
Yeni iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin çıktısı olan internet temelli iletişim ortamları; halkla ilişkiler çerçevesinde ilişki yönetiminin bir unsuru olan iki yönlü simetrik halkla ilişkiler modeliyle ilişkilendirilen diyalojik iletişim kavramına farklı bir bakış açısı kazandırmıştır. Kent ve Taylor'ın web sitelerine ilişkin belirledikleri prensiplerinden hareketle bu çalışma, Türkiye'nin ilk sivil toplum kuruluşu olan "Türkiye Yardım Sevenler Derneğiâ€nin (TYSD) web sitesinin diyalojik olup olmadığını sorgulamaktadır. Araştırmanın neticesinde TYSD'nin web sitesini öncellikle bilgi yayma aracı olarak kullandığı sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmanın diğer bulguları ise incelenen web sitesinde hedef kitlelerin beklenti ve gereksinimlerinin tespit edilmesi, hedef kitlelerle olumlu ilişkilerin oluşturulması ve hedef kitlelerle diyalog içinde bulunulmasına katkı sağlayacak diyalojik iletişim kapasitesinin düşük olduğuna işaret etmektedir. Çalışmanın son bölümünde ise bu kapasitenin nasıl geliştirilebileceği tartışılmıştır.
İnceleİsmail Akbal
Siyaset bilimi alanında zaman zaman bazı kavramlar öne çıkarak yoğun bir tartışmanın nesnesi olurlar. Siyasal düşünceler literatürünün en eski kavramların-dan biri olan "sivil toplum" kavramı da son yıllarda siyasal bilimcilerin ilgi odağına girmiştir. Sivil toplum kavramına doğa hukukçularının yüklediği anlam Hegel ile değişikliğe uğramış ve kavramın anlamındaki siyasal öğeler ortadan kalkarak sivil toplum/devlet ayrışması gerçekleşmiştir. Başka bir ifadeyle sivil toplumun günümüzdeki anlamına öncülük eden bir tanımlama ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada sivil toplum/devlet ayrışması tarihsel ve akademik bir gelişme çizgisi içerisinde incelenerek, öncelikle sözleşme kuramcıları olarak bilinen Locke, Hobbes ve Rousseau'nun sözleşme kuramları ve bu konudaki görüşleri, ardın-dan da Hegel'in sivil toplum/devlet ayrışmasına ilişkin görüşleri ele alınacak ve sivil toplumun anlamındaki köklü değişim ortaya çıkartılacaktır.
İnceleKayahan Tüm
Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının Türkiye‟ye çekilmesi, birkaç özel dönem dışında her zaman önemli olmuş, kuruluşundan günümüze kadar gelen 59 Hükümetin büyük çoğunluğunun programında özel olarak yer almıştır. Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu döneminden itibaren anlatıla gelen yabancı sermayeye ilişkin pek hoş anılara sahip değildir ve genelde sadece sanayi alanında yatırım yapması makul karşılanan bir anlayış hakimdir. Her ne kadar Hükümet programlarına girse de, başta bakış açısı olmak üzere, bürokratik engellerin veya yatırım ortamının iyileştirilmesinin vs. gibi cezbedici koşulların oluşturulmasına gidilmemiştir. Aslında tüm dünyada Doğu Blok‟unun yıkıldığı 1989 yılına kadar yabancı sermaye yatırımlarına karşı gelişmekte olan ülkelerde bir önyargının olduğu gözlenmektedir. Kalkınmanın finansmanında var olan yapısal darboğazların aşılması, sermaye yetersizliğinin giderilmesi, istihdam oluşturulması ve ulusal ekonomilerin dünya ekonomisi ile bütünleştirilmesi için gerekli olan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının, ülke egemenliklerini tehlikeye sokacağı inancı hakim anlayış olmuştur. Yabancı yatırımların döviz çıkıÜ¢ına yol açacağı, yeterli önlem alınmadığında sömürgeciliğin bir aracı olacağı düşünülmüştür. Bu dönemde sanayileşmiş ülkeler ise doğrudan yabancı sermaye yatırımları çekebilmek için tanıtım ve teşvikler yolu ile birbirleriyle yarışmışlardır. Neticede gelişmekte olan ülkelerin çok büyük bir kısmı bu önemli dış finansman kaynağından yararlanamamıştır.
İnceleÖğr. Gör. Pınar Yürür
İçinde bulunduğumuz yüzyılda önce Balkanlarda ardından Kafkasya coğrafyasında ardı ardına yaşanan sivil toplum direnişleri ve Amerikan destekli darbe hareketleri, yeni yüzyılın nasıl şekilleneceğinin ve Sivil Toplum Örgütleri'nin bu yapılanmada alacağı rolün ve ağırlığının sorgulanmasını da beraberinde getirmektedir.
İnceleEMİNE GÜLSELCEN Kafkasyalı
İdris Küçükömer'in modernleşme, Batılılaşma, Türk modernleşmesi, demokrasi ve sivil toplum konularındaki düşüncelerini ele alan bu çalışmada, Küçükömer'i özgün kılan hususlar ortaya koyulmaktadır. İdris Küçükömer, Batı'nın günümüz siyasi yapısının oluşmasında feodal kurumlar ve burjuva sınıfının arasında yaşanan mücadelenin etkin olduğunu ve ortaya çıkan bütün siyasi, hukuki ve iktisadi gelişme ve düzenlemelerde bu mücadelenin izlerinin bulunduğunu ifade ediyor. Hİ¢lbuki bizde bu yapıların mevcut olmadığını ve Batı'daki mücadelelerin yaşanmadığını bu sebeple yapacağımız Batılılaşma hamlelerimizin köksüz olduğunu ısrarla vurguluyor. İdris Küçükömer, Batılılaşma'nın bizde sadece taklit düzeyinde kalmasının, yapılan aktarımların toplumda karşılığının olup olmadığının değerlendirilmemesinin günümüze kadar devam eden siyasi anlayışımızdaki kırılmalara yol açtığını belirtmiştir. Türkiye'de sivil toplum meselesini ilk defa gündeme getirerek sivil tolumun Türkiye'de de inşa edilmesi gerektiğini vurgulamıştır. İdris Küçükömer, toplumsal meselelere ilişkin birçok konuda hİ¢kim anlayışı sarsacak nitelikte düşünceler ileri sürmüştür. Bütün bir ömrünü ontolojik ve epistemolojik arayışla geçiren, bu arayışı boyunca en acımasız soruları kendisine ve kendi toplumuna soran Küçükömer, ne olduğunu/olduğumuzu anlayabilmek ve sonrasında da ne olması/olmamız gerektiğini ortaya koyabilmek için yoğun bir mücadele vermiştir.
İnceleYunus Turhan
Devlet-dışı aktörlerin küresel siyasetteki rolü artmaya devam ederken, sivil toplum kuruluşları (STK) gibi aktörlerin çeşitli politika alanlarına katılımdaki ağırlıkları önem kazanmaya başlamıştır. Öte yandan, devlet sınırları aşarak küresel etkileşime girebilen bu yapıların varlığı, ulus devlet merkezli karmaşık dünya yapısını tartışmaya açmıştır. Bu karmaşık yapı içerisinde, devletlerin istisnai konumu, çok-uluslu şirketler, hükümetler arası kuruluşlar ve STK'lar gibi kendilerine ikincil statü atfedilen aktörler tarafından sınırlandırılmaya başlanmıştır. Küresel gelişmelerin ve teknolojideki eşi görülmemiş büyümenin karşı konulmaz etkisiyle bu dönüşüm akademik çevrelerce de sıkça ele alınmıştır. Ortaya çıkan yeni durum, devlet merkezci geleneksel dünya sistemi paradigmasını temelden etkilemekle kalmamış, devlet dışı aktörlerin bizatihi sistemi dönüştürücü ve değiştirici potansiyelinin hak ettiği ilgiliyi görmesine imkİ¢n tanımıştır. Mevcut arka plan çerçevesinde, bu çalışma yorumlayıcı ve tanımlayıcı niteliksel bir sosyal araştırma metodolojisini izleyerek devlet-dışı aktörlerin ontolojik yapısına odaklanmaktadır. Özellikle, devlet dışı aktörler üzerine bir sınıflandırma yaparak, STK'ların tüzel kişiliklerini ortaya çıkarmayı temel almaktadır. Çalışmanın temel argümanı ise, STK'ların uluslararası tüzel kişiliğe sahip olmadıkları gerçeğini kabul ederek, devlet-dışı aktörlerin çeşitli politika alanlarında önemli ölçüde etkilerinin arttığını savunmaktadır
İnceleCanan Eyigün
Kamusal alanın bir aktörü olan düşünce kuruluşları, ortak endişe ve çıkar etrafında birleşen sivil toplumla ilişki içindedir. Düşünce kuruluşlarının toplumu harekete geçirme, topluma liderlik etme, kamusal tartışmaya teşvik etme ve fikir alışverişini kolaylaştırma gibi amaçlarıyla sivil toplum anlayışını güçlendirdiği iddia edilmektedir. Çalışma alanları, kaynakları, statüleri bulundukları ülkelere göre farklılık gösteren düşünce kuruluşlarının sivil toplum üzerindeki etkisi de farklı olabilmektedir. Bu çalışmada, düşünce kuruluşlarının sivil toplum anlayışının gelişmesindeki rolüne değinilmiş, Çin örneği üzerinden düşünce kuruluşları ve sivil toplum arasındaki ilişki açıklanmıştır. Dünyanın en iyi düşünce kuruluşları arasında yer alan üç Çinli düşünce kuruluşunun yapıları ve araştırma konuları incelenmiştir. Çin'de düşünce kuruluşlarının sivil toplumun gelişiminden çok siyasi toplumun gelişimine katkıda bulundukları tespit edilmiştir.
İnceleÖzge Can - Defne Gönenç
Hızlı sanayileşme, çarpık kentleşme ve derinleşen neoliberalizm çevre tahribatını giderek hızlandırmakta, bu tahribatı önlemek için farklı çevreci örgütlenmeler ortaya çıkmaktadır. Araştırmamızın amacı, Ege Bölgesi'nde faaliyet gösteren çevreci sivil toplum kuruluşlarını, kurumsal ve finansal özellikleri, amaçları, çevresel öncelikleri, stratejik eylemleri ve ilişkileri açısından çok boyutlu biçimde incelemektir. Toplam 150 çevreci kuruluştan anket yöntemiyle veri toplanmış ve tanımlayıcı istatistiksel analizler gerçekleştirilmiştir. Araştırma bulguları, incelenen çevreci örgütlerin hem çevre sorununa genel yaklaşımları hem de odaklandıkları çevresel meseleler açısından önemli bir çeşitliliğe sahip olduklarını göstermektedir. Öte yandan, bu kuruluşların amaç, faaliyet ve mücadele taktikleri, karar verici aktörler üzerinde doğrudan etki yaratmak yerine bireyleri ve toplumu bilinçlendirmeye dönük daha edilgen bir nitelik taşımaktadır. Bir diğer önemli bulgu, hem kaynak yetersizliği hem de ideolojik sebeplerle birçok çevreci örgütün bağlantı ve işbirliklerinin zayıf olmasıdır. Bu yetersizliklerin nedenleri, yereldeki etkin mücadele örneklerinin ve ortaklıkların hangi koşullarda ve nasıl çoğaltılabileceği, öne çıkan sorulardır.
İnceleSeda Gürel - Mehmet Akif Okur
İletişim çağında uluslararası politikanın kültürel çekicilik gibi parametrelerle kurduğu ilişki, en az ekonomik, politik ve askeri güç unsurlarıyla olan ilişkisi kadar önem arz etmektedir. Devlet aygıtının aktif rıza temeline dayanma ihtiyacının artması anlamına gelen bu durum iktidar ile sivil toplum arasındaki ilişkinin doğasını anlamaya yönelik çalışmaları daha da önemli kılmaktadır. Bu çalışmada hegemonik iktidarın inşasında kültürün bir araç vazifesi gördüğü ön kabulünden hareket edilerek sivil toplum ile kültür ilişkisinin doğasına odaklanılmaktadır. Bu çerçevede Antonio Gramsci ve Robert Cox tarafından hegemonik iktidarın kaynağının ne olduğu, hegemonik düzenin nasıl tesis edildiği ve hegemonyanın nasıl sürdürülebilir kılındığı üzerine yürütülen tartışmalar ve bu tartışmalar ışığında ortaya konulan kavramlar mercek altına alınmaktadır. Neticede gerek Gramsci'nin gerekse Cox'un perspektifinden hegemonik sistemlerin devletler arası ilişkilerle sınırlandırılmadığı, iktidarın köklerini sivil toplumdan aldığı, rıza üzerine kurulduğu ve aydınların yürüttükleri kültürel faaliyetlerle kritik bir rol üstlendikleri sonucuna varılmaktadır. En nihayetinde ortaya çıkan kavramsal çerçeve ile literatüre katkı sağlanmaktadır.
İnceleDr. Sermet Başaran
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü, "Engellilerin Toplumsal Entegrasyonunun Geliştirilmesi†(Improved Integration of Disabled Persons into Society) adıyla bir proje gerçekleştirmiş bulunmaktadır. Projenin en önemli etkinliklerinden biri, on altı ilde 1258 katılımla engelliler alanında faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin kapasitelerinin düzenlenen eğitim programları yoluyla güçlendirilmesi olmuştur. Eğitim başı ve sonunda yapılan anketlere göre, katılımcıların bilgi düzeyleri ortalaması 0-5 arası değerlendirmede, eğitim başında Avrupa Birliği fonlarından yararlanmada 1,85 ve Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme hakkında ortalama 2,11 olan dereceleri eğitim sonunda iki kat artışla 4,12 olarak tespit edilmiştir. Bu sonuç, STK'ların eğitime duyduğu ihtiyacı ve gerçekleştirilen eğitim programıyla bu ihtiyacın ne denli karşılandığını göstermesi bakımından önem taşımaktadır.
İnceleFiliz Cicioğlu
Günümüzde devletlerin uluslararası sistemde yegane aktör olmadığı kabul edilen bir gerçekliktir. Gerek uluslararası kurum ve kuruluşlar gibi devlet düzleminin üzerindeki aktörler, gerekse, askeri ve sivil bürokrasi, medya ve sivil toplum kuruluşları gibi alt toplumsal aktörler dış politikada karar verme süreçlerinde etkin rol oynamaktadırlar. Bu aktörler devletin karar süreçlerine ayrı ayrı etkide bulundukları gibi birbirlerini etkilemek suretiyle de dış politika karar çıktılarına katkıda bulunmaktadırlar. Türk dış politikasının uzun yıllardır gündeminden düşmeyen iki sorunu olan Kıbrıs konusu ve Ermenistan'la ilişkilerde de son dönemde STK'lar ön plana çıkmaya başlamışlardır. Bu çalışma devletlerin dış politika oluşum sürecinde tek aktör olmadığı gerçeğinden hareketle sivil toplum kuruluşlarının(STK) genelde Türk dış politikası, özelde ise Ermenistan ve Kıbrıs sorununa yaklaşımını analiz etmeyi hedeflemektedir. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Öncelikle genel olarak STK'ların Türk dış politikasındaki rolleri ve birtakım sorunlar analiz edilecek, ardından Türkiye-Ermenistan İlişkileri ve son olarak da Kıbrıs sorunu bağlamında STK'ların yaklaşımları ve sürece katkıları incelenecektir.
İnceleErkan Turan Demirel - Mehmet Ölmez - Uğur Çalıgülü
Bu çalışmada, Elazığ Sanayi Sitesi örneği ele alınarak, esnafların meslek kuruluşlarına ve sivil toplum örgüt-lerine bakış açıları incelenmiştir. Bu bağlamda Elazığ Sanayi Sitesi esnafının bağlı oldukları oda ile ilgili görüşleri, odalarından beklentileri, odalarla yaşadıkları problemler ve sivil toplum örgütlerine bakış açıları belirlenmiştir. Ayrıca meslek kuruluşları ile sivil toplum örgütlerinin ideal şartları sağlayıp sağlayamadıkları araştırılmıştır. Çalışmada öncelikle; sözü edilen kuruluşların tanımlarına ve amaçlarına kısaca değinilmiş ve akabinde elde edilen bulgulara göre önerilerde bulunulmuştur.
İnceleNuri Demirel
Farklı Bir Platformda Sivil Toplum ve Türkiye†isimli çalışmada, öncelikle civil society kavramının, dilimizdeki karşılığı olan sivil toplum kavramına evrilirken, yitirdiği ve bundan dolayı neden olduğu kavram ve anlam kargaşası ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Ayrıca sivil toplum kavramının, toplumların tarihsel boyutta geçirdikleri dönüşüm süreçlerindeki izleri tanımlanmaya çalışılmıştır. Sivil toplum kavramı öncelikle medenilik anlamı ve sonrasında, devletten ayrı bir alanı tanımlayan sivil toplum anlamı ile ele alınırken, kavramın siyaset alanındaki yansımalarından ziyade, sosyolojik boyutta kavramı ele alınmış ve tartışılmıştır. Sivil toplum kavramının kendisini var ettiği alanlardan biri olan sivil toplum örgütleri ve non-govermental organization (NGO) lar, temelde belirli niteliklerde sorgulanmış ve söz konusu sosyal alan sivil toplum örgütleri ve sosyal yaşam örgütleri olarak iki kategorik ayrımda tanımlanmıştır. Çalışmada Türk toplumsal tarihinin izlediği yol sivil toplum kriterinde sorgulanmış ve Türk toplumsal hayatının parçası olan sivil toplum örgütleri her açıdan tartışmaya açılmaya çalışılmıştır.
İnceleGizem Bilgin Aytaç
Bu çalışma küresel politikanın en tartışmalı alanlarından biri olan güvenlik çalışmaları içinde feminist teorilerin artan önemini bir örnek olay üzerinden irdelemeye çalışacaktır. Özellikle liberal ve eleştirel yaklaşımlar içinde farklı analiz boyutlarıyla çalışılan insan güvenliği tanımına, feministlerin nasıl cevap verdiği son derece güncel bir konudur. Kadınlar Irak gibi çatışma bölgelerinde sadece güvensizliğin mağduru değil, aynı zamanda insan güvenliğinin özgürleştirici değerini öne çıkaran, devlet merkezli eril güvenlik inşasıyla mücadele eden, güvenliği ve barışı talep eden ve üreten başat aktördür. Bu çalışma teorik olarak insan güvenliğinin feminist güvenlik çalışmaları üzerinden nasıl değerlendirildiğini irdeleyerek çatışma sonrası toplumlarda kadın güvensizliğinin hangi alanlarda gerçekleştiğini araştıracaktır. Çalışmamız Irak'ta 2012'de gerçekleşen saha çalışmasını kapsamaktadır. Bağdat ve Erbil'de sivil toplum örgütleri ve uzmanlarıyla yapılan görüşmeler değerlendirilecektir. Ek olarak, 2014'den sonraki İslam Devleti şiddeti üzerine olan gölge ve Irak Kadın Ağı raporları bize, STK'ların insan güvenliği çerçevesinde Irak'ta nasıl denetim mekanizmalarını oluşturduğunu gösterecektir.
İnceleReyhan Ballı - Bayram Baş
Bu çalışmada Fransa'da bulunan Türk sivil toplum kuruluşlarınca uygulanan Türkçe eğitimi sürecinin incelenmesi amaçlanmıştır. Daha önceki çalışmalar "Anadili ve Kültür Dersleri†(Enseignement des Langues et Cultures d'Origine / ELCO) ve "Uluslararası Yabancı Dil Dersleri†(Enseignements Internationaux De Langues Etrangݨres / EILE) kapsamında olan okullardaki Türkçe dersleriyle ilgilidir. Bu sebeple bu çalışmada sivil toplum kuruluşlarınca yürütülen Türkçe derslerinin incelenmesi hedeflenmiştir. Araştırma, Türkçe dersine yönelik öğretim programı, ders materyalleri ve mevcut eğitim ortamına yönelik sorunlar ve çözüm önerileri çerçevesinde yapılandırılmıştır. Araştırma, iç içe geçmiş tek durum çalışması ile desenlenmiş nitel bir çalışmadır. İnceleme nesnelerini, Paris'te bulunan sivil toplum kuruluşları, bu kuruluşlarda kullanılan eğitim programları ve materyalleri oluşturmaktadır. Çalışma grubuna, DİTİB ve Milli Görüş öğretmenleri, bu derneklerde Türkçe derslerine katılan 9-15 yaş grubundaki 15 öğrenci ve velileri dİ¢hil olmuştur. Çalışmada veri toplama aracı olarak görüşme ve doküman incelemesi kullanılmış, veriler içerik analizine tabi tutulmuştur. Araştırmada, sivil toplum kuruluşlarında yürütülen Türkçe öğretme sürecine yönelik bulgular sunulmuştur. Türkçe dersi esnasında karşılaşılan sorunlar; "müfredata, ders materyallerine ve öğretim programına, öğretmen seçimine, ders işlenişine, öğretmen, öğrenci ve veli iletişimine ve öğrencilerin konuşma dili olarak Fransızcayı seçmesine bağlı sorunlar†kategorileri altında bulgulanmıştır. Araştırmada kategorilendirilmiş sorunlara yönelik olarak öğretmen, öğrenci ve velilerce sunulan çözüm önerileri de aktarılmıştır.
İnceleÖzge Çalhan - Özlem Yatkın - Zeynep Ceren Köse
Sivil toplum kuruluşları temsil ettikleri kitlelerin seslerini çok yönlü duyurabilmek için alternatif bir seçenek olmaktadır. Bu kuruluşlar, doğru bir şekilde çalıştıkları takdirde bulundukları sektörün gelişimi için büyük adımlar atarlar. Farklı konularda toplumsal olaylara duyarlılık gösteren bu kuruluşlar toplumda destekledikleri kitleleri farklı platformlarda temsil etmektedir. Alanında başarılı bir örnek teşkil eden Dünya'da ve Türkiye'de konusunda en büyük mesleki sivil toplum kuruluşu ve de Konfederasyon olan TAŞPAKON (Tüm Aşçılar ve Pastacılar Konfederasyonu) gastronomi alanında önemli başarılara imza atmaktadır. Alanyazında sivil toplum kuruluşlarının temsil ettikleri alana katkılarının detaylı bir şekilde incelenmediği tespit edilmiş ve bu amaç doğrultusunda bu çalışmada bir süredir gelişmekte olan gastronomi alanının sektörel ayağında önemli bir rol oynayan TAŞPAKON değerlendirilmiştir. TAŞPAKON'un gastronomi alanına çeşitli açılardan yaptığı katkılar ele alınmıştır. TAŞPAKON'un başkanı ile görüşme yapılmış ve bu görüşmenin neticesinde çok yeni kurulmuş (2015) olan TAŞPAKON'un bu yeni yapılanmasına rağmen sektörel anlamda gerçekleşen başarısı ortaya konmuştur.
İnceleE. Doğan - Gürkan Çalmaşur
Özet: Bu çalışmanın amacı, Türkiye'de Gayri Safi Milli Hİ¢sıla ve Nüfus ile Sivil Toplum Kuruluşları arasındaki ilişkiyi incelemektir. Bu amacı gerçekleştirmek için 1968-2006 döneminde, Gayri Safi Milli Hİ¢sıla ve Nüfus ile Sivil Toplum Kuruluşları arasındaki ilişkiler, çok değişkenli eş-bütünleşme analizi, hata düzeltme-geliştirilmiş Granger nedensellik testleri ve vektör hata düzeltme modeli kullanılarak ekonometrik açıdan analiz edilmektedir. Analiz sonuçlarına göre, gayri safi milli hİ¢sıla ve nüfus ile sivil toplum kuruluşları arasında karşılıklı nedensellik ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Sivil Toplum Kuruluşları, Gayri Safi Milli Hİ¢sıla, Nüfus, Zaman Serisi, Birim Kök, Eş-bütünleşme Analizi, Granger Nedensellik,
İnceleÖzkan Yıldız
Gaziantep, Güneydoğu Anadolu'da tarihi, ekonomisi, sosyolojisi açısından özgün bir şehirdir. Ekonomik göstergelerde, Türkiye ortalamasının üstündedir. Bu nedenle, yoğun iç göç almaktadır. Kültürel ve sosyolojik açıdan kozmopolit bir özelliğe sahiptir. Geçmiş dönemlerde de gayrimüslim toplulukların bir arada uzun yıllar yaşadıkları görülmektedir. İmparatorluk zamanında toplum üzerinde dinin (İslam) yoğun baskısı vardır. Kentin toplumsal örgütlenişinde ve gündelik yaşamında dinin ve geleneksel unsurların baskın izleri hala görülmektedir. Bu makalede, kentin sivil toplum yaşamında geçişlilikler/süreklilikler "sosyolojik†açıdan konu edinmektedir. Kentin siviltoplum hayatına rengini veren dinamikler eleştirel analize tabi tutulmaktadır.
İnceleFigen Paslı - Faruk Koç
Bu çalışmanın amacı, geçici korunma altındaki Suriyelilere hizmet sunan sivil toplum kuruluşlarında (STK) görev yapan sosyal hizmet uzmanlarının aldığı rol ve sorumlulukları sosyal hizmet bakış açısı altında değerlendirmektir. Araştırma kapsamında elde edilen verilere göre geçici koruma altındaki Suriyelilere hizmet sunan STK'larda çalışan sosyal hizmet uzmanları sıklıkla mikro boyutta çalışmalar gerçekleştirmektedirler. Sosyal hizmet uzmanlarının çalışmaları sırasında en fazla kullandığı yaklaşım "Güçlendirme Yaklaşımı†olarak öne çıkmıştır. Ayrıca mesleki müdahaleler sırasında en fazla savunuculuk rolünden faydalanmışlardır. Sosyal hizmet uzmanlarının bu alanda en fazla karşılaştıkları problem ise dil bariyeridir. Sosyal hizmet uzmanları mesleki çalışmalarını sürdürürken müracaatçıyı kabul etme ilkesini uygulamakta zorlanmadıklarını belirtmişlerdir. Genel olarak STK'ların demokrasi kültürünü ve sosyal refahı hedef alan yapısının, sosyal hizmetin makro boyuttaki hedefleriyle örtüştüğü düşünülmektedir. Bu durum STK'ların yakın gelecekte sosyal hizmet uzmanları için ciddi bir istihdam alanı oluşturacağı beklentisini oluşturmaktadır.
İnceleZülfikar Bayraktar
Yerel yönetim kuruluşları, günlük hayatımızı yakından etkileyen hizmetleri yerine getiren birimlerdir. Bununla beraber, topluma yönelik bazı hizmetler, yerel yönetim dışında bireyler veya gönüllü kuruluşlar, bir diğer şekilde ifade edilecek olunursa, sivil toplum kuruluşları ile özel topluluklar tarafından da yerine getirilmektedir. Sivil toplum kuruluşlarını, resmi kurumlar dışında ve bunlardan bağımsız olarak çalışan; politik, sosyal, kültürel, hukukİ® ve çevresel amaçlar doğrultusunda ikna ve eylemlerde bulunan; üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle alan; kİ¢r amacı gütmeyen ve gelirlerini bağışlar veya üyelik ödemeleri ile sağlayan kuruluşlar olarak tanımlamak mümkündür. Sağlık, eğitim, insan hakları, ekonomik kalkınma ve barış gibi pek çok toplumsal konu ile mücadelede, gerek ülkemizde gerekse de dünyada, sivil toplum kuruluşlarının konumu tartışılmaz hİ¢le gelmiştir. Sivil toplum kuruluşları genel başlığı altında değerlendirilmesi mümkün olan göçmen sivil toplum kuruluşlarının sayısı, günümüz Türkiye'sinde gün geçtikçe artış göstermektedir. Özellikle büyük şehirlerde aynı fikri, kültürü, gelenek ve göreneği paylaşan insanların birlikte hareket edebilme amacıyla kurdukları bu kuruluşların, geleneksel kültürün aktarımında ve bu kültürün yaşatılmasındaki yeri ve önemi yadsınamayacak ölçüde önemlidir. Makalede bu bağlamda, geleneğin aktarımında ve yaşatılmasında özellikle göçmen sivil toplum kuruluşlarının yeri ve önemi konusu, İzmir Bosna Sancak Kültür ve Yardımlaşma Derneği örneği üzerinden tartışılacaktır.
İnceleAslı Yönten Balaban - İnci Çoban İnce
Herhangi bir karşılık beklemeksizin yapılan çalışmalar olarak tanımlayabileceğimiz gönüllü faaliyetler, toplumsal yapının güçlendirilmesinde önemli bir yere sahiptir. Gençlerin gönüllü faaliyetlere katılımı, kişisel gelişimlerinin yanı sıra toplumsal bütünleşmelerini sağlayarak gençleri katılımcılık alanında aktif hale getirecektir. Çalışmada, Türkiye'de sivil toplum kuruluşlarında gençlerin gönüllülük faaliyetleri, TEGV örneği üzerinden ele alınarak, bireylerin gönüllülük algısı ve bu tür gönüllü çalışmaların genç gönüllülere ve topluma yapacağı katkıların değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
İnceleAhmet Nafiz Ünalmış
Filiz Tufan Emini tarafından kaleme alınan ''Göç Sonrası Sorunların Çözü- münde Sivil Toplum Stratejisi'' adlı eser, dört bölümden meydana gelmek- tedir. Çalışmanın ilk üç bölümünü ko- nuya dair çeşitli kavramların ve ku- ramların açıklaması oluşturmaktadır. Bu bağlamda, tanımlayıcı yönü ağırlıklı bir çalışmadır.
İnceleAli Artam Ayyıldız - Kasım Karataş
Göç yönetimi için gerekli politikaların oluşumunda Sivil Toplum Kuruluşlarının önemli bir aktör konumunda olduğu bilinmektedir. Göçmenlere yönelik hizmet sunan bu örgütler; yerel toplum üyelerince kurulduğu gibi göçmen ve mülteciler tarafından da oluşturulabilmektedir. Göçmen örgütlerinin, göç ile ilgili bilimsel çalışmalarda giderek daha fazla ilgi gördüğü vurgulanırken, yapılan çalışmaların göçmen örgütlerinin yapısal özellikleri ile yürüttükleri faaliyetlere odaklı olduğu görülmektedir. Bu çalışmada; göçmenler tarafından oluşturulan Sivil Toplum Kuruluşlarında lider konumda olan yöneticilerin deneyimlerinde sosyal uyuma verilen anlamın Yorumlayıcı Fenomenolojik Analiz ile incelenmesi amaçlanmıştır. Kartopu yöntemi ile ulaşılan 10 katılımcı ile yarı - yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Katılımcıların deneyimlerinden - incelenen fenomen olarak - sosyal uyum algılarının nasıl olduğu analiz edilmiştir. Çalışmada göçmen liderlerin ifadelerinden ortaya çıkarılan sosyal uyum algılarını tanımlayan üç ana tema belirlenmiştir. Bu temalar; " tek başına çaresiz kalmanın önlenmesi †, " yerel toplumda hakim olan göçmen imajında değişim " ile " topluma katılımın düzenlemelerle desteklenmesi †dir. Göçmenler tarafından oluşturulan STK'ların yöneticileri ile yapılan görüşmelerden ortaya çıkarılan bu temalar; göçmen ve mülteciler ile ev sahibi toplumun karşılıklı etkileşimlerinin önemini vurgulamaktadır. Bu etkileşimlerin hükümet düzeyinde de gerçekleşmesi gerekliliği ile buna ilave olarak kurumsal ve toplumsal yaşamda da önemli olduğu düşüncesinin yoğunluğu dikkat çekmektedir. Çalışma sonuçları doğrultusunda; göçmen derneklerinin lider konumundaki yöneticilerinin sosyal uyuma verdikleri anlamların sosyal uyumun geliştirilmesinde etkili bir şekilde ele alınması için bu oluşumlarla işbirliği içinde çalışılması ve onların desteklenmeleri önerilmektedir.
İnceleFatih Kucur - Mahmure Nur Bayram
Sivil Toplum Kuruluşları (STK), uyum faaliyetlerinin gerçekleşmesi adına önemli bir rol üstlenmektedir. Bu faaliyetlerin yürütülmesi esnasında, ihtiyaçların tespitinden, karşılanmasına kadarki tüm süreçlerde birtakım sorunlar yaşanabilmektedir. Bu nedenle bu çalışma, göçmen gruplarla çalışan STK yetkililerinin, göçmenlerin uyum sürecine yönelik gerçekleştirdikleri faaliyetler süresince yaşadıkları sorunların değerlendirilmesi amacı ile yürütülmüştür. Çalışma gerçekleştirilirken STK'ların çalışma içeriklerinin ve yaklaşım biçimlerinin coğrafi ve kültürel açıdan farklılaşıp farklılaşmadığının görülebilmesi hedeflenmiştir. Coğrafi ve kültürel olarak Şanlıurfa ve İstanbul olmak üzere iki farklı il seçilmiş ve bu iki ilde sığınmacılarla çalışan STK yöneticileri ile yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Kartopu örnekleme yöntemiyle 9 katılımcıya ulaşılmıştır. Görüşmeler doğrultusunda, göçmenlerle çalışma deneyimi, uyum faaliyetleri, göçmen çalışmasında kültürel değerler, göçmen çalışmalarının etkililiğine yönelik değerlendirmeler olmak üzere dört ana tema ortaya çıkmıştır. Araştırma sonucunda elde ettiğimiz veriler bu iki şehir özelinde STK'ların çalışma ve uygulama biçimlerinin benzer olduğu göstermiştir. Elde ettiğimiz bu sonucun, hem Türkiye özelinde yaşanan iç göç yoğunluğunun bölgesel farklılıkları giderek azaltması, hem küreselleşme sürecinde ülkelerin ve şehirlerin benzeşmesi hem de kurumsal yapıların giderek yerel yaklaşımlardan uzaklaşması ile ilişkili olduğu düşünülmüştür.
İnceleMelek Halifeoğlu - Mehmet Yetiş
Devlet ve sivil toplum arasındaki dikotomik ilişkiyi ele alan kuramsal sorunsal antik, pre-modern ve modern siyaset felsefesi geleneklerinde bir dizi epistemolojik kopuş ve sürekliliği dışavurur: örneğin, Aristotelesçi koinoniapolitike, doğal hukuk kuramları, klasik ekonomi politik, Hegel'in etik devlet kuramı, Marx'ın eleştirel sınıf kuramı ve Gramsci'nin tarihsel bloka ilişkin üstyapısal analizi. Antik toplumda Aristotelesçi koinonia politike anlayışı, siyasal düzeyin bütün diğer topluluksal varoluş biçimleri üzerindeki belirleyici üstünlüğünü yansıtır. Doğal hukuk kuramları sivil toplum ve devlet arasındaki ayrımı nüve hİ¢linde formüle ederken, klasik ekonomi politik bu ikiliğin açık bir şekilde anlamlandırılması ve sivil toplumun politik toplum ya da devlet karşısında birincilleştirilmesi bakımından önemli bir aşamayı temsil eder.Hegel, modern toplumda yeni bir sittlichkeit'ın (etik yaşam) oluşturulmasını öngören etik-politik projesi bağlamında, sivil toplum-devlet ikiliğini yeniden ele alarak, devleti sivil tolum karşısında yeniden ayrıcalıklandırır ve belirleyici uğrak konumuna getirir. Hegel'in diyalektiğini tersine çeviren Marx ise, erken dönem çalışmalarından başlayarak, sivil toplumun siyasal devlet karşısında belirleyici olduğunu vurgular. Marx'ın ikiliğin bileşenlerine yönelik sınıfsal yaklaşımını benimseyen Gramsci, sivil toplum ve devleti ekonomik yapı ile üstyapının organik bütünlüğü olarak tanımladığı tarihsel blokun üstyapısına yerleştirir. Sivil toplumu hegemonik üstünlüğün açığa çıktığı bir uğrak olarak analiz ederken,politik toplum ya da devletin yerine getirdiği zorlama ve tahakküm işlevleri üzerinde durur.Bu makale, söz konusu sorunsalın temel özelliklerini araştırarak ortaya çıkarmayı ve anıtsal önemdeki Hapishane Defterleri'nde Gramsci'nin bu ikiliğe yönelik kuramsal tartışmaya yaptığı dikkat çekici katkıyı incelemeyi amaçlamaktadır.
İnceleTuğçe Dağdeviren
Sivil toplum kavramının ortaya çıkışı Antik çağlara kadar gitmektedir. Kavramın gönüllülük ve kolektif yapıların bir arada bulundurulması anlamında yaygın kullanımı görülmekle birlikte, sivil toplum dar anlamda devlet otoritesi ve kanun gücü altında yönetilen siyasi bir topluluğu ifade etmek için kullanılmaktadır. Çalışmada sivil toplumun kavramsal ve tarihsel çerçevesi Antik yunandan başlayarak ele alınmakta olup, Gramsci'nin sivil toplum kavramına yönelik getirdiği ideoloji ve hegemonya tartışması ekseninde gelişimine yer verilmektedir. Gramsci, egemen sınıfların sivil toplum üzerinde açıkça değil ancak örtülü şekilde uyguladığı kültürel tahakkümü hegemonya olarak adlandırmış ve bu alanı rızaya dayalı hegemonya alanı olarak kabul etmiştir. Bu bağlamda Marksizm'in alt-üst yapısalcı analizinde Gramsci'nin sivil toplumunun konumlandırdığı yer, tarihsel blok ve aydınlar ekseninde açıklanmaktadır.
İnceleErdi Topçuoğlu
Sivil toplumun son beş yılını mercek altına alma amacını taşıyan bu çalışmada üç soruya cevap aranmaktadır. Bu sorular 1. Sivil toplum küresel ölçekte son beş yılda ciddi bir geri çekilme yaşamakta mıdır?. 2. Eğer bir geri çekilme söz konusuysa bu geri çekilme tarihsel olarak çoğulcu geçmişe sahip poliarşik ülkeri de kapsamakta mıdır?. 3. Çoğulcu ve poliarşik ülkelerde de sivil toplum ve sivil alan zarar görümüşse çoğulcu ve poliarşik olmayan ve pandemi dönemini popülist iktidarla atlatmaya çalışan ülkelerde sivil alan ne kadar zarar görmüştür? Masa başı çalışması olarak gerçekleştirilen çalışmada sivil toplumun küresel ölçekte son beş yılına ışık tutmak için CIVICUS raporları ve Carnegie Protest Tracker verileri referans alınmış, ayrıca 6 ülke ölçeğinde yapılan karşılaştırmalar için ise The Economist Intelligence Unit (EIC), Freedom House, V-Dem (Varience of Democracy/Demokrasi Çeşitleri) ve son olarak Skaaning Ölçeği'nden faydalanılmıştır. Çalışma sonucunda tespit edilen bulgular: 1. küresel ölçekte sivil toplumun son beş yılda ciddi bir gerileme yaşadığı, 2. bu gerilemenin tarihsel olarak çoğulcu geçmişe sahip poliarşik ülkeleri çok ciddi bir şekilde etkilemediği, 3. tarihsel olarak çoğulcu ve plüralist olmasa da demokratik endekslerde üst sıralarda yer alan ülkelerde pandemi dönemi popülist iktidarlarla birleştiğinde özellikle siyasal özgürlüklerin ciddi anlamda olumsuz etkilendiği lakin sivil alanın direnmeye devam etmekte olduğudur.
İnceleM. Halis Özer
Sivil toplum kuruluşları, 1980'li yıllardan itibaren ülkelerin ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarında gördükleri işlevleriyle önemli birer aktör haline gelmişlerdir. Bu çalışmada; sivil toplum olgusuna ve onun taşıyıcı unsuru olan sivil toplum kuruluşu kavramına değinilerek, sivil toplum kuruluşlarının toplum üzerindeki iktisadi ve sosyal fonksiyonlarının ortaya konulması amaçlanmaktadır. Yapılan çalışma sonucunda sivil toplum kuruluşlarının; kendi amaçları doğrultusunda, toplumsal faydaya yönelik faaliyetleriyle, ilgili oldukları konularda toplumu bilinçlendirebildikleri ve kamuoyu oluşmasını sağladıkları, toplumun istemleri doğrultusunda bir baskı unsuru olabildikleri, demokratik iç işleyişleri ile üyelerine demokratik tutum ve sivil zihniyet kazandırabildikleri, dolayısıyla sivil toplumun gelişiminde işlevsel bir rol aldıkları, yabancılaşmanın olduğu toplumlarda, insanların bir araya gelerek toplumsal dayanışmalarına yol açtıkları, iktisadi alanda ise gelişme ve kalkınma konularında başta olmak üzere ekonomik ilişkilerin ve organizasyonların yapılanmasında öncülük ettikleri görülmektedir
İnceleHicran Atatanır
Sosyal yardım politikaları yoksullukla mücadelede anlamlı bir fark ortaya koyamadığında, ekonomik eşitsizlikleri ve sosyal adaletsizlikleri süreğen kılarak yoksulluğu yönetmenin bir aracına dönüşebilmektedir. "Araçsallaşan†sosyal yardım toplumdaki üretim, mülkiyet ve bölüşüm ilişkilerinin doğasına eşlik eden her türlü adaletsizlik ve eşitsizliği kurumsallaştırma riski de taşımaktadır. Bu risk en çok da insan haklarını tehdit etmektedir. Bu bağlamda araştırmamız sivil toplum örgütlerinin (STÖ) sosyal yardım uygulamalarında hak temelli bir yaklaşımı esas alıp almadığı sorusuna odaklanmaktadır. Soru formumuz hak temelli yaklaşımın pratikteki bileşenlerini oluşturan güçlendirme, ayrımcılık karşıtlığı ve eşitlik, katılımcılık, hesap verebilirlik prensipleri ile kamu ile işbirliği prensiplerinin STÖ'lerin sosyal yardımlarında nasıl bir karşılığa sahip olduğunu anlamaya yönelik sorular üzerine kurgulanmıştır. Bu kurgu bize, sosyal yardım ediminde bulunan STÖ'lerin yoksullukla mücadelede ve insan haklarının gerçekleştirilmesinde nerede durduğuna yere dair kapsamlı bir veri seti sunmuştur. Elde edilen bulgular çerçevesinde sosyal yardımların gereksinim sahibi insanların hayatlarına dokunduğu ve kalıcı etkiler doğurabildiği bilinmesine karşılık bu yardımlara ilişkin gerek mevzuat alt yapısının gerek sosyal yardım süreçlerinin sahip olması gereken asgari standartlara haiz olmaktan büyük ölçüde yoksun ancak geliştirilebilir olduğu görülmüştür.
İnceleDoğa Başar Sarıipek
Sosyal politikanın geleceğini tartışmak, aslında sosyal politika kurumlarının geleceğini ve aralarındaki işbölümünün niteliğini tartışmaktır. Nitekim devlet, aile, piyasa ve sivil toplum örgütleri şeklinde sayabileceğimiz bu kurumlar arasındaki ilişkinin niteliği, aslında her toplumun sosyal koruma rejimini de belirlemektedir. Bu kurumlar arası ilişkide asli ve değişmez olması gereken aktör devlettir. Yani devletsiz bir sosyal politika düşünmek mümkün değildir. Devletin bu değişmezliği içinde diğer kurumların rolü ise onu tamamlamaktır. Ancak son yıllarda neoliberal düşüncelerin başını çektiği bir dizi değişimle birlikte, devlet temelli refahtan, çoğulcu refah düzenine geçişin önü açılmaya çalışılmakta ve sivil toplum örgütlerinin rol ve sorumluluğu da yeniden tanımlanmaktadır. Bu süreçte, sosyal politika kurumları arasındaki geleneksel birbirini "tamamlama†ilişkisi, "ikame†ilişkisine dönüştürülmeye çalışılmakta ve devletin sorumluluğu diğer kurumlara devredilmeye çabalanmaktadır. Sosyal korumaya sadece maliyet penceresinden bakan ve sosyal harcamaları azaltmayı tek hedef olarak belirleyen bu bakış açısı, iddia ettiğinin aksine sosyal politikanın değişen toplum koşullarına uyarlanması ve geleceğinin güvence alınması değil, aksine "hak temelli sosyal politika†yaklaşımından uzakla- şıp, "hayırseverlik temelli sosyal politika†yaklaşımına geçiş anlamına gelmektedir. Sivil toplum örgütlerinin bizzat devlet tarafından güçlendirilmesiyle koşut yürütülmeye çalışılan bu süreç, kesin olarak vatandaşların sosyal politika haklarında bir gerilemeye işaret etmekte ve sivil toplum örgütlerinin geleneksel olarak üstlendiği bireylerin sosyal koruma rol ve sorumluluğunun da içini boşaltmaktadır.
İnceleAyşe Banu Bıçakçı
Sivil Toplum Kuruluşları (STK'lar), demokratik toplumların belkemiğidir. Farklı alanlarda, bağımsız olarak sivil toplumun faydası için çalışan bu kuruluşlar Halkla İlişkiler yönetim ve uygulamaları açısından da önemli merkezlerdir. Ancak Halkla İlişkilerin toplumsal dönüşüme katkı sağlayabilmesi için kurum merkezli bir kavramsallaştırmanın dışına çıkılmalıdır. Alan yazında eleştirel ve kültürel yaklaşımlar ekseninde; postmodernizm, aktivizm gibi konularla bağlantılı, yeni bir Halkla İlişkiler kavrayışı ortaya çıkmaktadır. Halkla İlişkilerin bu tanımının işlevsel hale gelmesi, alandaki öğrencilerin eğitimlerinde sivil toplum konusunda bilinçlenmelerinin desteklenmesiyle mümkündür. Bu bağlamda çalışmada Halkla İlişkiler lisans eğitiminde mesleğin "kamu yararı†boyutuna dair öğrencide nasıl bir anlayış geliştirildiğinin bölüm-STK iş birliklerine dayanarak sorgulanması ve bu yönde öneriler getirilmesi amaçlanmaktadır. Çalışmada Türkiye'deki Devlet ve Vakıf üniversitelerinde Halkla İlişkiler eğitimi verilen lisans programları incelenmiştir. STK'larla olası iş birliklerinin varlığı ve niteliği yapılandırılmış görüşme yöntemi ile sorgulanmış ve yüzde 43 oranında katılım sağlanmıştır. Araştırmada sonuç olarak ülkemizdeki Halkla İlişkiler bölümlerinin STK iş birliklerinin ulusal düzeyde, kısa süreli ve sürdürülebilirlikten uzak olduğu, farklı sınıf seviyelerindeki dersler kapsamında konuya yer verildiği ve en çok sağlık alanında çalışmaların yapıldığı belirlenmiştir.
İnceleVolkan Yavaş - Ferhan Kuyucak Şengür - Armağan Macit
Havacılık sektörü tarihi boyunca teknolojik, yasal ve idari olarak gelişerek çevresindeki süreci ilerletmek için çözümler üretmiştir. Diğer yandan da dış çevresindeki belirsizliklere, değişimlere ve olumsuzluklara karşı mücadele etmek ve uyum sağlamak zorunda kalmıştır. Bunların nadiren sektöre olumlu yansımaları olsa da çoğunlukla olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir. 2020 yılı itibariyle tüm dünyanın gündemine tekrar dahil olan salgın hastalıklar da bunlardan biridir. Yakın geçmişte çeşitli düzeylerde salgın hastalıklar riski olsa da tüm dünyanın ortak kaygısı haline gelen Koronavirüs (Covid-19) şüphesiz en sembolik olanlardan biri olarak kalacaktır. Havacılık sektörü tüm paydaşlarıyla hem bireysel hem de örgütlenerek sektörü ayakta tutmak için mücadele ettiği bir dönemle yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bu konuyla ilgili olarak havayolları, havalimanları ve yolcular açısından çeşitli akademik çalışmaların da yapıldığı bilinmektedir. Ancak otoriteler, kurum ve kuruluşlar perspektifinden sınırlı sayıda çalışma ortaya konmuştur. Bu çalışma ile de akademideki bu eksikliği gidermek amaçlanmıştır. Çalışmada, Covid-19 sürecinin yönetişimi de dİ¢hil olmak üzere iç ve dış tedbirler incelenmiştir. Bu anlamda Uluslararası Otoriteler ve Sivil Toplum Kuruluşlarının Covid-19 sürecinde yapmış olduğu çalışmalar derlenmiştir. Covid-19 sürecinde ortaya konan bu çalışmalar değerlendirilerek havacılığın sürdürülebilirliği ve geleceği için çözüm önerileri sunulmuştur.
İnceleBaki Erken
Siyaset ve toplumu modern kavramlar olarak ele alan ve onları ayıran ilk düşünürlerden birisi Hegel'dir. Hegel'in sivil toplum ve devlet anlayışı klasik felsefeye ve idealizme dayanır. Onun İdea sistemi içerisinde yer alan siyaset bir etik yaşam amacıdır. Sivil toplum ve devlet de nesnel ruhun bir kategorisi olan etik yaşamın uğraklarıdır ve diyalektik olarak gerçekleşirler. Özgün bir düşünce olarak, Hegel sivil toplum ve devleti karşıt konumlandırmış ve etik yaşamın gerçekleşmesi için sivil toplumdan devlete geçişi öngörmüştür. Gereksinimlerin karşılandığı zorunlu bir tikellikler alanı olan sivil toplum yoksulluğu ve yozlaşmayı üretir. Etik yaşamın gerçekleştiği uğrak olan devlet ise evrenselliğin en üst formudur. Somut olarak Hegel, güçler ayrılığını esas alan anayasal monarşik devleti incelemiştir.
İnceleAli İhsan Öztürk
Bu makalemizde, Birinci Dünya Savaşı'nın hemen başlangıcında gerçekleşen bir sivil toplum girişimi öyküsü anlatılmaktadır. Savaşın başlangıcında ve henüz Osmanlı Devleti savaşa katılmadan önce, İstanbul'da Haliç Vapurları Şirketi tarafından taşıma ücretlerine yapılan zammın, halkın tepkisi sonucu geri alınması ilgi çekici bir olay olsa gerek
İnceleEMİNE GÜLSELCEN Kafkasyalı
İdris Küçükömer'in modernleşme, Batılılaşma, Türk modernleşmesi, demokrasi ve sivil toplum konularındaki düşüncelerini ele alan bu çalışmada, Küçükömer'i özgün kılan hususlar ortaya koyulmaktadır. İdris Küçükömer, Batı'nın günümüz siyasi yapısının oluşmasında feodal kurumlar ve burjuva sınıfının arasında yaşanan mücadelenin etkin olduğunu ve ortaya çıkan bütün siyasi, hukuki ve iktisadi gelişme ve düzenlemelerde bu mücadelenin izlerinin bulunduğunu ifade ediyor. Hİ¢lbuki bizde bu yapıların mevcut olmadığını ve Batı'daki mücadelelerin yaşanmadığını bu sebeple yapacağımız Batılılaşma hamlelerimizin köksüz olduğunu ısrarla vurguluyor. İdris Küçükömer, Batılılaşma'nın bizde sadece taklit düzeyinde kalmasının, yapılan aktarımların toplumda karşılığının olup olmadığının değerlendirilmemesinin günümüze kadar devam eden siyasi anlayışımızdaki kırılmalara yol açtığını belirtmiştir. Türkiye'de sivil toplum meselesini ilk defa gündeme getirerek sivil tolumun Türkiye'de de inşa edilmesi gerektiğini vurgulamıştır. İdris Küçükömer, toplumsal meselelere ilişkin birçok konuda hİ¢kim anlayışı sarsacak nitelikte düşünceler ileri sürmüştür. Bütün bir ömrünü ontolojik ve epistemolojik arayışla geçiren, bu arayışı boyunca en acımasız soruları kendisine ve kendi toplumuna soran Küçükömer, ne olduğunu/olduğumuzu anlayabilmek ve sonrasında da ne olması/olmamız gerektiğini ortaya koyabilmek için yoğun bir mücadele vermiştir.
İnceleKemal Günay - Yeşim Güçdemir
İklim krizi, kolay kavranamayan, çok fazla dikkat çekmeyen, ne kadar yaşamsal olduğu bir türlü toplumlar ve bireyler üzerinde etkili olamayan bir konudur. İklim krizinin ne olduğunun hem kuruluşlar hem de bireyler için ne anlama geldiğinin daha iyi anlaşılmasının gerekli olduğu genel olarak bilinmektedir. İklim kriziyle ilgili olarak daha iyi iletişim kurulmasına, bir kültür politikasına dönüştürülmesine yardımcı olabilecek yaklaşımların, süreçlerin, yöntemlerin ve araçların belirlenmesine ihtiyaç olduğu da bir gerçektir. Bu çalışmada iklim krizi ve çevre üzerine çalışmalar yapan, bu konu üzerine algı ve farkındalık oluşturmaya çalışan sivil toplum kuruluşları incelenmiştir. Bu bağlamda STK'ların 2020 ve 2021 yılları arasında Twitter uygulamasında yapmış olduğu tüm tweetler incelenmiş, LDA konu modelleme yöntemiyle STK'ların hangi tema başlıklarını tartıştığı ortaya çıkartılmıştır. Araştırmanın sonucu olarak sırasıyla %19.5 ile biyoçeşitlilik, %13.3 iklim, %11.7 sürdürülebilirlik, %10.2 çevre, %10.1 aktivizm, %9.8 diğer, %9 bilgilendirme, %8.4 sosyal sorumluluk, %8 madencilik olarak tespit edilmiştir.
İnceleMehmet Halis Özer - Cenk Aksoy
Modern toplumlarda, kİ¢r amacı gütmeyen, kolektif yarar esasına göre çalışan, kamuoyunu aydınlatmak ve yönlendirmek için gönüllülük esasıyla hareket eden, üyelerinin ve toplumun taleplerini gerek siyasal otoriteye gerekse de kamuoyuna ileten kuruluşlar, sivil toplum kuruluşu olarak tanımlanmaktadır. Bu araştırma konusunun kapsamına, ekonomik gelişme ve kalkınma perspektifinde, toplumun ve üyelerinin ekonomik çıkarlarını maksimize etmeye çalışan, kİ¢r amacı gütmeyen İktisadi konulu sivil toplum kuruluşları girmektedir. İşadamları dernekleri, İşkadınları dernekleri, genç işadamları dernekleri, organize sanayi bölgeleri işadamları dernekleri, ticaret odaları, sanayi odaları, esnaf ve zanaatkar odaları, serbest meslek odaları, ihracatçı birlikleri gibi sivil toplum kuruluşları, çerçevesini çizdiğimiz bu tanımlama içine giren iktisadi amaçlı sivil toplum kuruluşlarıdır. Türkiyede özellikle son on yılda birçok kentte, bu tanım içerisine giren işadamları dernekleri, işkadınları dernekleri, kent ihracatçılar birliği gibi birçok organizasyon teşekkül etmiş durumdadır. Fakat bu tip sivil toplum kuruluşlarının, yaptıkları faaliyetlerle; istihdam, işgücü niteliği, üretim ve dış ticaret gibi ekonomik göstergelere ne derece katkı yaptıkları ölçülebilir değerlerle ortaya konulmuş değildir. Bu çalışmanın amacı, bu konuda bir kent örneklemi üzerinden yapılacak çalışmalara ışık tutacak teorik çerçeveyi ortaya koymaktır. Böylelikle ulusal ve yerel kalkınmada iktisadi amaçlı sivil toplum kuruluşlarının muhtemel rollerinin öneminin ortaya konulması hedeflenmektedir.
İnceleHülya Eşki Uğuz - Fırat Harun Yılmaz
Temsili demokrasinin modernite projesinden ve ulus devletin temel toplumsal birim olmasından kaynaklanan dayanaklarının hızla aşındığı günümüzde temsili demokrasilerin kendi meşruiyetlerinin yanı sıra katılımcı demokrasi pratiklerine yer açmak zorunda kalması Tekeli'yi, bu iki demokrasi anlayışının iç içe nasıl var olabileceği sorusu üzerine düşünmeye zorlar. Bu aslında demokrasilerin nasıl daha demokratik kılınabileceğine ilişkin bir soru olup, onun çalışmalarında soru iki farklı düzlemde yanıt bulur. Düzlemlerin ilkinde karşımıza çıkan sivil toplum kuruluşlarıdır ve ona göre STK'ların kamu alanındaki etkinliği artırılarak STK'lara yaşamı zenginleştirme, çoğulculuğu gerçekleştirme, bireylere kamusal özne olma yolunu açma olanağı sağlanmalıdır. Diğer düzlemde ise bireyin var olduğu alanlar olarak bu rol yerele biçilir ve onun anlatısında yerel, temsili demokrasinin katılımcı demokrasi ile bütünleşebilmesinin en iyi araçlarından birisine dönüşür. Büyük ölçüde onun düşünceleri etrafında şekillenen bu çalışmada STK'lar, Tekeli'nin yaptığı gibi farklı noktalardan hareketle kuşatılmaya çalışılmıştır. Öncelikle STK'lara temsili demokrasinin yetersiz kalmasından ve katılımcı demokrasi kavramının gelişiminden hareketle ulaşılmaya çalışılmıştır. Öte taraftan onun işaret ettiği üzere demokrasilerin performansının katılımcılıkla doyurucu hale gelmesinde en iyi uygulama ölçeği olarak yerel yönetimler üzerinde durulmuştur.
İnceleHakan Şahin
Muhammed peygamberin zamanında dünya sahnesinde adından söz edilen iki süper güç bulunmaktaydı. Bunlar Roma İmparatorluğu ve Sasani İmparatorluğu'dur. Arap Yarımadası bu iki devlet arasında gerçekleşen politik mücadelenin yoğun olduğu bir coğrafi bölge idi. Mekke, stratejik konumu ve kültürel/idari yapısı itibariyle iki imparatorluk halkı için bir ticaret ve turizm merkezi, bir vergi cenneti ve serbest bölge konumundaydı. Bunun başlıca nedenlerinden biri Mekke'de kurumsallaşmış bir merkezi otoritenin bulunmayışıydı. Bir merkezi otoritenin bulunmaması Mekke'de örfe dayanan güçlü bir sivil toplum yapısının oluşmasına neden olmuştur.
İnceleTuba Gün
Bu çalışmanın amacı, sivil toplum ve demokrasi kavram ve uygulamalarının İslam'ın temel ilkeleriyle ilişkisini ortaya koyan çalışmalara ilişkin bir literatür vermektir. Sivil toplum ve demokrasi kavramları ilk ortaya konulduklarından bu yana farklı anlam çerçevelerinde yorumlanmış olsalar da etimolojik olarak Antik Yunan'a dayandıkları için genellikle Batı'ya referansla ve Doğu (İslam) karşıtlığı üzerinden okunmaktadırlar. Bu okuma, birçok tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Bu çalışma, sivil toplum ve demokrasi kavramlarının teorik olarak İslam'da ve pratik olarak Müslüman Doğu toplumlarında herhangi bir karşılığının olup olmadığı sorusuna verilen cevapları ele almakta ve bunları sınıflandırmaya çalışmaktadır. Bu çerçevede, sivil toplum ve demokrasi kavramlarının İslam'da bir karşılığının olduğu, bu kavramlarla İslami değerler arasında herhangi bir uyuşma olmadığı ve İslami ilkeler ve Müslüman toplumlarla bu kavramlar arasında kısmi ve bağlamsal bir ilişki olduğuna vurgu yapan üç temel kategori oluşturulmuştur. Sonuç olarak, sivil toplum ve demokrasi kavramlarının İslami ilke ve değerlerle uyumununmevcut toplumsal değerler çerçevesinde ele alınması gereğine değinilmiştir.
İnceleMiguel İngel Garcİa Oca - Natacha Leon Alvarez - Luis Jaİ©n Caparrݳs
Kamu idareleri ile Sivil Toplum Örgütlerinin toplu hareketleri arasındaki ilişki İspanya'da oldukça yenidir. Örgütlerin sürekli aktiviteleri nedeniyle pek çok önemli adım atılmış olsa da, bu adımlar örgütsel hareketlerin oldukça büyüdüğü son yirmi yıla odaklanmıştır. Bu çalışma, yirminci yüzyılın son ikinci yarısında İspanya'nın tarihi gelişmesinin örgütlerle olan ilişkisine ve aynı zamanda günümüzde engelli insanların erişimlerini ve haklarını koruyup destekleyen düzenlemelere, kanun ve yasalara odaklanmaktadır ki, toplu örgütlenmelerin ana odağı ve varlık nedeni de budur. Makale aynı zamanda günümüzdeki durumu tasvir etmekte, kamu idareleri ile sivil toplum örgütlerinin beraberce ve Avrupa Birliği ve diğer yüksek mercilerin getirdiği yeni kurulan bağlantılarla nasıl çalıştığıyla ilgili örnekler sunmaktadır. Durumu daha iyi açıklayabilmek için Madrid'de bulunan Omurilik Hasarı Vakfı'nı içeren bir vaka örneği sunulmuştur.
İnceleHülya Uzun
Sivil toplum kuruluşları, işletme yazınında çok geniş bir çerçevede ele alınmaktadır. Gerek kavramsal, gerekse ampirik çalışmalarda farklı boyutlarda incelenen sivil toplum kuruluşları, uluslararası boyutta toplumsal yaşama değer katma adına farklı faaliyetlerde bulunmaktadır. Yerel pazardan küresel alana kadar tüm pazar alanlarında yaptıkları faaliyetlere bakıldığında, işletmelerin gelişmesine de katkı sağlamaktadır. Özellikle bu katkı, dış pazarlara hizmet verme seçeneklerinin daha az olması, sınırlı kaynaklara sahip olmaları sebebiyle küçük ve orta ölçekli işletmeler için büyük fayda sağlamaktadır. Günümüzde büyümek için ulusal sınırların dışına çıkması gerektiğinin ve pazarın küreselleştiğinin farkında olan küçük ve orta ölçekli işletmeler, başarıya giden yolun küresel endüstri şartları hakkında bilgi sahibi olmak ve kendilerini bu şartlara göre hazırlamak olduğunu bilmektedir. Bu doğrultuda işletmelere yol göstererek başarılı olmalarına katkı sağlayacak olanlar yine sivil toplum kuruluşlarıdır. Bağımsız ve topluma hizmet etmek için gönüllü faaliyetlerde bulunan sivil toplum kuruluşları sahip oldukları güçle gerekli bilgiye ulaşan, sorunları çözme noktasında aktif olan kuruluşlardır. Bu çalışmanın amacı, işletmelerin uluslararasılaşmasında sivil toplum kuruluşların rolüne ilişkin kavramsal bir çerçeve sunmaktır. Çalışmada, küçük ve orta ölçekli işletmelerin küresel endüstri şartlarına uygun hareket edebilmeleri için ihtiyaç duydukları bilgi elde etme, eğitim ve danışmanlık, iletişim ve güven temelli ağ bağlantıları oluşturma ile yenilikçilik üzerine STK'ların rolleri geniş bir çerçevede ele alınmaktadır.
İnceleSimge Çin - Fatih Altun
Kalkınma, tüm ülkelerin gündeminde olan konulardan biridir. Zamanla kalkınmanın kapsamı değişmiş ve sürdürülebilir kalkınma hedefleri ortaya çıkmıştır. Kalkınmanın sürdürülebilir olması ve refahın yükseltilmesi için ekonomik düzenlemeler tek başına yetersiz kalmaktadır. Sosyal alanda düzenlemelerin yapılması, hizmetlerin erişilebilir olması, her kesimin üretime katılabilmesi bütüncül ve sürdürülebilir kalkınma için önemli noktalardır. Öte yandan, merkezi kamu hizmetlerinin yerele ulaşmasında ihtiyaçların tespiti ve artan bürokratik süreçler gibi çeşitli zorluklar yaşandığı bilinmektedir. Bu nedenle özellikle yerel kalkınmanın sağlanmasında yerel kuruluşların daha aktif olması beklenmektedir. Bu bağlamda sivil toplum kuruluşlarının da kalkınma sürecinde önemli rolleri bulunmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının yerele ulaşması, hizmet götürmesi, vatandaşlarla birebir temasa geçmesi daha kolaydır. Sivil toplum kuruluşları yürüttüğü projelerle her düzeyde kalkınmaya destek olabilmektedirler.Bununla birlikte, kalkınmanın sağlanması için toplumun tüm kesimlerinin üretim süreçlerinde aktif olarak yer alması gerekmektedir. Bu çerçevede kadınların da kalkınma sürecine dahil edilmesi önemlidir. Kadın girişimcilerin desteklenmesi hem kadınların sosyal statülerinin gelişmesini hem de kalkınmanın sürdürülebilirliği için nüfusun çoğunluğunun üretime katılmasının sağlanmasında etkili yollardan biridir.Bu çalışmanın amacı kadın girişimcileri destekleyen sivil toplum kuruluşlarının yerel kalkınmaya etkisinin değerlendirilmesidir. Bu kapsamda, Türkiye'de kadın girişimciliğine yönelik destekleri ile öne çıkan KAMER (Kadın Merkezi), KAGİDER (Türkiye Kadın Girişimciler Derneği) ve KEDV (Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı) olmak üzere üç STK'nın faaliyetleri incelenmiştir. Kadın girişimcileri destekleyen sivil toplum kuruluşlarının yerel kalkınma üzerindeki etkisi tartışılmıştır.
İnceleEmel Karayel Bilbil - Ahmet Fuat Polat
Bu çalışmada sivil toplum kuruluşlarının gerçekleştirmiş oldukları iletişim faaliyetleri kadın odaklı sivil toplum kuruluşları özelinde incelenmiştir. Çalışmada, ülkemizde var olan kadın istatistikleri ile We Are Social ve Türkiye İstatistik Kurumuna ait Türkiye'de internet kullanım verileri göz önünde bulundurularak Türkiye'de faaliyet gösteren kadın odaklı sivil toplum kuruluşlarının gerçekleştirmiş oldukları iletişim faaliyetleri incelenmiştir. Söz konusu kadın istatistikleri göz önünde bulundurularak belirlenen örneklem kümesinde yer alan üç sivil toplum kuruluşunun gerçekleştirdiği faaliyetler; yıllık raporlamaları, broşür, ilan, poster, etkinlik, konferans, basın bültenleri, web sayfası kullanımı, mobil uygulamalar ve sosyal medya kullanımı perspektifinde karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Sivil toplum kuruluşları tarafından gerçekleştirilen iletişim çalışmaları; hem amaçların kamuoyuna aktarılması, farkındalık, yasa koyucuları ve güç sahiplerini yönlendirici gibi işlevler üstlenmesi hem de bağışçı ve gönüllü kazanım noktasında da önemli bir görev üstlenmektedir. Bu bağlamda söz konusu başlıklar altında gerçekleştirilen faaliyetler ve iletişim çalışmaları, çalışmanın konusunu ve amacını oluşturmaktadır. Bu amaç doğrultusunda söz konusu sivil toplum kuruluşlarının gerçekleştirdikleri iletişim faaliyetleri ve dijital ortamdaki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü sebebiyle yaptıkları paylaşımlar üzerinden irdelenmiştir.
İnceleMehmet Ali Kırman - Ömer Faruk Işıklı
Sivil toplum örgütlerinin tarihi süreçten bugünkü mevcut durumuna bakıldığında onların günümüzün toplumsal bir realitesi olduğu söylenebilir. Bu bağlamda bir diğer toplumsal gerçeklik olarak kadın sivil toplum örgütlerinin de son on beş yirmi yılda ciddi bir artış eğilimi göstermiş olduğu bilinmektedir. Kadınların sivil toplum örgütleri içerisinde faaliyetleri kendilerini sosyal hale getirdiği ve bu örgütlerin kadınlar için çok önemli bir sosyalleşme alanı olduğunu söylenebilir. Kadının sosyal hayata katılımı ve kamusal alanda görünürlüğü ve kadın örgütlenmelerin kadın hakları için yaptığı etki ve katkılar yadsınamaz bir gerçekliktir. İstatistiklere dayalı nicel bir çalışma olan bu araştırmada şu sorulara cevap aranacaktır: Bir sivil toplum örgütü olarak kadın örgütlenmelerinin kadın hakları konusundaki bilinçlenme düzeyine ne kadar etki etmektedir? Türk toplumunda kadın örgütlerine bakış nedir? Türkiye'de kadın sivil toplum örgütleri arasında şehirden şehre veya bölgeden bölgeye farklılaşma var mıdır? Türkiye'de kadın toplum örgütlerinin kadın üye sayısı ne kadardır? Kadın örgütlenmelerinin faaliyetlerine yönelik herhangi bir baskı (ataerkil algı, geleneksel din anlayışı) söz konusu mudur?
İnceleÖzer Silsüpür - Melek Övüç
Toplumsal bir sorun olan ve gittikçe artma eğilimi gösteren kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin toplumda görünür hale gelmesi, dikkat çekmesi, farkındalık ve kamuoyu oluşturması için sosyal medya önemli bir araç niteliği taşımaktadır. Kadınların hak ve özgürlüklerinin korunma mücadelesinde önemli bir görev üstlenen kadın sivil toplum kuruluşlarının, geniş ölçekte görünürlük sağlamaları ve kitlelerde etki bırakmaları için sosyal medyada var olmaları ve bu mecraları etkin bir şekilde kullanmaları gerekmektedir. Bu bağlamda Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP), Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'nın resmi Instagram ve Twitter sosyal medya hesapları 25.11.2020-25.12.2020 tarihleri arasında içerik analizi yöntemiyle incelenmiştir. Araştırma sonucunda; KCDP'nin Instagram ve Twitter'ı en etkin kullandığı ve paylaşımlarının çoğunda kadın sorunlarını ele aldığı tespit edilmiştir. Her üç kuruluşun da kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri konusunda farkındalık yaratmak amacıyla paylaşım yaptıkları ve Instagram ve Twitter hesaplarından en fazla kamuoyuna, yargıya ve kadınlara seslendikleri görülmüştür. KCDP ve KADEM'in hem hafta içi hem de hafta sonu paylaşım yaptığı, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'nın ise paylaşımlarının tümünü hafta sonu yaptığı saptanmıştır. İncelenen her üç kuruluşun da Instagram gönderilerine gelen yorumlara cevap verme ve takipçileriyle etkileşim kurma açısından eksik kaldıkları da belirlenmiştir.
İnceleİrem Can Karaman - Gülüm Burcu Dalkıran
Araştırmanın temel amacı; kadın sivil toplum hareketinin tarihsel süreç içerisinde siyasal, sosyal ve ekonomik unsurların etkisiyle, gelişim ve değişim sürecinin ortaya konmasıdır. Bu amaçla sivil toplum kuruluşlarının ortaya çıkmasını etkileyen unsurlar incelenmiş, kadın odaklı çalışan örgütsel yapıların dönemsel gelişimleri üzerinde durulmuştur. Türkiye ve dünyada kadın odaklı çalışan sivil toplum kuruluşlarını tespit edebilmek amacıyla elde edilen ulusal ve uluslararası veriler, kurumların web sayfaları ve sosyal medya hesapları üzerinden sağlanmıştır. Araştırma kapsamında incelenen kuruluşların daha çok toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dikkat çekme, kadın istihdamını arttırma, kadına yönelik şiddeti önleme ve kadın girişimciliğini destekleme misyonlarıyla faaliyetlerini sürdürdüğü görülmektedir. Avrupa ve Amerika'da erkeklerle eşit haklara sahip olma amacıyla ortaya çıkan sivil toplum hareketinin bugünkü temsilcileri kadın eğitimi ve kadın hakları üzerine odaklanıyorken Türkiye'de daha çok kadın istihdamını sağlama ya da şiddet gören kadınları korumaya yönelik örgütlenme modellerinin olduğunu söylemek mümkündür. Toplumda kadının siyasi, sosyal ve ekonomik alandaki konumu değiştikçe farklı amaçlarla ortaya çıkan sivil toplum kuruluşları etkili olabilecektir.
İnceleYakup Bulut - Soner Akın - Ömer Fuad Kahraman
Günümüz siyasal sitemlerinde kamu politikalarının belirlenmesi bir süreci ifade eder ki, bu süreci besleyen birçok aktör vardır. Baş aktör, siyasal iktidarlar olmakla beraber, baskı grupları, sivil toplum kurumları, gönüllü kuruluşlar, sendikalar gibi birçok hükümet dışı organizasyon, politika belirleme sürecinde rol alabilmektedir. Bu politikaların şekillenmesinde başta Anayasa olmak üzere genel mevzuat göz önüne alındığı gibi, değişen dünya şartları, artan ve çeşitlenen kamu hizmetleri ve bunlara ilişkin talepler, yeni politikaların üretilmesini zorunlu kılmaktadır. Üretilen kamu politikaların güçlü, etkin ve çözüm odaklı olması için sorunların doğru tespit edilmesi gerekir. Bunun için de sorunları yaşayan paydaşların sürece dİ¢hil edilmesine ihtiyaç duyulur. Her ne kadar politika belirleme sürecinde tüm aktörler arasında zımni bir rekabetin varlığı hissedilse de, esas olan, sürecin tek boyutlu olamayacağının farkında olmaktır. Bununla beraber, ulusal ve yerel siyasetten tutun da farklı düzeyde örgütlenmiş tüm organizasyonların politika yapma sürecine ne düzeyde etki ettiklerinin araştırılması gerekmektedir. Bu çalışma işte mevcut çalışmalar çerçevesinde bu etki hakkında bir takım değerlendirmeler yapmaktadır.
İnceleMuhittin Acar
Bu çalışmanın temel amacı, sivil toplumun devlete nazaran konumu ve rolüyle ilgili bir çerçeve ortaya koymaktır. Makalede ilk olarak, sivil toplum ve sivil toplum kuruluşları ile ilgili temel gelişmeler, tanımlar ve tartışmalar hakkında özet bilgiler sunulmaktadır. İkinci olarak, devlet-sivil toplum ilişkileri hakkındaki söylem ve sınıflandırmalara kısaca değinilmektedir. Üçüncü olarak, sivil toplumun devlete yönelik farklı pozisyonları ve işlevleriyle ilgili bir çerçeve geliştirilmekte ve tartışılmaktadır. Önerilen çerçevenin içerdiği dört ana kategori şunlardır: a derişmeci-dayatmacı b dengeleyici-daraltmacı c denetleyici-danışmacı d destekleyici-dayanışmacı. Makale, önerilen çerçeveye dair kısa bir tartışmayla son bulmaktadır.
İnceleCavit Yavuz - İbrahim Kaynar
Küreselleşme süreciyle birlikte özellikle 1980'li yıllardan başlayan ve günümüzde yaygınlaşarak devam eden sivil toplum kuruluşlarının önemi giderek artmaktadır. Kamu ve özel sektörden sonra üçüncü sektör olarak konumlanan sivil toplum kuruluşları bir çok alanda etkin olabilmekte, yönlendirme ve kamuoyu oluşturma görevlerini üstlenebilmektedirler. Ulusal ve uluslararası arenada olmazsa olmazlardan biri olan sivil toplum kuruluşları; dünya siyaseti, ekonomisi ve sosyal hayatına güçlü etkilerde bulunabilen önemli aktörlerden biri haline gelmiştir. Bu çalışmada, dünya siyaseti ekonomik ve sosyal politikaların oluşumunda rol oynayan ve bir stratejik bir iletişim aracı olarak kamuoyu oluşumuna yardımcı olan, ülkelerin iç ve dış politikalarına katkı sağlama ve yönlendirebilme gücüne erişmiş olan sivil toplum kuruluşlarının bu işlevleri üzerinde durulacaktır.
İnceleMehmet Sirin Ogurlu - Rahman Dağ
Demokratik sistemlerde, demokratik ilke ve esaslar açısından sivil toplumun varlığı ve işlevi büyük önem arz etmektedir. Aynı minvalde, demokratik ilkelere uygun bir toplumun inşası için de sivil toplum kritik bir rol oynamaktadır. Sivil toplumun daha güncel bir parçası olan sosyal hareketler de her alandaki karar alma süreçlerine etkide bulunmaktadır. Fakat günümüz sosyal hareketlerinin talep ve yöntemleri demokrasinin temelini ifade eden meşru temsiliyeti zedeleyen bir aşamaya gelebilmektedir. Siyasetin işleyişini ve seçimlerin kazandırdığı meşruiyeti sekteye uğratacak talepler ve yöntemlerden dolayı sosyal hareketler sivil toplum kavramının altına oymaya başlamaktadır. Bu çalışmada, demokratik yapı ve sivil toplum arasındaki ilişkinin düzeyi saptanmaya çalışılacak ve Hong Kong örneği üzerinden karar alma aşamasında ortaya çıkan çatışmanın sebep ve sonuçları ele alınacaktır.
İnceleYunus Enterili
Bu yazıda Marx'ın gençlik döneminde Bauer'in düşüncelerinden hareketle yazmış olduğu "Yahudi sorunu†adlı eser üzerinden sivil toplum ve politik toplum ilişkisi üzerinde durulacaktır. Ayrıca burada Bauer dışında Marx'ın sivil toplum ve politik toplum ile ilgili fikirlerini etkileyen diğer düşünürlere de (Hegel, Feuerbach vs.) yer yer değinilecektir. Sivil toplum ve politik toplum ayrışmasına tarihsel olarak değinilecektir. Marx'ın Yahudi sorunu adlı eserinden hareketle sivil toplum, yurttaşlık, dinin özgürleşmesi, politik özgürleşme, devlet gibi olguların bireylerin özgürleşmesindeki etkileri Yahudi örneği üzerinden makalede ele alınacaktır. Ayrıca günümüz kapitalist toplumunun oluşumunda Marx'ın eserinde söz ettiği Hıristiyanlık ve Yahudiliğin etkileri de ele alınacaktır. Bu değerlendirmeye geçilmeden önce konunun daha iyi anlaşılması için Marx'ın genel olarak diğer eserlerinde söz etmiş olduğu sivil toplum ve devlet ilişkisine makalede yer verilecektir.
İnceleSeyfi Özgüzel - Veli Ercan Çetintürk
Demokratik toplumlarda sivil toplum örgütleri demokrasinin vazgeçilmez yapı taşlarından birini oluşturmaktadır. Batı Avrupada 19.cu yüzyılın ikinci yarısında endüstrileşmenin ve modernleşmenin sonucu olarak inanç kurumlarında olduğu gibi hiçbir inanca bağlı olmayan kurumlarda ve işçi hareketlerinde sivil toplum örgütlenmeleri vardı. 20.ci yüzyılın başlarında ise yöneten ile yönetilen tabaka arasındaki boş alan ise Tink Tank ve NGO'larla doldurulmuştur. Çünkü şehirleşme ve refahın paylaşımı için mücadele verilmekteydi. II. Dünya savaşından sonra halkın yaşadığı zorluklar ve açlık yüzünden, ayrıca bireyselliğin gelişmesiyle inanç şemsiyesinin dışında örgütlenme hız kazanmıştır. Günümüzde Hollanda toplumunu bir arada tutan güç, yüzbini aşan STK'larıdır. Türkiye'de STK oluşumu farklı ve daha geç gerçekleşmiştir. Anahtar Kelimeler: Eğitim Seviyesi, Demokratikleşme Seviyesi, Şeffaf İletişim, Uzlaşma, Gönüllülük.
İnceleTuna Yıldız
UNESCO'nun 32. Genel Konferansında Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi (2003) ilan edilmiştir. Bu Sözleşme ile kültürel mirasın korunmasında insan faktörüne ve katılıma da ayrı bir önem verilmiştir. Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi'nde "topluluk, grup veya birey†olarak söz edilen ve "topluluk, grup ve bireylerin katılımı†olarak Sözleşme metninde sıklıkla dile getirilen konuyu "sivil toplum†kavramı ile ilişkilendirerek yorumlamak mümkündür. Sivil toplum kavramının tarihi elbette Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi ile başlamaz. Bu anlamda Sözleşmeyi ve katılım konusunu 2003 yılında ortaya çıkmış bir metin olarak okumak ve kendinden önceki metinlerden kopuk bir biçimde yorumlamak uygun olmayacaktır. Bu nedenle sivil toplum ve katılım kavramları ekseninde Sözleşme'nin ortaya çıkışının arka planı irdelenmelidir. Bu makalede sivil toplum ve katılım terimlerinin gelişimi birlikte düşünülmüştür. Dolaysıyla sivil toplum ve katılım terimlerinin kökenindeki paralellik ekseninde SOKÜM Sözleşmesi'ndeki topluluk, grup ve bireylerin somut olmayan kültürel mirasın korunmasındaki rolü bir arada yorumlanmıştır. Sonuç olarak katılım ve sivil toplum kavramlarının kültürel miras alanında kullanımı ile demokratikleşmenin ve insan haklarıyla ilgili meselelerin paralel bir şekilde ilerlediği görülmüştür. Özellikle de BM sözleşmelerindeki katılımla ilgili atıfların SOKÜM Sözleşmesi'nin katılımla ilgili konuların temellerini oluşturduğunu söylemek mümkündür. Mirasın korunması çoğu zaman, sivil ve resmİ® olmak üzere iki koldan ilerlemiştir. Bu iki başat koruma aktörü karşılıklı olarak ideolojik, ekonomik, sosyal politikalardan etkilenmiş ve birbirini biçimlendirmiştir. Bu süreç BM ve UNESCO sözleşmeleri ve programlarıyla birlikte "katılımâ€, "sivil toplum†kavramlarının gelişimi ekseninde bu çalışmada incelenmiştir.
İnceleFerhan Savran
Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde kamu kaynaklı yayım ve kırsal kalkınma çalışmalarında beklenen sonuçlar alınamamış ve yıllar itibariyle bu tip çalışmalara aktarılan kaynaklar azalmıştır. Kamu ve özel yayım hizmetlerinin götürülemediği bölgelerde "Sivil Toplum Örgütlerinin (STÖ)†gösterdikleri başarılar dikkatleri bu örgütlerin üzerine çekmiştir. STÖ'nin çalışmaları, başarıları sorgulanarak özellikle dezavantajlı bölgelerde yaşayan gruplara ulaşmada etkin bir model olduğu anlaşılınca, uluslararası finans kuruluşları ve gelişmiş ülkelerin hükümetleri tarafından kaynak aktarımı başlamış ve yıllar itibariyle giderek artmıştır. Örneğin, İngiliz hükümetleri tarafından bu tip organizasyonlara aktırılan miktar 1982 yılına göre 1990 yılında 9 kat artmıştır.
İnceleAytaç Çağlar
Bu çalışmada bağımsız Kazakistan devlet yapısının oturduğu temeller, bu temeller üzerinde yükselen STK'ların Kazakistan'daki rolleri ve Kazakistan'ın dini algısındaki dönemsel dalgalanmalar incelenmiştir. Çalışmanın amacı, Kazakistan ulus inşa sürecinin çok boyutlu yapısını ortaya koymaktır. Çalışmanın temel tezi, Kazakistan'ın öz değerlerinden kopmadan başarılı bir batı eklemlenmesine girdiğidir.
İnceleAdem Ceren - Süleyman Çeli
Bu çalışmanın temel amacı, kentsel yoksullukla mücadelede kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları tarafından yapılmakta olan sosyal yardımların etkinliğinin tartışılmasıdır. Bu çalışma, daha önceki çalışmalardan farklı olarak kentsel yoksulluk sorununun büyük kentlerin dışında nasıl yaşandığını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bundan hareketle Türkiye'nin geri kalmış illerinden biri olan Adıyaman ili inceleme konusu yapılmıştır. Çalışma, kentsel yoksulluğu ortaya çıkaran nedenleri ve bu nedenlerin ortadan kaldırılması için yapılması gereken faaliyetleri tartışmaktadır. Beş ana bölümü içeren çalışmanın ana gövdesini Adıyaman ilinde gerçekleştirilen bir alan araştırması oluşturmaktadır. Adıyaman kent merkezinde 513 hane halkı reisi ile yüz yüze görüşmelerle elde edilen anket sonuçları çalışmanın bulgularını ortaya koymuştur. Sonuçlar göstermiştir ki yoksulluk birçok nedene bağlı olarak ortaya çıkan bir olgudur. Eğitim, işsizlik, meslek sahibi olmama, sosyal ve kültürel çevre, kadın ve aile sorunları yoksulluğu ortaya çıkaran temel sorunlardır. Bulgular bu sorunların kalıcı olarak çözümü için kamu kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin ortak hareket etmesinin hem kısa, hem de uzun vadede gerekli olduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
İnceleSeda Kırdar
Bu araştırma, geçmiş bir travmanın toplum tarafından nasıl kollektif birşekilde yaşandığı ve kendini kamuoyu ve kamu politikalarında nasıl açıkçagösterdiğini incelemektedir. Kollektif travma, travma ve sivil toplum arasındakikarışık ilişkiyi açıklığa kavuşturan temel bir konsepttir. Bu vaka çalışması,Holokost trajedisini ve onun İsrail'in yahudi kökenli vatandaşları tarafındanpaylaşılan anlamını incelemektedir. İsrail'in yahudi kökenli vatandaşlarınıntravmatik geçmişlerini irdeleyerek, onların dışarıya karşı tutumlarınıaçıklamayı amaçlamaktadır. Çalışma, çatışma analizi için, her krizin içinde yeralan toplumsal faktörlerin yanında insan tecrübesinin çok yönlü doğasını dagöz önüne alması sebebiyle başlangıç noktası olarak sosyo-psikolojikyaklaşımları kullanmaktadır. Geçmişin köklü bilinci ve şimdiki zamanlabağlantısı İsrail'in yahudi kökenli vatandaşları arasında kurban olma sıfatınıyaratmıştır. Bu kurban olma hali psikolojik olarak kurumlara olduğu gibi eğitimsistemine ve medyaya da nüfuz etmiştir. Hepsi, sistematik olarak Filistinlilerekarşı ayrımcılık yapılmasını ve onlara karşı sert politik ve askeri yöntemlerinkullanılmasını rasyonalize etmişlerdir. Bu yüzden, devletin varlığını devamettirmek ve kimliğini korumak için, toplum, muhtemelen devletin hayattakalmasını sağlamak adına yürütüldüğü söylenen askeri teşebbüsleri içerensaldırgan politikalara uyum göstermektedir. Bu şiddet sarmalı, anlayışsızlık,ve insanlıktan uzaklaştırma hali İsrail'in yahudi kökenli vatandaşlarınınFilistinlilerle barışçıl ilişkiler kurma olanaklarını engellemektedir.
İnceleMeliha Funda Afyonoğlu
Bu araştırma Konya'da bulunan sivil toplum örgütlerinin Suriyelilerin sorun ve ihtiyaçlarına yönelik sundukları hizmetleri ve hizmetlerin veriliş biçimlerini hak temelli yaklaşım ve hayırseverlik temelli yaklaşım perspektiflerinden analiz etmeyi amaçlamıştır. Bu doğrultuda Konya'da Suriyelilere hizmet sunan 10 sivil toplum örgütü ile yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşme formuyla görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Sivil toplum örgütlerinin Suriyelilere yönelik ayni ve nakdi destekler ve uyum çalışmaları gerçekleştirdikleri, hizmetlerini birbirlerinden ayıranın ise işleyiş mekanizmaları olduğu keşfedilmiştir. Bu doğrultuda, çalışmanın ana temasını "sivil toplum örgütlerinin işleyiş mekanizmalarıâ€, alt temalarını ise "yerel derneklerin hayırseverlik çerçevesinde gerçekleştirdikleri yardım süreci†ve "ulusal sivil toplum örgütlerin hak temeline dayalı hizmet verme süreci†oluşturmuştur. Alt temaların kesiştiği tema ise "ayni ve nakdi destekler ve uyum çalışmaları†olmuştur. Çalışma bulguları sunulurken, hayırseverlik yaklaşımının ortaya çıkardığı riskler ve sorunlar ve hizmetlerin nasıl hak temelli sunulabileceği anlatılmıştır. Çalışmanın tartışma ve sonuç bölümünde ise sivil toplum örgütlerinin farkları hak temelli yaklaşım ve hayırseverlik temelli yaklaşım bağlamında tartışılmış, sivil toplum örgütlerinin kapasitelerinin geliştirilmesi ve işbirliğinin arttırılması önerilmiştir.
İnceleEmrah Akbaş - Veysel Dal
Korunma ihtiyacı olan çocuklarla ilgili olarak temel öncelik kendi ailesi içinde bakım olmakla birlikte bunun mümkün olmaması durumunda ailesi dışında da bakılabilmektedir. Aile dışında bakım kurum bakımı, evlat edinme ve koruyucu aile hizmet modellerini içermektedir. Gelişmiş ülkelerde koruyucu aile hizmeti bakım modelleri içinde önemli bir yer işgal etmektedir. Hİ¢lbuki Türkiye'de koruyucu aile hizmeti yeterince gelişmemiştir. Bu nedenle, bu nitel araştırmada öncelikle bunun nedenleri araştırılmış ve koruyucu aile uygulamasında sivil toplum örgütlerinin rolü anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu amaçla, konuyla ilgili faaliyet gösteren STK'larla derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonucunda; koruyucu aile hizmetine yönelik tanıtım faaliyetlerine ağırlık verilmesi, personelin hem nitelik hem de nicelik olarak iyileştirilmesi, koruyucu ailelere yapılan ödemelerin artırılması ve profesyonel koruyucu aileliğin yerleştirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Yapılan görüşmeler, ülkemizde koruyucu aile derneklerinin İngiltere'de uygulaması bulunan bağımsız koruyucu aile ajanslarına benzer işlevler gördüklerini (eğitim, tanıtım, psiko-sosyal destek), ancak bunların geliştirilmesine ihtiyaç bulunduğunu göstermektedir. Bunun nedeni koruyucu aile derneklerinin hem insan kaynakları hem de mali yönden yetersiz olmasıdır. Dolayısıyla koruyucu aile derneklerinin hem maddi olarak hem de manevi olarak desteklenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
İnceleDamla Bayraktar Aksel
Türkiye'den Avrupa'ya yönelik 1960'lardaki işçi göçünü takip eden dönemde yurtdışında ortaya çıkmaya başlayan ve özellikle 1980 darbesinin ardından siyasi göç hareketiyle ivme kazanan bir ulusaşırı sivil toplum hareketliliğinden söz etmek mümkündür. Son 20 yılda devletin yurtdışında yaşayan vatandaşlarına yönelik yaklaşımının değişimi ve yeni kurumsal yapılarla birlikte devlet-göçmen sivil toplumu ekseninde önemli farklılaşmalar yaşanmıştır. Bu çalışma, devlet ve göçmen toplulukların ulusaşırı alana dair uygulamalarının birbirini etkileyen süreçler olduğunu ortaya koyar. Türkiye'deki siyasi ortamdan etkilenen sivil toplum alanı; ideolojik, dini, siyasi ayrışmalar temelinde şekillenirken, son yıllarda devletin yurtdışında resmi olmayan lobi yaratma ve onu güçlendirme politikaları bu ayrışmaları derinleştirmektedir.
İnceleİlknur Kılınç
Bu çalışmada; kurumsal itibar açısından kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarının önemini ortaya koymak, kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarının kurumsal itibar üzerindeki etkisini incelemek ve Türkiye'deki çevreci sivil toplum örgütlerinin kurumsal sosyal sorumluluk kapsamında yapılan uygulamalarla ilgili algı, tutum ve beklentilerini ölçmek ve değerlendirmek amaçlanmıştır. Çevreci sivil toplum örgütlerinin sosyal sorumluluk kapsamındaki tutum ve beklentilerini belirlemek amacıyla yapılan araştırmada veriler, anket ve derinlemesine mülakat tekniği ile elde edilmiştir. Araştırmanın evrenini oluşturan Ankara ili merkezinde faaliyet gösteren 37 adet çevreci vakıf ve derneğe ulaşılmış, bu vakıf ve derneklerde farklı statülerde görev yapan toplam 100 kişiye, 24 sorudan oluşan bir anket uygulanmıştır. Ortaya çıkan bulgulara göre, katılımcılar, kurumsal itibarı, kurumların sahip olmaları gereken önemli bir değer olarak görmüşlerdir. Sivil toplum örgütü üyeleri önemli bir oranda "kurumsal itibarın en önemli bileşeni sosyal sorumluluk kapsamındaki çalışmalardır†ana varsayımını destekleyecek şekilde, sosyal sorumluluk kapsamında yapılan çalışmaların kurumun itibarını ve kuruma yönelik beğeni ve saygıyı artırdığını ifade etmişlerdir. Bu çalışma, kurum ve kuruluşların çevre ile ilgili yaptıkları çalışmaların çevreci sivil toplum örgütleri tarafından nasıl algılandığı, değerlendirildiği konusunda fikir vererek, kurum ve kuruluşlara kurumsal sosyal sorumluluk kapsamında strateji geliştirme, politika oluşturma gibi önemli konularda ilham verebileceği ve bu konudaki diğer akademik çalışmalara katkı verebileceği düşünülmektedir.
İnceleM. Canan Öztürk - Emine Şardağı
Bu çalışmanın amacı, Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) kurumsal kimliğin hangi unsurlarını Facebook'ta daha fazla yansıttığını ortaya koymaktır. Bu amaçla Türkiye'de faaliyet gösteren 178 vakıf ve derneğin resmi Facebook hesapları kurumsal kimlik unsurları açısından incelenmiştir. Kurum kimliğinin unsurları kurumsal davranış, iletişim, tasarım ve felsefe olmak üzere dört boyutta ele alınmıştır. Kurumsal kimliğin etkileşim alanları olan kurum kültürü ve imaj unsurları, kurumsal kimliğin bütünsel bir perspektiften ortaya çıkarılması için çalışmaya dİ¢hil edilmiştir. Araştırmada betimleyici araştırma tasarımı kullanılmıştır. Verilere ulaşabilmek için içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, STK'ların kurumsal iletişim ve tasarım unsurlarını Facebook'ta daha fazla yansıttığı belirlenmiştir.
İnceleSerkan Akgün - Mesut Şen
Bu makalede Türkiye'de faaliyet gösteren çeşitli Sivil Toplum Kuruluşları'nda çeşitli kademelerde görev alan ya da gönüllülük esasıyla katılım gösteren bireylerin diğer işletme / firmaların gerçekleştirdikleri sosyal sorumluluk projelerine bakış açılarının incelenmesi ve STK'ların kendi kurumları adına gerçekleştirilen sosyal sorumluluk faaliyetlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın evrenini Türkiye sınırları içerisinde faaliyet gösteren çeşitli sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri, çalışanları ve gönüllüleri oluşturmaktadır. Buna göre katılıma istekli ve sivil toplum kuruluşların çeşitli pozisyonlarda görev alan bireyler örnekleme dahil edilmiştir. Bu durumda toplamda gerekli şartları sağlayan 405 katılımcıya ulaşılmıştır. Bu araştırmanın belirlenen hipotezlerinin analiz edilmesi için veri toplama ve değerlendirme sürecinde nicel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Bu kapsamda katılımcılardan veri toplanması için anket yöntemine başvurulmuş ve sivil toplum kuruluşlarında görev yapan bireylere online anket aracılığıyla ulaşılarak anket ifadeleri ile ilgili görüşlerinin elde edilmesi sağlanmıştır.
İnceleTuba Bozaykut Bük - Sema Akboğa
Her geçen gün daha da yaygınlaşan kurumsal sosyal sorumluk uygulamaları, sivil toplum kuruluşlarını işletmeler için önemli bir stratejik ortak konumuna taşımıştır. Bu çerçevede çalışma, işletmelerin kaynak sürdürebilirliği ve toplumsal refahı sağlamak amacıyla gerçekleştirdikleri kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetleri çerçevesinde sivil toplum kuruluşlarıyla yaptıkları iş birliklerini etkileyen faktörleri incelemektedir. Çalışmada öncelikle kurumsal sosyal sorumluluk alanının gelişiminde işletme-sivil toplum kuruluşları iş birliklerinin rolü tartışılmış, ardından finansal performansın, yasal çerçevenin ve sektörün bu iş birlikleri üstündeki etkileri analiz edilmiştir. Araştırma soruları, Borsa İstanbul Sürdürülebilirlik Endeksinde yer alan işletmelerin 2009-2016 dönemi yıllık faaliyet raporları ve finansal raporları kullanılarak oluşturan panel veri setine ikili lojistik regresyon analizi uygulanarak cevaplanmıştır. Yapılan analizler, satış karlılığı arttıkça, işletme-sivil toplum kuruluşları iş birliklerinin arttığını göstermiştir. İmalat sanayinde faaliyet gösteren işletmelerin sivil toplum kuruluşlarıyla geliştirdikleri iş birliklerinin diğer sektörlere göre sayıca daha yüksek olduğu bir diğer araştırma bulgusudur. Ayrıca, faaliyet raporlarında sosyal sorumluluk projelerine yer verilmesinin önerildiği yasal tebliğin bu iş birlikleri üstünde bir etkisinin olmadığı görülmüştür.
İnceleHousam Halimeh
Artan insani ihtiyaçlar ve uzayan insani kriz ışığında, insani ihtiyaçların karşılanması için daha sürdürülebilir ve etkili çözümlerin aranması gerekiyordu. Kuzeybatı Suriye'deki erken iyileşme (ER), son derece hassas bir siyasi konu olarak kabul edilen yeniden yapılanma meselesiyle örtüşme olasılığı nedeniyle karmaşık bir dosyaydı. Bu karmaşık bağlamda, Sivil toplum kuruluşları (STK'lar) Suriye'nin Kuzeybatısı'nın (NWS) erken toparlanmasında çeşitli boyutlarda önemli bir rol oynamıştır ve bu makale bu rolü ve beklentilerini kısaca tartışmaktadır.
İnceleHakan Alptürker
Son yıllarda küreselleşme, sanayileşme ve kentleşmenin yol açtığı tehdit nedeniyle, uzun bir geçmişe sahip insanoğlunun yarattığı kültürel miras, giderek daha ciddi bir krizle karşı karşıya kalmıştır. Bu sorunla mücadelede hükümetlerle birlikte uluslararası örgütler gibi hükümet dışı aktörler de yer almış ve bu aktörler kültürel mirasın korunması ve yaşatılmasına yönelik çalışmalar başlatmıştır. Bu aktörler arasında oldukça önemli bir role sahip olduğu düşünülen sivil toplum kuruluşlarının da kentin sorunlarına çözüm üretmek ya da belirli konularda kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmak ve bu doğrultuda projeler üretmek konusunda oldukça işlevsel olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda bu çalışmada somut ve somut olmayan kültürel mirasın korunmasında sivil toplum kuruluşlarının rolü ve önemi incelenmiştir. Bu amaç doğrultusunda bir sivil toplum kuruluşu olan Mara Mahallesi Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği'nin (MARADER) yörük kültürünün yaşatılması amacıyla yürütülen "Çadıra Doğan Güneşâ€ adlı proje incelenmiştir. Nitel araştırma yöntemiyle yürütülen çalışmada; yapılan görüşmeler neticesinde elde edilen bilgiler doğrultusunda bir sivil toplum kuruluşu olarak MARADER'in yürütülen proje kapsamında düzenlediği panel, toplantı vb. etkinlikler bakımından kültürel mirasın korunmasına yönelik bir farkındalık yarattığı görülmüştür.
İnceleAli Yılmaz Gündüz - Mehmet Kaya
Gelişme, modernleşme ve ilerleme ile iç içe geçmiş olan kalkınma kavramı, II. Dünya Savaşından sonra başlayan yeniden yapılanma süreciyle kullanımı yaygınlaşmıştır. Kalkınmanın ne olduğu sorusuna cevap çok kolay olmamakla birlikte ekonomik olarak, kişi başına düşen geliri arttırarak toplumsal refahı yükseltmek şeklinde tanımlanmıştır. Kalkınmanın nasıl sağlanacağına ilişkin geliştirilen tüm politikalarda ilk akla gelen kurum tabi ki devlet olmuştur. Ancak küreselleşme ile birlikte etkisi azalmaya başlayan ulus devlet, kapitalizm tarafından ekonomik kalkınma için uygun bir aktör olmaktan çıkarılmıştır. Geleneksel kalkınma politikalarının başarısızlığı da, kalkınmada rolün devletten sivil toplum alanında faaliyet gösteren kar amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşlarına (STK) geçmesine ve onların kalkınmanın bir aktörü olarak işlev görmesine yol açmıştır. Öyle ki kalkınma sürecine giren ülkelerde STK'ların niceliksel ve niteliksel olarak toplumsal yaşamda önemleri artmış ve ülkelerin kalkınması için önemli kurumlar haline gelmiştir. Türkiye'de STK'ların gelişme düzeyi Avrupa'daki kadar olmasa da, tüm liberal demokrasilerde olduğu gibi bir sivil alan zamanla belirginleşmeye, tarihimizde önemli işlevler üstlenen STK'lar günümüzde yaygınlaşmaya ve toplumsal gelişme faaliyetlerinde katkıları artmaya başlamıştır. Bu çalışmada STK-kalkınma ilişkisi hem genel olarak hem de sosyoekonomik kalkınmasını sağlamaya çalışan Türkiye açısından ele alınmaktadır.
İnceleLevent Şahin - Mustafa Öztürk
Küreselleşme sürecinin en önemli sonuçlarından biri olan liberal politikaların tekrardan güç kazanması, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanda önemli gelişmeler meydana getirmiştir. Bu gelişmelerden bir tanesi, Sivil Toplum olgusu ve Sivil Toplum Kuruluşları'nın giderek artan bir öneme sahip olmasıdır. Günümüzde, özellikle gelişmiş olan ülkelerde Sivil Toplum Kuruluşları, toplumsal sorunların çözümünde çok geniş bir alanda aktif rol oynamaktadır. Türkiye'de de özellikle son yıllarda, gelişmiş ülkelerde olduğu kadar olmasa da Sivil Toplum Kuruluşları önemli roller üstlenmeye başlamışlardır.
İnceleGamze AKSAN
Sivil toplum düşüncesi tarihsel süreç içerisinde çeşitli anlam ve kavramlarla ilişkilendirilerek kullanılmaktadır. Modern dönemle birlikte daha da önem kazanan sivil toplum, 21. yüzyılda çok daha görünür bir süreç olan küreselleşme ile birlikte kompleks bir yapıya kavuşmuştur. Bilhassa kültürel çeşitlilik, farklı toplumsal grupların sosyal yaşamdaki varlığı ve talepleri, toplumsal hareketler, ulaşım ve iletişim olanaklarında meydana gelen kolaylıklar; farklılaşan bir küreselleşme ve sivil toplum algısını ve pratiğini doğurmuştur. Bu durum, bir açıdan da politik yaşantının daha geniş bir ölçekte okunmasına vesile olmuştur. Peki, gerçekte küresel bir sivil toplumdan bahsedilmek mümkün müdür? Bu çalışmada, tarihsel bir süreç ve gerçeklik olarak küreselleşmenin 21. yüzyılda ortaya çıkan sivil toplum kavramıyla bağı ve ilişkisi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu amaçla çalışmada başta sivil toplumun tarihsel gelişimine yer verilmiş, ilerleyen bölümlerde küreselleşme, demokratikleşme ve sivil toplum ilişkisine değinilmiş ve son olarak çalışmanın merkezİ® problemi olan küresel sivil toplum konusu ele alınarak bazı değerlendirmelerde bulunulmuştur.
İnceleAbdulkadir Şenkal
Sivil toplum örgütleri (STÖ) çok eski dönemlerde ortaya çıkmalarma karşılık özellikle küreselleşme kavramının geliştiği 1980'lerin sonlarında gündeme gelmişlerdir. 19. yüzyılın ikinci yarışma kadar devlet sosyal hayatı düzenleyen tek otorite olarak biliniyordu. Ancak sosyal hayatın gittikçe karmaşıklaşması ve devletin birçok alanda başarısızlığa uğraması yeni arayışları gündeme getirmiştir. Bu durum sosyal hayatın işleyişinin sağlanması açısından önemlidir. Çünkü sosyoekonomik hayatın işleyişinde önemli sayılabilecek problemlerin meydana gelmesi birçok ülke için hayati önemi olan zorlukları beraberinde getirrrüştir. Bu gelişmeler sivil toplum örgütlerine duyulan ilgiyi arttırmıştır. Özellikle son yıllardaki gelişmelere bakıldığında gerek ulusal gerekse uluslararası boyutta ortaya çıkan boşluğu en iyi doldurabilecek kurumlardan birinin sivil toplum örgütleri olduğu görülmektedir.
İnceleNazan Arslaner - Berkan Hamdemir
Ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal ve hukuksal etkileri olan ve çok boyutlu bir süreci ifade eden küreselleşme, özellikle 1980'li yıllardan itibaren iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin de etkisiyle popüler bir kavram haline gelmiştir. Kavram, her ne kadar ekonomiyle ilişkilendirilse de küreselleşme neticesinde küresel iletişim ve insan hareketleri de ortaya çıkmaktadır. Tam bu noktada ise küreselleşme ve sivil toplum kavramlarının karşılıklı etkileşimi söz konusu olmaktadır. Küreselleşme, uluslararası boyutta faaliyet gösteren sivil oluşumları yani uluslararası sivil toplumun varlığını desteklemektedir. Sivil toplumun küresel boyutta gelişmesi aynı zamanda yerel düzeyde demokrasi ve özgürlükleri güçlendirmesi açısından önemlidir. Ancak kapitalist sistem, küreselleşme sürecinde sivil toplumu, maliyeti artırıcı unsurlar olarak gördüğü ulusdevleti ve ikinci kuşak insan hakları da denilen ekonomik ve sosyal hakları tasfiye etmek için bir araç olarak kullanma eğilimindedir.
İnceleNurbanu Bulgur
Küreselleşmenin bir sonucu olarak uluslararası ilişkilerde devlet ve sivil toplum ilişkisinin dönüşmesi, geleneksel diplomasinin yanında bir yumuşak güç örneği olarak kamu diplomasisini ortaya çıkarmıştır. Devletler tarafından yürütülen kamu diplomasisi faaliyetleri, zamanla sivil toplum kuruluşlarının da etkin rol aldığı bir alan haline gelmiştir. Ulusal ve uluslararası düzeyde meydana gelen bu gelişmelerden Türkiye de etkilenmiş ve sivil toplum kuruluşlarının uluslararasılaşması bu noktada başlamıştır. Özellikle 80'li yıllardan itibaren Türkiye'de neo-liberalizm odaklı dış politika söylemlerin yoğun olarak kullanılmasıyla sivil toplum kuruluşları daha fazla önem kazanmıştır. İnsani yardım faaliyetleri, ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi başlıkları sivil toplumu ön plana çıkaran söylemler ve uygulamaların bel kemiğini oluşturmuştur. Ancak toplumsal, siyasal ve ekonomik anlamda bazı farklıklardan dolayı, Türkiye'de STK'lar gelişmiş toplumlardaki etkinlik düzeyine sahip değildir. Neticede Türkiye'deki STK'lar küreselleşme gibi gelişmelerden etkilenmiş, uluslararasılaşmış fakat dış politika inşasına, işleyişine müdahale edebilecek kapasiteye ulaşamamıştır. Fakat Türkiye'nin dış politikasının uygulanmasında, farklı bölgelere tanıtılmasında ve özellikle yardım faaliyetlerinde etkin rol almaktadırlar.
İnceleSEMA BUZ
Bu araştırma, Türkiye'den Londra'ya göç eden göçmenlerin kurduğu sivil toplum örgütlerinin göçmenlerin entegrasyonu konusundaki çalışmalarını analiz etmeyi amaçlamaktadır. Londra'da 2018 yılında yürütülen bu araştırmada karma yöntem kullanılmıştır. Araştırmanın nicel kısmında bu kurumlara üye olanlarla 247 görüşme, nitel kısmında ise on biri yönetici ve sekizi üye olmak üzere toplam 19 kişi ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Göçmen sivil toplum örgütlerinin göçmenlerin entegrasyonunda katkıları olduğu, yararlanıcılarının daha çok kadınlar ve çocuklar olduğu, kuruluşlara üye olanların daha çok bu kurumlardaki kurslar ve sosyal etkinliklerden yararlandıkları ve bu kurumları işlevsel buldukları görülmektedir. Ancak kurumların daha fazla kültürel ve ana akım topluma yakınlaştıran etkinlikler sunması, daha fazla danışmanlık ve destek hizmeti vermesi gerektiği yönünde değerlendirmeler de ortaya çıkmıştır.
İnceleNecati Çayırlı
Makedonya'da Türk varlığı, IV. yüzyılda Hun Türklerinin buralara gelişiyle başlar. XIV. yüzyılın ikinci yarısından Balkan Savaşları'na kadar bölge Osmanlı hİ¢kimiyetinde kalır. Gerek krallık Yugoslavya'sında, gerekse Yosip Broz Tito döneminde mağdur durumda olan Türkler; din, dil, eğitim, sosyal ve siyasal örgütlenme gibi hususlarda pek varlık gösteremezler. Makedonya'nın bağımsızlığını ilan etmesi (1991) ile diğer milletler gibi Türkler açısından da yeni bir dönem başlamış olur. Bölgede Osmanlı döneminden beri devam eden bir sosyal dayanışma vardır. 1912-1940 yılları arasında Türklerin siyasal, sosyal ve kültürel anlamda örgütlenmesi, dil, eğitim, folklor vb. alanlarda bir araya gelebilmeleri neredeyse imkİ¢nsızdı. Bununla birlikte 1924'te 'Sebat Futbol Kulübü'nün kurulması gibi gelişmeler yaşanır. Makedonya Türkleri; 1942'de 'Yücel Teşkilatı'nı kurarlar. 1950'de 'Türk Yazarlar Cemiyeti', 1966'da 'Yeni Yol', 1976'da 'Altın Parmaklar' gibi dernekler var olma mücadelesi verirler. Ardından 1990'lı yılların belirsizliği, çok partili düzene geçiş ve siyasal örgütlenmenin devam ettiği bir dönem başlar. 2015 yılı itibariyle Makedonya'da 20 farklı alanda 5000 civarında kayıtlı STK vardır. Netice itibariyle STK'lar, Makedonya Türklerinin, milli ve manevi kültürünü korumak, haklarını ve ortak çıkarlarını demokratik biçimde savunmak, diğer Makedonya vatandaşlarıyla iyi ilişkiler kurulmasına yönelik çalışmalarda bulunmak, Makedonya'da hoşgörü ve birlikte yaşama zihniyetinin yerleşmesine katkıda bulunmak gibi amaçlar doğrultusunda kurulmuşlardır
İnceleYunus Kara
İnsanların refahını artırmak için sosyal reformu ve sosyal adaleti teşvik etme ilgisi, yıllar boyunca sosyal hizmet uygulamalarının önemli bir işlevi olmuştur. Tarihi olaylar, siyasi iklim, kültürel normlar ve ekonomik koşullar gibi toplumsal ölçekli durumların hem makro sosyal hizmet uygulamalarını hem de sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını etkilediğini ve değiştirdiğini söylemek mümkündür. Makro sosyal hizmet uygulaması, nüfus gruplarının analiz edilerek, sorun ve ihtiyaçlarının belirlenmesini ve bu kapsamda sosyal aksiyon alınmasını hedeflemektedir. Sivil toplum kuruluşları tam bu noktada, belirli nüfus ya da müracaatçı grupları ile çalışırken, sorunun analizini ve soruna dair toplumun bilinçlendirilmesi çerçevesinde sosyal aksiyonu kullanmaktadır. Bu makalede, nüfus gruplarının sorunlarına yönelik bilgi birikimi ve deneyim sunan sivil toplum kavramı açıklanarak, makro sosyal hizmet için önemi tartışılmıştır.
İnceleMuhammet Durdu
Sivil toplum, kanuni düzenlemeler çerçevesinde gönüllülük esasına dayalı olarak, kendi kaynaklarına sahip, devletten özerk ve devlet ile toplum arasında örgütlü bir yapılanma olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışmada sivil toplumun maliye politikaları üzerindeki rolü tartışılacaktır. Sivil toplumun batılı kökenlerine değinilmeyecek, Türkiye tarihi ve günümüz Türkiye'si çerçevesinde sivil toplum ve maliye politikalarına etkisi incelenecektir.Çalışmada, sivil toplumun kavramsal çerçevesi çizilmiş, Türkiye tarihindeki sivil toplum yapılanmaları incelenmiş ve sivil toplumun maliye politikaları üzerindeki etkisi irdelenmiştir. Maliye politikaları 20. yüzyılda ortaya çıkmış gibi görünse de, geçmişte de günümüzdeki kadar karmaşık olmamak üzere, maliye politikalarının varlığından söz edilmiştir. Özellikle Osmanlı tarihi açısından sivil toplum yapılanmalarının maliye politikalarına olumlu etkilerinden bahsedilmiş ve günümüzde finansman sorunu yaşayan modern devlet maliyelerinin, bu sorunu çözme adına Osmanlı sivil toplum yapılanmasından esinlenebileceği belirtilmiştir.Günümüzde, Türkiye'de sivil toplum yapılanmalarının maliye politikaları üzerinde ciddi etkileri olduğu görülmektedir. Sivil toplum yapılanmaları siyasi iktidarı etkilemek için çeşitli yollara başvurabilmektedirler. Kamuda çalışan personelleri temsil eden sendikaların zam görüşmelerinde hükümet üzerinde ciddi etkileri olabilmekte ve enflasyon oranlarının çok üzerinde zam alabilmektedirler. TOBB, TÜSİAD gibi iktisadi sivil toplum kuruluşları çeşitli yöntemlerle maliye politikaları üzerinde doğrudan etki sahibi olabilmektedirler. Siyasilerin geldikleri toplum kesimleri birer sivil toplum yapılanması olarak kendi aralarından çıkan siyasileri etkileyerek maliye politikalarını etkileyebilmektedirler. Son olarak, dolaylı sivil toplum olarak bilinen ve geniş halk kitlelerini kapsayan sivil toplum yapılanmalarının da son dönemde maliye politikalarında etkili oldukları müşahede edilmiştir. Yönetişim kavramının ortaya çıkışı sivil toplumun devlet politikaları üzerindeki etkisini artırmıştır. Yönetişim kavramı çerçevesinde, devlet politikalarının belirlenmesinde, kamu sektörü-özel sektör- sivil toplum eşit görülebilmektedir. Ancak maliye politikaları açısından kamu sektörünü -yani siyasileri- ön plana çıkarmak gerekmektedir. Zira toplumun yalnızca belli bir kesimini t
İnceleKübra Güran Yiğitbaşı
Medya ulaştığı en son teknolojiler aracılığıyla günümüzde, insanlığın en utanç verici, en savunmasız ve çaresiz kaldığı anlarına yani savaşlara tanıklık etmemizi sağlıyor. Bilindiği gibi Körfez Savaşı, izleyicilerin o güne kadar görmedikleri şekilde adeta bir sinematografiyle, gerçek savaş görüntülerini alımlayabilmeleriyle, medyanın savaşı yansıtmasında bir milat olmuştur. Bugün geldiğimiz noktaysa, savaşın bizzat içinde (-imiş gibi) hissederek, güvenli ortamlarımızda olup biteni izleme konforunun da ötesine geçmiş görünüyor. Medya alıcıları/hedef kitleleri, artık savaşlardan en çok etkilenenlerin -yani çocuklar, kadınlar, yaşlılar kısacası tüm sivillerin- yaşadıklarına tanıklık etme ve haberdar olma boyutuyla karşı karşıyalar. Bu durum, tek tek ülkeler ve devletleri yönetenlerin dışında bireylerin ve sivil toplumun da olaylarla ilgili insiyatif ve sorumluluk alabilme taleplerini beraberinde getiriyor. Çalışmada, Türkiye'de mültecilerle ilgili kurulan ilk sivil toplum kuruluşu olarak mülteci, göçmen, sığınmacı olarak adlandırılan insanların haklarını korumak ve savunmak için kurulan Mülteci-Der'in medyada ne ölçüde yer bulabildiği içerik analizi ve söylem analizi yöntemiyle araştırılmıştır. Derneğin medyada hangi ölçüde ve ne tür haberlerle temsil edildiği, Mülteci-Der'in konu ile ilgili kamuoyu ve gündem oluşmasına katkısını da göstereceğinden anlamlı görülmektedir. Suriye'de 2011 yılından beri devam eden savaştan hareketle, medyanın Suriyeli mültecilere ilişkin haberleri, yine mültecilere yönelik çalışmak için kurulmuş bir sivil toplum kuruluşu olan Mülteci-Der adlı kuruluş üzerinden analiz edilmiştir. Sonuç olarak derneğin faaliyet ve açıklamalarına ulusal basının sınırlı düzeyde yer verdiği, yerel basının haberlerinin ise ülkenin genelinde bir kamuoyu ve gündem oluşturmaktan uzak olduğu görülmektedir.
İnceleDavut Ateş - Ahmet Uysal
Soğuk savaş sonrası ortaya çıkan küreselleşmiş dünyada ulus-ötesi sivil toplum kuruluşlarının (STK) önemi giderek daha da artmaktadır. Birleşmiş Milletler dahil bir çok platformda etkin olabilen bu STKlar, gelişen iletişim teknolojisi sayesinde dünyanın her yanında kolaylıkla örgütlenebilmekte ve yerel siyasetlerde etkili olmaktadırlar. Ancak bu sorunsuz bir durum değildir, özellike merkez-dışı ülkelerdeki STK'lar dikkate alındığında. Bu çalışmada, bu tür STKların daha etkin olmalarını engelleyen bazı temel sorunlardan kurtulamadıkları tartışılmaktadır. Birincisi, merkez-dışı ülkelerde faaliyet gösteren STKlar, doğal olarak kaynak sağlayan merkez ülkelerdeki sivil veya resmi kuruluşların etkisi altında kalmaktadırlar. Bağışta bulunanların beklentileri yerel ihtiyaç öncelikleriyle her zaman çakışmaması nedeniyle etkileri sınırlı kalabilmektedir. İkincisi, dış bağışlara bağımlılık ve onların kaynağının şeffaf olmaması da yine STKların yerel siyasetteki yerini olumsuz etkilemektedir. Üçüncüsü, diğer ikisiyle de bağlantılı olarak ve yerel kültürel değerlerle de birleşerek STKlar, merkez-dışı ülkelerde meşruiyet sorunu yaşamaktadırlar
İnceleKonur Alp Demir
Sivil toplum devletten bağımsız bir alanı ifade etmekle birlikte tam anlamıyla ayrı olarak da düşünülemez. Nitekim sivil toplum devletin düzenleyici vasfına ihtiyaç duymaktadır. Ancak devletin kutsal bir varlık olma anlayışı içerisinde hareket ederek toplumsal çıkış noktalarını kapatması ve bireysel özgürlüklere müdahale etmesi sivil toplumun gelişmesine engel oluşturmaktadır. Bu engellerin aşılması merkeziyetçi bir devlet yapılanması içerisinde oldukça zor görülmektedir. Bu sorunu çözmek için devletin klasik yönetim anlayışından özel, kamu ve sivil toplum unsurlarını bir araya toplayan ve yönetim sürecine dahil eden yönetişim anlayışına geçiş yapması gerekmektedir. Bu çalışmada literatür taraması yöntemi kullanılarak merkeziyetçi yönetim anlayışından sivil topluma geçiş süreci yönetişim olgusu kapsamında incelenmektedir. Aynı zamanda çalışmada sivil toplumun merkeziyetçi yönetimin duvarları arasında sıkışıp kaldığı ve bu amaçla yönetişim olgusunun bir kurtarıcı gibi toplumsal alana müdahale etmesi gerekliliği vurgulanmaktadır.
İnceleNezih Metin Özmutaf
Bu çalışmanın temel amacı mesleki STK'lar kapsamında üniversite öğrencilerinin algılarının belirlenmesidir. Bu konuda hazırlanan anket yedi üniversitede çeşitli alanlarda eğitim gören 916 öğrenciye uygulanmıştır. Bu çalışma üniversite öğrencilerinin mesleki STK'lar kapsamında her bir önerme için pozitif görüşe sahip olduklarını ortaya koymuştur ve bu durum yaş, cinsiyet, evlilik durumu, iş alanı, sınıf ve iş durumu açısından da çok farklı değildir. Bunun yanı sıra mesleki STK'lara sağlık ve sosyal bilimler alanındaki öğrenciler fen bilimleri alanındaki öğrencilerden daha fazla önem vermektedirler
İnceleRasim Akpınar
Sanayileşme ve kentleşmeye koşut olarak kentlerin hızla büyüdüğüne şahit oluyoruz. Bu gelişmeye paralel olarak dünyada nüfusu kalabalık kentlerin yönetimi için özel yönetim şekilleri geliştirilmektedir. Zira metropollerde karşılaşılan sorunlar sayı itibarıyla arttığı gibi muhteviyatı da gün geçtikçe değişmektedir. Ülkemizde metropollerin yaşadığı kentsel suç, gecekondulaşma, yoksulluk, çevre, trafik, afet gibi birçok soruna ilave olarak göçler de eklenmiştir. Son dönemde Ortadoğu'da yaşanan olaylar neticesinde ülkemize göç eden Suriyelilerin önemli bir kısmı metropol olarak kabul edilen kentlere akın etmiştir. Bu metropollerden biri de hiç şüphesiz İzmir kenti olmuştur. Bu çalışmada İzmir kentinde mültecilere yönelik faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları üzerinde sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemi uygulanmıştır. Çıkan bulgular üzerine politika önerileri getirilmiştir.
İnceleBarış Gürkan
Müzik gelenekleri, yaşayan ve toplumsal bir olgu olarak doğası gereği değişim ve süreklilik ikiliğinde bir denge arayışındadır. Bu ikilik durumunda değişime yönelik eğilim, o toplumun ortak çıkarlarıyla ilişkili olmalıdır ve bir konsensüse ihtiyaç duyar. Sivil toplum örgütlerinin bu değişim üzerindeki rolü kamuoyu üretebilme, kurumsal olarak tekrar eden pratiklerle ve mensuplarının toplu çabalarıyla bunu içinde bulundukları toplumun kültürel yaşamına sirayet ettirebilme güçleri bakımından önemlidir. Hatta oluşturdukları kamuoyu ile rızaya dayalı bir gündem oluşturabilme kabiliyetlerinden dolayı devletin baskıcı politikalarından çok daha hızlı ve kalıcı etki gösterebilmeleri dikkat çekicidir. Osmanlı Devleti'nin yönetim anlayışında odaklanılan alanlardan biri olmayan kültürel hayat, dönemin sivil toplum örgütü niteliğindeki yerel veya ülke sınırlarında farklı yerlerde kurumsal yapılanmasını inşa etmiş lonca ve tarikat gibi oluşumların ürettiği kamuoyundan etkilenmiştir. Mevlevihaneler de başta Konya ve İstanbul olmak üzere Osmanlı Devleti sınırları boyunca pek çok noktada devletin ihmal ettiği müzik alanında kurumsal himayesi ve oluşturduğu sanat kamuoyu ile günümüzde sivil toplum örgütlerinin oynadığı rolü yerine getirmiştir. Bu çalışma, Mevlevihanelerin Osmanlı ve Konya müzik kültüründeki önemli etkisinin sivil toplum örgütü rolü bağlamında nasıl gerçekleştiğini incelemeyi amaçlar
İnceleÖmer Baykal - Ömer Çaha
On dokuzuncu yüzyılın sonunda ve yirminci yüzyılın başında imparatorluğu kurtarmak adına ön plana çıkan, Milli Mücadeleye ruh veren İslamcılık düşüncesi, Cumhuriyet rejiminde Kemalist siyasetin otoriter, Batıcı ve pozitivist siyaseti karşısında politik mahiyetini yitirerek uzunca süre iktidar ilişkilerinden uzak kalmıştır. Tek-parti dönemini dip dalga İslİ¢m'ı olarak geçiren, çok partili hayata dönüş sonrası muhafazakİ¢r, merkez-sağ partilerin gölgesi altında varlığını sürdüren İslamcı kesimin kurumsal ve kitlesel düzeydeki ilk deneyimi, Milli Görüş hareketidir. Sağ siyasetten koparak ayrı bir kulvar açma iddiası ile yola koyulan Milli Görüş hareketi, kurucu lideri Necmettin Erbakan, kurumsal kimliği temsil eden siyasi partiler ve üretilen klasik söylem ile ön plana çıkmakla birlikte; kadın ve gençlik örgütleri başta olmak üzere yurt dışı mensupları, temas halinde olduğu ekonomik sınıflar, dini gruplar ve entelektüeller ile önemli bir sivil ayağa sahiptir. Çalışma, tarihsel anlamda hareketi oluşturan lidere ya da siyasi deneyimlere değil "emek-yoğun aktörler†olarak tanımlayacağımız sivil unsurların temel karakterlerine ve harekete kattıkları dinamizme odaklanacaktır. Amaç, Milli Görüş hareketinin toplumsal unsurlar bakımından incelenmesidir.
İnceleKamil Demirhan
Bu çalışma sivil toplum kuruluşlarını (STK) örgütsel yapıları bakımından Henry Mintzberg'in "örgütsel yapılandırma†teorisine göre 'misyoner örgütler' çatısı altında ele almaktadır. Çalışmada STK'ların misyoner örgütlerin yapısal özelliklerini taşımadıkları takdirde bürokratikleşme, siyasallaşma, merkezileşme ve meşruiyet kaybı gibi sorunlara açık hale geldikleri savunulmaktadır. Çalışmada ilk olarak örgüt kavramı ve örgüt yapısı üzerinde durulmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarını örgütsel açıdan sınıflandırmak için kullanılan 'örgütsel yapılandırma' teorisinin temel öğeleri açıklanmaktadır. İkinci olarak, STK'ların dünyadaki ve Türkiye'deki gelişim süreci aktarılmaktadır. Son olarak, örgütsel yapılandırma teorisi çerçevesinde belirlenen göstergeler aracılığıyla, Türkiye'de farklı faaliyet alanlarında yer alan, kamuoyu tarafından tanınmış sivil toplum kuruluşlarının örgütsel yapılarına odaklanılmakta ve Mintzberg'in yaklaşımından faydalanarak STK'ların örgütsel gelişmişlik düzeyleri değerlendirilmektedir.
İnceleDevrim Özkan
"Sivil toplum kuruluşlarıâ€nın (STK) kamusal alandaki işlevleri, son yıllarda sosyal bilimciler tarafından sıklıkla tartışılan konu başlıkları arasındadır. Yapılan tartışmalarda başlıca iki ana eksenin varlığından söz edilebilir. Bunlardan, Habermas tarafından dile getirilen birincisi, sivil toplumun politik alandaki yurttaşların devlet erki karşısında hak talebinde bulunabilmelerinin olanaklarını sağladığını dile getirmektedir. Bu yaklaşım, öznenin sahip olduğu hakların devletin baskı aygıtlarına karşı korunabilmesi için "STKâ€na çeşitli görevler atfederek, toplumsal yaşamın işleyişini, öznenin sahip olduğu mahremiyet alanlarının dokunulmazlığında görür. Althusser'in ileri sürmüş olduğu ikinci yaklaşıma göreyse, "STK†kamusal alanda, esasında, devletin ideolojik aygıtı olarak işlev görmektedir. Bu demektir ki "STK,†egemen ideolojinin sosyal yaşama taşınarak, sürekli yeniden üretilmesini sağlar. Keza devlet kurumlarının işleyiş ve uygulamalarında sürekli olarak yeniden üretilen ideolojiler, bu işleyiş ve uygulamaları belirli şekillerde tekrar eden "STK†vasıtasıyla, sivil toplumu oluşturan öznelere taşınmaktadır. Bu çalışma çerçevesinde, belirtilmiş olan iki ana eksenin başlıca özellikleri incelenecek ve "STKâ€nın göstermiş oldukları etkinlikler ile hangi yaklaşımı doğruladıkları gösterilmeye çalışılacaktır.
İnceleHasan Yücel Başdemir
17 ve 25 Aralık operasyonları ile başlayan ve ardından hükümetin Gülen Cemaatine karşı başlatmış olduğu takibat süreci, birçok açıdan tahlil ve tenkit edilmesi gereken sorunları gün yüzüne çıkarmıştır. Bu sorunların her biri çok çetrefilli fakat üç sorun, benim açımdan, daha fazla ön plİ¢na çıkıyor. Birincisi, Türkiye'deki sivil toplum örgütlerinin yapısı, çalışma şekli ve kamu otoritesi ile olan ilişkileridir. İkincisi, siyasetçilerin sorunu çözme şeklidir. Üçüncüsü ise liberallerin teorik değerler eksininde parçası oldukları sorunlara bakma biçimleridir. Belki bir dördüncü de sokak olayları konusunda liberallerin ortak tutum geliştirememiş olmalarıdır. (Liberallerin ayrışmasına da bu sebep oldu.)
İnceleMurat Ozkul
Bu çalışma mülteci kamplarındaki göç ve yardım çalışmalarını uluslar arası bir STK olan İnsani Yardım Vakfı'nın (İHH) Bangladeş-Cox'sBazar kamplarındaki çalışmalar üzerinden değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu kapsamda İHH'nınCox'sBazar'daki yardım faaliyetleri incelenmiştir. Bu faaliyetler, İHH yetkilileri ile yapılan görüşmeler, alanda bazı mültecilerle yapılan yüz yüze görüşmeler, doküman incelemesi ve yardım faaliyetleri sırasında gerek Türkiye'de gerekse mülteci kamplarındaki katılımlı gözlemlerden elde edilen verilere dayanılarak değerlendirilmiştir. Çalışma sonuçları göstermiştir ki mültecilerin STK'larla ilgili olumlu ön kabulleri sahadaki engelleri ortadan kaldırırken, tersi bir durumda da insani yardım çalışmalarının başarısı düşmektedir. Mültecilerin güven duyduğu ülkelerden gelen STK'lar yardım çalışmalarını olumlu etkileyerek, olumsuz kamp koşullarının yükünü hafifletebilmektedir. Sonuçta STK'lar ve ülkeler arasındaki siyasi ilişkiler insani yardımların başarılı olup olamayacağını belirleyen temel faktörlerden biri durumundadır.
İnceleMehmet Kart - Rüştü Yeşil
Bu çalışmanın amacı, Müslüman Türk tarihi birikiminden yola çıkarak modern Türk toplumunda neşvünema bulan sivil toplum kuruluşlarının, yaşamın her alanında daha işlevsel hİ¢le gelebilmesi için gerekli olan tarihİ® ve kültürel dokuya uygun bir sivil toplum kültürünün ve sivil toplum kuruluşu yapılarının oluşmasına zihinsel açıdan ve değer temelleri açısından katkı sunmaktır. Bu amaçla, tarihİ® mirasımızda var olan ve bilim insanlarının hemen hepsinin siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamda etkin bir yapıya sahip olduğu kabul edilen Ahilik müessesesinin, bir sivil toplum kuruluşu olarak yapılarına ilişkin tespitler yapılmaya çalışılmıştır. Çalışma, nitel araştırma yöntemlerinden "doküman analizi†tekniği kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda, yapılan incelemeler sonunda şu tespitlerin öne çıktığı söylenebilir: (1) Ahilik, başta Anadolu olmak üzere ülke coğrafyasında meydana gelen dinİ® ve siyasi olaylar ile savaş, göç, toplumsal bunalımlar gibi kriz dönemlerinde duyulan toplumsal ihtiyaçların doğal bir sonucu olarak çıkmıştır. (2) Modern sivil toplum kuruluşlarının yaşamış olduğu maddiyat ve insan kaynağı problemlerini kendi iç dinamikleri yoluyla aşabilmiştir. (3) Ekonomik ve insan kaynağını yetiştirme konusundaki başarısı, bağımsız bir sivil toplum kuruluşu olma vasfını güçlendirmiştir. Bu ve benzeri tespitler, alanyazın eşliğinde tartışılmış ve günümüz Müslüman Türk toplumundaki sivil toplum yapılanmaları ve çalışmalarına ilişkin öneriler sunulmaya çalışılmıştır.
İnceleArş.Gör. Sefa Usta - Öğr.Gör.Dr. Abdülvahap Akıncı
Demokrasinin sağlıklı işleyebilmesi için özgür bir sivil toplum alanına ihtiyaç bulunmaktadır. Özgür bir sivil toplum alanı da güçlü sivil toplum kuruluşlarıyla özdeşleştirilmektedir. Diyalog ve müzakere süreci, demokrasinin ve sivil toplumun kurumsallaştığı toplumlarda ve zeminlerde kendine yer bulabilmektedir. Müzakere ve demokrasi kavramlarının ortak bir noktada buluştuğu müzakereci demokrasi anlayışının yerleşmesinde sivil toplum kuruluşlarına önemli roller yüklenmektedir. Bu çalışma da, sivil toplumun hareket alanının genişlemesinde demokratik ortamın önemine vurgu yapmakta ve müzakereci demokrasinin kurumsallaşmasında sivil toplum kuruluşlarının önemli bir rol üstlendikleri tezini esas almaktadır. Bu bağlamda çalışmada demokrasi ve sivil toplum kavramlarının ilişkisi ele alınmakta ve sivil toplum kuruluşlarının müzakereci demokrasinin kurumsallaşmasında oynadıkları roller irdelenmektedir.
İnceleMerve Boyacı Yıldırım
Günümüzde tüketicilerin satın alma tercihlerini yalnızca fonksiyonel özelliklere dayanarak değil marka ile kurulan duygusal nedenlerle de ilişkilendirmesi, markaların pazarlama çabalarını yerine getirirken aynı zamanda sosyal sorumlu kurum davranışları sergilemelerini zorunlu kılmaktadır. Markalar, nedene dayalı pazarlama uygulamaları ile hem sosyal sorumluluk faaliyetlerini gerçekleştirmekte hem de satışlarını da artırarak kİ¢r etme olanağına sahip olmaktadır. Markaların nedene dayalı pazarlama uygulamalarını gerçekleştirirken kampanya süresince dikkat çekilen sosyal "neden†çerçevesinde kurulmuş olan sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapması kampanyanın etkinliğini artırabilmektedir. Bu bağlamda çalışmada Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) sivil toplum örgütünün nedene dayalı pazarlama uygulamaları kapsamında iş birliği yapmış olduğu çeşitli markalar ve gerçekleştirilen projeler içerik analizi ile incelenmiştir. Araştırma bulgularına göre gerçekleştirilen tüm projelerde ürün satışlarından elde edilen gelirlerin bir kısmının sahipsiz hayvanların hayat koşullarını iyileştirmek üzere HAYTAP'a bağışlandığı ifade edilebilmektedir. Bu projeler sayesinde HAYTAP ayni ve maddi yardımlar sağlarken aynı zamanda sivil toplum örgütünün daha görünür olduğu ve gönüllü sayısını artırdığı, markaların ise hem ürün satışlarını artırıp hem de hedef kitlelerde daha olumlu bir şekilde algılanmasına yardımcı olduğu söylenebilmektedir.
İnceleAhmet Göksel Uluer
Nijer Deltası 1960'ların ortalarından itibaren çatışmaların yaşandığı bir bölge oldu. 1960'da bağımsızlığına kavuşan Nijerya, henüz yedinci yaşında iken çok ciddi boyutlara ulaşan ve uzun süren Nijerya-Biafra savaşını tecrübe etti. Petrolün kaynak bölgesi ve bu özelliğiyle ülkenin ekonomik kalbi olan bölge, etnisiteye dayalı bir kutuplaşmaya da ev sahipliği yapmaktaydı. Bu haliyle bölgesel ve ulusal anlamda ekonomik ve etnopolitik bir çatışmanın odağı haline geldi. İç savaş deneyimi, bölge halklarının günümüze dek süren hak, daha fazla gelir, demokrasi, bağımsızlık gibi taleplerini doğuran bir sivil toplum, aktivizm, şiddet ve güvenlik faaliyetleri döngüsünün ilk adımı oldu. Bu çalışmada sivil toplum, silahlı örgütler, etnik ve dinsel gruplar, devlet, çok uluslu şirketler gibi pek çok aktörün bulunduğu Nijer Deltası'nda çatışmayı doğuran nedenler ve çatışmanın tarihsel süreci ele alınmaktadır. Savaştan affa, barışçıl eylemlerden silah kullanımına uzanan değişimler, çatışma ve çözümüne dair atılan adımlar ile aktörlerin zamanla değişen tutumları, bölgesel ve küresel konjonktür çerçevesinde incelenmektedir.
İnceleİbrahim Hakan Karataş - Zehra Şaşmaz
Türkiye'de de son yıllarda okul ve eğitim yöneticilerinin kurmuş olduğu sivil toplum kuruluşlarının STK sayısı HIZLA artmaktadır. Fakat bu STK'ların hangi amaçlarla kuruldukları, ne tür çalışmalar yaptıkları, üyeleri ve diğer taraflar nezdinde etki düzeylerine ilişkin bir çalışmaya henüz rastlanmamıştır. Bu araştırmada okul ve eğitim yöneticilerinin kurmuş olduğu STK'ların mesleki etkinliklerinin ve etkililik düzeylerinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden belge inceleme ve yarı yapılandırılmış görüşme yöntemi ile elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle incelenmiştir. Araştırmanın evrenini Türkiye merkezli ulusal düzeyde faaliyet gösteren 12 STK oluşturmaktadır. Araştırmada bu STK'lardan 8'inin resmi tüzükleri, faaliyet raporları incelenmiş ve üst düzey bir yöneticisinin ve iki üyesinin görüşlerine başvurulmuştur. Bulgular: Eğitim ve okul yöneticiliği alanında faaliyet gösteren STK'lar, 1 akademisyenler, 2 merkez teşkilatı yöneticileri, 3 il-ilçe müdürleri, şube müdürleri ve 4 okul yöneticileri olmak üzere dört farklı kesim tarafından kurulmaktadır. Bu STK'lar, kurucu profilleri ile irtibatlı olarak 1 bir akademik alan örgütlenmesi, 2 ağırlıklı olarak özlük hakları konusunda politik arenada bir lobi ve çıkar grubu oluşturma, 3 mesleki örgütlenme ve dayanışma, 4 mesleki, sosyal ve kişisel gelişme ve 5 toplumsal hizmet amaçlarına odaklanmışlardır. Sayısal olarak artmakla birlikte alanda faaliyet gösteren STK'ların 1 sivil toplum kültürü ve derinliğini henüz edinemedikleri, 2 kurumsal kapasitelerinin oldukça zayıf olduğu, 3 güçlü bir kitle örgütü olacak kadar taban bulamadıkları, 4 spesifik bir gündem oluşturamadıkları ve 5 faaliyet çeşitliliğinden mahrum oldukları gözlenmektedir. Sonuçlar: Araştırma sonucunda 1 alanda faaliyet gösteren STK'ların çoğunlukla okul yöneticileri tarafından kurulmuş olmasının okul yöneticiliğinin bir meslek olarak tanınmasına ilişkin bilincin geliştiğini, 2 çoğunlukla Ankara'da kurulmuş olmalarının meslek mensuplarının özlük ve mali haklarını iyileştirme, kendileri ile ilgili düzenlemelerde karar verme mekanizmalarına etki etme amacında olduklarını ve bu yüzden bir mesleki örgütlenmeden çok bir sendika gibi işlev görmek istediklerini, 3 bununla beraber son dört yıl içinde sayılarının hızla artmasının ve An
İnceleKevser Aktaş
"Ortadoğu'da Sivil Toplum- İmkanlar ve Kısıtlılıklar†adlı kitabın ilk baskısı Ekim 2019'da Kadim Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Kitabın temel hedefi; kapsama alınmaya değer görülen 14 Ortadoğu ülkesinde sivil toplumun gelişim süreçlerini incelemek olarak açıklanmıştır. Küreselleşmenin de etkisiyle birlikte gerek ülkelerin kendi içlerinde yaşanan hadiselerde gerek uluslararası ilişkilerde sivil toplum konusu giderek önem kazanmaktadır. Ortadoğu gibi önemli bir nüfusa sahip, kendine özgü siyasi, sosyal dinamikleri içerisinde barındıran bir bölgede de sivil toplum konusu göz ardı edilemeyecek bir öneme sahiptir. Bu kitap da Ortadoğu'yu Batılı bir kavram olan sivil toplum kalıplarına sokmaya çalışmadan, Ortadoğu merkezli bir gözle ve sivil toplumun geniş anlamıyla toplumsal hareketler ve ülkelerdeki sosyal yapı üzerindeki etkisini ortaya koyma çabasındadır. Kitabı okunmaya ve incelenmeye değer kılan tarafı da burada ortaya çıkmaktadır.
İnceleTuğba Cevriye Özkartal - Veli Akdoğan
Bu araştırmanın amacı Kelime İlişkilendirme Testi (KİT) aracılığı ile anahtar kavramlar olarak verilecek olan TEMA, LÖSEV, KIZILAY, YEŞİLAY, TEGV, ÇEVKO, Mehmetçik Vakfı, Darüşşafaka Cemiyeti ve Darülaceze gibi STK'lere ilişkin katılımcı öğrencilerin zihinlerindeki bilişsel yapılarını tespit etmektir. Araştırma nitel araştırma olup veri toplama tekniği olarak da Kelime İlişkilendirme Testi (KİT) kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Hatay İli, Reyhanlı İlçesinde bulunan 9 ortaokulda öğrenim görmekte olan 5., 6. ve 7. sınıf öğrencilerinden oluşan 509 katılımcı oluşturmaktadır. Kelime İlişkilendirme Testinde, Sosyal Bilgiler Öğretim Programı ve 5., 6., 7. sınıf ders kitaplarında bulunan 9 STK seçilerek anahtar kavram olarak verilmiş ve öğrencilere bu STK'lerin isimlerini gördüklerinde kelimelerin yanlarında bulunan boşluklara akıllarına gelen kelimeleri yazmaları istenmiştir. Araştırma bulgularına bakıldığında katılımcı öğrencilerin azımsanamayacak kısmının toplumda ve günlük hayatta bilinen kuruluşlara " KIZILAY, TEMA, YEŞİLAY, ÇEVKO†daha fazla cevap kelime ürettikleri; gerekli tanıtımı yapılmamış veya toplum tarafından ilgisi çekilmeyen aynı zamanda Türkçe isimli olmayan STK'lere az sayıda cevap kelime ürettikleri görülmüştür. Tüm bu sonuçlara bakıldığında toplumumuzda özellikle geleceğin bilinçli bireyleri olarak yetiştirilmeye çalışılan öğrencilerimizin, gelişmiş toplumlarda olduğu gibi STK'ler hakkında daha fazla bilgiye sahip olmalarının yanı sıra Sivil Toplum bilincinin oluşması açısından ilgili kurum, kuruluş ve mekanizmaların, eğitim kurumlarında görev alan öğretmenlerin ve yöneticilerin, işbirliği sağlandığı takdirde de aile bireylerinin bu doğrultuda daha fazla çalışma yapmaları aynı zamanda bu kurumlar hakkında verilecek bilginin ezberden öteye gitmesi yönünde de önerilerde bulunulmuştur.
İnceleAlparslan Akarca
Bu çalışmanın amacı yerel demokrasiyi mümkün kılan sosyal, ekonomik ve siyasal koşulları araştırmaktır. Bu tez iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm; sivil toplum teori ve Sivil Toplum Kuruluşları hakkındaki tartışmalardan meydana gelmektedir. İkinci bölüm; Osmaniye'de yerel demokrasi ve sivil toplum üzerine yürütülen alan araştırmasından oluşmaktadır. Bu çalışmanın nihai amacı yerel demokrasinin gerekli ön koşullarını bulmaktır. Bu amaç doğrultusunda Osmaniye'de bir dizi alan araştırması yapılmıştır. Bu bağlamda belirli sayıda sivil toplum kuruluşuyla anket yapılmıştır. Anket çalışmasının yanı sıra sivil toplum kuruluşları ve Osmaniye Belediye Meclisi üyelerinin bir bölümüyle mülakat yapılmıştır. Araştırma sonuçları analiz edildikten sonra, sonuç bölümünde araştırma bulgularının bir sentezi yapılmaya çalışılmıştır.
İnceleYrd. Doç. Dr. Ömer ÇABA
Sivil toplum kavramı 1980 sonrası Türkiye'sinde siyasal tartışmalar Iiteratüründe önemli bir kavram haline geldi. Askeri müdahaleler, özellikle de 12 Eylül askeri müdahalesi sonucunda toplumsal insiyatifierin, yukardan müdahalelerle merkezi otoritenin denetimine alınması karşısında bazı aydınlar, sivil toplumkavramım gündeme sokarak toplumsal hareketlili~i canlandırınayı amaçladılar. 12Eylül hareketinin özellikle sol kesimde yarattı~ı hayal kırıklı~ı, bu kesim içinden bazı aydınların sivil toplum argümanı ile askeri yönetime karşılık verme e~i1imini ortaya çıkardı. Bunun yanısıra 1980 sonrası Türk siyasi hayatında gözlenen yeni de~işiklikler bu kavramın önemini daha da arttırdı. 1980 sonrasında bir tarafıan resmi ideolojide meydana gelen aŞınmalar, bir taraftan da "sosyal grup" ekseninde yeni toplumsal taleplerin ortaya çıkması sivil toplum tartışmalarına yeni bir boyut ekledi. .
İnceleSeyfettin Arslan
Batı toplumlarında ortaya çıkan bir olgu olarak Sivil Toplum, Siyasal Yönetime karşı "özerkâ€, "farklı†ve "özel†yönüyle demokratik bir mücadele yürüten bir yapıya sahiptir. Toplumun meydana getirdiği modern bir olgu olan Siyasal Toplum niteliğindeki Devletin keyfi, tekçi ve baskıcı politikalarına hukuk çerçevesinde mücadele edebilmek ve ortaya çıkan problemlere "sivillerin†lehine çözüm bulabilmek için kurulan Sivil Toplum Örgütleri kendine hedefler koymuştur. Bu hedeflerin en başında problemlerin insan hakları ve demokratik ilkelere göre çözülmesi gelmektedir. Bu hedefleri gerçekleştirebilmek için "gönüllü†bireylerden oluşan bir topluluğa ve kitle iletişim araçlarına ihtiyaç duymuşlardır. Böylelikle hedeflerini daha geniş bir topluluğa yaymaya çalışmışlardı. Bu çalışmada, çağdaş ve demokratik ülkeler seviyesine çıkmayı kendine hedef olarak seçen Türkiye'nin bu yolda önemli bir olgu olan Sivil Toplum Kuruluş ve anlayışının tarihsel gelişimi ve bu olgunun vatandaşlık eğitimine katkısını incelemeyi amaçlanmıştır. Bu temel amaçla birlikte Osmanlı'dan günümüze kadar "bağlı†veya "özerk†yapıdaki sivil toplum kuruluşlarından belli başlıları Literatür incelemesi (derleme) modeliyle ele alınıp değerlendirilmiştir.
İnceleUtku Aybudak
Sivil toplum, Batı medeniyetinin tarihsel gelişimi sırasında ortaya çıkmış bir kavramdır. Totaliter devlet deneyimlerinden sonra, bireyi devletin keyfiliğinden koruma işlevini üstlenebilecek özerk toplumsal yapılar önem kazanmıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında sivil toplum çalışmalarının artması bunun en bariz örneğidir. Bireyi tamamıyla kontrol altına alan ve toplumdan özerk yapılar çıkmasına müsaade etmeyen bir devlet sisteminin zararları görülmüştür. Hem akademide hem siyasi düzeyde sivil topluma ilgi artmıştır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıldıktan sonra da Batı dışı toplumlarda sivil toplumun yahut sivil toplum benzeri yapıların varlığı araştırılmıştır. Öncelikle Doğu Avrupa toplumları bu açıdan incelemeye tabi tutulmuş daha sonra ise kaçınılmaz olarak araştırmacılar İslam toplumlarına yönelmiştir. Müslüman toplumlarda da sivil toplum benzeri yapılar olarak vakıflar ve tarikatlar ön plana çıkmıştır. Bu çalışmada temel olarak tarikatların, Osmanlı toplumunda sivil toplum benzeri bir yapı olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ele alınmaktadır. Ayrıca tarihi süreci içinde tarikatların devlet ile olan ilişkisi bağlamında sivil toplum kurumu olmaya yaklaşıp uzaklaşması incelenmektedir.
İnceleSenem Altan - Murat Özpehlivan
Bu çalışma otokratik ve katılımcı liderlik anlayışının örgütsel vatandaşlık davranışı üzerine etkisini değerlendirmektedir. Çalışmanın örneklemini sivil toplum kuruluşlarında görev yapmakta olan rastgele örnekleme ile seçilen 280 yönetici ve 130 çalışan oluşturmaktadır. Araştırmada çalışanların vatandaşlık davranışını ölçmek için örgütsel vatandaşlık davranışı ölçeği kullanılmıştır. Araştırmada yöneticilerin liderlik davranışlarını belirlemek için ise "Leadership Opinion Questionnaire†kullanılmıştır. Ölçek "Otokratik liderlik†ve "Demokratik liderlik†olmak üzere iki alt boyuttan oluşmaktadır. ölçekler arası ilişkileri belirlemek amacıyla pearson korelasyon analizi ve otokratik liderlik ve demokratik liderliğin örgütsel vatandaşlığı nasıl etkilediğini belirlemek amacıyla regresyon analizi yapılmıştır. Ayrıca demografik değişkenler ile ölçekler arasında t-testi ve tek yönlü varyans analizi yapılmıştır. Yöneticilerin otokratik liderlik düzeyleri ile çalışanların örgütsel vatandaşlık ölçeği alt boyutlarından; işletme ile özdeşleşme boyutu ile negatif, anlamlı ve orta düzey, meslektaşlarına yönelik özgecilik boyutu ile pozitif, anlamlı ve orta düzey, vicdan sahibi olma boyutu ile pozitif, anlamlı ve orta düzey, çalışanlar arası uyum boyutu ile negatif, anlamlı ve orta düzey ve işletme kaynaklarını koruma boyutu ile negatif, anlamlı ve orta düzey ilişki olduğu bulunmuştur. Yöneticilerin demokratik liderlik düzeyleri ile çalışanların örgütsel vatandaşlık ölçeği alt boyutlarından; işletme ile özdeşleşme boyutu ile pozitif, anlamlı ve yüksek düzey, meslektaşlarına yönelik özgecilik boyutu ile pozitif, anlamlı ve düşük düzey, vicdan sahibi olma boyutu ile pozitif, anlamlı ve orta düzey, çalışanlar arası uyum boyutu ile pozitif, anlamlı ve orta düzey (r=0,57, p<0,05) ve işletme kaynaklarını koruma boyutu ile pozitif, anlamlı ve yüksek düzey ilişki olduğu bulunmuştur. Yöneticilerin otokratik liderlik düzeylerinin, çalışanların örgütsel vatandaşlık davranışı üzerinde anlamlı bir etkisi olduğu sunucuna varılmıştır. Bu ilişki iki değişken arasında negatif ve orta düzeydedir. Yöneticilerin demokratik liderlik düzeylerinin, çalışanların örgütsel vatandaşlık davranışı üzerinde anlamlı bir etkisi vardır. Bu ilişki iki değişken arasında pozitif ve orta düzeydedir.
İnceleMustafa Cem Oğuz
Bu çalışma sivil toplum ve demokrasi arasında olumlu bir ilişki olduğunu varsayan Tocquevilleci hipotezi, giderek yaygınlık kazanan GONGO'lar üzerinden sorgulamaktadır. Günümüzde otoriter rejimler demokratik hayatın kurumlarını ve kültürünü geleneksel yöntemlerle bastırmayı değil, yumuşak güç stratejileri ile kontrol etmeyi ve ehlileştirmeyi tercih etmektedirler. Yumuşak güç stratejilerinin hedeflediği kurumların başında ise sivil toplum gelmektedir. Geleneksel otoriter rejimlerde sivil toplumu baskılamak tercih edilirken, günümüz otoriter rejimlerinde sivil toplumu ve STK'ları ele geçirmek (co-opt) ya da hükümetin kontrolünde sözde STK'lar (GONGOs) yaratmak tercih edilmeye başlanmıştır. Otoriter rejimlerin sivil toplumla girdiği bu yeni ilişki her ülkede farklı bir deneyim olarak yaşanmakta olsa da, yine de stratejilerde belirgin ortaklıklar bulunmaktadır. Rusya, Belarus, Azerbaycan, Çin ve Venezuela gibi ülkelerde karşımıza çıkan bu yeni olgunun otoriter hükümetler tarafından üç temel amaçla kullandıklarını görmekteyiz. Bunlar sırasıyla; ülkeye giren yabancı fonları kontrol etmek; uluslararası kamuoyu nezdinde meşruiyet kazanmak ve ulus içindeki demokratik muhalefeti etkisizleştirmektir. Otoriter rejimler yabancı fonların sivil topluma aktardığı kaynakların, kontrol edemediği sivil toplum kurumlarına gitmesini istememektedirler. Bunun arkasında hem o kaynağı kendi kullanma arzusu hem de özerk sivil toplum kurum ve hareketlerinin kendisi karşısında bir tehdit teşkil edeceği düşüncesi vardır. İnsan hakları ve demokrasi konusundaki uluslararası toplumun eleştirileri de, otoriter rejimleri GONGO kurmaya sevk eden bir diğer etkendir. Özellikle insan hakları odaklı STK'ların hem ulusal hem de uluslararası toplum nezdinde dile getirdikleri eleştiriler karşısında devletler bu STK'ları kamusal alandan dolaylı olarak uzaklaştırabilmek için alternatif oluşumlara gitmekte ve onları fonlayarak, bu kurumların görünürlüğünü ve seslerini azaltmaktadırlar. Otoriter rejimlerde karşılaşılan bir diğer durum da, muhalif kesimlerin demokratik prosedürlere olan inancını kaybetmesi ve rutin demokratik siyaset yerine "mücadeleci siyaseti†(contentious politics) tercih etmeleridir. Mücadeleci siyasetin en yaygın formu olan toplumsal hareketler de bu nedenle otoriter rejimlerin yeni muarızı olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Rejimler özellikle "renkli devrimlerden†so
İnceleMustafa Kahyaoğlu - Mehmet Fatih Kaya
Bu çalışmanın temel amacı, ilköğretim öğretmen adaylarının çevre eğitimi konusundaki duyarlılıklarını ortaya koyabilmek adına, çevre kirliliğiyle ilgili algıları, çevreyle ilgili sivil toplum örgütleri hakkındaki görüşleri ve çevre sorunlarının çözümüne yönelik düşüncelerinin ortaya konulması ayrıca Türkiye'deki çevre ile ilgili sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışma, 2010-2011 eğitim öğretim yılı bahar döneminde Siirt Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Sınıf, Fen Bilgisi, Matematik ve Sosyal Bilgiler öğretmenliği programında gönüllülük esası ile seçkisiz (random) olarak belirlenen ve son sınıfta öğrenim gören 37 öğrenci ile yürütülmüştür. Verilerin analizinde içerik analizi kullanılmıştır. Çalışma sonucunda, öğretmen adayları çevreyle ilgili sivil toplum örgütlerinin görevleri hakkında yeterli bilgiye sahipken, bunlardan bir bölümünü tanımamaları dikkat çekicidir. Bu durum sivil toplum örgütlerinin çevre eğitimine yönelik faaliyetlere yer vermesine karşın ulusal anlamda amacına ulaşmadığını da ortaya koymaktadır.
İncelePınar Polat
Bu çalışmada, Ömer Çaha tarafından yazılan Sivil Kadın: Türkiye'de Kadın ve Sivil Toplum kitabının değerlendirmesi yapılmaktadır. Yazarın doktora tez çalışmasını daha sonra güncel kadın sorunlarını ve bu konudaki gelişmeleri de ekleyerek genişlettiği çalışması, dönemlere ve tüm kadın hareketlerine temas etme gayretiyle öne çıkmaktadır. Çaha'nın yaklaşık otuz yıllık emeğinin ürünü olan, İngilizce'ye de çevrilen ve ulusal, uluslararası düzeyde geniş ilgi gören kitabında, kadınların Batı'daki "Lanetli Havva†kabulünden günümüze kadar tüm edinimleri, adeta bir "pembe devrim†olarak nitelendirilmektedir. Kitap, kadın hareketlerinin günümüze kadarki serüvenine değinmekte ve bu konuda çalışma yapmak üzere yola çıkacaklara, Türkiye'deki kadın hareketi ve sivil toplum ilişkisinin gelişimine dair objektif bir kaynak oluşturmaktadır.
İnceleSüleyman Doğan - Nurullah Bayhan
Bu çalışmada İlim Yayma Vakfı'nın yurtlarında kalmış ve eğitim bursu almış Üniversite öğrencileriyle Vakıf arasında verilen destekler sebebiyle ne tür bir etkileşim olduğu araştırılmıştır.Öncelikle Vakıfça verilen desteğin, vakıfla mezun arasında bir duygusal bağ oluşturup oluşturmadığının tespiti, varsa bu duygusal bağın kalıcılığı ve hangi desteklerden daha fazla etkilendiğinin analizi bu araştırmanın ana amacı olarak belirlenmiştir. Araştırmada mevcut durumun betimlenmesini sağlayan tarama yöntemi (survey method) kullanılmıştır. Araştırmanın Evreni vakıf yurtlarında kalmış ya da vakıftan çeşitli burslar almış 1750 mezun öğrenciden oluşmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise bu mezunlardan iletişim bilgilerine ulaşılabilen ve kendilerine iletilen formu doldurarak bu araştırmaya gönüllü olarak katılan 179 mezun oluşturmaktadır.Katılımcıların Vakfın Yurtlarında kalıp kalmama durumları ve kaldıysa hangi yurdunda kaldıklarının dağılımları ile yine katılımcıların vakıftan aldıkları burs destek ve çeşitleri ile bunların Memnuniyet Düzeyleri araştırılmış ve anlamlı sonuçlar bulunmuştur. Mezunların vakfın örgütsel değerlerini benimsedikleri ve kendilerinin de vakfa destek olmak istedikleri anlaşılmıştır. Sonuç olarak katılımcıların; kendisine destek olanlarla arasında kalıcı duygusal bir bağ oluştuğu ve yıllar geçse de bu bağlılığın devam ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
İnceleÇağatay Demirel
Günümüzün modern toplumsal yapısı içerisinde iletişim ve halkla ilişkiler, sivil toplum kuruluşları açısından oldukça büyük bir önem taşımaktadır. Özellikle sivil toplum kuruluşlarının ortak hedef ve amaçlara ulaşabilmesi, var olan mevcut durumlarını koruyabilmesi, yaşanan problemlere bağlı olarak kamuoyu oluşturabilmesi ve kamuoyunun desteğini sağlayabilmesi, ancak iletişim ve halkla ilişkiler ile mümkün olmaktadır. Corona Virüsü (Covid-19) salgınından dolayı Dünya Sağlık Örgütü (WHO)'nün tüm dünyada pandemi ilan etmesiyle sivil toplum kuruluşlarındaki iletişim ve halkla ilişkiler daha da önem kazanmıştır. Böylelikle sivil toplum kuruluşları hedef kitleleriyle çevrim içi ortamlar aracılığıyla daha verimli ve kesintisiz şekilde iletişim ve halkla ilişkiler faaliyetleri gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Bu düşünceden hareketle de bu çalışmanın konusu, pandemi döneminde sivil toplum kuruluşlarında iletişim ve halkla ilişkiler olarak belirlenmiştir. Araştırma, sağlık alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının Covid-19 salgınında oynadığı rolü belirlemeyi amaçlamaktadır. Nitel olarak gerçekleştirilen bu çalışmada sivil toplum kavramı etraflıca ele alınmış ve TTB'nin resmi Twitter hesabı içerik analizi yöntemi ile iletişim ve halkla ilişkiler açısından irdelenmiştir. Sonuç olarak iletişim teknolojilerinin yoğun olarak kullanıldığı bu dönemde Türk Tabipler Birliği'nin kamularıyla verimli/etkin iletişim ve halkla ilişkiler faaliyetinde bulunabilmesi için "iki yönlü iletişim†anlayışını daha fazla benimsemesi gerektiğine ulaşılmıştır.
İnceleİncele
Sophie Bessıs
Kadınların, Mağrip in siyasal alanına katılımı çok yeni bir tarihe dayanmıyor. Tunus'ta 1930'lu yılların ortalarından itibaren ilk kadın örgütlenmeleri ortaya çıktı. Cezayir'c, 1950'li yılların başından beri kadınlar örgütlendiler. Fas ta. 1955 Bağımsızlık Kongresi'nde ilk defa bir kadın. Fas'lı kadınların durumu hakkında ror okudu. Tüm bu gelişmelere rağmen krallıkta kadın kuruluşlarının oluştuğunu görmek için bağımsızlığı beklemek gerekti.
İnceleNuri Demirel
Post sivil toplum aşaması daha önce sivil toplum aşamasına ulaşmış siyasal düzenlerde kendini örgütlenme ve eylem alanında gerçekleştirmiş olan sivillik inisiyatifi özellikle sosyal alanın değişim yönünü etik ahlak ve erdem yönündeki tavrını yitirmiştir. Sivil inisiyatif daha önce mutlak otoriteyi temsil eden devlet aygıtından farklı duruşu ile özgürlük alanını genişletmiştir. Ancak devletin küçülmesi, güç ve karar paylaşımına gitmesi sivil inisiyatifi başlangıçta kamu yararı adına tavır almış gibi gösterse de sonrasında sivil inisiyatifin aile kurumuna verdiği zararların örnekleri Modern Batıda görülmeye başlanmıştır.Siyasette öncelediği daha fazla özgürlük ki kastedilen şey insan onuruna zara verebilecek özgürlükler ve ekonomik anlamda kutsanan para yani kapital sonrasında ve paranın insan yaşamına verdiği zarar din noktasında pragmatik açıdan kutsanan uydurma tanrılar sivil inisiyatifin kamu yararı değil kendi çıkarları peşinde koştuğunu göstermektedir. Bu noktada devlet platonun deyimi ile bilge bir kral tarafından toplumsal değişim yönüne müdahale etmek zorunda kalacak ve sivilliği evrensel ve yerel erdem, iyilik, ahlak çerçevesinde yeniden tanımlayacaktır. Özellikle, parayı kutsamasından dolayı, insan özgürlüğüne ve yaşamına zarar verebilen sivil toplumun daha fazla özgürlük talep etmesinden sonra, kapital, kamu yararının yerine kendi çıkarları peşinde koşan sivil inisiyatif anlayışına yol açmış ve din noktasında parayı kutsama yoluyla insan hayatına zarar vermeye başlamıştır.
İnceleYasin Aktay
nizm gibi- ilerlemeci bir tarih anlayışını içinde barındırsa da esas itibariyle kavramın -özellikle küreselleşmeyle birlikte- zamandan ziyade mekİ¢na, coğrafyaya göndermede bulunduğunu, "Dünyanın
İnceleDuygu Seleoğlu - İhsan Yiğit
Sivil Toplum Kuruluşları, özel ve kamu sektörlerine göre hem insan hem de maddi kaynaklar bakımından kısıtlı imkanlara sahiptir. Sivil Toplum Kuruluşları için kıt kaynakların yönetimi ile örgütsel performansa ulaşmak oldukça önemlidir. Bu sebeple Sivil Toplum Kuruluşları bünyesinde çalışanlar ile işveren arasındaki psikolojik sözleşmelerin gerçekleşmesi ile örgütsel performansın artmasında, örgütsel vatandaşlık davranışının farklılaştırıcı rolü olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla bunun Sivil toplum Kuruluşlarının İnsan Kaynakları Yönetimindeki uygulamalarını iyileştirmesi amaçlanmıştır. Literatür taramasıyla psikolojik sözleşme ve örgütsel performans ilişkisinde örgütsel vatandaşlığın farklılaştırıcı rolü arasındaki ilişkiyi gösteren bir model geliştirilmiştir. Araştırma sonuçları doğrultusunda Sivil Toplum Kuruluşları çalışanları kariyer beklentilerinin algılanması ve bunların verilmesi ile kurumda sergileyecekleri örgütsel vatandaşlık davranışı düzeylerinin yüksek olduğu anlaşılmaktadır.
İnceleMehmet Özaydın
Toplumsal yapıda meydana gelen gelişmeler, ihtiyaçların ve sorunların niteliğini de önemli ölçüde değiştirmektedir. Bu değişim çözüm yöntemleri ve araçları üzerinde de benzer bir değişimi ortaya çıkarmaktadır. 18.yüzyılda Sanayi Devrimi ile birlikte toplumsal yapıdaki köklü değişim, sadece sosyal sorun algısını değiştirmekle kalmamış aynı zamanda geleneksel koruma araçlarının güç kaybetmesine neden olmuştur. Bu tarihten itibaren üzerindeki sosyal beklentiler hızla artan devlet, büyük bir değişim ve dönüşüm içine girmiştir. Başlangıçta liberal kaygılarla sınırlı bir tutuma sahip olan devlet anlayışının, II. Dünya Savaşı sonrasında kapsamlı bir düzenleyici olarak refah devleti düzeyine ulaştığı görülmüştür. 20.yüzyılın son çeyreğinde ekonomik ve sosyal yapıda meydana gelen değişimlere mevcut politikaların cevap verememesi, devletin sosyal yönüne karşı eleştirilerin yoğunlaşmasına neden olmuştur. Bu dönemde devletin sosyal işlevlerinin sınırlanması, bu işlevlerin başka kurumlarla paylaşılması ya da devredilmesi gibi tartışmaların yoğunlaştığına şahit olunmaktadır. Bu çalışma sosyal politika alanında yaşanan bu değişim karşısında, sivil toplum anlayışının yerini ve önemini sorgulamayı amaçlamaktadır. Kamu dışı, karlılık dışı ve gönüllü nitelikleri ile sivil toplumun yeni dönemin sosyal politika yapılanması içinde yerinin ve işlevinin tartışılması çalışmamızın temel amacını oluşturmaktadır.
İnceleEsra Kurt
Sağlık iletişimi temelde bireyin ve toplumun sağlığını koruyacak, geliştirecek ve iyileştirecek bilgi ve enformasyonla sağlığın geliştirilmesini hedefleyen iletişim faaliyetlerine dayanmaktadır. İletişim teknolojilerindeki gelişmeler sağlık alanıyla ilgili bilgilerin geniş kitlelerle buluşmasında yeni bir dönemi başlatmıştır. Geleneksel kitle iletişim araçlarına göre daha fazla bilgi paylaşmanın bir yolunu sunan yeni iletişim teknolojileri, hızı, gönderilen mesajın biçimi, etkileşimli iletişim olanağı sunması ve bireysel kontrolün kullanıcıda olduğu bir teknolojiye işaret etmektedir. Çalışma, sağlık alanında faaliyet gösteren ve temel görevleri bireylerin, toplumun sağlığını geliştirmeyi hedefleyen sivil toplum örgütlerinin Twitter'ı nasıl kullandıklarını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Araştırmada Türk Kanser Derneği, Türk Kalp Vakfı ve Türk Diyabet Cemiyeti'nin bir yıllık süre içinde paylaştıkları tweet'ler üzerinden nicel içerik analizi tekniğiyle toplanan veriler, betimsel istatistik testleri kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda Twitter'ın paydaşlarla diyaloğu ve etkileşimi teşvik etme potansiyeline rağmen, bu işlevin mütevazı bir şekilde kullanıldığı görülmüştür. Çalışma retweet mekanizmasının etkileşimli ve etkin iletişim için kullanılmasının göz önünde bulundurulmasını keşfetmiştir.
İnceleM. Nezih Özmutaf - İpek Aydin
Sivil Toplum Kuruluşları (STK), toplumsal hizmetlerin sunumuna yön veren, kanun koyma, uygulama ve denetleme süreçlerinde etkili rol oynayabilen toplumsal örgütlenmelerdir. STK'ların planlama, uygulama ve denetleme süreçlerindeki etkililiğinin değerlendirilmesi bu çalışmanın temel amacını oluşturmaktadır. Çalışmanın evrenini İzmir ilinde görev yapan sağlık yöneticileri oluşturmaktadır. Toplam 105 sağlık yöneticisi çalışmaya dahil olmuştur. Veri toplama yöntemi olarak alan araştırması ve anket tekniği uygulanmıştır. Çalışma kapsamında sağlık yöneticilerinin cinsiyet, görev ve üyesi oldukları STK türüne göre verdikleri yanıtlar arasında anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir. STK faaliyetlerinin etkililiği boyutları arasında pozitif yönde yüksek düzeyde anlamlı ilişki tespit edilmiştir. Gerçekleştirilen regresyon analizine göre STK faaliyetlerinin yeterliliğini, STK faaliyetlerinin etkinliği boyutlarından sadece temel işlevlerin etkililiği boyutunun etkilediği tespit edilmiştir. Sonuç olarak, STK'lar demokratik toplumların temel göstergelerinden biri olan STK'ların yeterli ve etkili bir şekilde çalışmaları gerekmektedir.
İnceleÖğr. Gör. Dr. Nezih Metin Özmutaf - Dr. Bu Sezgin - Dr. Gülseren Keskin - Dr. Semra Çelikli
Bu çalışmanın temel amacı, sağlık misyonuna sahip sivil toplum kuruluşlarının (STK) faaliyetlerinde, yönetsel faktörlerin birey motivasyonuna etkisinin incelenmesidir. Anket bazlı araştırma Haziran - Eylül 2008 tarihlerinde İzmir İli'ndeki sağlık misyonuna sahip 28 STK üyesi 157 birey kapsamında gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda sağlık misyonuna sahip STK'lar için yönetsel yaklaşım, bireysel artalan ve gelişme, uygulama ve değerlendirme faktörlerinin birey motivasyonunu ve birbirlerini ileri düzeyde etkiledikleri belirlenmiştir. Sonuç olarak sağlık misyonuna sahip STK'larda tüm faaliyetlerde motivasyona önem verilmesinin gerekliliği ortaya konulmuştur.
İnceleRıza Karabağ
Savaş ve barış olgusu, başlangıçtan günümüze insanlık tarihini şekillendiren önemli bir konudur. Dolayısıyla bu çalışma insanların, ulusların, niçin savaştıkları, mensuplarının çokluğu nedeniyle büyük dinlerin ve günümüz evrensel yaklaşımlarının savaşı önleme ve barışı sağlama hususundaki hukukİ® ve ahlİ¢kİ® sınırlarının neler olduğu ve bu soru(n)lara barış eğitiminin çözüm sunabilme imkİ¢nlarını problem edinmiştir. Bu bağlamda teorik olarak savaşın meşruluğu, ahlİ¢kİ® ölçüsü, barış yoluyla çözümü, çatışmalarda sivillerin hakkı, hukuku, kayıplarının engellenebilirliği; dinlerin özellikle İslİ¢m'ın savaş, barış yaklaşımları, hukukİ®, ahlİ¢kİ®, toplumsal sınırları; uyulacak kurallar açısından evrensel yaklaşımlar, çözüm arayışlarından barış hareketleri, barış eğitimi konuları sosyolojik bakış açısından literatür taraması yöntemiyle tartışılmıştır. Bu çalışmayla savaşın önlenmesi ve barışın sağlanması hususlarında çözüm önerilerinin sunulması amaçlanmaktadır. Araştırma sonuçlarında; dinlerin zorunlu durumlarda savaşa izin vermekle birlikte teşvikte bulunmadığı, teşvik, çağrı söylemlerinin dinlerin ilahi kaynağı yerine din temsilcilerinin dini anlama, algılama, yaşantı biçimlerini yansıttığı; arka planında farklı ekonomik, politik, sosyolojik saikleri meşrulaştırmak için dini araç olarak kullandıkları gibi bulgulara ulaşılmıştır. İslİ¢m'ın tutumu; savaşı önleme ve savaş halinde hukukİ®, insanİ® değerleri öncelemedir. Uluslararası hukuk güçlü devletlerce şekillendirilmekte ve onların lehine işlemekte, şeklİ® bağlılık göstermekten öteye geçememektedir. Uluslararası sözleşmelerde/beyannamelerde, barış eylemlerinde kamuoyunun dikkati çekilse de emperyalist güçleri, silah üreticilerini engellemekte cılız kalmaktadır. Barışı sağlamaya yönelik ülkelerde akademik, içerikli ve sistemli barış eğitiminin örgün, yaygın eğitim kurumlarında verilmesinin ve yaygınlaştırılmasının dinlerin, özellikle İslİ¢m'ın barış mesajlarının metotlu işlenmesinin önemli yöntem/imkİ¢n olabileceği anlaşılmaktadır.
İnceleAli Şahin Örnek
Sivil toplum kuruluşları (STK) günümüz toplumlarının vazgeçilmez aktörlerinden biri haline gelmiştir. Sayıları gün geçtikçe artan bu örgütler daha etkin olabilmek amacıyla birliktelikler oluşturmaya başlamışlardır. Böylece sivil toplum platformları (STP) ortaya çıkmıştır. Genel olarak değerlendirildiğinde sivil toplum platformlarının performansını yerel ve merkezi karar alıcılarla olan ilişkileri belirlemektedir. Bu çalışmada, Biga Sivil Toplum Platformu bir sivil inisiyatif olarak araştırma konusu yapılmıştır. Biga STP'nin paydaşları belirlenmeye ve analiz edilmeye çalışılmıştır. Çalışmada mülakat ve anket tekniği bir arada kullanılmıştır. Biga STP'nin yaptığı toplantı tutanakları başta olma üzere yazılı ikincil veriler incelenmiştir. Elde edilen bulgular değerlendirilerek sivil toplum platformlarının yeri ve önemi; Biga STP örneği ile ortaya konulmaya çalışılmıştır.
İnceleAhmet Özalp
Bu çalışma ile &açağ kent devletlerinden bu yana geçen siireçte sivil toplum kawamınrn düşiinsel temel taşları incelenmektedir. Siül toplumun gelişme siirecinde kınlma noktasl, Gfamsci olarak kabul edilmiştir. Çiinkii Cıramsci'den önce siül toplum ve üğeı sosyal kawamlann düşiiıııülmesinde başat belirleyicinin modem dwlet olgusu olduğu savunulmaktadır. Gramsci ise, sivil topluma iist yapl içerisinde yer veıerek gerçek kınlııa noktası olmuşfur. Bu tez Bobbio tarafiıdan ileri siirüIııüştiir ve çalrşmamızda benimsenmiştir. Gıamsci, üst yapıyı 'taıihsel blok"un parçası olarak değerlendirmektediı. Gramsci sonrasrnda bu durum bazı kuramcılar tarafindan göz aıdı edilmiştir' Ancak son gİnlerde "tarihsel blok" ve "sivil toplum" kawamlan, global kapitaliznle birlikte, yeniden, ele alınmaktadır. Global güce sahip devletler, şirketler, uluslar arası öıgütler yeni bir "kiiresel kapitalist tarihsel blok" oluşfurma çabası içindedirler. Diğer yaııdan ulus devletlerin yapılandırdıkları tarihsel blok hegemonik bir kriz geçirmektedir Sivil toplum, globalleşme ile yerelleşme geriliminin ortasında dıırmaktadır.
İnceleSerkan Erdal - Selçuk Aydın
Sivil toplum; bireysel özgürlükleri ve bireylerin temel haklarını korumaya çalışan, aynı zamanda gönüllülük prensibine dayalı örgütlenmelerin esas alındığı, toplumun devlet politikalarını denetleyip yönlendirebildiği, aktif bir yurttaşlık bilincine sahip olmayı gerektiren bir gelişmişlik düzeyi olarak tanımlanmaktadır. Bu kapsamda sivil toplum, devletle birey arasında bir denge unsuru vazifesi görmektedir. Sivil toplum kavramının çekirdeğini bireylerin devlet karşısındaki konumunu belirleyen bir takım örgütlenmeler oluşturmaktadır. Sivil toplum örgütleri aracılığıyla birey, devletle ilişkilerini temel bir düzende tuttuğu gibi, temel hak ve özgürlüklerini koruyarak devletin politikalarını doğrudan veya dolaylı bir şekilde yönlendirmeye çalışmaktadır. II. Meşrutiyet dönemi de bu anlamda Osmanlıda sivil toplum anlayışının yaygınlık ve bu yönde sivil örgütlenmelerin yoğunluk kazandığı bir zaman dilimidir. Bu çalışmanın amacı da II. Meşrutiyet döneminde ortaya çıkan sivil toplum anlayışını ve bu anlayışın somut yansımasına örnek olabilecek öğretmen cemiyetleriyle Terakki-i Maİ¢rif ve İttihİ¢d-ı Muallimin Cemiyeti'ni sivil toplum kavramı bağlamında analiz etmektedir.
İnceleBüke Boşnak
Bu makalede sivil toplum ve nitel çalışmalarda önemli bir metodolojik araç olan yarı yapılandırmış mülakat yönteminin incelikleri ve kısıtlılıkları incelenmektedir. Yarı yapılandırılmış mülakatlar yoluyla araştırmacılar, araştırmaya konu olan bireylerin deneyimleri, görüşleri, duyguları ve motivasyonlarının çeşitli yönleri hakkında başka yöntemlerle elde edilmesi zor olabilecek ve derinlemesine açıklama sunan verilere erişebilirler. Bu çalışmada yarı yapılandırılmış mülakatın tanımından yola çıkılarak çeşitli mülakat şekilleri detaylandırılmış ve özellikle Türkiye'deki sivil toplum çalışmalarından örnekler sunulmuştur. Bilgi üretim sürecinin her bir aşamasında düşünülmesi gereken ve araştırmanın bütününü etkileyen konumsallık ve düşünümsellik, katılımcılara erişim ve yakınlık kurma, etik meseleler ve etkileşim gibi en temel konular ve sahada karşımıza çıkabilecek güçlükler mevcut literatürün analizine ve yazarın kişisel saha deneyimlerine dayalı bir şekilde tartışılmıştır. Çalışmada tüm bu tartışmalar üzerinden yarı yapılandırılmış mülakatların önemli bir yöntembilimi olduğu vurgulanarak, yarı yapılandırılmış mülakatların araştırma sürecinin bir parçası olarak nasıl etkili bir şekilde kullanılacağına dair kuramsal ve pratik önerilerde bulunulmaktadır.
İnceleSayım Yorgun
Sivil toplum ile sendikalar arasİ—ndaki iliükiler son yİ—llarda yeni tartİ—ümalarİ— doݹurmuü, sivil toplum kuruluülarİ—Qİ—n etkinliݹinin artmasİ—na karüİ—Oİ—k sendikalarİ—n gücünde ortaya çİ—kan gerilemenin tesadüfi olmadݗݹݗ, sermayenin gücünü arkasİ—na alan sivil toplum örgütlerinin sİ—Qİ—flar arasİ— çatİ—ümayİ— göz ardİ— etmeye çalİ—üWݗݹݗ ileri sürülmüütür. 20. yüzyİ—Oİ—n son çeyreݹinden itibaren ortaya çİ—kan ekonomik, teknolojik, siyasal ve sosyal geliümelerin sendikalarİ—n alİ—üİ—k olduklarİ— tabanİ— ve çevreyi deݹLütirmesi, sendika üyelerinde ve faaliyetlerinde gerilemelere yol açmİ—üWİ—r. 1980 yİ—Oİ—ndan sonra deݹLüimin yol açtݗݹݗ olumsuzluklarİ— fark eden sendikalar, örgütlenme ve yeni faaliyetleri gündemlerine alarak tekrar eski etkin konumlarİ—na ulaümanİ—n mücadelesine girmiülerdir. Küresel ekonomik geliümelerin ve sivil örgütlenmelerin beklendiݹi gibi çalİ—üma hayatİ—ndaki sorunlarİ— azaltmamasİ—, baüta emek sömürüsü olmak üzere çalİ—üanlarİ— tehdit eden olumsuzluklarİ—n yaygİ—nlaümasİ— ve derinleümesi, ekonomik ve sosyal dengesizliklerin artmasİ— sendikal mücadeleye olan ihtiyacİ— ortaya çİ—karmİ—ü, sendikalar sivil toplum düzeninde de vazgeçilemeyecek örgütler arasİ—ndaki yerini almaya baülamİ—üWİ—r.
İnceleSümeyra Arıcan
İmam hatip liseleri hakkında en yoğun tartışmaların yaşandığı eğitim kurumlarından biri olarak dikkat çekmektedir. Hem imam hatip liseleri odağında kurumlaşan sivil kuruluşlar hem de eğitimle ilgilenen sivil kuruluşlar imam hatip lisesi meselesini gündeme almaktadırlar. Bilhassa son 8 yıldır niceliksel olarak artışa geçen ve eğitim sistemindeki etkinliğini daha da yoğun olarak hissettiren imam hatip liseleri hakkındaki tartışmalar yoğunlaşmış durumdadır. Meseleyi sivil toplum kuruluşlarının yayınladığı araştırma raporları çerçevesinde ele alan bu araştırma, güncel tartışmaların içeriğine odaklanmakta ve sivil toplum kuruluşlarının görüşlerini ve sunulan çözüm önerilerini, karşılaştırmalı olarak ortaya koymayı amaçlamaktadır. Nitel çoklu durum çalışması olarak tasarlanan bu araştırmada, maksimum çeşitlilik örneklemesi ile seçilen sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarından edinilen veriler iki ana tema halinde ele alınmıştır. Bu temalar; "Niteliksel ve Niceliksel Bağlamlar "ve "STK Önerileri†olarak belirlenmiştir. Araştırmada, STK'ların bu okulların dini ve akademik eğitimlerine yönelik eleştirileri ve sorunların çözümüne yönelik önerileri ortaya konmuştur.
İnceleMehmet Ali Taş
Çalışmanın merkeziliği, hayatın diğer alanlarına göre işin daha önemli ve merkezi bir yere sahip olmasıdır. İşi hayatının merkezine konumlandıran insanlar için çalışmak, yaşam doyumunun önemli bir kaynağı olabilmektedir. Buradan hareketle bu araştırma, çalışmanın merkeziliğinin gönüllülerin yaşam doyumuna olan etkisini ortaya koymak amacıyla yürütülmüştür. Araştırma için çeşitli STK'larda (Sivil Toplum Kuruluşları) gönüllü olan 397 kişiden anket tekniğiyle veri toplanmıştır. Elde edilen veriler analiz edilmiş ve önemli bulgulara ulaşılmıştır. Yapılan analizler sonucunda çalışmanın merkeziliğinin yaşam doyumuyla anlamlı ve pozitif bir ilişkisinin olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanında hipotezi test etmek üzere yapılan yol analizinde çalışmanın merkeziliğinin yaşam doyumunu pozitif şekilde etkilediği saptanmıştır. Sonuç olarak bireylerin bir STK'da gönüllü olarak yaptıkları faaliyetleri hayatlarının merkezine taşımaları, onların yaşam doyumuna olumlu bir katkısının olduğu söylenebilir.
İnceleMetin Özuğurlu
Bilimsel ve popüler dilde herhalde pek az terim, yapı ve işleyiş bakı- mından birbirinden son derece farklı oluşumları potasında eritebilme ve bir üst adlandırma olarak bunların tümüne kendisini kabullendirme şansı- na sahip olmuştur. Sivil Toplum Kuruluşları(1) adlandırmasından, ya da dili- mize kısaltmasıyla da yerleşen STK'lardan söz ediyorum. Neler yok ki? Bir kaç kişilik inisiyatifler, birlikler, topluluklar, klüpler, vakıflar, dernekler, fo- rumlar, platformlar, projeler, fonlar vb... Tılsımlı bir adlandırma olduğuna şüphe yok; muhtemel ki, her tılsım gibi onun da dünyevi dayanakları mevcut. Üçüncü Dünya ülkelerinde, sayıları elli bini aşan farklı farklı oluşumları üst bir adlandırmayla bir havuzda toplayıp, uluslararası kuruluşlardan da, 10 mil- yar dolarlık bir kaynağı 1990-1999 yılları arasında bu havuza yönlendirebi- len bir tılsım bu (Petras, 1999). Hakkındaki değerlendirmeler ise muhtelif; önceki cümledeki rakamları veren Petras gibi sözleri azınlıkta kalanlar için STK'lar "emperyalizmin günümüzdeki yeni hizmetkarları"; onu, ölen işçi sı- nıfı enterasyonalizminin yerini alan "yeni enternasyonalin" manivelaları ola- rak görenler, az değil (2); kalkınmacı vasıflarını kaybetmiş ulusal devletleri ikame ederek "sürdürülebilir kalkınmayı" omuzlayacak, aynı şekilde, sosyal devlet işlevlerini üstlenerek yeni bir 'kamu yönetimi anlayışını yerleştirecek ve oluşan etik değerler boşluğunu kapatacak bir kudret atfedenler ise, bilebil- diğim kadarıyla, STK literatürünün asıl büyük çoğunluğunu oluşturuyor.
İnceleNihan Coşkun - Doç. Dr. Kerim Gündoğdu
Bu araştırma ile 2012 yılında tanıtılan 4+4+4 eğitim sistemine eleştirel bakış açısıyla yaklaşılması amaçlanmıştır. Nitel araştırma yöntemlerine dayalı olarak, doküman analizi tekniği kullanılarak ulaşılan literatür aracılığıyla, çeşitli sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerin de görüş ve açıklamaları doğrultusunda, yeni sistemin olumlu ve olumsuz yönleri nesnel olarak ortaya koyulmasına çalışılmıştır. Araştırmada, sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerin, 4+4+4 eğitim sisteminde okula başlama yaşı, okulöncesi eğitim, okulların fiziki yapılarının durumu, eğitim kademeleri ve geçiş sistemi, mesleki ve teknik eğitime yönlendirme, ders isimleri-saatleri-sayıları değişikliği, seçmeli ders düzenlemesi, öğretim ve öğretmen yetiştirme programları sorunu ve öğretmenlerin durumu yönünden değerlendirmeleri ortaya konmuş ve elde edilen bulgular doğrultusunda öneriler sunulmuştur.
İnceleSümeyra Arıcan
Sivil toplum kuruluşlarının gerek dünya çapında gerekse Türkiye özelinde etkinliğinin gittikçe arttığı gözlemlenmektedir. Politik baskı unsuru konumlanan bu kuruluşlar hükümet politikalarını etkileyebilmektedirler. Artan bu etkinliklerinin mesleki din eğitimine yansımalarının ele alınmadığı fark edilmiştir. Bu çalışmada Cumhuriyet dönemi boyunca pek çok tartışmanın odağında yer alan ve tarihi sürecinde sürekli değişen uygulamalarla gündemden düşmeyen bir eğitim kurumu olan imam hatip liselerine sivil toplum kuruluşları cephesinden bakılmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının imam hatip liselerinin kurumsal varlığı ve meslek lisesi statüsüne yaklaşımları ile bu yaklaşımlarının benzerlik ve farklılıklarının kendi araştırmalarından hareketle ortaya konulması amaçlanmaktadır. Nitel çoklu durum çalışması olan bu araştırmada, maksimum çeşitlilik örneklemesi ile seçilen sivil toplum kuruluşlarının araştırma raporlarından edinilen veriler doğrultusunda örgün, mesleki din eğitimine yaklaşımları iki ana tema halinde ele alınmıştır. Bu temalar; "laik bir ülkede var olmak†ve "meslek lisesi statüsünü yeniden düşünmek†olarak isimlendirilmiştir. Araştırma sonucunda sivil toplum kuruluşlarının araştırma raporlarındaki tartışmalarda çoğunlukla bu eğitim kurumunun varlığının laiklik ilkesiyle ilişkisine odaklanıldığı, meslek lisesi olarak statüsünün tartışmaya açıldığı, mezunlarının yüksek din öğretimine yönelmedikleri yönünde vurgular tespit edilmiştir. Tevhidi Tedrisat Kanunu ve laiklik ilkesi imam hatip liselerinin varlığına dair sorgulama ve savunma söylemlerinde önemli bir dayanak noktası olarak konumlanmaktadır.
İnceleNezih Metin Özmutaf - Elif Aktekin
Araştırmanın temel amacı, sivil toplum kuruluşlarında (STK) bilişim teknolojilerinden elde edilen bilgilerin insan kaynakları yönetimi (İKY) fonksiyonları (insan kaynaklarını (İK) planlama ve elde etme, yöneltme / yönlendirme ve geliştirme) çerçevesinde yönetici ve üye perspektifi / algıları açısından değerlendirilmesidir. Bu konuda hazırlanan anket formu Eylül 2010 Mart 2013 tarihleri arasında İzmir ilinde 108 STK'lar kapsamında 184 bireye (146 yönetici ve 38 üye) uygulanmıştır. Hem yönetici hem de üyelerin her bir faktör için pozitif görüşe sahip olduğunu ve her bir faktör için algılarının hem yönetici hem de üyeler için pozitif ilişkiye sahip olduğunu bu çalışma ortaya koymuştur. Yöneticiler faktörler konusunda daha fazla pozitif algıya sahiptirler. Sonuç olarak bu çalışma bulguları kapsamında STK yönetici ve üyelerinin bilişim teknolojilerini İK faaliyetlerinde daha fazla kullanmaları önerilebilir. Bu çerçevede bilgi teknolojileri ile elde edilen bilgiler STK'lara nitelik ve nicelik olarak uygun İK'larını planlama, bulma, yöneltme, ve geliştirmeyi sağlayabilecektir.
İnceleAslı POLAT ULAŞ - Atalay GÜNDÜZ
Son dokuz yılda Suriye iç savaşından dolayı yaklaşık 3,5 milyon Suriyeli Türkiye'ye sığınmıştır. İki toplum bölgesel ve kültürel olarak birbirine yakın olsa da aralarında iletişim engellerine yol açan dil farklılığı mevcuttur. Dil engeline yönelik başta mülteci nüfusun fazla olduğu şehirlerdeki sağlık kuruluşları olmak üzere diğer devlet kurumları ve mahkemelerde toplum çevirmenleri hizmet vermektedirler. Ayrıca, Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD) gibi sınırlı sayıdaki sivil toplum kuruluşu da tercüman istihdam etmektedir. Türkiye büyük bir göç dalgası ile ancak son zamanlarda karşılaşan bir ülkedir ve ülkede göçmen politikaları konusunda henüz yeterli adımlar atılamamıştır. Bu nedenle, mültecilere sağlanan toplum çevirmenliği hizmetleri yeterli düzeyde gelişmemiştir ve yeterli düzeyde eğitim almış tercümanlar da oldukça azdır. Bu bağlamda, bu çalışmada SGDD'de çalışan tercümanların mesleki faaliyetleri, tercümanların kendi mesleki algıları ile çeviri faaliyetlerini etkileyen kurumsal koşullar üzerinden incelenecektir. Tercümanları bu işe yönelten saikler ve mesleki faaliyetleri sırasında kendileri için mevcut olan/olmayan sermaye türleri Pierre Bourdieu'nun habitus, sermaye ve illusio kavramları ışığında tartışılacaktır. İncelemede tercümanlar ile gerçekleştirilen mülakatların yanı sıra kurum yetkilileri ile gerçekleştirilen mülakatlar ve kurumsal dokümanlar veri kaynakları olarak kullanılmaktadır. Var olan dil becerilerini kullanmak ve mültecilere yardım etmek gibi saiklerle SGDD'de çalışmaya başlayan tercümanların sınırlı da olsa mültecilerle kurdukları sosyal bağlar ve diğer meslek grupları karşısındaki sınırlı yetkileri mesleki faaliyetleri kapsamında öne çıkan durumlardır.
İnceleMehmet Fatih Güner
İyi yönetişim, sürdürülebilir finansman ve toplumsal destek Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) varlıklarını devam ettirebilmeleri açısından çok önemlidir. Başarılı STK'lar faaliyetleri ve finansal durumları hakkında paydaşlarını bilgilendirmekte, bir anlamda paydaşlarına hesap vererek sürdürülebilir başarıyı gerçekleştirmektedirler. Bu araştırmanın amacı STK'lardaki hesap verebilirliğin neden gerekli olduğunu kuramsal açıdan ortaya koyarak hesap verebilirlik bağlamında Türkiye ve ABD uygulamalarını karşılaştırmalı olarak incelemektir. Bu çerçevede iki ülkenin mevzuatı karşılaştırılmış, özellikle ABD'deki Form 990 uygulamasının Türkiye'deki beyannamelerden farkı araştırılmıştır. ABD'deki hesap verebilirlik uygulamalarının Türkiye'deki uygulamalara kıyasla daha kapsamlı finansal bilgiler sunduğu ve bu bilgilerin kamuoyuna daha açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
İnceleEda Demir - Ahmet Tarhan - Hayriye Nur Görkemli
Küreselleşme kavramının ortaya çıkması ve teknolojinin gelişmesi ile hızla değişen medya, kurum ve örgütlerin kendilerini ifade ettikleri, faaliyetlerini duyurdukları, yeni hedef kitlelere ulaştıkları bir ortam haline gelmiştir. Geleneksel medya yerini web 2.0 teknolojilerine ve sosyal medyaya bırakmıştır. Sosyal medya olarak adlandırılan bu mecralar, büyük kitleleri bir araya getirmekte ve kullanıcılarına etkileşimli bir alan sunmaktadır. Kurum ve örgütler sosyal medya sayesinde sahip oldukları hedef kitlelerin yanında farklı hedef kitlelere ulaşma imkİ¢nını da yakalamıştır. Bu da kurum ve örgütlere zaman ve maliyet açısından büyük faydalar sağlamıştır. Kurum ve örgütler, sosyal medyayı halkla ilişkiler faaliyetlerini yürütebilecekleri ve kişilere aktarabilecekleri bir mecra olarak aktif bir şekilde kullanmaktadırlar. Bu da kurumlara halka kendileri tanıtma yolunda büyük avantajlar sağlamaktadır. Sivil toplum kuruluşları web 2.0 teknolojilerinin ortaya çıkması ve sosyal medya olgusunun gelişmesiyle bu mecraları hedef kitlelerine ulaşmak için kullanmaya başlamışlardır. Bu ise Sivil toplum kuruluşlarına maliyet, zaman ve tanıtım olarak büyük faydalar sağlamaktadır. Çalışmada sivil toplum kuruluşlarının sosyal ağlardan olan Instagram ve Twitter'ı halkla ilişkiler faaliyetleri açısından nasıl kullandıkları incelenmiştir. Araştırmanın evrenini Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı'nın yaptığı bir anket sonucu belirlenen Türkiye'de en çok bilinen 15 sivil toplum kuruluşu oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi ise yapılan kamuoyu araştırması ile belirlenen 15 sivil toplum kuruluşundan bilinirliği en yüksek olan Türk Kızılayı ve LÖSEV Vakfı seçilmiş ve bu kurumların Instagram ve Twitter hesapları içerik analizi yöntemiyle incelenmiştir. Araştırmanın önemi ise yapılan literatür taraması ışığında çalışmada ele alınan kurumların daha önce herhangi bir çalışmada kullanılmamış olmasıdır. Araştırma bulgularında sosyal ağlardan olan Instagram ve Twitter'ı Türk Kızılayı'nın kamuoyu bilgilendirme amaçlı kullandığı, LÖSEV'in ise bilgilendirme ile birlikte etkileşim kurma amacıyla da yararlandığı belirlenmiştir. Bununla birlikte Türk Kızılayı sosyal medya hesaplarının her ikisini de yaptığı paylaşımlar açısından LÖSEV Vakfından daha aktif bir şekilde kullanıldığı saptanmıştır. Kurumların paylaşım yaparlarke
İnceleMurat Seyfi - Ayda Uzunçarşılı Soydaş
Küreselleşme ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler ile birlikte artık insanlar mesaj bombardımanı altında yaşamak zorunda kalmıştır. Toplumsal yaşam içerisinde her geçen gün önemi artan ve yeni işlevler kazanan sivil toplum örgütleri ciddi iletişim stratejileri geliştirmek ve profesyonel halkla ilişkiler çalışmaları yapmak zorunda kalmaktadır. Bunun içinde yeni iletişim araçları keşfederek hedef kitle üzerinde davranış değişikliği yaratacak ve belleklerde daha fazla kalmalarını sağlayacak iletişim faaliyetleri yürütmek zorundalar. Bunun için de toplumsal kodları ve belleği oluşturan hikayeler kilit rol oynayabilir. Bu çalışmada sivil toplum kuruluşları için hikayelerin bir iletişim aracına dönüşme süreci irdelenmiştir. Araştırmanın veri toplama kısmında ise nitel araştırma modeli kullanılarak niteliksel ölçme aracı geliştirilmiş ve 10 ülkede halkla ilişkiler çalışmalarında hikayeleri kullanan sivil toplum kuruluşları ile derinlemesine görüşmeler yapılarak veriler toplanmış ve değerlendirilmiştir.
İnceleHalil SAVAŞ - Zinnet KARAKAŞ
Hükümetlerin faaliyetleri, vatandaşların sosyal, ekonomik, kültürel, siyasi ve benzeri alanlarda tatmin edilmesi noktasında yetersiz kalabilmektedir. Bu yetersiz kalmadan doğan boşluk sivil toplum kuruluşlarının (STK) desteği ile doldurulmaktadır. Bu çalışmada, literatür taraması ve bazı STK'lar ile yapılan mülakatlar sonucunda bir anket formu oluşturulmuş daha sonra anket uygulamasına 249 bireyin katılımı nihayetinde elde edilen veriler analiz edilmiştir. Bu analizler STK'nın türüne göre yapılmıştır. Demografik özelliklere göre elde edilen verilerin sunulmasının ardından STK'ların hizmet performansının beş boyutu arasındaki ilişki analiz edilmiştir. Sonuç olarak bu boyutların her bir ikilisi arasında anlamlı ve pozitif ilişki bulunmuştur. Bu çalışmanın hipotezi STK'ların türüne göre STK'ların hizmet performansı boyutları arasında yer alabilecek farklılığa dayanmaktadır. Sonuçlar göstermektedir ki bu beş boyut farklılık içermektedir ve bu farklılık büyük oranda sendika ve vakıflardan kaynaklanmaktadır.
İnceleMelek Tüz - A. Kadir Çüçen - Sevim Akçağlar
Bu çalışmanın amacı, bilim ve teknoloji alanında "Akademisyenler ile sivil toplum kuruluşları arasındaki diyaloğun†sürdürülebilir projeler kapsamında kurulması, yerel yönetimlerin de katkılarını ve yardımlarını alarak diyalog ortamını geliştirmektir. Bu amaç doğrultusunda, öncelikle sivil toplum, diyalog, iş birliği, sürdürülebilirlik ve birlikte proje yapma kavramları üzerine teorik çalışma yapıldı. Sivil toplum kuruluşlarına çalışmanın amacını kapsayan bir anket uygulandı. Çıkan sonuçlar doğrultusunda sivil toplum kuruluşları ve üniversitelere, işbirliği ve diyalog geliştirilmesi konusunda durumun neler olduğu belirtilerek işbirliğin sürdürülebilirliği için öneriler sunuldu.
İnceleM. Kemal Demirci
Sosyal yaşamla doğrudan ilintili sivil toplum kuruluşları, sivil inisiyatif aracılığıyla ve içinde geniş katılımlı bir platformu tüzel yapısıyla sağlayan, karar verme süreçlerinin yaşandığı ortamlarda söz hakkı olan, genel olarak gönüllülük esaslı ve doğrudan kİ¢r amacına dayanmayan, ortak misyon değerleriyle kurulmuş örgütler olarak tanımlanmaktadır. STK'ların özellikle gönüllülük esasına dayanması nedeniyle, günümüzde tüm liderlik becerilerini kapsayan ancak standart liderlik anlayışının daha da ötesine geçerek "ortak iyilik†ve "hizmet odaklılık†felsefelerini temel alan hizmetkİ¢r liderlik anlayışı, STK'lardaki girişimci yöneticilerin sahip olması gereken önemli özelliklerden biridir. Araştırmanın ana kütlesi, Turizm sektöründe görüşme yapılan iki STK'ya kayıtlı işletmelerdir. Çalışmada, söz konusu işletme sahiplerinin üye oldukları STK yöneticilerinin hizmetkİ¢r liderlik davranışı gösterme düzeylerinin değerlendirilmesi amaçlanmış; araştırmada, özellikle hizmetkar liderliğin "etik davranma†boyutunda anlamlı ilişkiye rastlanmıştır.
İnceleRamazan Tiyek
Toplumsal ilerlemelere katkı sağlamaları açısından Sivil Toplum Kuruluşlarının önemi günümüzde hızla artmaktadır. Sivil Toplum Kuruluşlarının çalışmalarını etkili ve verimli bir şekilde devam ettirebilmeleri için kendilerini değerlendirmelerine ihtiyaçları vardır. Sivil Toplum Kuruluşlarının kurumsal performanslarının değerlendirilebilmesi için öncelikle, performans değerlendirmeyi yapabilecek yeterlilikte ölçütlere ihtiyaç bulunmaktadır. Bu araştırmanın amacını, örgütler için geliştirilen Balanced Scorecard (Dengeli Ölçüm Kartı) Performans Değerlendirme sisteminden yararlanılarak Sivil Toplum Kuruluşları için "Kurumsal Performans Değerlendirme Ölçütleri Model Önerisi†belirlenmesi oluşturmaktadır. Bu kapsamda literatür taraması sonrası 6 adet STK yöneticisi ile görüşme yapılmış ve STK'ların kurumsal performanslarını değerlendirmeye yönelik ölçütler belirlenmeye çalışılmıştır.
İnceleÖzgür Selvi - Selin Afacan - Gülhanım Biçici
Her geçen gün gelişen dünyada toplumun dinamikleri değişmektedir. Son dönemlerde bu dinamikler arasında sosyal sorumluluk anlayışı hızla yükselmiştir. Bu anlayış bir kuruluşun yaşadığı çevreye, topluma ve tüm paydaşlarına karşı gerçekleştirdiği sorumlu davranışlarını anlatmaktadır. Kuruluşlar, sosyal sorumluluk faaliyetlerini yerine getirirken paydaşlarına olan yükümlülükleri ve olumlu itibar kazanma amaçları ile hareket ederler. Bu faaliyetler sonucu olumlu itibar kazanan kuruluşların başarıları da paralel olarak artmaktadır. Sosyal sorumluluk yalnızca bir sektörü değil toplumun pek çok kesimini ilgilendiren bir kavramdır. Sosyal sorumluluk yaklaşımının benimsendiği bu geniş alan içerisinde sivil toplum kuruluşları önemli bir rol üstlenmektedir. Toplumsal menfaat ve refah için birçok alanda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları hedef kitleleri, gönüllüleri ve kurumsal çalışanları ile sosyal sorumluluk alanına katkıda bulunmaktadır.
İnceleHilal Yakut - Aylin Met
Bir örgüt gelecek stratejilerini belirlemeden önce kendi iç dinamiklerinin ve örgüt yapısının farkında olmalıdır. Bu farkındalık sağlandığı takdirde yapılması gereken düzenlemelerin ve kuruluşun rekabet avantajını artıracak uygulamaların hayata geçirilebilmesi mümkün olabilir. Sivil Toplum Kuruluşları (STK) genellikle bir Genel Merkez etrafında şekillendirilmiş sayıca ve yapıca değişken paydaşlardan oluşmaktadır. Genel Merkez, çoğunlukla kulübün kurulma ve var olma amacını belirleyen taraf olduğundan, şubelerle yani kurumun diğer paydaşlarıyla bu amaçların benimsenmesi açısından farklılıkların oluşabileceği düşünülebilir. Bu görüşten hareketle bu çalışmada farklı bölgelerde teşkilatlanması olan bir sivil toplum kuruluşunun Genel Merkez ve şubeleri arasındaki amaç, hedef ve politikaların uyum derecesi test edilmeye çalışılacaktır.
İnceleAşır Özbek
Sivil toplum kuruluşlarında (STK) yönetici, mevcut yönetim kurulu üyeleri arasından seçilmektedir. Ancak yönetici seçiminin objektif kriterlerden çok sübjektif kriterlere göre yapıldığı yaygın görülen bir uygulamadır. Başarılı olmak isteyen STK'lar, kuruluşu ileriye taşıyacak ve toplumla uyumlu çalışacak bir adayı yönetici olarak seçmek durumundadır. Yönetici seçme aşamasında kesin olmayan ve birbiriyle çelişen birçok kriter seçim sürecine dahil edilmektedir. Bu gibi durumlarda yönetici belirlemek; çok kriterli karar verme problemi olarak görülmektedir. Bu çalışmada, bir STK'nın yedi yönetim kurulu üyesi arasından en uygun yöneticiyi seçmek için Analitik Hiyerarşi Süreci (AHS), Technique For Order Performance By Similarity To Ideal Solution (TOPSIS) ve VIseKriterijumska Optimizacija I Kompromisno Resenje (VIKOR) yöntemlerine dayanan hibrid bir seçim modeli geliştirilmiştir. Bu süreçte STK'nın yedi yönetim kurulu üyesi, 41 dernek üyesi tarafından 12 farklı kritere göre değerlendirilmiştir. Önerilen modelde; seçim kriterleri, STK yetkililerinin görüşleri ve literatür taraması sonucu belirlenmiştir. Kriter ağırlıkları AHS ile tespit edilmiş ve en uygun adayın yönetici olarak seçilmesi TOPSIS ve VIKOR yöntemleriyle ayrı ayrı gerçekleştirilmiştir. Daha sonra iki farklı yöntemle elde edilen sonuçlar karşılaştırılarak değerlendirme yapılmıştır.
İnceleUğur Hanay - Fatma Uzun - Sevil Işık Özder
Toplumsal açıdan büyük önem arz eden Sivil Toplum Kuruluşları(STK) faaliyet alanlarıyla birlikte hem ulusal hemde uluslararası alanda yer almaktadır. Günümüzde STK'ların önemi gittikçe artmaktadır. Bu kuruluşlar ekonomik, toplumsal ve çevresel olarak varlık göstermektedir. Bu da STK'ların artık özel ve kamu sektörü dışında üçüncü bir sektör olarak toplumsal hayatın bir gerekliliği olduğunu ortaya koymaktadır. Toplumsal değer yaratmak için STK'lar sorumluluklarını yerine getirmesi önemlidir. Bununla birlikte önemi gün geçtikçe artan bu kuruluşların hem varlıklarını devam ettirebilmeleri hem de sorumluluklarını yerine getirmeleri için kurumsal bir kimlik oluşturmaları zorunlu hale gelmiştir. Kurumsal bir kimliği oluşturmanın yanı sıra STK'lar belirlenen hedeflerine ulaşmaları için bünyelerindeki mevcut ve gönüllü çalışanlarını etkin ve verimli bir şekilde yönlendirmeleri gerekmektedir. Bu yüzden bu önemli kuruluşların performans yönetimleri ve kurumsal yönetimleri diğer kurumlarda olduğu gibi varlıkları için bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu çerçevede çalışmamızda STK'ların varlıklarını devam ettirmesi için kendilerine düşen sorumlulukları ve gittikçe artan önemi yanı sıra, kurumsal yönetimin STK'ların performanslarına sağladığı katkılar ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışmamızın temelini oluşturan STK'larda etkili bir kurumsal yönetimin performans üzerindeki etkisini ortaya koymak için Türkiye'de önde gelen kurumsal yönetime sahip üç STK ile görüşülerek etkili kurumsal yönetimin, performans yönetimi üzerindeki etkisi incelenmiştir.
İnceleMehmet Duruel
İnsan hayatının kaçınılmaz gerçeklerinden birisi de afetlerdir. Depremler de doğal afetler içerisinde yıkıcı etkisi en yüksek olan hadiselerin başında gelmektedir. Yol açtığı can kayıplarının yanı sıra maddi ve manevi hasarların telafisi son derece güçtür. Öngörülemez olması, risk azaltma ve toplumsal bilinç geliştirme ile dirençli kent inşasının geniş zaman ve yüksek maliyetler gerektirmesi depreme karşı önlem almayı önemli ölçüde zorlaştırmaktadır. Diğer yandan deprem hadisesinin yaşanması durumunda aramak kurtarma faaliyetleri, acil sağlık hizmetleri, barınma, beslenme, ısınma ve giyim ile enkaz kaldırma faaliyetleri çok hızlı ve kapsamlı müdahaleyi zorunlu kılmaktadır. Özellikle altın saatler olarak ifade edilen ilk 72 saat arama kurtarma faaliyetleri bakımından hayati öneme sahiptir. On bir ili, yüzbinlerce binayı, milyonlarca insanı doğrudan etkileyen 6 Şubat depremlerinde acil müdahale için devlet imkİ¢nlarının yetersiz kaldığı bir gerçektir. Ancak şunu da kabul etmek gerekir ki böylesi devasa bir felaket karşısında dünyada hiçbir devletin zamanında acil müdahalede bulunmasının imkİ¢nsızlığı da bir başka gerçektir. Bu nedenle kamu kaynaklarının yanı sıra ulusal ve uluslararası kurum ve Sivil Toplum Kuruluşları ile gönüllülerin de desteğine ihtiyaç duyulmuştur. Nitekim depremin ilk gününden itibaren sivil toplum kuruluşları bölgeye hareket etmiş ve kendi faaliyet alanları ile ilgili depremzedeler destek olmaya çalışmışlardır. Bu çalışmada Hatay bölgesinde 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremde Sivil Toplum Kuruluşlarının faaliyetleri ve depremden zarar gören bölge insanları için geliştirdikleri politika ve çözümlerler değerlendirilmiştir. Değerlendirme vaka analizine dayandırılmıştır. Bu kapsamda nitel araştırma tekniklerinden mülakat yöntemi tercih edilmiştir. Bu yöntem ile sahadan doğrudan alınan bilgiler sistematik bir şekilde sınıflandırılmakta, doğruluk ve güvenilirliği test edildikten sonra işlenmektedir. Çalışmada deprem öncesi, deprem sırası ve deprem sonrası süreçler olmak üzere üç aşama değerlendirilmeye alınmış ve tüm bu aşamalarda Sivil toplum kuruluşlarının deprem bölgesi olan Hatay'daki faaliyetleri, destek, deneyim ve öngörüleri tüm yönleriyle ele alınmıştır.
İnceleAlptekin Cihangir İşbilir
Sivil toplum kuruluşlarının uluslararası ilişkilerdeki yeri ve uluslararası karar alma mekanizmalarına etkisi henüz çok belirgin olmamasına ve merkezİ® rolleri bulunmamasına rağmen, özellikle destekleyici fonksiyonları da yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Barış inşası sahasında ve çatışmaların çözülmesi safhalarında koruma, gözlemleme, savunma, kolaylaştırıcılık, sosyalleşme, sosyal uyum, hizmet sağlama ve radikalleşme ile mücadele fonksiyonlarını icra edebilen sivil toplum kuruluşları; devletlerin tavrı, şiddet seviyesi, medya etkisi, bağışçıların ve diasporanın durumu ve dış aktörlerin etkisine bağlı olarak bu fonksiyonları gerçekleştirebilmektedir. Kendi içinde de ihtisaslaşmayı ve profesyonelleşmeyi gerektiren bu fonksiyonları uygulayabilme kapasitesine sahip olan sivil toplum kuruluşlarının sayısında son yıllarda uluslararası ölçekte artış gözlemlenmektedir. Türkiye'deki STK'ların dağılımında ise barış inşası fonksiyonları açısından henüz yeterli kapasite bulunmamaktadır. Bu kapasite inşa edildiği takdirde elit seviye diplomasiyi takviye edecek yeni ve çok yollu sivil bir inisiyatif alanından söz edebilmek mümkün olabilecektir. Bu çalışmada öncelikle sivil toplum kuruluşlarının barış inşa fonksiyonları teorik olarak analiz edilecek ve bu çerçeveye göre Türk STK'ların barış inşa edici kapasitesi tartışılmaya çalışılacaktır.
İnceleFatih TUNA
Soğuk Savaş sonrasında Kamu diplomasisi, bir devletin geleneksel diplomatik faaliyetlerinin yanında ikincil bir çarpan güç haline geldi. Kamu diplomasisinin yanı sıra sivil toplum kuruluşlarının (STK) da kullanılması bir devletin etkili ve popüler politikalar izlemesine önemli bir araç haline geldi. Sivil toplum kuruluşlarının insani yardım, kültürel, sosyal ve ekonomi alanındaki diyalog potansiyeli ve işlevselliği, devletlerin etkili bir dış politika izlemesine yardımcı olmaktadır. Günümüzde kamu diplomasisi, aynı zamanda uluslararası ilişkilerde 'yumuşak güç' rekabetinin de bir yansımasıdır. Kamu diplomasisinin uygulanma biçimi sürekli olarak gelişmekte, devletler ve uluslararası kamuoyu arasında siyasi ilişkiler oluşturmak için yeni araçlar geliştirilmektedir. Ülkeler, yumuşak güç unsurlarını genişletme ve etkili kullanmaya yönelik politikalar geliştirmektedir. Bu faktör, devletlere dış politika yapımında daha geniş bir alan ve nüfuz kurma potansiyeli sağlamaktadır. Bu makale, kamu diplomasisinde sivil toplum kuruluşların rolü ile devlet işbirliği konusunu tartışmaktadır. Uluslararası ilişkiler liberal bakış açısıyla incelendiğinde STK'lar, dünya siyasetinde etkili bir katılımcı olarak görülmektedir. Bu çalışmada sivil toplum kuruluşlarının kamu diplomasisi kapsamında devletlerin dış politikasını nasıl etkilediğini ve uluslararası sistem içerisindeki rolünü analiz etmektedir.
İnceleAhmet Yeter
Dünyada yaygın olarak görülen evsizlik olgusu, ülkemizin büyük kentlerinde de toplumsal bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşları ( STK), Türkiye'de evsiz insanlar için hizmet sağlamada önemli aktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu araştırmada sivil toplum kuruluşlarının evsizlere sunduğu hizmetler İstanbul'da evsizlere yönelik faaliyet gösteren STK'lar incelenerek ortaya konulmaya çalışılmıştır. Araştırma kapsamında evsizlere yönelik hizmet sunan beş STK'nın yetkilileriyle yarı yapılandırılmış anket formuyla görüşme gerçekleştirilmiştir. Ayrıca katılımcı gözlem metoduyla STK'ların faaliyetleri yerinde incelenmiş; STK'lara dair medyada yer alan haberler ve faaliyet raporları incelenerek araştırmaya dahil edilmiştir. Araştırmada STK'ların evsizlerin sağlık, barınma, gıda gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik hizmetlerine ek olarak psiko-sosyal destek, iş ve meslek edindirme faaliyetleri yürüttükleri görülmüştür. Ayrıca, STK'lar, evsizlerin sağlık hizmetleri, yoksulluk yardımı gibi hükümet tarafından sağlanan hizmetlerden yararlanmasına yardımcı olmaktadır.
İnceleBeyza Nur Yurteri
İnsanların yaşadıkları ülke içerisinde özgür ve eşit haklara sahip olmalarını sağlamak için çalışan sosyal politikalar, insan ihtiyaçlarına birçok yönden cevap verebilmeyi içeren bir alandır. İnsanlara gönüllü olarak hizmet etmeyi amaç edinen sivil toplum kuruluşlarının da temel amaçlarından biri sosyal politikalar alanında olduğu gibi insanların ihtiyaçlarını karşılıksız olarak karşılamak ve refah seviyelerini yükseltmektir. Amaçları doğrultusunda benzer özellikler gösteren sosyal politika ve sivil toplum çalışmaları Japonya'da birlikte çalışmayı zorunlu hale getiren bir ortam meydana getirmiştir. Bu çalışma aracılığıyla Japonya'nın sosyal politika oluşturma sürecinde sivil toplum kuruluşlarıyla neden birlikte çalıştığı, ülke içerisinde sivil toplum kuruluşlarının nasıl bir yer edindikleri ve devletin bu kuruluşlar aracılığıyla nasıl bir çalışma yürüttüğü incelenecektir. Makale alana dair çalışmaları içeren bir derleme makalesidir. Bu çalışma kapsamında Japonya'nın gelişiminde rol oynayan sosyal politikalar ve bu sosyal politika uygulamalarında yer edinmiş sivil toplum kuruluşlarının rollerine, önemine aynı zamanda bu önemin artmasına sebep olan tarihi gelişmelere değinilecektir.
İnceleBarış Doğru
Bu çalışmanın temel amacı, Sürdürülebilirlik İletişimi çalışmalarının şirket değerini oluşturan temel unsurlardan biri kabul edilen "kurumsal itibar†ile nasıl bir ilişkiye sahip olduğunu; sürdürülebilirlik konusunda çalışan sivil toplum kuruluşu uzmanlarının görüş ve algıları doğrultusunda irdelemektir. Çalışmada ayrıca, Sürdürülebilirlik İletişimi'ne dair temel özelliklerin ne olduğu; bunların Kurumsal İtibar üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğu; kurumsal sosyal sorumluluk ile sürdürülebilirlik iletişimi arasındaki farklar ve Sürdürülebilirlik İletişimi ile Kurumsal İtibar ilişkisi açısından, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları'nın nasıl bir rol oynadığı incelenmiştir. Sürdürülebilirlik ile kurumsal itibar arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışan bu araştırmada, sivil toplum uzmanlarıyla yapılan derinlemesine mülakatlar aracılığıyla gerçekleştirilen niteliksel bir araştırma yöntemi kullanılmıştır. Konunun yeniliği ve dolayısıyla halen çok fazla bilimsel araştırmaya konu edilmemiş olması dolayısıyla daha esnek bir yöntem olarak yarı yapılandırılmış görüşme tekniği benimsenmiştir. Veri kaynaklarını oluşturan bireyleri saptamak için doküman incelemesi tekniği kullanılmıştır. Bu kapsamda, sürdürülebilirlik alanında Türkiye'de 12 yıl kesintisiz biçimde yayınlanan EKOIQ dergisinin araştırma tarihine kadar yayınlanan tüm sayıları (100 sayı) taranmış; haber ve söyleşiler incelenerek, konu üzerinde çalışan sivil toplum kuruluşları ve uzmanları belirlenmiştir. Belirlenen 9 sivil toplum kuruluşundan birinde veya birkaçında 5 yıldan fazla çalışan 6 uzmanla yapılan derinlemesine mülakatlardan sağlanan veriler, betimsel analiz yöntemiyle işlenmiştir. Analiz neticesinde, Sürdürülebilirlik İletişiminin, kurumsal itibar açısından önemli bir rol oynadığı; Sürdürülebilirlik İletişiminin temel özellikleri olarak şeffaflık, sahicilik, tutarlılık ve paydaş katılımının öne çıktığı belirlenmiştir.
İnceleZeynep Karatay
Günümüzde çocuk hakları alanında çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Bu da çocuk haklarının tam anlamıyla gerçekleştirilemediğinin göstergesidir. Dolayısıyla bu durumun değişmesi ve çocuk hakları alanında yaşanan sorunlara çözümlerin üretilmesi için çocuklara yönelik uygulanacak olan politikaların oluşturulması önem arz etmektedir. Bu STK'ların tek alan (çocuk ve çocuk hakları) üzerinde çalışması, alan hakkında derinlemesine veri sunması ve uzmanlaşmasına olanak sağlamaktadır. Bu kapsamda bu araştırma, böylesi bir öneme sahip STK'ların, politika yapım sürecine ne düzeyde etki ettiğini kendisine problem edinmiştir. Bu problem ekseninde söz konusu STK'lardan Çocuk Vakfı özelinde veriler elde edilmiş ve bu verilerin analizi ile STK'ların politika yapım sürecine etki düzeyi belirlenmesi amaçlamıştır. Bu amaç ve problem dİ¢hilinde yapılan araştırmada Vakfın politika yapım sürecinde, yeteri kadar dikkate alınmadığı, yasa yapıcılar ile Vakıf arasında güçlü ilişkiler ve işbirliği gerçekleştirilmediği; dolayısıyla etki düzeyinin kısıtlı kaldığı sonucuna varılmıştır. Araştırmamız, çocuk hakları/politikaları ve STK'lar konusunda yapılan çalışmalarda, alanda ilklerden biri olması açısından önem arz etmektedir.
İnceleH. Nur Görkemli - Eda Demir
Günümüzde internet kavramının ortaya çıkması ve sürekli gelişime uğraması ile birlikte sivil toplum kuruluşları da varlıklarını sürdürmek ve kendilerini tanıtmak için bu mecraları kullanmaya başlamışlardır. Bu çalışmada sivil toplum kuruluşlarının Twitter hesaplarını altı aylık bir süre içerisinde nasıl kullandıkları incelenmiştir. Çalışmada incelenen kurumlardan elde edilen veriler 1 Mayıs- 31 Ekim 2019 tarihlerini kapsamaktadır. Bu çalışmanın evrenini gelişmiş ülkelerin Kızıl Haç kuruluşları ve Türk Kızılayı oluşturmaktadır. Çalışmanın örneklemini ise küresel zenginliğin büyük bir çoğunluğun elinde tutan G7 ülkeleri olan Almanya, İtalya, Fransa, Amerika, İngiltere, Japonya ve Kanada oluşturmaktadır. Çalışmanın kapsamında G7 ülkeleri ile Türkiye'nin Türk Kızılayı karşılaştırılacaktır. İnceleme sonucunda Türk Kızılayı'nın Twitter'da paylaşım sayısı açısından ilk sırada geldiği, Paylaşımlarını yaparken diğer kurumlar gibi görsel yöntemler kullandığına ulaşılmıştır. Paylaşım yaparken diğer kurumlara benzer olarak zaman ve gün sınırlamasına gitmediği de ulaşılan sonuçlardan biridir. Ayrıca çalışmada yer alan tüm sivil toplum kuruluşlarının paylaşımlarına yapılan yorumlara cevap vermede yetersiz kaldıkları önemli bir eksiklik olarak görülmüştür.
İnceleEsra Bozkanat
Sosyal medya, kİ¢r amacı gütmeyen kuruluşlar için çok sayıda paydaşa hızlı, verimli ve halka açık bir şekilde ulaşması için elverişli bir iletişim platformudur. STK'lar, sosyal medya aracılığıyla, belirlenen hedef için diyaloğu etkin bir şekilde güçlendirerek hedefe ilerlemeyi kolaylaştırmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının (STK) sosyal medyayı etkin şekilde kullanmaya başlamaları bu alanı incelenmesi gereken bir mecraya dönüştürmüştür. Sosyal medyanın ilişki kurma, kendini özgürce ifade etme, paydaş kazanma, hedef kitleye kolayca erişme gibi sunduğu çeşitli imkİ¢nlar, her geçen gün kullanım alanını genişletmesine neden olmaktadır. Bu çalışmada, sivil toplum kuruluşlarının stratejik iletişim ve ilişki kurma stratejileri bağlamında sosyal medya kullanımları incelenmiştir. Türkiye'nin en eski STK'larından Yeşilay'ın Facebook sayfasında bir yıl süreyle paylaşılan gönderiler içerik analizi yöntemi ile kategorilere ayrılmıştır. Bu ana kategoriler; Bağımlılıkla ilgili paylaşımlar Sigara ve tütün bağımlılığı, sosyal medya bağımlılığı, teknoloji bağımlılığı, alkol ve madde bağımlılığı, kumar bağımlılığı ve tüm bağımlılıkları ortak ele alan paylaşımlardır) ve Diğer paylaşımlardır (Bağış ve Gönüllülük Çağrısı, Sağlıklı yaşam, Genel Duyurular, Spor ve Sanat). Çalışmada ayrıca Yeşilay'ın ilişki kurma stratejileri olan "açıklıkâ€, "bilgi yayma†ve "katılım†bileşenleri incelenmiştir. İlişki kurma bileşen analizinin sonuçları, Yeşilay Türkiye Facebook sayfasının "katılım†ve "bilgi yayma†bileşenini tam olarak yerine getirdiğini göstermiştir. İçerik analizi sonucunda ise Yeşilay Türkiye Facebook sayfasının en çok hedef kitlelerine faaliyetlerini duyurma amaçlı kullandığı ortaya çıkmıştır.
İnceleFatma Nur Mutlu - Banu Metin
Nüfus yaşlanması günümüzde tüm dünyanın yaşadığı bir dönüşümdür. Bu dönüşüm yaşlıların sosyal politikada özel bir grup olarak ele alınmasına neden olmuştur. Araştırmanın amacı, Ankara'da yaşlılara yönelik faaliyet gösteren derneklerin sosyal politikadaki rolünün belirlenmesine katkı sağlamaktır. Nitel araştırma desenine göre hazırlanan bu çalışmanın örneklemi, amaçsal örnekleme yöntemine göre belirlenen 8 adet dernekten oluşmaktadır. Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmış, dernek temsilcileriyle görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüşmelerden toplanan verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçları şu şekilde özetlenebilir: Ankara'da yaşlılara yönelik faaliyet gösteren söz konusu dernekler yaşlılara yönelik sosyal politikalara ilişkin kararlara etki edemediklerini düşünmektedirler. Dernekler yaşlılara yönelik sosyal politika kararlarını etkileyebilmek için pek çok farklı yöntem ve araç benimsemiş olsalar da dernekler söz konusu yöntem ve araçları kararları etkilemek için değil, kuruluş amaçlarını gerçekleştirmek için kullanmaktadır. Bununla birlikte derneklerin karar alıcılardan beklentilerinin radikal bir biçimde farklılık göstermediği, beklentilerinin ortak konular çerçevesinde olduğu görülmektedir.
İnceleNesrin DEMİR - Nezih Metin ÖZMUTAF
Araştırmanın temel amacı STK'ların Süryani kültürü kapsamında bölgesel ticarete olan etkilerinin belirlenmesidir. Bu çerçevede hazırlanan anket formu 2014-2015 tarihleri arasında Güney Doğu Anadolu Bölgesi (Diyarbakır, Mardin, Midyat) ağırlıklı olmak üzere 3 adet STK (Sivil Toplum Kuruluşu) kapsamında 102 Süryani kökene sahip bireye uygulanmıştır. Üç temel bölümden oluşan anket kapsamında; birinci bölümde sosyo-demografik, ikinci bölümde STK ve bölgesel ticarete yönelik yönelik ve üçüncü bölümde STK faaliyetlerinin Süryani kültürü kapsamında bölgesel ticarete etkilerini baz alan 37 önerme yer almıştır. Katılımcıların büyük çoğunluğu bölgede bireylerin STK'larla olan ilişkilerinin, bölgesel ticaretin durumunun, bölgesel ticarete desteğin ve bölgesel ticarete ulaşım olanaklarının yeterli düzeyde algılanmadığı fikrine sahiptir.
İnceleH. Tuğba Eroğlu
Bilgi toplumu olarak adlandırılan günümüz toplumu varlığını toplumlara ve bireylere yeni kuralları, yeni araçları ve yeni aktörleri ile hissettirmektedir. Bilgi toplumunda birey-devlet ilişkisine yeniden şekil verilerek, piyasa temelli, yurttaş odaklı, yönetişimci, şeffaf, hesap verebilir, bilişim teknolojilerinden faydalanan yeni yönetim anlayışı savunulmaktadır. Yurttaşların devletten beklentisi nicel ölçütlerden çok nitel ölçütlere doğru kaymış ve hizmetlere ilişkin karar alma süreçlerine katılım istekleri artmıştır. Bu değişen yapı karşısında yönetimlerin kendilerinden beklenenleri önemli ölçüde karşılayamaması sonucunda küreselleşmenin yeni aktörleri sivil toplum kuruluşları nicel ve nitel olarak büyümeye, kamu sektörü ve özel sektörle etkileşim içinde birçok kamusal işlevi üstlenmeye başlamışlardır. Böylece demokrasinin ve hukuk devletinin vazgeçilmez unsurları olarak kabul edilen sivil toplum kuruluşları hizmetlerin sağlanmasında önemli bir konuma yükselmişlerdir.
İnceleSüleyman Özdemir - Halis Başel - Hasan Şenocak
Bu makalede, bir yandan önemi giderek artan STK'lara iliskin temel bazı bilgilere yer verilirken, bir yandan da İstanbul'un Üsküdar ilçesinde faaliyet gösteren 57 STK (vakıf ve dernek) temsilcisi ile gerçeklestirilen anket çalısmasına dayalı olarak, bu kurulusların kurumsal profilleri analiz edilmis, sosyal politikayı da içeren bazı konulara iliskin algıları, görüsleri ve beklentileri tespit edilmeye çalısılmıs, buradan yola çıkılarak Türkiye'deki STK'lara iliskin bazı genel çıkarsamalarda da bulunulmustur.
İnceleMÜŞERREF KÜÇÜK - GÜL Güneş
Çevre ile uyumlu kalkınma kavramının temeli olan sürdürülebilirlik kavramı ilk kez 1987 yılında "Ortak Geleceğimiz†isimli Brundtland Raporunda ortaya konmuştur. Sürdürülebilirliğin; ekonomik, çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik şeklinde üç boyutu bulunmaktadır. Gün geçtikçe artan çevre kirliliği uluslararası çevre dostu örgütlerin, sivil toplum kuruluşlarının (STK) ve bilim adamlarının çalışmaları da dünyada buzulların erimesi, ozon tabakasının incelmesi gibi sonuçlarla karşımıza çıkan çevre kirliliğini geri çevirmeye yönelik adımlar atılmasını gerektirmektedir. Bu nedenle önlemler alan, çevre konusunda duyarlı davranan kuruluşlar daha önemsenir olmuş; çevresel sürdürülebilirliğin sağlaması konusu STK'ların aktif olarak çaba gösterdikleri alanlardan biri haline gelmiştir. Bu noktalardan hareketle bu bildiride, STK'larda yer alan temsilcilerin sürdürülebilirlik algısının yanı sıra doğa koruma ile çevresel sürdürülebilirlik konusundaki düşüncelerinin ve bu konuda yapmakta oldukları çalışmaların ortaya konması hedeflenmektedir. Bu amaçla nitel araştırma tekniği kullanılarak STK temsilcileriyle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiş ve elde edilen veriler doğrultusunda öneriler ortaya konmuştur.
İnceleHavva Özyılmaz - Emine Dağtekin - Gülin Payasli Oğuz
Mimarlık; barınma, eğlenme, dinlenme, çalışma gibi eylemlerinisürdürebilmeleri için gerekli olan mekİ¢nları estetik, işlevsel gereksinmelerini yerine getirmeyi amaç edinmiş, insanların yaşamlarını kolaylaştırmak için var olan bir sanattır. Mimarlık yaşamın biçim haline gelmiş uzantısıdır. Toplum yapısına, toplumun gereksinimlerine, ekonomik verilere, teknolojik gelişmelere bağlı olarak gelişir. Bu sanata toplumun her kesiminden katkı sunulabildiğinden her insan bir parça mimardır.
İnceleDoç. Dr. Mustafa Talas
Küreselleşme çağı denilen günümüzde sivil toplum örgütleri toplumları yönlendiren, çalıştıran emel faktör olarak düşünülmektedir. Neo liberal politikalar ile sivil toplum ya da hükümet dışı organizasyonlar daha fazla önem kazanmaya başlamıştır. Dünyadaki bu gelişmeden doğal olarak Türkiye de etkilenmiştir. Fakat Türkiye'de sivil toplum kuruluşları (STK) gelişmiş ve sanayileşmiş toplumlardaki etkinlik düzeyine sahip değildir. Gelişmiş toplumlarda STK'lar toplumda itici güç olarak önemli bir role sahiptir. Türkiye'de, STK'ların yapısının ya zayıf ya da dış ilişkiler sistemine bağımlı olması gerçeğinden dolayı, durumun bu şekilde olduğu söylenemez. Türkiye'de dünyadaki STK algısına uygun olan STK'lar, TEMA, TUSİAD ve MUSIAD gibi bir iki tane çevre örgütü ve bir iki tane iş adamı derneğinden ibarettir. Bunların dışındakiler güçsüz finansal yapıya sahiptir. Bu sebeple bu geriye kalan STK'lar dışarıdan kolaylıkla yönlendirilebilmektedirler. Vakit geçirilmeden Türkiye'de de gücü bağımsızlığında olan STK'ların yaygınlaştırılması ile ilgili teşvik ve yönlendirmeler yapılmalıdır. Günümüzün gerçekten sivil toplum çağı olması olgusundan dolayı gerçeklere kayıtsız kalınmaması gerekmektedir
İnceleŞakir Berber
Demokratik devlet ve toplum anlayışının bir ürünü olan sivil toplum kuruluşları, bir sosyal kurum olarak devletin eğitimde yetişemediği alanlarda devreye girerek maddi ve manevi destek sağlamışlardır. Demokrasi, insan hakları, toplumun kalkınması, halkın sivil kuruluşlar e-liyle yönetime katılması gibi kavramlar sivil toplum anlayışına bağlı o-larak ön plana çıkmıştır. Bu toplum içinde grubun üyeleri olan bireyleri, onun adına temsil ederek haklarını koruyan, istek ve beklentilerini kamuoyuna, yürütme organına, yasamaya ileten demokratik örgütler vardır. Bu örgütlerin eğitim sistemine katkıları hem politika üretmek hem de maddi katkı sağlamak şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
İnceleAbdülkadir Buluş
Osmanlı Devleti'nin en önemli kurumlarından biri vakıflardır. Osmanlı vakıflarının fonksiyonları ele alınarak vakıf geleneğinin Türk toplumundaki tarihsel temeli tespit edilebilir. Osmanlı vakıfları günümüzdeki Sivil Toplum Kuruluşları'na benzer fonksiyonlar görmüşlerdir. İlk olarak, Osmanlı vakıflarının sivil toplum kuruluşu olup olmadıklarının tespiti için, teorik olarak sivil toplum kuruluşlarının ayırt edici özelliklerine değinilmektedir. Osmanlı vakıflarının bu özelliklerin pek çoğuna sahip olduğu görülmektedir. Daha sonra günümüzde STK'na biçilen işlevler göz önünde tutularak Osmanlı vakıflarının tarihsel olarak gördüğü fonksiyonlar üzerinde durulmaktadır. Böylece verilen örneklerle, sivil toplum düşüncesi ve teorisi ile Osmanlı vakıfları arasında bir karşılaştırmanın mümkün olup olmadığı araştırılmış olmaktadır. Özellikle A.B. ile Türkiye arasında süren tam üyelik müzakereleri nedeniyle, önümüzdeki yıllarda STK eliyle yürütülen yoksullukla mücadele, eğitim, mesleki eğitim ve yeterlilik projelerinin nicelik ve nitelik olarak artması beklenmektedir. Sonuç olarak, tarihsel olarak vakıf kültürüne sahip olması, Türkiye'nin STK temelli, kamusal projeleri yürütme becerisine sahip olduğunu ve özellikle sosyal yardımlaşmaya yönelik girişimlerin giderek yayılması bu becerilerin daha da geliştirilebileceğini göstermektedir.
İnceleMehmet Selim Akiş
Bu çalışma eğitim alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarındaki gönüllülerin gönüllü olma nedenlerini ve motivasyona etki eden faktörleri incelemeyi amaçlamaktadır. Temel değişkenlerin yanı sıra yaş, cinsiyet, algılanan ekonomik düzey ve eğitim düzeyi değişkenlerine göre tablolar incelenmiştir. Verilerin analizinde alt boyutlar arasındaki ilişkiyi belirlemek için Pearson korelasyon analizi ve alt boyutların aritmetik ortalamaları arasındaki farklılıkları belirlemek için bağımsız gruplar t-testi kullanılmıştır. Betimsel tarama modeli kullanılan bu çalışmada veriler, İstanbul'da eğitim alanında faaliyet gösteren 5 sivil toplum kuruluşunda görev yapan 98'i kadın ve 85'i erkek olmak üzere toplam 183 gönüllüden elde edilmiştir. Ayrıca bu çalışmada, Gönüllü Motivasyon Envanteri Ölçeği ile Demografik Bilgi Formu da kullanılmıştır. Sonuç olarak katılımcıların değerler alt boyut puanlarının cinsiyet değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan bağımsız gruplar t-testi sonucunda grupların aritmetik ortalamaları arasında kadınlar lehine anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Ayrıca yapılan ANOVA testi sonucuna göre GME alt boyutlarında tüm grupların aritmetik ortalamaları arasındaki farklılık anlamlı bulunmuş, korelasyon analizi sonucunda alt boyutlar arasında anlamlı bir ilişkiye rastlanmamıştır. Elde edilen sonuçlar değerlendirildiğinde hem kadın hem de erkek bireyleri sivil toplum kuruluşlarında gönüllü faaliyetlerde bulunmaya teşvik etmedeki en etkili motive kaynağının "insanlara yardım etmenin önemli olduğu inancı†olduğu söylenebilir. Hem kadın hem de erkek gönüllüler için en düşük motive kaynağının ise kariyer gelişimi olduğu söylenebilir.
İnceleAli Durdu - Pınar Ala
Geçmişten günümüze bilgi ve bilgi kavramları önem kazanmaktadır. Teknolojik gelişmeler sayesinde kavramlar sistematik hale getirilerek yönetim süreçleri kolaylaştırılmıştır. Bilgi sistemlerinin kullanımı daha hızlı, daha etkili ve verimli sonuçları destekledikçe hızla yaygınlaşmaktadır. Farklı organizasyon türleri nedeniyle, çeşitli bilgi sistemlerine olan ihtiyaç artmaktadır. Makalede bilgi ve bilgi kavramları, süreç içerisindeki gelişimi, sistemin özellikleri, türleri ve önemi vurgulanmaktadır. Sivil toplum kuruluşları kavramsal, işlevsel ve örgütsel açıdan incelenmiştir. Son olarak, sivil toplum kuruluşlarında bilgi sistemlerinin önemi ve uygulaması ortaya çıkarılmıştır.
İnceleMurat Kayalar
SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINDA GELECEK YÖNELİMLİ LİDER PERFORMANS PROFİLİ: İSTATİSTİKSEL BİR YAKLAŞIM
İnceleNezih Metin Özmutaf
Gönüllü el kitabı sivil toplum kuruluşlarındaki (STK) gönüllük felsefesini açıklayan önemli bir araçtır. Gönüllü el kitabı ile STK'nın artalanı, örgütsel yapısı, gönüllü olanakları ve süreçleri/prosedürleri net bir şekilde ortaya konulabilir. Bu bağlamda, bu çalışmanın temel amacı gönüllü el kitabının temel özelliklerinin ve gönüllülüğe etkilerinin değerlendirilmesidir
İnceleHatun Boztepe
Sivil toplum kuruluşlarının en temel halklailişkiler amaçları arasında, kurumun vizyonunu ve misyonunu hedef kitlelereanlatabilme, ortak ilgileri paylaşan kişilerin kuruluşa üye olma yoluyladesteğini sunmasını sağlama ve gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetlereilişkin kaynak oluşturma yer almaktadır. Bu türdeki kuruluşların toplumsal sistemiçindeki fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri için ihtiyaç duydukları maddikaynakları, üyelik aidatları ve bağış yoluyla sağlanan katkılar olmak üzere ikişekilde elde ettiği bilinmektedir. Düşük miktardaki üyelik aidatları yoluylasivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri için yeterli kaynağa ulaşması pekmümkün olamamaktadır. Bu nedenle sivil toplum kuruluşlarında bağışçıilişkilerinin yönetilmesi ve bağışçılarla kurulacak olumlu ilişkiler ilekuruluşun ihtiyaç duyduğu kaynaklara ulaşmasının sağlanması önem taşımaktadır.Yeni iletişim teknolojilerindeki gelişmeler sonucu halkla ilişkilerdisiplininin kullanımına giren yeni bir araç olarak kurumsal web sayfalarıhedef kitlelerle etkileşim sağlanmasına olanak sunmakta ve çeşitli prensiplereuygun biçimde tasarlanmaları halinde, hedef kitleleri sivil toplum kuruluşunabağış yapmaya sevk ederek fon sağlama aracı olarak ön plana çıkmaktadır. Çalışmakapsamında; Türkiye'de faaliyet gösteren vakıflardan eğitim, sağlık, çevre veşiddet alanlarındaki toplumsal sorunların çözümü için çalışanların kurumsal websayfalarının incelenmesine karar verilmiş; 30 kişinin katıldığı ön test sonucubelirlenen 16 adet sivil toplum kuruluşunun kurumsal web sayfasının analizinde,Sargeant ve arkadaşları tarafından ortaya konan (2007) prensipler temel alınıp,bu prensipler doğrultusunda çeşitli kriterler belirlenmiştir. İnceleme ile eldeedilen bulgulardan yola çıkarak, sivil toplum kuruluşlarının fon sağlama aracıolarak kurumsal web sayfalarının kapasitesinden tam olarak faydalanmadığısonucuna ulaşılmıştır.
İnceleNezih Metin ÖZMUTAF - Semra Çelikli
Bu çalışmanın temel amacı, sivil toplum kuruluşlarında (STK) yer alan bireylerin (yönetici, üye / gönüllü) iletişim süreçlerindeki bireysel, örgüt içi ve dış çevreye yönelik yaklaşımlar çerçevesindeki algılarının incelenmesidir. Anket bazlı araştırma Şubat - Eylül 2009 tarihlerinde İzmir İli'ndeki 91 STK kapsamında 209 bireyle gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda en fazla önemsenen iletişim şeklinin yüz yüze iletişim olduğu, iletişim kalitesi açısından bireysel, örgütsel ve dış çevreye yönelik faktörlerin ileri düzeyde önemsendiği ve başkan statüsündeki bireylerin diğer gruplara göre iletişime daha fazla önem verdikleri belirlenmiştir.
İnceleMehmet Ali Taş - Ali Murat Alparslan
Çalışmanın amacı; işin anlamlılığında liderlerin tutum ve davranışlarının rolünü araştırmaktır. Bunun sonucunda Anlamlandıran Liderlik Ölçeğini (ALÖ) geliştirmektir. Çalışmanın amacı doğrultusunda çeşitli STK (Sivil Toplum Kuruluşları) gönüllüleri üzerinde üç araştırmadan oluşan karma bir çalışma yürütülmüştür. Nitel bir yöntemle yürütülen birinci araştırmada, fenomenolojik bir desen kullanılarak çeşitli STK'ya mensup 30 kişilik bir çalışma grubundan veriler toplanmış ve içerik analizine tabi tutulmuştur. Bu araştırmanın sonucunda, liderlerin işin anlamlılığını besleyen tutum ve davranışlarından oluşan 10 faktörlü ve 53 ifadeli bir madde havuzu oluşturulmuştur. Nicel bir yöntemle yürütülen ikinci araştırmada, 245 kişilik örneklemden veri toplanarak madde havuzunun psikometrik özellikleri test edilmiştir. Bulgular kapsamında madde havuzundan 6 faktörlü ve 32 maddeli taslak bir ölçek geliştirilmiştir. Nicel bir yöntemle yürütülen üçüncü ve son araştırmada ise 492 kişilik örneklemden veri toplanarak ölçeğin yapı geçerliliği, kriter geçerliliği ve güvenirliği test edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda anlamlandıran liderlik ölçeğinin 6 faktörden ve 32 maddeden oluşan yapısı doğrulanmıştır. Böylece ölçeğin son şekline ulaşılmış, anlamlandıran liderliğin işin anlamlılığı üzerinde anlamlı ve pozitif bir etkisinin olduğu tespit edilmiştir. Bu sayede anlamlandıran liderlik ölçeğinin ölçüte dayalı yapı geçerliliği de doğrulanmıştır.
İnceleSalah Alddin ALJASEM
Araştırma, STK'lar için yeni ve tamamlayıcı bir finansman kaynağı olarak Kitle Fonlamasına ışık tutmayı amaçlamaktadır. Nitel veriler, Suriye'nin kuzeyinde faaliyet gösteren STK'ların çalışma örnekleminin üyeleriyle yarı yapılandırılmış bireysel görüşmeler yoluyla toplanmıştı: "Molham Gönüllülük Ekibi", "Suriye Gurbetçi Tabipler Birliği (SEMA)" ve "Uluslararası Yardım ve Kalkınma Derneği (ONSUR)". Bulgular, Kitle fonlaması STK'ların finansman kaynaklarını çeşitlendirmesine yardımcı olduğunu gösteriyor ve Kısıtlı finansmanla ilişkili riskleri azaltıyor, bu araç aynı zamanda STK'ların gerçek ihtiyaç değerlendirmesine dayalı projeler seçmesine olanak tanır. Çeşitli kitle fonlaması kampanyalarını karakterize ve analiz etmek için tanımlayıcı yaklaşım kullanılmıştır. Bulgular, Kitle Fonlamasının STK'ların finansman kaynaklarını çeşitlendirmesine ve kısıtlı finansmanla ilişkili riskleri azaltmasına yardımcı olduğunu, ancak tüm ihtiyaçlarını karşılamadığını gösterdi. Aynı zamanda STK'ların pazarlama çabalarını da destekler. Ayrıca kitle fonlaması, STK'ların gerçek bir ihtiyaç değerlendirmesine dayalı projeleri seçmesine olanak tanır.
İnceleMetin Nezih Özmutaf - Nisa Akın
Araştırmanın temel amacı, sivil toplum kuruluşlarında kıyaslamanın yönetsel süreçler, kazanım ve yöntem faktörleri kapsamında, yönetici ve üye perspektifi/algıları açısından değerlendirilmesidir. Bu konuda hazırlanan anket formu Eylül 2011-Haziran 2013 tarihleri arasında İzmir ilinde 93 STK kapsamında 157 bireye (109 yönetici ve 48 üye/gönüllü) uygulanmıştır. Her bir faktör ileri düzeyde önemli bulunmuştur. Yönetsel süreçler faktörü için yöneticilerin, kazanım ve yönetim faktörleri için ise üyelerin/gönüllülerin daha fazla pozitif görüşe sahip olduğu belirlenmiştir. Yönetsel süreçler ve kazanım faktörleri arasında genel, yönetici ve düz üye kapsamında pozitif yönde ve orta düzeyde bir ilişkiye rastlanmıştır
İnceleErhan KILINÇ
Günümüzde "hangi ortamda olursa olsun, bazı liderlik tarzları her zaman iyidir ve etkilidir†görüşü yerine "farklı örgüt türlerinde ve farklı koşullarda yönetim ve liderlik tarzının değişebileceği görüşü†daha çok kabul görmektedir. Çünkü günümüz örgütlerinin, çalışanların ve yöneticilerin/liderlerin olanakları ve çevreleri oldukça değişmiştir. Bu nedenle, bir liderin başarı şansının, liderlik ilkelerinin tamamını uygulamasından çok, değişen çevre koşullarına dengeli bir şekilde uyum sağlayabilmesi ile mümkün olduğu görülmektedir.
İnceleMehmet Marangoz - Günal Önce - Hüsniye Firat Şimşek
Kamu sektörünün, özel sektörün ve sivil toplum kuruluşları (STK'lar)'nın farklılıklarını ortaya koyan bir takım özellikler bulunmasına karşın, çok sayıda sahip oldukları ortak nokta ve hedefler de bulunmaktadır. Öncelikle her üç sektör de, para kazanmanın da ötesinde, ekonomik/toplumsal yapıya pozitif değerler katma ve varlıklarını sürekli kılma gibi genel amaçlar peşindedirler. Bunu gerçekleştirebilmek için her üç sektörün de tutarlı, düzenli, dış dünya ile uyumlu, değişimleri yönlendirebilen-veya en azından değişime ayak uydurabilen- mali açıdan güçlü bir organizasyon
İnceleVasfi Gündüz - Gencay Karakaya
Bu çalışmada sivil toplum kuruluşlarında kurumsal risk yönetimi hakkında araştırmaya yer verilmiştir. Bu araştırmada sivil toplum kuruluşlarının kurumsal yönetimi, risk algısı ve önlemleri hakkında bir incelemenin sonuç değerlendirmesi yapılmıştır. İşletmelerde yaygın olarak kullanılan kurumsal yönetim ve kurumsal risk yönetimi yapısının sivil toplum kuruluşlarında da uygulanması önem taşımaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının kurumsallaşmalarını tamamlayamaması sonucu kurumsal risk yönetimi sağlanamamaktadır. Olası risklere maruz kalınması durumunda da kriz ile sonuçlanabilmektedir. Sivil toplum kuruluşlarında, kurumsallaşma ile oluşturulacak kurumsal risk yönetim sistemi, riskleri önlemeyi ve bertaraf etmeyi sağlamış olacaktır. Sivil toplum kuruluşlarında risk yönetim algısı ve uygulaması, bir vakıf incelemesinde; İnsan Hak ve Hürriyetleri ve İnsani Yardım Vakfı'nın (İHH) kurumsal yönetimi, risk algısı ve önlemleri, risk farkındalığı, kurumsal risk yönetim çalışmaları ele alınmıştır. Araştırmada derinlemesine mülakat yapılarak veri toplama yöntemi kullanılmıştır. İHH mütevelli heyeti, yönetim kurulu üyeleri ve uzmanlık gerektiren birim sorumlularından oluşan toplam 16 kişi ile mülakat yapılarak kurumsal risk yönetiminin vakıftaki uygulaması görüşülmüştür.
İnceleİlker Çarıkçı İbrahim Acar
Kısa adıyla STK olarak bilinen ve öncelikle sosyal fayda gayesiyle oluşturulan sivil toplum kuruluşları özellikle son 20 yıla damgasını vuran yapılanmalardır. İşletme yönetimi konusunda da bir nevi "yönetim önderleri" olma yolunda ilerleyen ve bu özellikleriyle yarınları bugüne taşıyan bu oluşumların kurumsal çekirdeğini dini gruplar ve cemaatler, kültür dernekleri, spor ve hobi kulüpleri; vatandaş formları, yurttaş inisiyatifleri, mesleki birlikler, siyasi partiler, sendikalar, alternatif kurumlar ve üçüncü sektör olarak adlandırılan devlet dışı ve ekonomi dışı gönüllü birliktelikler oluşturmaktadır.
İnceleÇetin Bektaş - Hüseyin Yılmaz
Sivil toplum kuruluşlarının varlığı tümüyle topluluklara bağlı bulunmaktadır. Bu kuruluşlar, tıbbi bakım ve sosyal hizmetler, kütüphane ve sanatsal faaliyetler ile çocuk ve yetişkinlerin eğitimi konularında önemli hizmetler vermektedirler. Yerel kurumları oluşturan bu kuruluşlara gönüllü olarak katılırız. Günümüzde aynı kuruluşlar, 21. Yüzyılda hayatta kalmak için değişim gereksinimiyle karşı karşıya bulunmaktadırlar. Bu çalışma, sivil toplum kuruluşları sektöründeki değişim yönetimi konusunda seçilmiş bir literatür incelemesi yapmaktadır.
İnceleHarun Yılmaz - Savas S Ates - Sinasi Muratoglu
Bu çalışmada, yönetişim sürecinde iletişimin rolünü ve önemini ortaya koymanın yanında sivil toplum anlayışı ve onun temsilcisi olan sivil toplum kuruluşunun iletişim durumunu tespit etmek amaçlanmıştır. Metodoloji - Araştırma Türkiye'nin sivil havacılık güvenliği alanında tek sivil toplum kuruluşu olan Havalimanları Güvenlik Memurları Derneği (SİHAGÜVDER) üyesi 357 katılımcı ile gerçekleştirilmiştir. Bulgular- Ulusal sivil toplum kuruluşları temsilcilikler kurarak üyelerine ulaşabilmektedir. Yerel STK temsilcisi (%19,2) ve arkadaşlarından (13,9) kulaktan kulağa iletişim önemli iletişim araçlarıdır. Cevap veren STK üyelerinin en az tercih ettikleri iletişim tekniği internet sayfası ve diğer sosyal medya (instegram, twitter vb.) araçlarıdır. Sonuç - Sivil toplum kuruluşlarının güçlendirilmesi ve gelişmesi için yönetişim anlayışı gün geçtikçe önem kazanmaktadır. Yönetişim sürecinin verimli olabilmesi amacıyla tüm iletişim kanallarının üyelerin yönetim ve diğer üyeler arasında yeterli bir düzeyde kullanılmadığı anlaşılmıştır.
İnceleMikail Erol
Ekonomi, demokrasi ve kültürün gelişmişlik düzeyini ifade eden ve uygarlığı geliştiren, üç kuvvetin olduğu bir dönemde yaşamaktayız. Gelecekte yaşamın tüm alanlarında sivil toplum, STK'ların ağırlığının artacağını söylemek mümkündür. Sivil toplum kavramı son yıllarda dünya ölçeğinde bir anlam ve önem kazanmıştır. Bu bağlamda da birçok sivil toplum kuruluşları ortaya çıkmaya başlamıştır. STK'ların muhasebe sistemi ise; diğer işletmelerin muhasebe sisteminden tamamen farklıdır. Sivil toplum kuruluşları kar amacı gütmeyen gönüllü kuruluşlardır
İnceleNisa Kıymet Şahin
Günümüzde Sivil Toplum Kuruluşları STK , toplumsal ve siyasal yaşamda önemli bir rol oynamakta ve demokratik bir sistem için vazgeçilmez bir konumda bulunmaktadırlar. Sivil Toplum Kuruluşlarındaki gelişmeleri izlemek ve yönlendirmek ancak sağlıklı mali bilgiler elde etmekle mümkündür. Kİ¢r amacı gütmeyen bu kuruluşların, kamusal nitelikli hizmetleri dolayısıyla yaptıkları ekonomik faaliyetler, tüm ülkelerde mali açıdan farklı işlemlere tabi tutulmaktadır. Bu çalışmada, temelde gönüllülük esasına dayalı ve kar amacı gütmeyen vakıfların; kendilerine mahsus bazı özellikleri dolayısıyla, kar amaçlı ticari işletmelerden muhasebe işlemleri yönünden ortaya çıkan farklılıkları açıklanmaya çalışılacaktır. Ayrıca vakıfların vergi kanunları karşısındaki genel durumları, istisna ve muafiyetleri üzerinde durulacaktır.
İnceleEmine Çelik - Göktuğ Sönmez
Sivil toplum kuruluşları ortaya çıkışından günümüze kadar; yoksulluk başta olmak üzere insan hakları, çocuk hakları ve ihlalleri, antidemokratik sistem içerisindeki demokratikleşme çabalarına katkı sağlama ve terörizmin engellenmesi ve yaygınlaşmasının önlenmesi gibi birçok kritik alanda faaliyetlerini yürütmektedir. STK'ların ise söz konusu faaliyetleri kamu kurum ve kuruluşların yanı sıra özel sektör haricinde bireylerin yaşam standartlarının yanı sıra, demokratik hak ve özgürlüklerinin korunmasına yardımcı olmak adına çalışmaları ortaya çıkarması olarak belirtilmektedir. Ancak Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan'da yaşanılan Renkli Devrimler'de ve Arap Baharı'nda STK'ların söz konusu faaliyet alanları ve üstlendiği rollerde değişimlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Öyle ki iddialara göre: hem Renkli Devrimler'de hem de Arap Baharı'nda İspanya iç savaşıyla ilgili literatürde yer almaya başlayan beşinci kol faaliyetlerinin STK'lar aracılığıyla yürütüldüğüne dair savlar ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda da çalışmada STK'lar ve Beşinci Kol Faaliyetleri arasındaki ilişki tarihsel bir perspektiften ele alınarak analiz edilecektir.
İnceleOsman Uluyol - Cemal Duruk
Bu çalışmada sivil toplum kuruluşlarının, tüketicilere yabancı menşeli ürünlerin boykot edilmesi çağrısında bulundukları ve bu çağrıların tüketicileri nasıl etkilediği ele alınmıştır. Çalışmanın teorik bölümlerinde, sivil toplum kuruluşları hakkında genel bilgilere, sivil toplum kuruluşunun ülkemizdeki gelişimine, tüketici pazarına, tüketici davranışlarına ayrıca sivil toplum örgütlerinin en çok hangi ülke mallarını boykot listesine aldığına değinilmiştir. Araştırma bölümünde ise; sivil toplum kuruluşlarının boykot kararının tüketici üzerindeki etkisini ölçmek için soru formu oluşturulmuştur. Soru formu Adana, Adıyaman, Balıkesir, Bursa, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, İzmir, Kahramanmaraş, Konya, Kırşehir, Kütahya, Malatya ve Mersin illerinde yaşayan, 857 tüketiciye uygulanarak veriler toplanmış ve bu veriler SPSS programı ile analiz edilmiştir. Analiz sonucunda, sivil toplum örgütlerinin tüketicilerin satın alma davranışlarını etkilediği görülmüştür.
İnceleBereket Akay - Semih Serkant Aktuğ - Mehmet Dağ
21. yüzyılda kalkınma kavramı bütün dünyanın neredeyse ortak sorunu haline gelmiştir. Günümüzde sıkça dile getirilen kalkınma kavramı 21. yüzyılda ortaya çıkan bir kavram olmayıp bireylerin varoluşundan bu yana toplumsal bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Devletler kalkınma problemini çözmek için çeşitli politikalar üretmişlerdir. Özellikle İkinci Dünya Savaşının yıkıcı etkisinden sonra devletlerin kalkınmasında sivil toplum kuruluşlarının önemi göz ardı edilmeyecek kadar yüksektir. Bu çalışmada bölgesel kalkınmada sivil toplum kuruluşları (STK)'nın rolü ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışmada uygulanan anket sonucunda; Hakkari ilinin kalkınması için Hakkari ilinde bulunan sivil toplum kuruluşlarının tanıtım reklam politikalarının doğru ve etkin kullanılmadığı, bundan dolayı şehrin imaj sorununun olduğu, bazılarının halkın çıkarlarını öncelemeyen ve Hakkari ilinin temel sorunlarını göz ardı eden bir anlayışa evrildikleri dile getirilmiştir. Hakkari ilinde kalkınmanın gerçekleşebilmesi için Hakkari'de bulunan bütün sivil toplum hareketlerinin beraber hareket etmesi ve sivil toplum kuruluşlarının etkinlik sahasının genişletilmesi, halkın refah seviyesini yükseltecek sosyoekonomik projeler meydana getirmesi, devletin güçlü kurumlarından daha fazla destek bekledikleri sonuçları ortaya çıkmaktadır.
İnceleOnur Dirlik - Barış İleriye
Bu çalışmada sivil toplum kuruluşlarının çevreleri ile, spesifik olarak devlet ile, olan güç ilişkileri anlaşılmaya çalışılmıştır. Türkiye bağlamına özgü sivil toplum kuruluşlarının bir örgüt olarak çevreleri ile olan ilişkilerini inceleyen çalışmaların sınırlı olması, bu çalışmanın temel özgün değerini oluşturmaktadır. Çalışmanın temel kuramsal çatısını kaynak bağımlılığı kuramı oluşturmaktadır. Çalışmada kullanılan yöntem niteliksel yöntemdir. Bu kapsamda yapılan görüşmelerde, sivil toplum kuruluşlarının çevreleri ile olan ilişkilerinde sosyal bağlam, özerklik ve güç boyutları üzerinden bulgular edinilmiştir. Çalışmanın son kısmında bulgular tartışılmış ve ileriye yönelik önerilerde bulunulmuştur.
İnceleMukadder Boydak Özan - Hakan Polat - Gönül Şener
Bu çalışmada sivil toplum kuruluşlarının eğitimdeki yeri öğretmen görüşlerine göre belirlenmeye çalışılmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinden fenomenoloji deseni kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, il merkezindeki okullardan amaçlı örnekleme yoluyla seçilmiş 57 öğretmen oluşturmaktadır. Veri toplamak için hazırlanan dört adet açık uçlu soru görüşleri alınmak üzere öğretmenlere sorulmuştur. Elde edilen verilerin analizinde nitel araştırmaları çözümlemede kullanılan içerik analiz yöntemi uygulanmış ve ifadelerin benzerliğine göre gruplandırmalar yapılarak temalar oluşturulmuştur. Her bir temada dikkat çeken öğretmen görüşleri doğrudan alıntılarla yansıtılmıştır. Araştırma sonunda öğretmenlerin görüşlerinden elde edilen sonuçlara göre; sivil toplum kuruluşlarının gerekli olduğu ancak toplum tarafından yeteri kadar desteklenmediği, ayrıca sivil toplum kuruluşlarının eğitim politika ve uygulamalarında yeterince yer almadığı, eğitimle ilgili sorunlara duyarsız kaldığı ve bu sorunları yeteri kadar dile getiremediği sonucuna ulaşılmıştır.
İnceleİsmail Dinçay
Bu çalışmada amaç gerek dünyada gerekse ülkemizde her geçen gün önemi artan sivil toplum kuruluşlarının ekonomik sorunları ve bu sorunlara yönelik çözüm önerileri üzerinde durulmuştur. Kabul etmek gerekir ki insanların büyük bir çoğunluğu topluma faydalı olmak, bu faydayı arttırmak, vermiş olduğu desteğin neticesinde maddi olarak olmasa bile manevi bir haz elde etmek için kimi zaman gönüllü olarak, kimi zamanda çevrelerindeki insanların istek ve beklentileri doğrultusunda bu faaliyetlerde yer almaktadırlar. Ancak bu ve benzeri tüm amaç ve hedeflerin gerçekleştirilmesi için az ya da çok ekonomik kaynak gerekmekte bu da devamında sorunları karşımıza çıkarmaktadır.
İnceleFatma Kızılelmas
Suriye'de yaşanan iç savaş ve Ortadoğu ülkelerinde yaşanan iç karışıklıklardan dolayı milyonlarca kişi 2011 yılından itibaren başta komşu ülkeler olmak üzere diğer ülkelere sığınmak zorunda kalmışlardır. Türkiye yaşanan bu kitlesel göçe karşı açık kapı politikası uygulamış ve gelen sığınmacıları ülkeye kabul etmiştir. Geçici olduğu düşünülen sığınmacılar önceleri misafir statüsünde iken daha sonraları yapılan düzenlemelerle hukuki statü kazanarak başta sağlık ve eğitim olmak üzere bazı haklar elde etmişlerdir. Ancak sığınmacılar bu haklara erişimde ve genel olarak barınma, sağlık, eğitim, geçim gibi temel ihtiyaçların sağlanmasında birçok sorunla karşılaşmaktadırlar. Sivil Toplum Kuruluşları da bu sorunların çözümünde, sosyal hizmetlere erişim ve temel ihtiyaçların karşılanmasında kilit rolde bulunmaktadır. Bu çalışma, resmi ve yarı resmi kuruluşlara göre sahada daha etkin ve yerinde faaliyetler yürütme potansiyeli bulunan Sivil Toplum Kuruluşlarının sığınmacıların sosyal hizmetlere erişimi ve temel ihtiyaçlarının karşılanmasındaki kilit rollerini, sığınmacılara insani yardım yapan Düzce ilindeki sivil toplum kuruluşları bağlamında ele almayı ve onların sığınmacılara insani yardım yapma konusundaki işlevlerini ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Araştırma kapsamında valilik bünyesinde sığınmacılara danışmanlık hizmeti vermesi amacıyla kurulan Kardeşlik, Akrabalık, Dayanışma ve İletişim Merkezi KADİM'e üye altı dernekte aktif olarak çalışan 5 erkek ve 5 kadın olmak üzere toplam 10 dernek yetkilisi ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Çalışmada nitel araştırma yöntemi benimsenmiş, yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak derinlemesine görüşme yöntemiyle veriler toplanmıştır. Çalışmada, insani yardım derneklerinin sığınmacıları tespit etme, sığınmacılarla iletişim kurma, yardımları sığınmacılara ulaştırma ve diğer kurumlarla ilişki kurma biçimi ele alınarak incelenmiştir. Bu yardım derneklerinin sığınmacılara yardımda önemli işlevleri olduğu fakat aralarında koordinasyon eksikliğinin bulunduğu ve bu durumun aralarındaki işbirliğini kesintiye uğrattığı tespitinde bulunulmuştur.
İnceleNezih Metin ÖZMUTAF, Ayşen KORUKOĞLU
Bu çalışmanın temel amacı sivil toplum kuruluşlarında (STK) kaynak bulma ve kullanma süreçlerindeki yaklaşımlar ve bu yaklaşımların birbirleriyle olan etkileşimlerinin incelenmesidir. Bu konuda hazırlanan anket formu Şubat 2009 - Haziran 2009 tarihlerinde İzmir İli‟nde yer alan STK‟lar kapsamında 107 STK‟da 136 birey üzerinde uygulanmıştır. Araştırma sonucunda STK‟larda kaynak bulma ve kullanma sürecinde "yurt içi ve yurt dışı, donör, proje-dış çevre, kurum felsefesi, muhasebe uygulamaları, insan kaynağı ve yönetim kurulu faktörü†isimleri verilen yedi faktör oluşmuştur. Bu faktörlerin katılımcılar tarafından önemli olarak algılandığı ve faktörlerin birbirleriyle orta ve düşük düzeyde ancak pozitif yönde ilişki içerdiği saptanmıştır. Ayrıca yaş, cinsiyet ve eğitim durumunun yedi faktöre bakışı etkilemediği, STK‟daki konum, STK‟daki üyelik süresi ve STK türünün ise farklı bakış açılarının olduğu belirlenmiştir
İnceleFiliz Tufan Emini
Sivil toplum kuruluşları, devlet örgütlenmesinin dışında, toplumun bazı çıkarlarını gerçekleştirmek için oluşturulan, gönüllülük esasına dayanan ve kar amacı gütmeyen örgütleri ifade etmektedir. Bu kuruluşlar özellikle de kamusal bir güç olarak devletin rolünün sorgulanmaya başlandığı son yıllarda önem kazanmaya başlamıştır.Sivil toplum kuruluşları, bürokratik olmayan bir yapıya sahip olduklarından ve temel ilke olarak katılımcı bir yaklaşımı benimsediklerinden bireylerin karar alma sürecine katılımı ile şeffaf ve hesap verebilir bir yönetimin sağlanmasına katkıda bulunmaktadırlar. Bu açıdan bakıldığında, toplumda sivil toplum kuruluşlarının etkinliğinin artmasıyla birlikte devlet eksenli yönetimin yerini yönetişim ve katılım eksenli yönetim almakta; dolayısıyla vatandaşlar ortak talep etkileyebilmektedirler.Çalışmada Türkiye'de sivil toplum kuruluşlarının politika belirleme sürecindeki rolü TÜSİAD (Türk Sanayici ve İşadamları Derneği) örneği üzerinden incelenmiştir. Bu bağlamda derneğin faaliyetlerinin bilgilendirme, araştırma yapma, rapor sunma, konferans düzenleme, kulis yapma-ikna etme, dikkat çekmeyönlendirme ve süreli yayınlar aracılığıyla bilgi akışı sağlama gibi etkinlikler üzerine yoğunlaştığı görülmüştür
İnceleSerhat Harman
Sivil toplum kuruluşları, belirledikleri idealler çerçevesinde, birçok farklı alanda faaliyet göstermektedirler. Turizm, gerek turizm faaliyetine katılan kişi sayısı gerekse de yarattığı ekonomik büyüklük nedeniyle, küresel bir olay haline gelmiştir. Bu nedenle, sivil toplum kuruluşlarının, turizm ve turizm ile ilgili konulara değinmemesi veya turizm alanında faaliyet göstermemeleri beklenemez. Dünya ve ülkemizde turizm alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının sayısı her geçen yıl artmaktadır. Kuramsal inceleme niteliğindeki bu çalışmada, sivil toplum kuruluşlarının turizm sistemindeki işlevleri; turizm politikası ve planlaması, turizm pazarlaması, sürdürülebilir turizm kalkınması ve turizm araştırmaları ve eğitimi başlıklarında irdelenmiştir. Sivil toplum kuruluşlarının turizm politikası ve planlaması bakımından başta gelen işlevi, yerel halkın turizm planlaması sürecine dahil edilmesi iken, turizm pazarlaması açısından ise destinasyon tanıtımına katkı sağlamalarıdır. Çalışma kapsamında sivil toplum kuruluşlarının turizm eğitimi ve araştırmaları bakımından da önemli işlevleri olduğu tespit edilmiştir Çalışma sonunda, kamu otoriteleri ve turizm işletmecilerine çeşitli öneriler getirilmiştir.
İnceleKadir Aydın - Muzhgan Alıyeva
Bu çalışma halkla ilişkilerin ilişkisel yaklaşımından hareketle halkla ilişkiler uygulamaları için önemli bir potansiyel sağlayan internet üzerinden kurum ve kuruluşların sahip oldukları web sayfaları aracılığıyla paydaşları arasında diyalogun ne oranda ve nasıl gerçekleştiğini ortaya koyma amacı taşımaktadır. Bu düşünceden hareketle Türkiye'de ve Rusya'da faaliyet yürüten toplam 60 sivil toplum kuruluşunun web sayfaları incelemeye tabi tutulmuştur. İnceleme, internet çalışmaları üzerinde önemli bir teorik literatür sunan ve benzeri çalışmalara kaynaklık eden Kent ve Taylor'un (1998) "diyalojik iletişim prensipleri†kapsamında yapılmaktadır. Çalışmada ilkeler ölçülebilir soru formatı haline getirilerek araştırmaya dİ¢hil edilen 6 farklı kategorideki toplam 60 sivil toplum örgütünün web sitesine uygulanmıştır. Ortaya çıkan bulgular neticesinde diyalojik iletişim ilkeleri kullanım düzeyi bağlamında yer alan genel özelliklerin varlığı Türkiye'nin Rusya'ya yönelik bir adım önde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ancak hem Rusya'da hem de Türkiye'de incelenen web sitelerinin çoğunluğunda diyalojik iletişim ilkelerinin sadece teknik ve tasarım boyutunda ağırlıklı olarak uygulandığı, örgütlerin iki yönlü simetrik kuramına dayalı bir ilişki sistemini paydaşlarıyla sınırlı olarak kullandığı görülmektedir. Ayrıca web sitelerinde diyalog ilişki boyutunun nasıl olması gerektiği yönünde tartışma ve tavsiyeler sunulmaktadır.
İnceleEngincan Yıldız
Yeni medyanın ve dijitalleşmenin gelişmesiyle birlikte dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleşen olay hakkında ortaya çıkan detaylar büyük kitleler tarafından öğrenilebilmektedir. Yeni medyanın ve daha duyarlı toplumların gelişmesiyle birlikte kurumların faaliyetleri ile ilgili yapılan aktivist çalışmalar önemli bir boyuta ulaşmıştır. Bu doğrultuda ise kurumlar politika değişikliğine gidebilmektedirler. Çalışma yöntemi olarak bu politika değişikliklerini ortaya çıkarmak amacıyla dünya çapında etki oranı yüksek olan Greenpeace'in yapmış olduğu kampanyalar, aktivist çalışmalar ve yayınladığı raporlar incelenmiştir. Kurum bazında ise kurumların bu çalışmalara nasıl bir tepki geliştirdiğini ortaya çıkarmak amacıyla Greenpeace Detox listesinde yer alan İnditex ve Burberry firmalarının yıllık raporları ve kampanya doğrultusunda neler yaptığı nitel araştırma yöntemiyle incelenmiştir. Bu doğrultuda çalışmanın amaçları olarak, Sivil Toplum Kuruluşlarının yaptıkları çalışmalarının kurum politikasına etkisini göstermek ve Sivil Toplum Kuruluşlarının ortaya koyduğu aktivist çalışmalar karşısında kurumların nasıl politika değişikliğine gittiklerini göstermek olarak belirlenmiştir.
İnceleOrhan Polat
Toplumlar iyi yönetim ve yönetişim ile büyük bir üstünlük sağlarlar. Olgunluk seviyesi yüksek toplumlar, bölgelerini ve ülkelerini diğerlerine göre daha hızlı kalkındırabilirler. Bunu eşit temsil ve oy hakkı, katılımcı, şeffaf, hesap verilebilir anlayışı ile yaparlar. AB LEADER Yaklaşımı bir yerel kalkınma programıdır. İlgili program 2016 yılından itibaren sahada uygulanmaktadır. Araştırma, AB LEADER Yaklaşımı kapsamında kurulan ve 2020 Eylül ayından itibaren yüzde yüz hibeyle ekonomik olarak desteklenen 50 YEG derneğinde yapılmaktadır. Derneklerin yönetim ve yönetişim açısından incelenerek, sürecin nasıl yönetildiğinin ve örgütlendiğinin, bilimsel olarak karşılaştırılması araştırmanın amacıdır. Araştırma, bahsedilen programa yönelik ilk bilimsel saha çalışmalarından olması, programın başarılı şekilde sonuçlanması ve ülkemiz yerel kesimlerinin kalkınması açısından önemlidir. Araştırmada, literatür taraması, web sayfaları üzerinden içerik analizi ve katılımcı gözlem yöntemleri kullanılmaktadır. Araştırmada hedeflenen çıktılara ulaşmak için devam eden program çerçevesinde STK'ların web sitelerinden elde edilen veriler, literatür taraması ve sahada yapılan katılımcı gözlem yöntemiyle yorumlanmıştır. Sonuç olarak iki yıllık süreçte YEG derneklerinin çoğunluğunun hem LEADER Yaklaşımı hem de yönetim ve yönetişim açısından etkili ve verimli bir şekilde yönetilemediği tespit edilmiştir.
İnceleRüştü Yeşil
Sivil Toplum Kuruluşları, özellikle demokrasinin tüm dünyaya yayılmasına paralel olarak yaygınlaşmış gönüllülük esasına dayalı kuruluşlardır. Özellikle 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ülkelerin ve toplumların sisyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamları üzerinde belirleyici olmaya başlamışlardır. Demokratikleşme düzeyini yükseltmek isteyen ülke vatandaşlarının, sivil toplum kuruluşlarını nasıl algıladığı, demokratikleşmenin gidişatı açısından önemli görülmektedir. Bu araştırma, öğretmen adaylarının sivil toplum kuruluşlarına STK ilişkin algılarını belirlemek üzere geçerli ve güvenilir bir ölçek geliştirmeyi amaçlamaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu, 498 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Ölçeğin geçerlik analizi açımlayıcı faktör analizi ve madde-toplam korelasyonlarının; güvenirlik analizi ise iç tutarlılık ve kararlılık katsayılarının incelenmesi ile test edilmiştir. Araştırma sonunda Sivil Toplum Kuruluşu Algısı Ölçeği'nin STKAÖ iki faktör altında toplanmış 28 maddeden oluştuğu belirlenmiştir. Ölçeğin KMO değeri 0,938; Bartlett Testi değerleri x2=5974,723; sd=378; p
İnceleNecip Yıldırım - Serap Akgün
Bu çalışma toplumdaki dezavantajlı gruplara destek sağlamak için sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olarak çalışan kişilerin dünyayı ne kadar adil algıladıkları, gruplar arası hiyerarşileri destekleyip desteklemedikleri ve içinde yaşadığımız sosyal sistemi ne derece meşru algıladıkları sorularına yanıt aramak amacı ile yapılmıştır. Böylece gönüllülük çabaları altında yatan bazı sosyal psikolojik değişkenler incelenmeye çalışılmıştır. Araştırmaya 137 sivil toplum kuruluşu gönüllüsü ve 134 herhangi bir sivil toplum kuruluşuna üye olmayan toplam 271 kişi katılmıştır. Katılımcılara Adil Dünya İnancı Ölçeği, Sistemi Meşrulaştırma Ölçeği ve Sosyal Baskınlık Yönelimi Ölçeği uygulanmıştır. Bulgular sivil toplum kuruluşu gönüllülerinin gönüllü olmayanlara oranla sistemi daha az meşru algıladıklarını, genel adil dünya inançlarının ve sosyal baskınlık yönelimlerinin ise daha düşük olduğunu göstermiştir. Sistemin meşru olmadığını düşünme, gruplar arası hiyerarşileri değil eşitliği destekleme ve dünyanın adil bir yer olmadığı inancı dezavantajlı insanlara gönüllü olarak yardım etme davranışı ile ilişkili görünmektedir.
İnceleSelin Türkel
Çalışma, sivil toplum kuruluşları (STK) için itibar ve itibarsızlığın ortak anlamını insanbiçimcilik yaklaşımından yararlanarak belirlemeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda İzmir'de yaşayan 212 kişiden itibarlı ve itibarsız olduklarını düşündükleri STK'ları kişileştirerek, onları tanımlayan sıfatlar vermeleri istenmiştir. Betimleyici bir araştırma olarak tasarlanan çalışmada, anlamsal ağ analizinden yararlanılmış, itibarlı ve itibarsız ağlar Pajek isimli bir sosyal ağ analizi yazılımı kullanılarak görselleştirilmiştir. Gerçekleştirilen ilişkisel analizde m-core, klik, eklemlenme noktası, gelen-giden derece, gelen-giden yakınlık ve aradalık merkeziliği ölçüleri kullanılmıştır. 'Yardımsever', 'dürüst', 'güvenilir' gibi olumlu; 'çıkarcı', 'düzenbaz', 'güvenilmez' ve 'yalancı' gibi olumsuz kişilik özelliklerinin öne çıktığı bu araştırma, STK' itibarına dair paylaşılan anlamı insan biçimcilik yaklaşımıyla saptayan ilk çalışmadır. Araştırma sonuçlarının, Türk toplumuna uygun bir STK itibarı ölçümü geliştirilmesine katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.
İnceleSerdar Arcagök Çavuş Şahin
Araştırmanın amacı, Sivil Toplum Kuruluşları ve Kamu Kurumları Yöneticilerinin Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı'ndaki Topluma Hizmet Uygulamaları'na ilişkin görüşlerini belirlemektir. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden biri olan "Olgu Bilim†deseni kullanılmıştır Araştırmada 2010-2011 yılında Çanakkale il merkezindeki Sivil Toplum Kuruluşları ve Kamu Kurumları'nda görev yapmakta olan yöneticiler oluşturmuştur. Araştırmada amaçlı örnekleme çeşitlerinden biri olan ölçüt örnekleme yoluna gidilip, araştırmanın örneklemini 2010-2011 yılında Çanakkale il merkezinde Topluma Hizmet Uygulamaları kapsamında etkinlik yürüten kurum ve kuruluş yöneticilerinin 10'u oluşturmaktadır.Araştırmanın verileri nitel araştırma tekniklerinden biri olan yarı yapılandırılmış ve yönlendirici olmayan görüşme tekniği kullanılarak toplanmıştır. Araştırmada uygulanan görüşme formundan elde edilen verilerin incelenmesinde nitel veri analizlerinden betimsel analiz ve içerik analizi yaklaşımı sırasıyla kullanılmıştır. Araştırma bulgularının analizi sonucunda Sivil Toplum Kuruluşları ve Kamu Kurumları Yöneticileri'nin Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı'ndaki Topluma Hizmet Uygulamaları'nın yürütülmesi sırasında birtakım sorunlarla karşılaştıklarını ifade ettikleri görülmüştür. Yöneticilerin Topluma Hizmet Uygulamaları'nın öğrencilerin yaparak yaşayarak öğrenmelerine katkı sağladığını, toplumsal odaklı sorunları çözme becerilerini geliştirdiğini ifade ettikleri görülmüştür.
İnceleFatümatüzehra Ercan - Meliha Funda Afyonoğlu
Patriarki, kapitalizm, küreselleşme, ırkçılık gibi yapısal faktörler ve kadınların yaş, etnik köken, dil, din, sosyal sermaye ve göçmenlik statüsü gibi kategorilerinin kesişiminde kadınlar ayrımcılık ve eşitsizliğin çeşitli görüngülerini yaşamaktadır. Kadına yönelik şiddetin etkileri evrensel özellikler taşısa da kadın deneyimi eğitim, medeni durum, etnik köken, sosyal sermaye gibi sosyal kategoriler kadınların deneyimini farklılaştırmaktadır. Bu araştırma, İstanbul'da şartlı mültecilere hizmet veren bir sığınma evinde kalan kadınların deneyimlerini öğrenmeyi amaçlamıştır. Sığınma evinde kalan 12 mülteci kadınla derinlemesine görüşmeler yapılmış ve "kadınların şiddet deneyimleriâ€, "boşanma süreçleri ve toplumsal şiddetâ€, "derneğe geliş süreçleri, yeni bir yaşam kurma mücadelesinde kimlik ve istihdam sorunu†ve "geleceğe yönelik beklentiler†isimli 4 tema keşfedilmiştir. Kadınların göçün şiddetinin yanı sıra yakın partner şiddetinin tüm türlerini yaşadıkları, boşanma süreçlerinde ailelerinin toplumsal şiddet uyguladığı, hak temelli sosyal hizmet sunan sığınma evinin boşanma sonrası süreçlerinde yardımcı olduğu ve gelecek beklentilerinin sağlık, yaş, eğitim, meslek, mültecilik statüsü gibi sosyal kategorilerin kesişiminin kadınların deneyimlerini farklılaştırdığı bulunmuştur. Kadınlara yönelik hak temelli sunulan sosyal hizmetlerin artırılması, toplumsal cinsiyet, etnik köken ve kültüre duyarlı uygulamaların artırılması araştırmanın temel önerileri olmuştur.
İnceleDilan Cıftcı
Günümüzde, neredeyse her alanda hizmet veren kurum ve kuruluşların iletişim pratiklerinde sosyal medyanın önemli bir araç haline geldiği yadsınamaz bir gerçektir. Sivil toplum kuruluşlarının iletişim stratejileri ve iletişim süreçlerine bakıldığında geleneksel medya daha baskın olarak görülmesine rağmen, son dönemlerde sosyal medyanın sivil toplum kuruluşları için vurgusu belirgin olarak ortaya konmuştur. Sosyal medyanın içerik üretimi, tüketimi ve yeniden üretimi süreçlerinde çok kanallı yapısının faydalarının yanında, sivil toplum kuruluşlarının görünürlüğü açısından da olumlu sonuçlar doğurduğu örneklerle ortaya konulmuştur. Tüm bu gelişmeler, sivil toplum kuruluşlarının paydaşları ile iletişimindeki önemli bir çalışma kolu olan sosyal medya ile dönüşen sivil toplum kuruluşları alt başlığında yeni tartışmalara yer açmıştır. Bu bilgiler ışığında, çalışmada sivil toplum kuruluşlarının sosyal medya kullanım pratikleri iki aşamada incelenmiştir. Bu bağlamda çalışmanın ilk aşamasında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki resmi kayıtlı kadın sivil toplum kuruluşlarının sosyal medya mecralarındaki (Facebook, Twitter ve Instagram) görünürlükleri ortaya konmuştur. Çalışmanın ikinci aşamasında ise Kuzey Kıbrıs'taki kadın aktivist hareketlerin ve sivil toplum kuruluşlarının önde gelen aktif bir örneği olan Mesarya Kadınları İnisiyatifi'nin resmi Facebook hesabına yönelik 1 Ocak 2019-31 Mart 2019 tarihleri arasında 3 (üç) aylık içerik analizi uygulanmıştır. Bu yolla, söz konusu paylaşımları üzerinden sosyal medya kullanım pratiklerinin betimlenmesi amaçlanmaktadır. Kuzey Kıbrıs özelinde, sivil toplum kuruluşlarına yönelik yapılan çalışmaların sınırlı sayıda olması ve kadın sivil toplum kuruluşları ile yapılan çalışmaların eksikliği bu çalışmanın özgünlüğünü ve literatüre katkısını ortaya koymaktadır.
İnceleAhmet Kanılmaz
Sivil toplum örgütlerinde halkla ilişkiler, sivil toplumun oluşumu ve sivil toplum örgütlerinin mevcut durumlarını devam ettirebilmeleri bakımından önem arz etmektedir. Öyle ki halkla ilişkilere gerekli olan değeri gösteren ve yeterlilik düzeyi yüksek olan örgütler, toplum tarafından daha çok bilinmekte, daha çok kabul görmekte ve daha iyi bir imaja sahip olabilmektedirler. Bu çalışmada ilk olarak sivil toplum kavramı incelenmiş olup, sonrasında sivil toplum örgütleri ve halkla ilişkiler çalışmaları irdelenmiştir. Bu çalışmada ilk olarak literatür taraması yapılmış olup, araştırma bölümü için görüşme tekniklerinden yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu doğrultuda da TEGV ele alınmıştır.
İnceleÖzkan Yıldız
Türkiye'de sivil toplum kırılgan bir yapı arz etmektedir. Türk politik kültürüne özgü derin kültürel ayrışma/kutuplaşma (laik ve anti-laik gibi) sivil toplum sahasına da yansımaktadır. Sivil örgütler söz konusu ayrışmaya eklemlendikleri oranda özerkliklerini kaybetmektedir. Sivil örgütler, zamanın farklı noktalarında devlet/resmiyetle birlikte hareket edebilmektedir. Oysa bilinmektedir ki sivilliğin ön koşulu devlet ya da resmiyetten uzak olmaktır. Bu makalede sivil toplum örgütlerinin özerklik ilkesi/sorunu teorik tartışmalar ışığında analiz edilmektedir.
İnceleGülcan Işık
1929'larda dünya ekonomik bunalımından sonra Amerika'da keşfedilen halkla ilişkilerin önemi o günden bu güne hızla artmaktadır. Hiç şüphesiz, globalleşen dünyada globalleşen şirketler pek çok sorunu ve gelişmeyi de beraberinde getirdi. Farklı din, dil ve kültür bu şirketlerin ve elbette ki devletlerin önünde, üzerinde hassasiyetle durmaları gereken bir alan oluşturmaktaydı. Sadece şirket bazında değil; kamu yönetimi alanında da böylece halkla ilişkiler bugün gerekli değil, zorunlu bir kurum ve birim haline geldi. Değişen dünyamızın önemi gittikçe artan bir diğer gelişmesi de, hiç kuşkusuz ki sivil toplum örgütleri ve dünya çapında gerçekleştirdikleri etkinliklerdir. Bugün ülkemizde de önemi açıkça kavranan sivil toplum örgütleri; ulusal ekonomiden toplumsal konulara değin pek çok alanda etkili olmaktadırlar. Kısaca bu çalışma bu iki önemli alanının kesiştiği noktaları ve sivil toplum örgütleri için halkla ilişkilerin rolünü ve katkısını açıklamayı amaçlamaktadır.
İnceleSüleyman Kurt - H. Taş
Günümüzde Sivil Toplum Kuruluşları özelde ülkemizde, genelde ise dünyada gün geçtikçe önemi artan ve etki alanı genişleyen bir işleve sahip olmaktadır. Bununla birlikte işletmelerin en stratejik unsurlarından biri olan doğru ve sürdürülebilir İnsan Kaynağı Planlaması, Sivil Toplum Kuruluşlarımız için de önem kazanmıştır. Sivil Toplum Kuruluşları alanlarında uzmanlaşmış, profesyonel kadrolarla amaçları doğrultusunda daha istikrarlı, planlı ve doğru yol alabileceklerdir. Sivil toplum kuruluşları nitelikli iş gücüne sahip olmaları ve bunu bünyede tutabilmeyi başardıklarında uzun soluklu ve sürdürülebilir bir örgütsel yaşam söz konusu olabilecektir. Ancak ülkemizde STK'lar hizmet üreten profesyonel bir işletme gibi değil, boş vakitlerin değerlendirileceği sosyal mekİ¢nlar olarak görüldüğü için ideal insan kaynağı planlaması maalesef pek mümkün görülmemektedir.
İnceleHayal Köksal
21. Yüzyılda Eğitim şekil değiştiriyor. Eğitim, her yerde, her yaş grubundan bireyler için ve zamansız. Bunun sonucunda da sadece Eğitim kurumların sorumluluğunda değil. Sivil toplum bu yüzyılın başından beri kişisel gelişim kurslarına önem veriyor ve bu konuda toplum farkındalığı yaratmaya çalışıyor. Sivil toplum örgütlerinin liderleri toplumun aydınlanması konusunda sorumluluklarının ayırdında olan entelektüel aydınlar olarak yerel yöneticilerle ve diğer sivil toplum örgütleriyle işbirliğine girerek ortak hareket etmeyi gelecek kuşakların eğitimle ilgili taleplerine bir şekilde destek vermek için gerekli görüyorlar. Bu değerli hedefin gerçekleşmesi için sivil toplum örgütlerinin başında olan bireylerin ve üyelerin bazı liderlik /yöneticilik özelliklerini ve becerileri kazanmaları gerekiyor. Bunların başlıcaları; stratejik planlama, iletişim becerileri, yönetim, proje tasarımı, zaman yönetimi, çatışma yönetimi ve sorun çözme becerileridir. Bu makalenin amacı İstanbul'un bir ilçesinde gerçekleştirilen böyle bir çabanın hedefini, amaçlarını, adımlarını, sonucunu ve alınan derslerden yola çıkarak önerilerini paylaşmaktır.
İnceleKemal Olçar
Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) son dönemde küresel ve yerel politika yapım ve karar alma süreçlerindeki rolü anlamlı şekilde artmıştır. Özellikle devlet mekanizmasının yeterince ilgi göstermediği veya yeterli yeteneğe sahip olmadığı alanlarda üçüncü sektör olarak STK'ların varlığı ve fonksiyonu toplumsal gelişime katkı sağlamıştır. Bu bağlamda özellikle "sivilâ€, "sivil toplum†ve "sivil toplum kurumu†kavramlarının tarihsel ve teorik perspektiften incelenmesi örgütlenmenin önemini ortaya çıkaracaktır. Diğer taraftan STK'ların işlev alanlarının çeşitliliği, kİ¢r amacı gütmemeleri ve gönüllülük esasına dayanan özellikleri ve diğer olanakları bireysel özgürlüklere de alan açabilecektir. Aynı zamanda karar verme süreçlerinin daha demokratik yürütülebilmesi ve ulusal/küresel refahın dengeli/eşit dağılımının gerçekleşebilmesi için, STK'ların kurumsal anlamda rolünün artabileceği ve politika üretiminin hiyerarşik kalıplarının yerini işbirlikçi ağ benzeri müzakere ve pazarlık türlerine bırakabileceği değerlendirilmektedir. Bu çerçevede yapılan çalışmada sivil toplum olgusuna ilişkin kavramsal veriler ve örgütlenme ile ilgili konular tarihsel süreç ile birlikte tanımlanacak ve toplumsal değişime katkıları nitel araştırma yöntemi ile araştırılacaktır.
İnceleMuhammed Abdulmecid
Gücü ve etkisi fark edilen sosyal medya platfromları bireyler kadar çeşitli ulusal ve uluslararsı kurum ve kuruluşların da dikkatini çekmiştir. Farklı alan ve düzeylerde faaliyet göstermekte olan sivil toplum örgütleri, sosyal medya platformlarını amaçları doğrultusunda kullanarak dijital ortamlarda varlığını göstermektedir. Bu çalışma, sivil toplum örgütlerinin ve sosyal medyanın kavramsal çerçevesinden yola çıkarak sivil toplum örgütlerinin kurumsal hedef çerçevesinde sosyal medyayı, özellikle Facebook'u nasıl kullandığını belirlemeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla 2004 yılında Almanya'da kurulan uluslararası sivil toplum örgütü olan World Uyghur Congress'in Facebook sayfası örnek olay incelemesi olarak ele alınmıştır. Çalışma sırasında örgütün hedef kitleleri ile karşılıklı iletişim kurmak için Facebook'u stratejik iletişim kapsamında kullandığı, Facebook sayfası ile kurumsal kimlik oluşturmaya özen gösterdiği, yaptığı paylaşımlarında insan haklarına yönelik içeriklere öncelik verdiği ve Facebook sayfası üzerinden hedef kitleyi bilgilendirici paylaşımlar yaptıkları varsayım olarak belirlenmiş ve sınanmıştır. Varsayımlar doğrultusunda World Uyghur Congress'in Facebook sayfasında yer alan içerikler nitel ve nicel içerik analizi yöntemiyle incelenmiştir. Yapılan çalışma sonucu ilk varsayımı geçersiz kılmakla beraber diğer üç varsayımı doğrulamıştır.
İnceleEzgi Saatçioğlu
Sosyal medya, toplumsal yaşamda giderek daha büyük bir yer edinirken markalar ve sivil toplum örgütleri için de önem taşımaya başlamıştır. Hem markalar hem de sivil toplum örgütleri sosyal medyayı halkla ilişkiler amaçlı olarak kullanmaktadır. Bununla birlikte sosyal medya, kamusal alan olarak ele alınmakta ve sivil toplum örgütleri sosyal medyayı dijital eylemcilik çerçevesinde de kullanmaktadır. Bu çalışmada, sivil toplum örgütlerinin sosyal medya kullanımı Facebook özelinde ele alınmıştır. Çalışmanın amacı; sivil toplum örgütlerinin stratejik iletişim çerçevesinde sosyal medya kullanımını belirlemektir. Bu amaç ile Greenpeace Türkiye Facebook sayfası örnek olay incelemesi olarak ele alınmış ve bu sayfada yer alan içerik, nicel araştırma yöntemlerinden olan içerik analizi tekniği ile analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda Greenpeace Türkiye'nin en çok "Kuzey Kutbuâ€, en az ise "Ormanlar†konularında içerik ürettiği; yıllara göre bakıldığında ise en çok içeriğin 2013, en az içeriğin ise 2009'da üretildiği saptanmıştır. İçerik türleri açısından bakıldığında ise sayfada en çok fotoğraf içeriğine yer verilmektedir. Kullanıcı etkileşimleri söz konusu olduğunda en çok "Kuzey Kutbuâ€, en az "Moda Detoksu†konuları ile etkileşim kurmaktadırlar. Kullanıcılar en çok "beğeni†türünde etkileşim gerçekleştirmektedirler. Greenpeace Türkiye Facebook sayfasında sosyal medyanın katılım, açıklık, diyalog, topluluk ve bağlanabilirlik özelliklerinden yararlanılmaktadır.
İnceleErhan Atiker
Günümüzde Batı'nın gelişmiş demokrasilerinde sivil toplum'un nasıl olması gerektiği üzerindeki bilimsel tartışmalar sürmektedir. Bu tartışmalar, demokratik toplumlarda seçmenlerin kendileri için önemli gördükleri siyasi kararlara nasıl katılabilecekleri sorununun çözümüne katkı yapmaktadır. Demokrasi'nin içinde geliştiği modern toplum, birçok sosyal bilimci tarafından bir (sosyal) örgüt olarak görülmüştür. Bu nedenle, önce örgüt kavramı üzerinde biraz durmak gerekir. Modern toplumun ekonomi ve devlet alanlarını kapsayan bürokratik örgütler, rasyonel işbölümü, başka deyişle uzmanlaşma süreçlerinin ürünü olduğundan modern toplum kuramsal olarak "örgütlerin örgütü" niteliğindeki bir "örgüt toplumu" olarak gösterilmiştir. Ancak bu tür toplum tasarımları aşırı derecede soyut olduğu gibi sosyal gerçekliği de iyi yansıtmaz, çünkü içinde her sosyal grubun yaşamının cereyan ettiği güncel yaşam iletişimine gereken önemi vermezler.
İnceleÜlkü Neslihan Aktaş - Memduh Eren Giderler - Erdal Akdeve
Bu araştırmanın temel amacı, sivil toplum sektörünün toplumsal katkı misyonundaki dönüşümünün sosyal girişimcilik olgusuyla anlaşılmasını sağlamaktır. Sivil toplum kuruluşları tarafından hangi alanlarda sosyal girişimcilik faaliyetleri yürütüldüğü ve sivil toplum sektörünün sosyal girişimcilik faaliyetlerinin yürütülmesi aşamasında hangi sorunlarla karşılaştığının keşfedilmesine yönelik betimsel bir araştırma gerçekleştirilmektedir. Bu amaç kapsamında sivil toplumun önemi, Türkiye'de sivil toplumun gelişimi ve mevcut durumu, sivil toplum sektöründe derneklerin konumu ve sosyal girişimcilik konularında literatür taraması yapılmıştır. Sivil toplum sektöründe hangi alanlarda sosyal girişimcilik faaliyetleri yürütüldüğü ve sivil toplum sektörünün sosyal girişimcilik faaliyetlerinin yürütülmesi aşamasında hangi sorunlarla karşılaştığı sorularına cevap verecek şekilde veri toplama yöntemi saptanmıştır. Bu araştırma kapsamında Türkiye'de sivil toplum sektöründe sosyal girişimcilik kapasitesinin hangi seviyede olduğu sorgulanmış ve sosyal girişimcilik faaliyetlerinin mevcut durumuna yönelik veri toplanmıştır. Araştırma kapsamının Türkiye olması ve ülkedeki sosyal girişimlerin büyük çoğunluğunun dernek tüzel kişiliğine sahip olması sebebiyle sivil toplum sektörü özelinde derneklerin incelenmesi uygun görülmüştür. Hazırlanan soru setleri ile bir anket formu oluşturulmuş ve Türkiye'nin çeşitli illerinde farklı alanlarda faaliyet gösteren derneklere uygulanmıştır. Anket çalışması sonucu elde edilen veriler değerlendirilerek sivil toplum sektöründeki sosyal girişimcilik olgusuna dair bir çerçeve sunulmuştur.
İnceleNecla Odyakmaz
Türk Kültüründe devlet yeryüzündeki tanrısal güç. kuvvet ve kudreti ifade etmektedir. "gökte Allah, yerde devletimiz" ifadesi devleti somut, kurumsal bir yapı olmaktan çıkarmış, onu kutsal bir olgu haline getirmiştir. Devlet, somut kuruluşlanyla, oluşturulmuş normlarıyla, seçilmiş yöneticileriyle, atanmış görevlileriyle toplumun hizmetindeki bir kurum değil, ona hükmeden, boyun eğdiren, tann adına hüküm veren, bireyin her türlü hakkına istediği şekilde tasarrufta bulunabilen, buyurgan, aşkın ve metafiziksel bir otoritedir. Türk insanı kendisini kuşatan bu siyasal kültür etkisiyle oğlunu, kardeşini ya da yakınını kaybettiği zaman rahatlıkla, hatta övünçle "Devletimiz sağ olsun" diyebilmekte, aynı devlet kendi haklarına tecavüz ettiğinde ise buna rıza gösterebilmektedir. (Çaha; 2000:8)
İnceleSümeyye Beyzanur Ergün
Bu makalede, İdris Küçükömer'in Batılılaşma ve sivil toplum kavramları bağlamında demokrasi algısı incelenmiştir. Öncelikle demokrasi kavramı ele alınmış, demokrasinin kökeni ve gereklilikleri üzerine çalışılmıştır. Ayrıca sivil toplum ve Batılılaşma kavramlarına değinilmiş, Türkiye'nin siyasal düşüncesinin şekillenmesinde önemli bir yer tutan Batılılaşma ve sivil toplum kavramları birlikte ele alınmıştır. Eski Yunan'dan günümüze kadar demokrasi düşüncesinin gelişim aşamaları incelenmiş, Batı'da kurulan feodal yapıların ve burjuva sınıfının demokrasinin gelişmesine katkıları anlatılmış, Osmanlı'da bu sınıf ayrımlarının olmayışının demokrasinin gelişimini olumsuz yönde etkilediği üzerine durulmuştur. Bu minvalde Batılılaşma hareketleri ile Osmanlı'da görülen yenilik hareketlerinin amaç ve sonuçları değerlendirilmiş, İttihat ve Terakki'den Demokrat Parti'ye kadar çeşitli örneklerle halkın yönetime hangi ölçüde katıldığı tartışılmıştır. Böyle bir bakış açısıyla Demokrasinin olmazsa olmazının halkın yönetime katılması olduğu fikri beyan edilmiş, bunun da sivil toplumun gelişmesiyle paralel ilerleyeceği üzerinde durulmuştur. Bütün bunlardan yola çıkarak çalışmanın temelinde İdris Küçükömer'in demokrasi tarihine nasıl baktığı, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde demokrasiye dair nelerin yapıldığı veya yapılamadığı ve ger-çek demokrasiye ulaşmak için nelerin yapılması gerektiğine dair fikirleri yer almaktadır.
İnceleSeyfettin ASLAN
Sivil toplum, devletle aile arasındaki özerk ve çoğulcu yapıya dayanan gönüllü örgütlenme alanıdır. Sivil toplumun demokrasi ile ilişkisi 1980'lerde, Orta ve Doğu Avrupa'da ve Sovyetler Birliği'ndeki totaliter rejimlerin çözülmesi sürecinde gündeme gelmiştir. Sivil toplum modern devletle var olduğu için her zaman demokratik yapıda olmayabilir. Bulunduğu ülkenin rejimine uygun bir biçim alabilir. Teorikte böyle olduğu halde pratikte gerçek anlamda bir sivil toplum sadece demokrasilerde var olabilir. Sivil toplumun demokratik açıdan gelişebildiği en iyi ortamın liberal yönetim sistemi olduğu iddia edilebilir.
İnceleSeydi Battal BERTLEK
Sivil toplum kavramı genel anlamıyla; aile, devlet, piyasa ve siyasi alan dışında hak ve sorumluluk sahibi yurttaşların gönüllü olarak yarattığı, sorunlarını çözmek ve çıkarlarını korumak amacıyla kamusal alan ile özel alan arasında ya da bu alanların kesişimin de oluşturdukları bir alanı ifade eder. Sivil toplum, batı toplumlarının ve batılı siyasal felsefe geleneğinin özgün bir kavramı sayılmakla birlikte, batı dışı toplumlarda sivil toplumun varlığı bağlamında Türkiye'de de etkin bir sivil toplum geleneğinin bulunmadığı, güçlü ve merkeziyetçi devlet geleneğinin örgütlenme kültürünü-pratiğini engellediğine dair tartışmalar yapılmaktadır.
İnceleŞevket Sayılgan
Giiniirniizde sftga kullanrlan sivil toplunr kavrarnr anlamr itibariyle <inemli bir tartrgma konusudur.Bu kavram bize batr siyasi ki.iltiirtiyle birlikte ginnigtir. Kullamcrlan bu kavramr genellikle askeri toplumun kargrtr olarak sunmuqlardr.Halbuki sivil toplurn kendi iginde geligen deliEik giigler ve sosyal kesimlerin siirekli bir garrgma,g<iziimlerne ve yeniden gatt$ma dinamiline dayanr
İnceleBurcu Kaya Karaduman
Şiddet, fiziksel, sözel ve psikolojik taciz gibi çeşitli davranışları içerir ve bilinçli olarak birine rahatsızlık verme veya fiziksel zarar verme amacını taşır. Kadına yönelik şiddet ise yaygın bir toplumsal sorun olarak öne çıkar ve aile içi şiddet, bu tür şiddetin en yaygın şeklidir. Ülkemizdeki araştırmalar, kadına yönelik şiddetin yaygınlığını ve şiddete maruz kalan kadının nasıl yardım alması gerektiği konusundaki bilgi eksikliğini ortaya koymaktadır. Bu çalışma, cinsiyet eşitsizliği konusunu ele alarak bu alandaki farkındalığı artırmayı ve yapılan çalışmaları özetlemeyi amaçlamaktadır. Feminist sanatçıların eserleri de bu bağlamda incelenmiş ve şiddet olgusu içerik analizi ile analiz edilmiştir. Bu analizler, cinsiyet eşitsizliğine neden olan faktörleri, bu faktörlerin sonuçlarını ve cinsiyet eşitliğini sağlamak için yapılan çalışmaları özetlemek üzere tematik kategorilere ayrılmıştır. Sonuç olarak, çalışma, cinsiyet eşitsizliği ve şiddet konularında farkındalık yaratmayı amaçlayan bir kaynak olup, feminist sanatçıların eserlerini inceleyerek toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki önemli perspektifleri sunmaktadır.
İnceleDamla Aksel - Büke Boşnak
Son otuz yılda küreselleşmenin etkisiyle yaşanan dönüşümler, uluslararası göç ve sivil toplum alanlarında yeni tartışmaların gelişmesini beraberinde getirmiştir. Bu iki alana dair akademik çalışmalarda farklı kuramsal yaklaşımlar görülmekle birlikte, sivil toplumun göç süreçlerinde her geçen gün daha önemli bir aktör olarak yer alması iki alan arasında köprüler kurulmasını zaruri hale getirmektedir. Amaç: Bu makale, sivil toplum alanındaki kuramsal tartışmalardan yola çıkarak, liberal ve eleştirel yaklaşımlar üzerinden Türkiye örneğini ele almayı amaçlamaktadır. Makalede Türkiye'de uluslararası göç alanında faaliyet gösteren sivil toplum alanına dair akademik çalışmaların haritalandırılmasından faydalanılarak, üç tematik alan üzerinden -entegrasyon, ulusaşırı hareketler ve küresel yönetişim- sivil toplumun, göç süreçlerine etkisi analiz edilmektedir. Bu bağlamda Türkiye örneği üzerinden sivil toplum ve göç çalışmaları arasında teorik ve ampirik köprüler kurulması hedeflenmektedir. Yöntem: Makalede ilk olarak Türkiye'de göç alanında faaliyet gösteren sivil toplum alanına dair akademik çalışmaları haritalandırabilmek amacıyla sistemli bir literatür taraması yapılmaktadır. İkinci olarak, sivil toplum kuruluşlarının birincil dokümanları üzerinden tematik analiz gerçekleştirilmektedir. Bulgular: Türkiye'nin göç politikalarında yaşanan paradigma değişikliği, bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarının sayıca artması ve çeşitlenmesini beraberinde getirmektedir. Ancak devletin hem göç yönetişimi hem de sivil toplum politikalarında merkezi otoritesini güçlendirmesi, sivil toplum kuruluşlarının sınırlı bir alanda ve kısa süreli stratejilere yönelik çalışabilmesine yol açmaktadır. Bu durum alandaki akademik çalışmaların da sivil toplumun hizmet sağlayıcılığı rolüne odaklanmasını beraberinde getirmektedir. Özgünlük: Türkiye'deki göç alanında yaşanan paradigma değişikliği üzerinden sivil toplum alanını kapsamlı olarak analiz etmesi açısından bu makale özgünlük taşımaktadır.
İnceleÜmit MÜDERRİSOĞLU - Hamza AL
Sivil toplum, siyasal iktidarın hem belirleyicisi, hem de sınırlayıcısı olarak demokrasi analizlerinde en çok başvurulan kavramlardan birisidir. Sivil toplum bunun dışında pozitif hukukun belirleyicisi siyasal toplum üzerinden hukukun hem kaynağı, hem muhatabı, hem de hukuka meşruiyet veren bir yapıdır. Hukuk, nihayetinde insanların ve toplumun kabulü doğrultusunda varlık bulan bir kurumdur. Hem siyasal toplumun sınırlanması hem de sivil toplumun yeniden üretilmesinde önemli bir rolü olan hukukun, sivil toplumla olan ilişkileri bu makalede analiz edilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Sivil Toplum, Hukuk, Demokrasi, İnsan Hakları.
İnceleMert Bı̇lgin
Modern zamanların büyük söylemleri genellikle batı dünyasının demokrasi tanımına uygun bir sivil toplumun geliimini engelleyen en önemli faktörler olarak deerlendirilmektedir. Buna karın bu makale gerçek eksikliin sosyal bilinçsizliin dourduu kurumsal bir sorun olduunu ifade etmektedir. Bu önermenin en güzel kanıtı farklı ideolojik yönelimlerden gelen teorisyenlerin aynı sosyal bilinci aramı olmalarıdır. Nitekim, modern sonrası zamanlarda büyük söylemlerin geçerliliini yitirmi olmaları daha sivil bir toplumu ortaya çıkaramamaktadır çünkü aynı yetersizlik sosyal bilincin kültürel anlayıının zayıflamasının sonucu olarak devamlılıını sürdürmektedir.
İnceleAbdülkadir Şenkal
Sosyal politika ve sosyal sermaye arasındaki ilişki her ikisinin toplumsal kalkınmayı gerçekleştirme hedefine yönelmeleri açısından önemlidir. Bu Özelliği ile sosyal sermaye sosyal politika açısından önemli bir işlevi yerine getirmektedir. Günümüzde sosyal sermaye sosyal politikaların uygulanma aşamasında büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Bu yüzden azgelişmiş ülkelerin sosyal sorunlarının çözümünde sosyal sermayeden faydalanmaya yönelik programlar uygulamaya sokulmaktadır. Özellikle Dünya Bankası tarafından desteklenen bu programların amacı yoksulluğun yok edilmesi, gelir dağılımının düzenlenmesi ve. sosyal kalkınmanın gerçekleştirilmesi hedefine yöneliktir.
İnceleFatih Akçeşme
Halkın, halk tarafından, halk için yönetilmesi olan demokrasinin en önemli aktörlerinden biri sivil toplum ve unsurlarıdır. Tarihsel gelişimine bakıldığında Batı medeniyeti içinde ve ona özgü olarak gelişen sivil toplum kavramı antik çağa kadar dayanır. Bugün Türkiye'nin sahip olduğu demokrasiyi anlamanın bir yolu da sahip olduğu sivil toplum ve unsurlarını anlamaktan geçer. Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarına sivil topluma bakmadan bugün hakkında yorum yapmak yanlış olur. Dolayısıyla makalede sivil toplum kavramının gelişimini ele alıp, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti'nde gelişimi ve durumu hakkında bir değerlendirme yaptıktan sonra Türkiye'de sivil toplumun bugünü değerlendirilecektir.
İnceleEmrah Konuralp
Sivil toplumun bir alanı sayılan meslek örgütlerini ulusal ve uluslararası eğilimleri, trendleri dikkate alarak incelemenin yararlı olacağından hareketle bu çalışmada meslek örgütlerine Türkiye'deki muhasebeciler özelinde sorgulayıcı bir yaklaşım ortaya koyulmaktadır. Böylece, sivil toplumda yapılacak olan bir sınıflandırmada meslek örgütlerinin konumu, kendi içindeki dinamikler de göz önüne alınarak değerlendirilmektedir. Temel amaçlardan bir diğeri de, "sivil toplum†kavramının meslek örgütleri kapsamında ne denli bir açıklayıcılığa sahip olduğunu bu kavrama atfedilen anlamlandırmalardan yola çıkarak açıklamaktır. Bu bağlamda, meslek örgütleriyle devlet arasındaki ilişkiye dikkat çekilmektedir. Özellikle günümüz jargonunda önemli yer tutan "yönetişim†kavramının aslında "sivil toplum†kavramını ne ölçüde dönüştürdüğü ve belki de, değiştirdiği tartışılmaktadır. Diğer taraftan, Türkiye'deki muhasebeci örgütlerinin uluslararası bağlantıları üzerine yoğunlaşarak da bu alanın küreselleşen dünyada artık gözden sakınılamayacak olan uluslararası boyutu ortaya konulmaktadır
İnceleYaşar Yeşilyurt
Bu çalışmada ulus devlet gibi homojenleşmeyi esas alan bir yapıda sivil toplum alanının özerkliğini nasıl koruyabileceği tartışılmakta ve ulus devletin sivil toplum örgütlenmeleri olmaksızın yaşayamayacağı savunulmaktadır. Sivil toplum ulus devlet ile millet arasında bir köprü vazifesi işlevi yaparak devlet ile millet arasında bir denge kurmaktadır. Çalışmamda küreselleşmenin artmasıyla birlikte sivil toplum kuruluşlarının, ulus devlet politikalarının belirlenmesinde ve ulus devletin varlığını sürdürmesinde ki rolünün arttığına vurgu yapılmaktadır. Bunu vurgularken de özellikle Türkiye'de sivil toplumun gelişimi ve ulus devlet için ifa ettiği rol ele alınarak Türkiye örnekliği üzerinden bir okuma yapmak amacı güdülmüştür.
İnceleAli Can
Uyuşmazlıkların çözümünde sivil toplum gruplarının da çok sık olmasa bile yer aldığı görülmektedir. Sivil toplum gruplarının uzlaştırma faaliyetleri dışında bırakılması uzlaşma sürecini daha kolay işler hale getirdiği düşünülse de, sivil toplum gruplarının katılımı olmadan tesis edilen uzlaşma kalıcı olamaz. Sivil toplum gruplarının uzlaşma süreçlerine doğrudan veya dolaylı yollarla katıldığı durumlarda, tesis edilen barış ortamının daha uzun süre devam ettirilmesi mümkün olmaktadır. Din kavramı ve inanç farklılıkları son yılların 'çatışma' nedenleri arasında gösterilmektedir. Ancak, özünde insanları iyiliğe çağırma, moral değerleri ön plana çıkararak toplumsal barış ve huzuru tesis etme amacını güden dini inanışlar, doğru anlama ve yorumlama ile uyuşmazlıkların sonlandırılıp, barışın tesisinde etkili olabilecek önemli bir potansiyele sahiptir. Bu çalışmada, dini değerlerin çatışmaların değil barış ve huzurun tesis edilmesini teşvik eden özellikleri analiz edilerek, uluslararası uyuşmazlıkların çözümünde aktif rol alan dini aktörlerin katkıları incelenmiştir.
İnceleAli Yeşildal
Sivil toplum fikri, son 20 yılda özellikle birbirini izleyen demokratikleşme dalgalarıyla, başta Avrupa Birliği olmak üzere ve dünyanın hemen her tarafına yayılarak, siyasi ve kalkınma söyleminde ön plana çıkmıştır. Normatif anlamda, sivil toplum yaygın otoriter hükümeti sınırlayan bir halk hareketini güçlendirici, sosyal atomizasyon ve piyasa güçlerinin tedirgin edici etkilerini azaltarak, siyasi hesap verme ve hizmet kalitesinin iyileştirilmesi için çok önemli bir faktör olarak görülmektedir. Bu açıdan günümüzde sivil toplum örgütleri yerel yönetimlerde büyük bir öneme sahiptir. Yerel yönetimlerde sivil toplum örgütlerinin işlevleri genel de hem katılımcı hem de destekleyici düzeyde rol oynamaktadır. Kalkınma çalışmaları literatüründe, yerel yönetime vatandaş katılımı ve STK'ların rolü hakkında bir tartışma yeni değildir. Bununla birlikte, vatandaşlar ve yerel devlet kurumları arasındaki yeni katılım biçimlerini açıklayan bir literatür azlığı vardır. Bu, vatandaşların seslerinin siyasal süreç içinde nasıl dile getirildiği ve temsil edildiği ile ilgili temel bir düşünmeyi içerir.
İnceleEmek Bayrak
Sivil toplum, teorik tartışmaların önemli kavramlarından biridir. Sivil toplum ve devlet ikiliği, moderniteyle birlikte karşımıza çıkan bir ikiliktir. Tarihsel süreçte bu ikiliğe, farklı anlamlar yüklenmiştir. Bu ayrımın en belirgin ifadesi, klasik ekonomi politikçilerde görülür. Sivil toplum alanı, ekonomik bir kategori olarak, devletten bağımsız ve egoist bireylerin kendi çıkarlarını maksimize ettiği bir alan olarak görülür. Bu ikiliğe yönelik eleştirel anlatılar, Hegel'de ve Marx'ta görülür. Hegel'in anlatısı eleştirel olmakla birlikte; kısmi bir proje olarak kalır. Hegel, bir yozlaşma alanı olarak gördüğü sivil toplum alanına müdahale edilmesi gerektiğini savunur. Bu alana müdahale edecek aktör, etik yaşam projesinin en yüksek uğrağı olan devlettir. Marx'ın projesiyse; bu ikiliğin köktenci bir şekilde aşılmasını amaçlar. Marx'ta belirleyici olan devlet değil, sivil toplumdur. Devlet, sivil toplumdaki sınıf çatışmalarının bir ürünüdür. Marx bu ikiliği, diyalektik bir ilişki olarak kavrar. Bunlardan birinin ortadan kalkmasıyla, diğer öğe de ortadan kalkacaktır. Bunu gerçekleştirecek aktörse, proletaryadır. Bu ikiliğin aşılmasının anlamı; sınıfsal yapının ortadan kalkması, yabancılaşmanın aşılması ve özgürleşmedir. Ve bütüncül bir kurtuluş projesi olarak bu demokrasiye karşılık gelir. Çalışmada, Hegel'in ve Marx'ın bu ikiliğe yönelik eleştirel görüşlerine ve bu görüşlerin içeriğine yer verilecektir.
İnceleYasin Kabataş - Selcen Kok
Bu çalışma, sivil toplum ve devlet ilişkisini, Hegel, Marx ve Gramsci'nin ontolojik, epistemolojik, metodolojik ve politik düşünceleri ekseninde, birbirleriyle olan felsefi süreklilik ve kopuşları ortaya koyarak tartışmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda, ontolojisinin odağına, tarihin ruhu olarak açığa çıktığını söylediği "Geistâ€ı yerleştiren Hegel'e göre, tüm evren ve insani var oluşa ilişkin her şey, Geist'ın kendini sonsuzca açması ile ortaya çıkmıştır. Hegel'e göre, aile ve sivil toplum, Geist'ın hapsolduğu zorunluluk ve çatışma alanlarıyken, devlet Geist'ın en yetkin tezahürü olarak, etik, evrensel ve aşkın bir nitelik taşımaktadır. Bu kavrayışa Hegel, diyalektik yöntemiyle ulaşmıştır. Marx'a göre ise, tarihi yapan Geist değil, sosyal ve ekonomik koşullarla şekillenen insan etkinlikleridir. Metodolojik açıdan Hegel'i izleyen Marx, ontolojik açıdan Hegel'den kopmakta, onun idealizminin yerine materyalizmi koymaktadır. Maddi üretim ilişkilerini merkezine alan Marx için devlet, ekonomik ilişkiler alanı olan sivil toplumdaki çatışmaların yansıması olarak etik ve evrensel değil, egemen sınıfın bir aracıdır. Gramsci ise, altyapı ve üstyapının organik ve bütüncül birliği olan tarihsel blok ile marksizmin içine düştüğü ekonomik determinizm problemini aşarak, üstyapının devindirici rolünü Hegelyen sürekliliklerle ortaya koymuştur. Hegemonya kuramını bu tarihsel bloğa dayandıran Gramsci için sivil toplum, ekonomik, siyasi ve ideolojik hegemonya mücadelelerinin alanına, devlet ise, basit bir baskı aracından ziyade, hegemonya ile donatılan zor ve rızanın birleşimine dönüşmektedir.
İnceleTaner Timur
İnsanlar çok eski çağlarda, henüz avcı-toplayıcı etkinlikle yaşamlarını sürdürürken bile mevcut iktidar yapılarıyla ilgili bir "temsil sorunu yaşamışlardır. Bu sorun elbette ki rasyonel düşünce çerçevesinde, kavramsal bağlantılar içinde algılanmıyordu. Daha çok dini-siyasi dürtüler eşliğinde düzenlenen katılım (initiation) törenleriyle anlam kazanıyordu.
İnceleİbrahim BETİL
Herhangi bir ülkede sivil toplumun varlığı, öncelikle toplumsal gelenek, kültür, iletişim ve toplumsal dayanışmanın, katılımcılığın eğitim ve demokrasiyle bütünleşmesi ile ölçülür. Sivil toplum, toplum katmanları arasında güven duygusunun ve iletişimin, paylaşımın güçlenmesiyle gelişir. Sivil toplum güçlendikçe ülkenin ekonomik ve sosyal kaynaklarının yönetiminde, toplumun tüm kesimleri söz sahibi olabilme olanağını bulur.
İnceleNurten Derici
Yeni Kurumsal İktisat Okulunun etkisi ile değişime uğrayan neoliberal kalkınma anlayışında yönetişimin önemine sıklıkla vurgu yapılır. Post Washington mutabakatı sonrası kalkınma yazınında kendine giderek daha fazla yer bulan yönetişim kavramı, devlet, piyasa ve sivil toplumun karşılıklı uyum içinde hareket etmesi anlamını taşır. Yönetişim kavramının dayandığı üç sacayağından biri olan sivil toplum bu çalışmanın odak noktasını oluşturmaktadır. Çalışmanın amacı sivil toplumu iktisadi bağlamda analiz etmek ve bilhassa kalkınma açısından üstlendiği rolü değerlendirmektir. Bu doğrultuda çalışmanın literatüre katkısı sivil toplum kalkınma ilişkisine Yeni Kurumsal İktisat Okulu perspektifinden bakmak ve birer kalkınma kurumu olarak değerlendirilen STK'ların temsil güçlerinde ve strateji geliştirme davranışlarında meydana gelen değişimleri ortaya koymaktır.
İnceleSeyfettin Aslan
Sivil toplum kavramı, eski Yunan'daki ilk kullanımı ve daha sonra 18. yüzyılda gündeme gelişi ve günümüzde tekrar popüler olması sırasında önemli değişim ve dönüşümler geçirmiştir. Sivil toplum kavramı, Eski Yunan'dan 18. yüzyıla kadar devletle özdeş kullanılmaktaydı. Avrupa'da 18. yüzyıldan sonra Aydınlanma felsefesi ve burjuvazinin doğuşuyla birlikte sivil toplum, liberal düşüncede olduğu gibi birey ve toplulukların hak ve özgürlüklerinin bir alanı olarak devletten ayrışmaya başlamıştır. Fakat sivil toplum-devlet ayrışması tam olarak totaliter düşünce tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu gelenekte, sivil toplum, totaliter düşünce önünde bir engel olarak görüldüğünden, sivil toplumun ele geçirilmesi ve kontrol altına alınması üzerine yoğunlaşılmıştır. Günümüzde ise sivil toplum kavramı, daha fazla özgürlük ve demokrasi taleplerinin bir aracı olarak gündeme gelmektedir. Anahtar Kelimeler: Sivil Toplum, Devlet, Liberalizm, Totalitarizm.
İnceleMine Gozubuyuk Tamer
Sendikalar, iş görenlerin ve işverenlerin ekonomik, toplumsal ve kültürel çıkarlarını korumak ve geliştirmek amacıyla kurdukları tüzel kişiliği olan yapılanmalardır. Çalışma hayatı standartlarının yükseltilmesine önemli katkılar sunmaktadırlar. Türkiye'de milli eğitim sisteminin kalitesinin yükselmesi, eğitim çalışanlarının yeterlik düzeylerinin yükselmesi ve iş koşularının daha nitelikli hale gelmesi eğitim iş kolundaki sendikaların önemli bir rolü vardır. Araştırma ile bu iş kolunda faaliyet gösteren eğitim sendikalarının amaç, örgüt yapısı, işleyiş ve faaliyetleri doğrultusunda, işleyişlerine ilişkin karşılaştıkları sorunları tespit etmek ve eğitime yönelik görüşlerini belirlemek amaçlanmaktadır. Nitel araştırma yaklaşımı içinde yürütülen bu araştırmada, sendika yöneticilerinden işleyişlerine ilişkin sorunlar ve eğitime yönelik görüşleri yarı yapılandırılmış görüşme tekniğine bağlı kalınarak toplanmıştır. Araştırmaya, Trabzon'da eğitim iş kolunda faaliyet gösteren ve üye sayısı en fazla olan dört büyük sendikanın (Türk Eğitim-Sen, Eğitim-Sen, Eğitim-İş, Eğitim Bir-Sen) temsilcileri -başkan, başkan yardımcısı ve/veya sekreter- olarak görev yapan 8 kişi dİ¢hil edilmiştir. Araştırma kapsamında toplanan veriler betimsel analize tabi tutulmuş; belirli temalar altında bir araya getirilmiş ve yorumlanmıştır. Araştırma sonucunda, eğitim sendikalarının çeşitliliği ve belli bir ideoloji ya da siyasal zemine yaslanarak faaliyet yürütmelerinin, sendikaların işlevselliğini olumsuz yönde etkilediği ve güçlerini zayıflattığı gözlenmiştir. Eğitim sendikalarının siyasi partilerle ilişkisinin önemli bir sorun olarak görüldüğü tespit edilmiştir. Eğitim meslek grubundaki kişilerin bu iş kolundaki sendikalara üyelik sürecine ilişkin olumsuz tutumları aktarılmış; üyeliklerinde genelde bireysel çıkarlar-tayin-atama-mevki vb.-nezdinde gerçekleştirildiği belirtilmiş; sürece ilişkin önerilerde bulunulmuştur.
İnceleErdi Topçuoğlu
Sivil ve Demokratik bir sivil toplumun nasıl ve hangi koşullar altında mümkün olabileceği sorularına cevap arayan bu çalışmada sosyoloji ve siyaset biliminin üzerinde sıklıkla durduğu iki kavram hareket noktası olarak belirlenmiştir: Sivil toplum ve demokrasi. Bu iki kavramın 'ne' anlama geldiklerine değinmekle birlikte çalışmanın cevap ararken temel aldığı noktalar bu kavramlar çerçevesinde oluşturulan kuramlardır. İkincil kaynaklardan yararlanılarak gerçekleştirilen ve kuramsal bir tartışma olma iddiasında olan bu çalışmada önce sivil toplum kavramı açıklanmış ve sivil toplum kuramı üç ekol çerçevesinde temellendirilmiştir. Benzer şekilde demokrasi kavramı da kısaca irdelenmiş ve demokrasi kuramı iki temel çerçevede temellendirilmiştir. Dolayısıyla çalışma iki sacayağı üzerinde yükselmektedir. Sivil toplum kuramı ve demokrasi kuramları yerli yerine oturtulduktan sonra sivil toplum ve demokrasi ilişkisi araştırılmış, bu ilişki çerçevesinde sivil toplumun ve demokrasinin faziletleri ve sınırları çerçevesinde sivil ve demokratik bir toplumun nasıl mümkün olabileceği tartışılmıştır. Çalışma sivil ve demokratik bir toplumun sivil toplum kuramını oluşturan üç farklı bakışın meziyetlerinden bir arada yararlanan toplumlarda sivilliğin sağlanabileceği iddiasını taşımaktadır. Ayrıca sivil toplumun demokratikliği için liberal demokrasinin ötesinde müzakere ve katılım anlayışlarından temellenen radikal demokrasinin gerekliliğinin sivil toplumun demokratik olmasının ön koşulu olduğunu ileri sürmektedir.
İnceleAyça Kurtoğlu
Bu çalışma, toplumsal ve siyasal hayatta ayrı ayrı önemli bir yer tutan hemşehrilik ve "kollamacılık" olgularının kesişimine odaklanmakta ve hemşehrilik-kollamacılık ilişkisi hemşehrilik örgütleri, siyasal partiler ve bürokratik örgütler, sivil toplum-siyasal toplum ayrımında farklı yerlerde durmaları nedeniyle bir birinden ayırarak analiz edilmektedir. Hemşehrilik örgütlenmeleri analiz edilirken, hemşehrilerarası dayanışma hayırseverlik bağlamında; siyasal partiler tartışılırken patronaj ve kliyentalizmin siyaset işçindeki işlevleri ve bürokratik örgütler analiz edilirken yabancılaşma ve patrimonyalizmle ilişkisi bağlamında elealınmaktadır. Analizde ayrıca, sıklıkla ayrımcılıkla özdeşleştirilen kollamacılık ve/veya kliyentalizmin kendiliğinden ve evrensel olarak olumsuz olup olmadığı; kliyentalizmin siyasal toplumun dışına atılmasının koşullarının ne olabileceği ve kliyenatlizmin siyasal ve sivil toplum üzerindeki sonuçları tartışılmakadır. Her bir bölümde ve sonuçta hemşehrilik ve kliyentalizmin siyasal toplum ve sivil toplumdaki varlıklarının, bir döneme veya belirli gruplara özgü görülmek yerine, makro süreçlerle ve kişilerin gündelik hayatlarındaki anlamlarıyla ilişkilendirilmesi gereği vurgulanmaktadır.
İnceleArmağan Öztürk
Makale sendikal çözümleme üzerine daha çok altyapı ilişkilerine atıfta bulunan tarihsel-ekonomik perspektifi, toplumsal yapı ve siyasal kültüre değinen alternatif bir okumayla zenginleştirmeyi hedeflemektedir. Temel iddia Türkiye'de siyasi kültürün örgütlü toplumun gelişmesini yapısal özelikleri nedeniyle geciktirdiği yönünde olduğudur. Dayanışmacı, paterna-list, popülist, elitist, cemaatçi, solidarist ve patrimonyal kültürel öğeler çatışma karşıtı bir eylem-söylem zemini yaratmaktadır. Bu zemin, seçkinci pratiğin kendini sivil toplum içinde yeniden üretmesine olanak sağlayan meşrulaştırıcı bir dizi politik enstrümanı mümkün kılar. Sendikalar da sağcı popülizmin ve cemaatçiliğin koşullanması altında patronajcı mantığı içselleştirmişlerdir. Kamusal imkİ¢nların patronajcı kullanımı hükümet ile sivil toplumu bir çıkar ağı sistemi ile birbirine bağlayan yozlaşmış siyaset örgütlenme biçimine yol açmıştır. Sendikaların araçsal siyasete tabi olması ya da sendikanın patronajcı bilince teslim olması olgusu örgüt özelinde temsil sorununu ve birçok noktada bu sorunu kesen bir sendikal demokrasi-sendikal bürokrasi karşıtlığını beraberinde getirmektedir.
İnceleMete Kaan Kaynar
Bu çalışmanın temel amacı, sosyalizmle ilgili olarak Avrupa'da Soğuk Savaş sonrasında süregelen tartışmaları sınıflandırmak ve analiz etmektir. Bu amaca ulaşmak için, ilk başta, hem 1980'lerde sosyalist politikaları değiştirmeye zorlayan politik ve tarihsel nedenler, hem de sosyalistlerin değişimin gerekliliğini görmelerinden sonra tartışılan temel kavramlar belirlenecek ve değerlendirilecektir. İkinci olarak ise, Avrupa'da sosyalist araştırmacılar arasında yapılan tartışmalar sınıflandırılarak özetlenecektir. Sovyetler Birliği'nin temsil ettiği eski sosyalizm geleneği ile son yirmi yıl içinde popülerleşen yeni sol arasındaki farklılıklar ve yeni solun temel argümanları ise sonu?
İnceleAhmet Emin Şahiner
Oyun bir tür eğlencedir ve oyunun kültürden eski oluşu düşüncesi oyun ve eğlence konusunda yapılan bilimsel çalışmalarda benimsenen bir görüştür. Buradan hareketle toplumların oluşmasında ve gelişmesinde, toplumsal kimliğin ortaya çıkmasında oyunun rolü büyüktür. Türk kültürünün genetik kodlarından birisi olarak oyun da, aynı zamanda Türk insanının eğlence biçimlerinin içinde yer almaktadır. İnsanlık tarihinde teknolojiyle beraber değişen kültürel yaratım ve aktarım ortamlarında kültürün gelecek kuşaklara aktarılması ve kuşaklar arası iletişimin sağlanması için çaba sarfetmek gerekmektedir. Burada Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı'nın (UNESCO) 2003 yılında taraf devletler tarafından kabul edilen Somut Olmayan Kültürel Miras Sözleşmesi'nde geçen kültürün korunması hakkındaki maddeler esas alınarak ve Sözleşme ile birlikte 2006 yılında yürürlüğe giren Uygulama Yönergesi'nde geçen yerel ve ulusal kültürün küreselleşmeye karşı korunması; dernek, vakıf gibi sivil toplum kuruluşlarının desteği ile somut olmayan kültürün korunabileceği konusundaki yol haritası çok önemlidir. Bu çalışmada; oyun ve eğlence ilgili tanımlardan sonra bazı bilimsel çalışmalardaki geleneksel Türk çocuk oyunlarının sınıflandırılması verilmiştir. Geleneksel çocuk oyunlarının oynandığı çocuk şenlik ve festivallerinden bahsedildikten sonra Muğla ili Yerkesik Mahallesi'nde düzenlenen Yerkesik Otantik Çocuk Oyunları Şenliği, kültürün korunması ve kuşakları arasındaki geleneğin aktarımı bağlamında ele alınmıştır.
İnceleAsuman Özgür Keysan - Burcu Şentürk
Tüm dünyada sivil toplum kuruluşları (STK) göç ve göçmenlerle ilgili konularda etkin olmaya başlamıştır. Suriye'deki iç savaş ile birlikte Türkiye'de ise, mülteci meselesinin çeşitli alanlarında aktif olarak faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası STK'lar ortaya çıkmıştır. Bugüne dek, Suriyeli mültecilerin statü, ihtiyaç ve sorunlarına ve STK'ların bu ihtiyaçları karşılamadaki konumu ve rolüne eğilen çeşitli çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma diğer çalışmalardan farklı olarak, İstanbul, İzmir, Konya, Adana ve Gaziantep'te yer alan 14 STK'dan 64 STK temsilcisi ve 83 Suriyeli mülteci kadın ile Mayıs-Ekim 2018 tarihleri arasında gerçekleştirilmiş derinlemesine görüşmelere dayanarak, mültecilere yönelik çalışma yapan STK'lar ve bu STK'lardan destek alan mülteci kadınların mülteci olmaya yönelik var olan sorunları algılama biçimleri arasındaki ilişkiyi analiz etmeyi hedeflemektedir. Çalışma STK'lar ile mülteci kadınların sorunları algılamasında bir makas bulunduğunu savunmaktadır.
İnceleNuran Öze - Filiz Soyer
Dijitalleşmeyle günümüzde sosyal medya neredeyse hayatın her alanında gerek bireysel gerekse kurumların iletişim kullanımlarında kesintisiz olarak baş vurdukları araçların en başında gelmektedir. Sivil toplum kuruluşları STK halktan gelen isteklerin yerel ve genel yönetime iletilmesi açısından önemli toplumsal platformlar olarak kabul edilmektedirler. Yerel ve genel yönetimin güçlü bir demokrasi olgusu altında hizmet vermesinin garantisi konumunda olan STK'lar, gönüllük esasına dayalı hizmetleriyle toplumun vazgeçilmez aktörleri olmaya devam etmektedirler. Diğer taraftan toplumun birer parçası olan faklı kültür, inanç ve görüşteki bireylerin seslerini duyurabilmeleri ve toplumda görünür olabilmeleri bağlamında STK'lar önemli bir rol üstlenmektedir. Bu görünürlüklerinin artırılmasında sosyal medya tıpkı birey ve diğer kurumlar gibi STK'lar için de vazgeçilmez bir iletişim aracıdır. Bu çalışmada, sosyal medyanın STK'lar için faaliyetlerini duyurdukları mecralar olmak dışında, sosyo-kültürel kimliğin inşası bağlamında da önemli bir rol üstelendiği düşünülmektedir. Özellikle kültürel ve dini açıdan faaliyetlerini sürdüren STK'lar toplumdaki görünürlüklerini bu yolla artırma olanağı bulmaktadırlar. Bu noktada çalışmada, sosyo-kültürel açıdan toplumun bir parçası olan Alevileri temsil eden KKTC Alevi Kültür Merkezi Derneği ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği STK'larının sosyal medya paylaşımları resmi Facebook sayfaları amaçlı örneklem tekniği ile seçilmiş ve söz konusu derneklerin resmi Facebook sayfalarındaki paylaşımlarına yönelik bir yıllık [1 Temmuz 2019-30 Haziran 2020] içerik analizi gerçekleştirilmiştir. Buradan hareketle, söz konusu paylaşımların aracılığı ile derneklerin sosyal medya kullanım pratikleri üzerinden sosyo-kültürel kimliğin oluşmasına katkı koydukları belirlenmiştir. Kuzey Kıbrıs özelinde, STK'larla ilgili sınırlı çalışmaların yer alması kültürel ve dini açıdan toplumun belirli bir kesimini temsil etmesi açısından öneme sahip Alevi dernekleri üzerine yönelik gerçekleştirilen bu çalışma literatüre katkı koyacak niteliktedir.
İnceleBedrettin Kesgin
Sosyal politika uygulamalarında en önemli kurum Türkiye'de devlet olmaya devam etmekte, gerek merkezi gerekse yerel kurumları ile devlet, sosyal politikada son derece önemli bir birim olarak niteliğini sürdürmektedir. Devletin sosyal politika uygulamalarının niteliği zamana ve döneme göre değişiklik arz etse de temel birim olarak genelde sosyal politikada özelde yoksulluk politikalarında önemli kurum olmaya devam edeceği de görülmektedir.
İnceleSerdar Malkoç - Bahri Ata
Bu araştırmanın amacı sosyal bilgiler öğretmenlerinin vatandaşlık tiplerini belirlemektir. Araştırma temel nitel araştırma desenine göre tasarlanmıştır. Katılımcılar ulusal ölçekte çalışma yürüten dört büyük öğretmen sendikasına üye olan öğretmenlerden seçilmiştir. Söz konusu sendikaların her birinden bir kadın bir erkek olmak üzere ikişer kişi araştırmada yer almıştır. Öğretmenlerle yapılan yarı yapılandırılmış görüşmelerle veriler üretilmiştir. Nitel veriler tümevarımcı içerik analizi kullanılarak analiz edilmiştir. Sonuç olarak Değer ve Gelenek Odaklı Vatandaşlık (DGOV) ile Eleştiri ve Katılım Odaklı Vatandaşlık (EKOV) olmak üzere iki vatandaşlık tipi ortaya çıkmıştır. DGOV tipi için değerler ve gelenek vatandaşlığı şekillendiren en önemli boyuttur. DGOV'a göre vatandaşlık kimliğini tanımlayan öğe onun tarih ve kültür ile olan organik bağıdır. Bu vatandaşlık tipine göre gelenek göreneklere bağlı olmak, geçmişin mirasına sahip çıkmak vatandaşlık kimliğinin önemli harcıdır. DGOV tipinde önemli bir diğer kavram da görev ve sorumluluktur. Görev ve sorumluluk, değer ve gelenek etrafında şekillenmektedir. Eğitimi için ise "vatandaşlık aktarımı olarak sosyal bilgiler†yaklaşımı benimsenmektedir. EKOV vatandaşlık kavramını eleştiri ve sorgulama ekseninde yorumlamaktadır. Bu vatandaşlık tipinde, vatandaşlığın daha çok "haklar†boyutu önemli görülmektedir. Hakların korunması ve dahası geliştirilmesi gerekebilir. Bu anlamda gösteri ve protesto yürüyüşleri düzenlemek, dilekçe vermek, sivil toplum kuruluşu altında örgütlenmek gereklidir. Bu vatandaşlık tipinde vatandaşlar etkin ve katılımcı özellikleriyle kamusal alanda etkinlik göstermelidir. Vatandaşlık eğitimi için ise eleştiri ve sorgulama temelli, "yansıtıcı inceleme olarak sosyal bilgiler†ön plana çıkmaktadır. Vatandaşlık eğitimi içinde toplum önemli bir çalışma alanıdır. Dolayısıyla öğretmenlerin hizmet öncesinde "Topluma Hizmet ve Sosyal Proje Geliştirme†derslerinde etkin vatandaşlık uygulamaları için olanaklar yaratılabilir. Özellikle sivil toplum kuruluşları ve resmi kurumlarla eşgüdümlü projeler üretilebilir.
İnceleProf. Dr. Mustafa E. Erkal
Sivil toplum, resmi kanal dışı örgütlenme olarak sosyal gelişmişliğin ve demokrasinin göstergelerinden birisidir. Sosyal değişmenin olumlu alanını teşkil eden sosyal gelişme, iktisadi ve kültürel gelişmeyi de kapsar. Sivil toplum gerçeğinde fert ve grupların hür iradeleri ve gönüllülük esası ön plİ¢na çıkar. Yabancı veya yerli resmi kanallar tarafından yönlendirilen, desteklenen kuruluşları gerçek birer sivil toplum kuruluşu olarak ele almak zordur. Küreselleştirmenin yoğunluğunun arttığı günümüzde ülkelerin iç işlerine müdahalede bazı sivil toplum kuruluşlarının kullanıldığı görülmektedir. Siyaset ve sivil toplum gerçeği iki farklı ve gerekli alanlardır. Makalede sosyal gelişmenin bazı göstergeleri de ele alınmakta; Türk Dünyasındaki ilişkilerin geliştirilmesinde bazı tespit ve teklifler üzerinde durulmaktadır.
İnceleSeda YAVAŞCA
Dünyada artan nüfusa paralel olarak ekonomik, sosyal, siyasal sorunlar da artmıştır. Sorunların artması ile bireylerin kendi çıkarları için haklarını savunmaları, belirli örgütlenmeler etrafında toplanmaları kaçınılmaz bir hal almıştır. Bu örgütlenmeler toplumun talep ettiği hakları devlete ileterek vatandaşların haklarının savunulmasına yardımcı olmaktadır. Sivil toplum kuruluşları, sivil toplum örgütleri, üçüncü sektör gibi farklı isimlerle anılan, belirli bir grubun sorununa odaklanan ve çözüm yolları üretmek için çalışan yapılanmalar ortaya çıkmıştır. Sosyal sorunlara odaklanan özelliği ile sosyal hizmet disiplini ile kesişen sivil toplum örgütleri sosyal refah devleti anlayışının sağlanması açısından oldukça önemlidir.
İnceleEmrah Akbaş
Bu çalışma; neo-liberalizmin bir uzantısı olarak sosyal hizmetlerdeki dönüşümün ideolojik çerçevesini oluşturan yönetselliğin göçmen sivil toplum örgütlerinin etkinliklerini ve dolayısıyla göçmen kimliğinin oluşumunu şekillendirmede nasıl bir etkide bulunduğunu anlamaya çalışmakta ve hem sosyal hizmetlerin hem göç çalışmasının göçmen pratiklerini gerçekten anlayabilmesi ve yerleşiklerle göçmenlerin biraradalığının mümkün olabilmesi için sınıfsal çözümleme olasılığını tartışmaya açmaktır.
İnceleAybike Pelenk Özel
Özet Sosyal medyanın bireyler, gruplar, kurumlar ve toplumsal yapılar üzerinde giderek artan etkisi ve yaygınlaşma hızı bu araçlara duyulan güven düzeyini ve inanılırlığını tartışmayı gerektirmektedir. Kullanıcılarının çeşitliği, kullanım dilinin ve olanaklarının evrenselliği sosyal medyayı hem daha ulaşılır kılmakta hem de etkinliğini artırmaktadır. Güven kavramı ise tüm ilişki biçimleri içinde önemli bir yer teşkil etmekte, bireyler, gruplar ve kurumlar arasında açıklığı sağlayarak, çatışmalara yönelik çözümler sunmakta, toplumsal dayanışmayı sağlayarak, kurumların fonksiyonlarını sağlıklı bir şekilde yerine getirmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Sosyal medyanın kullanıcılar tarafından geleneksel kitle iletişim araçlarına kıyasla ne ölçüde inanılır ve güvenilir bulunduğu bir merak ve tartışma konusudur. Buradan hareketle toplumsal yapı üzerinde etkili olduğu düşünülen hükümet, sivil toplum örgütleri ve ticari kuruluşlara yönelik bilgi edinmede sosyal medyanın genç kanaat önderleri tarafından ne ölçüde güvenilir ve inanılır görüldüğü, bu araçları kullanım sıklığı ve geleneksel medya ve diğer araçlarla karşılaştırıldığında sosyal medyanın bir bilgi kaynağı olarak nasıl değerlendirildiği araştırmanın temel sorunsalını oluşturmaktadır.
İnceleOya Altar - Fusun Topsumer
Etkileşim kavramı, internet ve sosyal medya ile hayatımıza girmiştir ve yeni medyayı geleneksel medyadan ayıran en önemli özelliktir. Rafaeli ve Sudweek (1997: 3), etkileşimin, yüz yüze iletişimdeki "konuşma†ve "dinleme†eylemlerini birleştirdiğini belirtmektedir. Etkileşim, kurumlar ile kamuları arasında iki yönlü, simetrik bir iletişim ve ilişki kurulmasına olanak sağlamaktadır. Bu yüzden etkileşimin, özellikle geleneksel medyada kendine yer bulamayan kuruluşlarca kullanımı hayati önem taşımaktadır. Bu çalışmada, iklim krizinin Türkiye'de etkilerini yoğun olarak gösterdiği 2021 yılında, orman yangınları, müsilaj, aşırı yağışlara bağlı seller ve kuraklığa bağlı flamingo ölümleri gibi çevre felaketlerinin yaşandığı dönemde, hedef kitleleri ile yoğun ilişki içinde bulunan çevreci sivil toplum kuruluşlarının (STK) sosyal medya iletişimi incelenmiştir. 01.05.2021-31.08.2021 tarih aralığında, Twitter, Facebook, Instagram ve YouTube'dan toplanan sosyal medya verisi, Avidar'ın (2013) Yanıt Verme Piramidi'ne uygun olarak içerik analizine tabi tutulmuştur. Sosyal medyadan elde edilen veriler yarı yapılandırılmış görüşmelerin betimsel içerik analiziyle detaylandırılmıştır. Çalışmada, çevreci STK'ların sosyal medyayı etkileşimden çok farkındalık yaratmak, kampanyalara destek sağlamak için ilan panosu şeklinde, geleneksel medya ile aynı mantık içinde, tek yönlü iletişim amacıyla kullandığı saptanmıştır.
İnceleCanan Çakır
Eğitim toplumsal bir olgudur. Eğitim, kişilere bir takım kazanımlar sağlamak için yeni davranışlar, yetenekler ve bilgiler kazandırılması amacıyla veya onlara bedeni, duygusal, zihinsel, toplumsal yeteneklerin ve davranışların faydalı doğrultuda geliştirilmesi yönünde yürütülen faaliyetlerin ve yapılan çalışmaların tamamıdır. Eğitim insan davranışlarını geliştirme ve değiştirme yolunda kullanılabilecek en etkin yoldur. Küreselleşme ile birlikte, toplumlar daha çok iç içe geçmiş, daha örgütlü ve organize hale dönüşmüş kollektif yapılar haline gelmiştir. Sivil toplum kuruluşu (STK), gönüllü üyeliğe dayalı ve topluma hizmete ve siyaseti etkilemeye yönelik resmi olmayan örgütlenmeler olarak belirtilebilir. Bu çalışmada, eğitim ve sivil toplum kuruluşları bir sosyal sermaye olarak ele alınacak ve 1980 sonrası Türkiye'de sivil toplum kuruluşlarının milli eğitim politikalarına etkisi değerlendirilecektir. 1980 sonrası sivil toplum kuruluşları incelenirken nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizi kullanılmıştır. Türkiye'de eğitim politikaları ile ilgili olarak 21 kavram tespit edilmiştir. Sivil toplum kuruluşları içinde inceleme konusu yapılan kavramlardan en fazla tartışma konusu yapılanların sırasıyla; öğretmen, mesleki ve teknik eğitim, okul öncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim, yaygın eğitim, özel sektör, zorunlu eğitim, yabancı dil, laiklik ve din eğitimi konularının olduğu görülmüştür.
İnceleFrancis Fukuyama
Sosyal sermaye, bireyler arası işbirliğini teşvik eden, varlığı kanıtlanmış, resmi olmayan bir normdur. Ekonomik alanda işletim maliyetlerini azaltır, siyasal alanda ise sınırlı yönetim ve modern demokrasilerin başarısı için gerekli olan örgütlü yaşam türlerini destekler. Sosyal sermaye sık sık 'mahkİ»mun ikilemi' oyunlarının tekrarlanmasından oluşmasına rağmen o aynı zamanda din, gelenek, ortak tarihi deneyimler ve diğer kültürel norm türlerinin bir yan ürünüdür. Bu nedenle sosyal sermayenin farkında olmak, gelişimi anlamak için oldukça önemliyken onu kamu politikaları aracılığıyla oluşturmak zordur.
İnceleBeyza Rabianur Erdoğan - Gülten Gümüştekin
Sosyal sorumluluk bilinci günümüzde giderek daha da anlam kazanmaktadır. Gerek günümüz şartları gerekse küreselleşmenin etkisiyle birçok alanda kurum ve kuruluşlar sosyal sorumluluk faaliyetleri gerçekleştirmektedirler. Bu nedenle sosyal sorumluluk sivil toplum kuruluşları bağlamında önemli bir noktadadır. Sivil toplum kuruluşları sosyal sorumluluk faaliyetlerini yerine getirirken belli amaçlar edinirler ve amaçlara ulaşmak için sosyal sorumluluk faaliyetlerinin iyi bir şekilde yönetilmesine dikkat etmektedirler. Bu yönetimin gerçekleşmesi içinde iyi bir planlama ve uygulama gerekmektedir. Yapılan çalışmada sivil toplum kuruluşlarının gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk faaliyetlerinin yönetimindeki aksaklıklar, sorunlar ve yönetimdeki zorluklar araştırılmış ve literatüre katkı sağlanması amaçlanmıştır. Araştırma amacı kapsamında nitel araştırma yöntemi kullanılarak aktif sosyal sorumluluk faaliyetlerinde bulunan sekiz farklı sivil toplum kuruluşundan (KIZILAY, YEŞİLAY, AKUT, TEMA, İHH, TOG, MOR ÇATI, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı) 18 yönetici seçilmiş ve hazırlanan 20 soruluk mülakat formuyla görüşme gerçekleştirilerek elde edilen veriler MAXQDA programıyla analiz edilmiştir.
İnceleZafer Kanberoğlu - İbrahim Yıldırımçakar
Sanayi devrimiyle başlayan küreselleşme, ülkelerin gelişmişlik düzeylerindeki farklılığı görünür şekilde artırmıştır. Gelişmişlik seviyelerinin farklılaşmasına bağlı olarak her dönem farklı yapıların etkin olduğu süreçler yaşanmıştır. Gelişmenin ilk evresinde fiziki unsurlar etkin iken özellikle ikinci küreselleşme evresi ile birlikte beşeri unsurlarının hİ¢kim olduğu bir süreç yaşanmıştır. Fiziki ve beşeri unsurları kalkınmada etkin olarak kullanan devlet dışında kurum ve kuruluşlarda gelişme için çaba sarf etmiştir. Bu kuruluşlardan biri de sivil toplum kuruluşlarıdır. Sivil toplum kuruluşları, iktisadi, sosyo-kültürel, bireysel gibi temel işlevlerinin olmasından dolayı kalkınma politikalarında yararlanılması gereken önemli kuruluşlardır. Bu çalışmada sosyo-ekonomik
İnceleAhmet Yaman
2011 yılından itibaren Suriye'de yaşanan savaş nedeniyle Türkiye'ye yerleşen Suriyeliler üzerine çeşitli araştırmalar ve çalışmalar yürütülmektedir. Yapılan çalışmalar incelendiğinden genel itibarıyla Suriyelilerin hukuksal durumları, insani yaşam koşulları, ekonomideki yerleri ve güvenlik boyutu üzerine odaklanılmaktadır. Şüphesiz bu çalışmalar yaşanan sosyal sorunun tespiti ve yansımalarını bizlere göstermesi nedeniyle önemlidir. Ancak incelemelerin, Suriyelilere dışarıdan bakan, sosyal sorunun sonuçlarına odaklanan, Suriyelilerin yaşamlarını ve birbirleriyle kurdukları ilişkileri anlamaktan çok onları ötekileştiren bir anlayışa sahip olduğu görülmektedir. Bu araştırmada ise, Suriyelilerin ekonomik, politik, hukuksal ve kültürel farklılıklarını ya da benzerliklerini bir arada düşünerek Suriyelilerin kendi iç ilişkileri, ağları ve yaşam pratikleri araştırılmaktadır.Bu bağlamda, Suriyeli göçmenlerin Mersin ilinde kurdukları 6 dernek, 6 işletme sahibi, 10 işçi ile görüşmeler yapılmıştır. Derneklerin Suriyeli göçmenlerin konut, iş, dil, sağlık ve eğitim sorunlarını çözebilecekleri mekanizmaları inşa ettikleri görülmüştür. Suriyeli işletme sahipleri ile emek gücünün hayatta kalma stratejileri, iş kurabilmeleri, iş bulabilmeleri konusunda mevcut ağları oluşturan sosyal sermayenin sivil toplum ve ekonomik hayattaki yansımalarına değinilmiştir
İnceleEnver Mengü
2011 yılında çıkan iç savaşa müteakiben Suriye'den Türkiye'ye doğru gerçekleşen kitlesel göç hareketinde 10. yıl geride kaldı. Bu 10 yıllık göç yönetimi sürecinde dönemsel olarak bazı aktörler değişim gösterse de sürecin başından beri Türkiye'de sivil toplum kuruluşları aktif rolünü sürdürmüştür. İnsani yardımdan eğitime, hukuktan medyaya, sağlıktan sosyal hizmetlere kadar birçok alanda yaptıkları faaliyetlerle sivil toplum kuruluşları, Suriyelilerin maruz kaldıkları hızlı toplumsal değişimin yıkıcı etkilerini azaltmaya çalışmışlardır. Bu noktada birden fazla alanda çoklu hizmetler yürütme mecburiyeti sivil toplum kuruluşları arasında zımni bir birliktelik ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu araştırma kapsamında da söz konusu koordinasyon ve işbirlikleri üzerinden sivil toplum kuruluşları arasında gelişen birliktelikler sosyal ağ analizi yöntemiyle ele alınmıştır. Geçtiğimiz 10 yıla dönük olarak İstanbul'da Suriyelilere yönelik çalışan sivil toplum kuruluşları üzerine yapılan araştırma, toplamda 75 tane sivil toplum kuruluşuyla gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aracı olarak anketin tercih edildiği araştırmada, elde edilen verilerden Gephi programı kullanılarak sosyal ağ haritaları çıkarılmıştır. Buna göre de uluslararası sosyal ağ haritasına göre Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNCHR)'nin, ulusal sosyal ağ haritasına göreyse Türk Kızılay'ın ve İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH)'nın ağ merkezleri oluşturduğu tespit edilmiştir.
İnceleMuhammed Bekci - Seda Şahin
Yapılan bu araştırmada, sürdürülebilir turizm kapsamında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının sürdürülebilir turizme yönelik bakış açılarının çeşitli yönleriyle incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemleri kullanılmıştır. Araştırmaya veri sağlamak amacıyla 7 sorudan oluşan yapılandırılmış görüşme formu hazırlanmıştır. Bu görüşme formu, amaçlı örnekleme yöntemlerinden biri olan benzeşik (homojen) örnekleme yöntemi kullanılarak 2018 yılı Mayıs ayında İstanbul'da faaliyet gösteren 5 sivil toplum kuruluşu ile gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler, betimsel analiz tekniği kullanılarak analiz edilmiştir. Yapılan araştırma sonucunda sürdürülebilir turizm kapsamında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının, turizmin doğal çevreye verdiği zararların farkında olduğu belirlenmiştir. Araştırmanın bir diğer önemli sonucu, turizmin sürdürülebilir gelişimini teşvik etme sürecinde sivil toplum kuruluşlarının karşılaştıkları sınırlamalar nedeniyle aktif sorumluluk alamamaları ve yetersiz kalmalarıdır.
İnceleNebiye Konuk Kandemir - Elif Habip
Toplumsal yapının tüm unsurlarını etkileyen kaynakları etkin, verimli ve gelecek nesillere aktarılabilir şekilde kullanılmasını ifade eden sürdürülebilirlik, insan-doğa ilişkisi dengesinin bozulmasıyla farklı açılardan tartışılan bir kavram olmaya başlamıştır. Bu çalışmada ise, sürdürülebilirlik kültürü ve bunun inşasında sivil toplum kuruluşlarının rolünü ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu çerçevede Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü bünyesinde kayıtlı olan çevre dernekleri araştırmanın örneklemi olarak ele alınmıştır. Web sitesi bulunan derneklerin amaçları Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (17 SKH) doğrultusunda değerlendirilmiştir. Bu derneklerin Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinden yeterince istifade etmediği içerik analizi ile ortaya konulmuştur. Derneklerin amaçları doğrultusunda en çok ortaya çıkan sürdürülebilir Kalkınma Hedefi "13-İklim Eylemiâ€dir. Elde edilen veriler ışığında bu çalışmada derneklere ve yapılacak yeni araştırmalara öneriler sunulmuştur.
İnceleDilan Mızrak
İktidarın kurumsallaşmaya geçişini belirleyen devlet ile birey ve devlet arasında yer alan ara yapıları ifade eden sivil toplum kavramlarının farklılığı tarihsel ve kuramsal süreç içinde birbirini takip eden ya da tamamen farklı bakış açılarıyla açıklanmıştır. İki kavramın ayrımı konusundaki düşünsel temeller doğal hukuk kuramcılarına uzanmaktadır. Her iki kavram arasındaki ayrım özü itibariyle ekonomik gelişmelere bağlıdır. Bu yaklaşımı esas alan ilk fikir adamları da klasik ekonomi politikçilerdir. Bu düşüncede ekonomi olumlanırken, siyaset ve devlet eleştirilmiştir. Klasik ekonomi politik düşüncesinden etkilenmekle birlikte tersi biçimde sivil toplum üzerine eleştirel bir değerlendirme sunan Hegel içinse devlet sivil toplum ikiliği devlet merkezli bir bakış açısı taşımaktadır. Marx'a kadar burjuva toplumu olarak algılanan sivil toplum Marx ile birlikte daha geniş kapsamlı algılanmaya başlamıştır. Marx sivil toplumu yapıya, devleti üst topluma yerleştirir. Gramsci'de de Marx'ı takip eder biçimde yapı-üst yapı ayrımı söz konusudur, ancak Gramsci Marx'ın aksine sivil toplumu üst yapının bir parçası olarak algılamakta, bu da her iki düşünürün sivil toplum tanımlarını farklılaştırmaktadır. Gramsci'nin tarihsel blok tezinden etkilenen ve sivil toplum devlet ikiliği konusundaki düşünceleri bu çerçevede şekillenen Bob Jessop da, devleti hegemonik projelerin ve birikim stratejilerinin yarattığı bir form olarak açıklamış, bu şekilde oluşan devletin dışında bir sivil toplum ve sivil toplumun dışında bir devlet olmadığını ifade etmiştir.
İnceleDerya Ayten
Tarihsel süreçte, aileden devlete uzanan yelpazede, toplumdaki ilişki ağları, örgüt ve/ya gruplara referansla kullanılan ve bu nedenle, farklı tanımlamaları yapılan sivil toplumun, geçirdiği aşamalar da göz önüne alındığında, üzerinde tam bir uzlaşının sağlanamadığı söylenebilir. Bu durum, eyleyicilere geniş bir hareket alanı sağlarken, toplumsal unsurların farklı amaçlar etrafında bir araya gelişlerini kolaylaştırıcı bir etkide bulunmaktadır. Ancak, diğer taraftan da kavramın daha da müphem hale gelmesine ve sivil toplumun ne olduğu ve/ya olması gerektiği konusundaki tartışmaların daha da yoğunlaşmasına yol açmaktadır. Bu çerçevede, her ne kadar sivil toplumun modern bir olgu olduğu konusunda bir görüş birliği varsa da, yine de Osmanlı İmparatorluğu'nda, 19. yüzyıla kadar olan süreçte var olan ve devlet dışında faaliyet gösteren birtakım kurumlar da, inceleme konusu olabilmektedir. Bu amaçla, Osmanlı'da geleneksel toplum yapılanmasının üç ana unsuru olan lonca, vakıf ve dini cemaatlerin, sivil toplum aktörleri olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği konusu önem taşımaktadır.
İnceleMuhammet Enes Kayagil
Sosyal politikanın önemli aktörlerinden biri olan sivil toplum kuruluşları tarihin her döneminde çeşitli şekillerde var olmuştur. Ancak, sanayi devrimi sonrasında ve özellikle de küreselleşme sürecinde nicelik ve nitelik açısından önemli değişimler yaşamıştır. Ülkelerin gelişmişlik düzeylerine ve sahip olduğu sosyo-kültürel özelliklere bağlı olarak farklı sivil toplum modelleri ortaya çıkmıştır. Japonya da yaşadığı hızlı kalkınma süreci ve kendine has kültürel özellikleri nedeniyle sivil toplum kuruluşlarının farklılık gösterdiği ülkeler arasında yer almaktadır. Sivil toplum rejimleri arasında yer aldığı devletçi model, Japonya'da sivil toplum kuruluşlarının ne tür özellikler gösterdiğini incelemeyi gerekli kılmaktadır. Bu çalışma da, Japonya'da sivil toplum kuruluşlarının ne anlama geldiğini, kurumsal yapılanmanın tarihsel gelişimini ve günümüzde STK'ların mevcut durumunu sosyal politika çerçevesinde incelemeyi amaçlamaktadır
İnceleTalha KÖSEOĞLU
Bu makale, MUSIAD'ın kuruluşundan bu yana siyasi söylemini farklı siyasi bağlamlar altında incelemektedir. Analiz üç dönemi kapsamaktadır: (I) MUSIAD'ın 1990 ile 1998 yılları arasındaki kuruluş yılları; (II) 1998'den 2010'a kadar olan dönemi kapsayan 28 Şubat 1997 askeri müdahalesinin sonrası ve (III) 2011'den günümüze tekabül eden Adalet ve Kalkınma Partisi'nin hükümetteki üçüncü ve dördüncü dönemleri ile Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olarak ilk dönemi. Derneğin resmi dergisi Çerçeve, Türkiye ekonomisine ilişkin yıllık raporlar ve özelleştirme, dış ticaret, anayasa reformu ve AB gibi belirli temalarla ilgili yayınladığı özel raporlar, kitapçıklar ve kitaplar gibi MUSIAD yayınlarını eleştirel söylem analizi tabi tutan makalenin temel savı, MUSIAD'ın devletten bağımsız olması iddiasının, Batı Avrupa ülkelerinde görülen burjuva sınıfının devlete karşı şüpheci tutumunun bir yansıması olmaktan ziyade laik devlet politikaları ile derneğin İslami kimliği arasındaki çatışmadan kaynaklandığıdır. MUSIAD, askeri-sivil bürokrasi ve siyasi elit ile İslami kesimler arasındaki gerginliğin tırmanmakta olduğu 1990'lar boyunca devletten bağımsız bir sivil toplum aktörü olduğunun altını çizer ve İslami kimliğini vurgulamaktan çekinmez. Dernek, 28 Şubat'tan sonra eski devlet eleştirisini İslami kimliği ön plana almasının yanında demokratik değerler çerçevesinde yeniden formüle etmiştir. Nihayet, 2010'dan sonra derneğin söyleminin bağımsızlık iddiaları ve eleştirel tonu, İslami yönelimli bir siyasi partinin Türkiye'deki siyasi sisteme hİ¢kim olmaya başlaması ve MUSIAD ile devlet arasındaki ideolojik çatışmanın sona ermesiyle ortadan kalkmış görünmektedir.
İnceleMine Gözübüyük Tamer
Sivil toplumun ortaya çıkması, devlet alanını etkilemesi, sivil alanda belirlenen ihtiyaçların devletin düzenlemelerinde kendini bulabilmesi uzun ve karmaşık bir tarihsel sürecin ürünüdür. Tarihsel süreç içinde toplumsal sorunların değişmesi devlet ile sivil toplum arasındaki ilişkide tarafların rollerinin de farklılaşmasına yol açmıştır. 1990'lı yıllardan itibaren gündelik söyleme hızla nüfuz eden ve herkesin diline yerleşen 'sivil toplum' kavramı, aslında felsefe ve siyaset tarihinde köklü bir geçmişi olan ve farklı tartışmalara yol açan bir içeriğe sahip olup her dönemde bu kavrama farklı anlamlar yüklenmiştir. Tarihsel süreçte sivil toplumun geçirdiği aşamalara bakıldığında tüm düşünürlerin sivil toplum kavramını kendi ideallerindeki toplum modelini yakalamak üzere tanımladıkları görülmektedir. 18. yüzyılın ortalarına kadar devlet ile sivil toplum arasında bir ayrım görülmezken sonraki dönemlerde devlet eksenli siyasal düşünce taraftarları ve birey eksenli siyasal düşünce taraflarınca kavrama yüklenilen anlamlarda farklılık görüldüğü tespit edilmiştir. Kavramın düşünce tarihindeki dönüşümü meselesinde, onun öncelikle sosyal sözleşmeci düşünürler tarafından, doğa halinin karşıtı olarak ele alındığı ve siyasi toplumla özdeş kılındığı görülmektedir. Kapitalist uygulamaların yoğunluk kazanması, mülk sahipleri arasındaki ilişkilerin artması ve pazar mekanizmasının gelişmesi sonucu, bu özdeşlik yerini sivil toplum-devlet düalizmine bırakmış ve sivil toplum-devlet ayrımındaki devlete karşı düşüncenin zayıfladığı dönem sonrası Tocqueville'nin çözümlemeleri ile devletin ancak sivil toplum sayesinde sınırlandırılabileceği ve bu bağlamda sivil toplum örgütlerinin tampon işlevi görerek bireyi devlete karşı koruduğu, özgürlüğün ve özerkliğin garantisi olduğu tespitine ulaşılmıştır. Dolayısıyla, sivil toplumu anlamak, onun siyasal düşünce tarihindeki farklı anlamları ve içerikleri üzerine bir incelemeyi zorunlu kılmaktadır.
İnceleKürşat Birinci
Ali Fuad Başgil Türk düşünce hayatının en orijinal kişilerinden biridir. 1940'lı yıllardan başlayarak Türkiye'nin demokratikleşme mücadelesine büyük katkıları olmuştur. Başgil'in bu mücadelesi Türkiye muhafazakİ¢r düşüncesi içinde sıklıkla dile getirilmiş ve takdir edilmiştir. Ancak imparatorluk bakiyesi birçok düşünürde olduğu gibi Başgil'de hem bireysel hem de düşünce tarzı açısından çok yönlüdür. Bu makale bu anlamda Başgil'in nispeten daha az bilinen bir yönüne işaret etmektedir. Kendisi Türkiye liberal düşüncesi açısından son derece önemli olarak ifade edilebilecek bir sivil toplum örgütünün de kurucusu ve başkanıdır. İki buçuk yıl kadar Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti adlı bu liberal derneğin başkanlığını yürütmüştür. Başgil'in başkanlığı sırasında dernek son derece liberal muhalif bir pozisyon takınmış, Türkiye'de çok partili siyasi hayata geçiş tartışmalarına demokrat bir katkı sunmuştur. Başgil'in bu iki buçuk yıllık başkanlık performansı hem liberal düşünce hem de muhafazakİ¢r düşünce açısından son derece değerlidir
İnceleYusuf Abubakar Wara
"Üçüncü sektör†olarak da bilinen Sivil Toplum Kuruluşları (STK), toplumsal barış, ilerleme ve istikrar için devasa bir araç haline gelmiştir. İttifakı ve birliği yoluyla STK'lar özellikle devletin ulaşmadığı yerlerde toplumdaki temel problemlere çözüm bulmaya katkı sağlamaktadırlar. Günümüz toplumunda STK'ların en önemli rolü terörizmle mücadelesidir. Farkındalık, lanetlenme, motivasyon, değerlendirme, rehabilitasyon, ortaklık, doktrinleştirme ve koordinasyon yaklaşımları ile terör tehdidini ortadan kaldırılmasına yardımcı olmaktadırlar. Bu araştırmada işlevselcilik kuramı kullanılarak Tunus ve Nijerya'da terörün ortadan kaldırmasında STK'ların rolleri karşılaştırmalı bir şekilde analiz edilecektir. Makalede içerik analizi uygulanarak verimli STK'lara sahip olan ülkelerin terörün ortadan kaldırılmasında verimli STK'lara sahip olmayan ülkelere göre daha başarılı olabileceği hipotezi test edilecektir. Makalede şu soruya da cevap verecektir: STK'ların iki ülkede terörle mücadele politikaları ne kadar etkili? Araştırma bulgularına göre, Tunus'taki STK'lar Nijerya'dakilerden daha verimli olmasına rağmen her iki ülke de terör ile mücadelesinde yeteri kadar adım atmamışlardır. Dolayısıyla, bu araştırmanın küresel Sivil Toplumlara önerdiği arabuluculuk, casusluk ve veya sızma gibi daha pratik bir yaklaşıma ihtiyaç olduğudur.
İnceleNezih Metin Özmutaf
Bu makale toplam kalite yönetiminin (TKY) temel bileşenleri bağlamında sivil toplum kuruluşlarını (STK) tartışmaktadır. Bu kapsamda, TKY‟nin temel bileşenleri ve STK‟ların temel niteliklerini kapsayan bir teorik model geliştirilmiştir. TKY‟nin temel nitelikleri altı boyutu kapsar. Bu boyutlar liderlik, katılımcılık, sürekli gelişme / ilerleme, sürekli eğitim, önleme amaçlılık ve müşteri odaklılıktır. STK‟ların temel nitelikleri ise misyonlar, vizyonlar, örgütsel ve sosyal değerler, gönüllülük, demokrasi, sürdürülebilirlik, paydaşlar, açıklık ve değerlendirilebilirlik, karsızlık, projeler, takımlar, hedef kitleler / müşteriler, özgürlük vb.dir. Bunun yanı sıra, makale kalite kavramı, toplam kalite kontrol (TKK), TKY ve TKY‟nin temel unsurları, STK‟lar ve kalite ilişkisi gibi önemli kalite konularını açıklamaktadır
İnceleEbru Özgen - İrem Aydoğdu - Engincan Yıldız
Günümüzde farklı alanlarda faaliyet gösteren STK'lar bulunmaktadır. STK'ların faaliyet alanlarından bazılarına bakıldığında eğitim, sağlık ve çevre alanları gösterilebilmektedir. STK'lar toplumda var olan sorunlara çözüm üreten maddi çıkarı bulunmayan oluşumlar olarak bilinmektedir. Çok sayıda STK varlığı ve bu STK'ların yaptığı faaliyetler bazı durumlarda toplumsal güveni sarsabilmektedir. Bu doğrutluda toplumun, STK'ların samimi olup olmadığını ayırt edebilmesi zorlaşabilmektedir. STK'ların adını kullanarak birçok faaliyet gerçekleştiren, maddi amaçlar gözeten kişilerin de varlığı söz konusudur. Bu anlamda STK'ların güvenleri zarar görmekte ve uzun vadede itibar kaybedebilmektedir. Bu çalışmanın amacı kamuoyunun gözünden STK'ların güvenini ölçmektir. Araştırmanın temel sorunsalı doğrultusunda nicel araştırma yöntemlerinden anket kullanılarak STK'lara güven düzeyleri ölçülmüştür. Bu doğrultuda eğitim, sağlık ve çevre kuruluşlarından şubesi en fazla olan kuruluşlar seçilmiş olup ankette de bu STK'lara olan güven düzeyleri ölçülmüştür. TEMA ve LÖSEV'in toplum açısından güvenirlilikleri yüksek olduğu ÇYDD hakkında ise daha kararsız bir kitlenin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. STK'lar toplumsal güveni sağlamak ve farkındalıklarını artırmak için birtakım faaliyetler yürütebilmektedirler. Bu bağlamda, toplumun STK'larına olan güven düzeyinin yüksek olduğu görülmekle birlikte bu güvenin ve sadakatin korunması önemlidir.
İnceleKonur Alp Demir
Toplumsal uzlaşıyı her ülkenin mutlak bir biçimde arzuladığı ideal bir kavram şeklinde değerlendirmek yanlış bir değerlendirme olmayacaktır. Bu idealin vardığı sonuç ise huzurlu bir toplum yapısından refah devletine geçiş ve refah devletin de uluslararası alanda saygın bir konuma yükselmesidir. Toplum içerisinde var olan farklılıkların toplumsal uzlaşmanın önünde bir engel olarak görülmesi farklılıklardan elde edilebilecek değerlerin ortaya çıkamamasına sebep olmaktadır. Bu değerleri en iyi biçimde savunan, muhafaza eden ve gelecek nesillere taşıma yeterliliği bulunan kurum ise sivil toplumdur. Bu çalışmanın çıkış noktası devletin faaliyetlerini gerçekleştirirken devlet kurumları ve hukuk sisteminin dışında fren-denge unsurlarının olması gerekliliği görüşüdür. Bu kapsamda bu görüşün somutlaşmış biçimi olarak sivil toplum kuruluşları ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmada toplumsal uzlaşının sağlanmasında sivil toplum kuruluşlarının üzerine düşen görevleri ve gelecekte üstlenebilecekleri misyonları yerli ve yabancı literatür kullanılarak değerlendirmeye alınacaktır. Bu çalışmada farklı kimlikler üzerinden hareketle sivil toplumun neliğine değil, nedenliğine vurgu yapılmaya çalışılacaktır. Bu çalışmadan beklenen nihai sonuç devlet yönetimi ile toplum arasında iletişimi sağlayan ve toplumsal uzlaşının motor gücü olarak kabul edilen sivil toplum kuruluşlarının bu alandaki yönetsel etkinliklerini ve önemini vurgulamaktır.
İnceleKadirhan Özdemir
Bu çalışmada ele aldığımız ve Tuna Yıldız tarafından yazılan "Somut Olmayan Kültürel Miras Yönetimi: Sivil Toplum Katılımı†isimli kitap katılım konusunu çok boyutlu şekilde ele alan bir eserdir. Yıldız, Sözleşme'de en önemli özelliğin katılıma atfedildiğini ancak bu önemin aynı derecede topluluk, grup, birey ve STK'lere yansıdığını söylemenin pek mümkün olmadığı (2020: 16) tespitinden yola çıkarak eserine yön verdiğini dile getirir. Yazarın Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi'nde 2020 yılında hazırladığı doktora tezinin gözden geçirildiği ve bazı noktalarda düzenlemelerin yapıldığı kitap "Girişâ€, "UNESCO Kültür Sektörü ve Katılımâ€, "SOKÜM Sözleşmesi ve Katılımâ€, "SOKÜM Sözleşmesi Kapsamında STKLAR: Türkiye Örneğiâ€, "Sonuçâ€, "Kaynaklar†ve "Kaynak Kişiler†başlıklarından oluşmaktadır.
İnceleKurban Ünlüönen - Burhan Sevim
Bu araştırmada; turistik arz kaynaklarının değerlendirilmesinde yerel yönetimler, eğitim kurumları, sivil toplum örgütleri ve yerel medya kuruluşlarının rolünü ölçmek amaçlanmıştır. Bu amaçla, Zonguldak ilinde bir uygulama yapılmıştır. Uygulama kapsamında öncelikle Zonguldak ili turistik arz kaynaklarının bir envanteri çıkarılmış ve bu kaynaklar temel alınarak bir anket hazırlanmıştır. Hazırlanan anket Zonguldak ili merkez ve ilçelerinde faaliyet gösteren ve araştırma kapsamında değerlendirilen kurum ve kuruluş yöneticilerine uygulanmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen veriler, amacına uygun istatistiksel yöntemlerle analiz edilmiş ve yorumlanmıştır. Buna göre; Zonguldak ili turistik arz kaynaklarının değerlendirilmesine ilişkin araştırma kapsamındaki kurum ve kuruluşların görüşleri arasında fark bulunmadığı, ancak bu kurum kuruluş yöneticilerinin eğitim düzeylerinin konuya bakış açılarında farklılıklar ortaya çıkardığı görülmüştür. Ayrıca, üç boyut halinde değerlendirilen arz kaynaklarının da katılımcılardan farklı oranlarda öncelik aldığı tespit edilmiştir
İnceleEbru Taş - Sevtap Ünal - İsmail Erkan
Viral pazarlama, internet üzerinden ağızdan ağıza iletişim olup, son derece güçlü ve etkili bir pazarlama stratejisidir. Viral pazarlama sosyal ağları kullandığından, işletmelerin potansiyel müşterilerine ve kullanıcılarına hızlı ve düşük maliyetli bir şekilde ulaşmalarını sağlamaktadır. Sivil Toplum Kuruluşları toplumdaki çeşitli sorunları bağımsız olarak ele alıp kamuoyunu bilgilendirme görevi üstlenen, üyelerini gönüllülük usulüyle alan kİ¢r amacı gütmeyen kuruluşlardır. Sivil Toplum Kuruluşları sosyal, kültürel, coğrafi konum, ekonomik, siyasak farklılıklae sonucunda yerel, bölgesel ve uluslararası boyutta gelişim göstermekte olup, toplumsal düzene fayda sağlamaktadır. Bu çalışmada her geçen gün önemi giderek artan Sivil Toplum Kuruluşların tüketicide oluşturdukları farkındalık düzeyi ve bu farkındalık üzerinde viral pazarlama uygulamalarının etkisini araştırmak amaçlanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre Sivil Toplum Kuruluşlarının farkındalık yaratmalarında Sivil Toplum Kuruluşlarına duyulan güven, Sivil Toplum Kuruluşlarının itibarı, iletişimi ve tüketicilerin Sivil Toplum Kuruluşlarına yönelik ilgilenimi etkilidir. Ayrıca Sivil Toplum Kuruluşlarının viral olarak yayınladıkları mesaj içeriğinin bilgilendirici olması farkındalık yaratmada etkilidir.
İnceleSemra Demirkan
Bu yazıda Türk ailesinin korunması ve güçlendirilmesinde sivil toplum kuruluşları ile işbirliğinin önemi üzerinde durulmaktadır. Devletin sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapmasının önemi ortadadır. Çünkü ailenin temel yaşama ünitesi olması toplumun odağına ailenin alınmasını getirmektedir. Ailenin bireyle toplum arasındaki köprü olma özelliği Devletin her türlü hizmetinin muhatabının da aile olduğunu göstermektedir. Ortak konunun aile olması işbirliğini ve koordinasyonu zorunlu kılmaktadır. Avrupa Birliğine uyum sürecinde imzalanan sözleşmelerde sivil toplum kuruluşlarının desteği ve işbirliğinin önemi vurgulanmaktadır. Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, kamu ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliğini güçlendirmek ve koordineli çalışmayı yaygınlaştırmak ve toplumun temel birimi olan aileye ilişkin konuları, sorunları ve gereksinimleri kamuoyunun gündemine getirmek amacıyla, aileye hizmet götüren sivil toplum kuruluşlarıyla17 Mayıs 2005 tarihinde bir toplantı yapmıştır.Makalede, toplantıda varılan sonuçlar ve çözümler de ele alınmıştır.
İnceleProf. Dr. Korkut TUNA
Sosyoloji ve sosyolojideki gelişmeler, Türk Dünyasının ortak kültürel mirasının araştırılmasına temel oluşturmaktadır. Sosyoloji, bu alanda bize imkİ¢nlar sağlamaktadır. Bu ortak miras araştırılmalı ve ilgililer haberdar kılınmalı, bizi birbirimize daha da yaklaştırmalıdır. Bilgi alışverişi hızlandırılmalıdır. Bu çalışmalarda resmi kanal dışı sivil toplum kuruluşlarına, ilim adamlarına önemli görevler düşmektedir. Türk Cumhuriyetlerine "Milli Araştırmalar Merkezleri†kurulması ve ilişkilerinin geliştirilmesi sağlanmalı; Türk Dünyasında kimlik kaybının önlenmesi ve Türk uygarlığının sürdürülebilmesi için tedbirler alınmalıdır. Türk Dünyası atalarımızın bize bıraktığı yegİ¢ne yadigİ¢rdır.
İnceleÖmer Uyanık
Bu çalışmada küreselleşme, sanayileşme sonucu ortaya çıkan ve sosyal hizmet alanının olmazsa olmazı Sivil Toplum Kuruluşlarının Türk Eğitim Sistemi içerisinde nasıl ve ne şekilde yer aldığı, rolleri ve katkılarının neler olduğu incelenmiştir. Sosyal hizmetin profesyonel bir meslek/alan olarak ortaya çıktığı 1900'lü yılların sonrasında, özellikle 1929 Ekonomik krizi sonrasında önem kazanan sendikalaşma ve büyük (üye sayısı fazla) sivil toplum kuruluşlarının, insan yaşamının her alanında olduğu gibi eğitim alanında da önemli bir yere sahip olduğu görülmüştür. Eğitim bir toplumun kültürünü, geçmişini bir sonraki kuşağa aktarılmasını sağlamanın yanında, toplumun geleceğini de şekillendirmektedir. Bu nedenle toplumlar kendini yöneten devletlerin oluşturdukları Milli Eğitim Sistemleri ile eğitim görmekte ve şekil almaktadır. Dünya üzerindeki her millet, kendi milli değer, kültür ve yargılarını bu milli eğitim sistemleri ile kuşaktan kuşağa aktarmaktadır. Türk Eğitim Sistemi de Türk milli değer, kültür ve yargılarını kuşaktan kuşağa aktarmayı sağlayan milli eğitim sistemini oluşturmaktadır. Sivil Toplum Kuruluşlarını tanımak ve tanımlamak için sivil toplum olgusunu algılamak gerekmektedir. Sivil toplum kavramı yaşanılan zamana göre farklı tanımlar almış, farklı kavramlar yerine kullanılmıştır. Eski Yunan döneminde sivil toplum olgusu farklı, sanayileşme döneminde farklı tanımlanmış ve günümüzde farklı tanımlanmaktadır. Sivil toplum ile eğitim sistemi birbiri ile alakası olmayan kavramlar gibi görünse de önemli kesişme noktaları olan kavramlardır. Her iki olgu da içinde bulundukları toplumun yaşayışını, ilerleyişini, gelişimini ve geçmişini ele almaktadır. Hem sivil toplum hem de eğitim sistemi toplumun daha iyi şartlarda yaşamasını hedeflemektedir. İşte bu nedenle sivil toplumun eğitim sistemi içerinde Sivil Toplum Kuruluşları aracılığıyla yer almaktadır. STK'ların Türk Eğitim Sistemi içerinde yer almasının hem eğitim sistemine hem de sivil topluma fayda sağladığı görülmektedir. Yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda ise STK'ların daha fazla Türk Eğitim Sistemi içerisinde yer alacağı öngörülmektedir.
İnceleİbrahim Hakan Karataş
Sivil toplum kuruluşları (STK) son yıllarda sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da oldukça etkin rol almaya başlamışlardır. Bu çalışmada Türk eğitim sisteminde STK'ların konumları ve işlevlerinin neler olduğunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla eğitim alanında ulusal ölçekte faaliyet gösteren önde gelen 32 STK'nın yöneticisi ile yarı yapılandırılmış mülakatlar yapılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde içerik analizi türlerinden "kategorisel analiz" kullanılmıştır. (1) Eğitim ve eğitimli insan algısı, (2) Türk eğitim sistemi algısı, (3) STK algısı, (4) devletle ilişkiler, (5) toplumla ilişkiler, (5) diğer STK'larla ilişkiler, (6) uluslar arası kurum ve kuruluşlarla ilişkiler ve (7) gelecek perspektifi kategorilerinde analiz edilen veriler sonucunda STK'ların eğitim alanında "bilgi", "uzmanlık" ve "deneyim" eksiklikleri olmasına rağmen çok hızlı bir öğrenme ve gelişme süreci içinde oldukları; devlet, toplum, diğer STK'lar ve uluslar arası kurumlarla ilişkilerde çeşitli sorunlarla karşılaştıkları ve ilişkilerinde temkinli davrandıkları ve fakat gelecekten oldukça umutlu oldukları bulgulanmıştır. Anahtar Kelimeler: sivil toplum kuruluşları, toplumsal katılım, Türk eğitim sistemi, nitel araştırma
İnceleM. Tayfun Gülle
Bu makalede Türkiye'deki kamuya yararlı dernek ve sivil toplum örgütü kavramları arasındaki fark, kuruluşunun 60, yıldönümünde Türk Kütüphaneciler Derneği TKD bağlamında İncelenmektedir. TKD'nin 60 yılda geldiği noktada yaptıkları veya yapamadıklarını tartışmaktan öte konu küreselleşme ile birlikte ele alınmakta olup, sorunlara meslektaşlar ve bilgi ve belge yönetimi bölümlerinin etkileşimli katkı sağlanması ile çözüm yollarının bulunabileceği aksi takdirde uluslararası düşünce üretme kuruluşlarının think tank mesleki sorunlarımıza el atması ve giderek özgün mesleki kültürümüze yabancılaşacağımız kaygısı üzerinde odaklaşmaktadır.
İnceleAhmet Emin Dağ
STK'ların günümüzün çatışma çözümünde barışı inşa eden aktörler olarak rolü her geçen gün güçlenmektedir. Birçok siyasi aktörün çözmekte zorlandığı krizlerde, kolaylaştırıcılıktan barış gözlemlerine kadar birçok rolü sivil toplum kuruluşları başarıyla üstlenmektedir. Bu krizlerden biri, uzak Asya ülkesi Filipinler'in güneyindeki merkezi hükümet ile Müslüman azınlık arasındaki çatışmaydı. Kökeni 1960'lara kadar uzanan sıcak çatışmanın, 2014 yılında barış anlaşmasıyla sonuçlanması birçok açıdan tartışılmış olsa da, bu krizin çözümünde Türkiyeli sivil toplum kuruluşlarının katkısı oldukça dikkat çekicidir. Bir Türk STK'sının, İHH, barış gözlem misyonu olarak üstlendiği rol, bu konuda dünyanın farklı bölgelerindeki krizlerin çözümünde Türkiyeli kuruluşların oynayabileceği yapıcı roller konusunda cesaret vericidir.
İnceleYılmaz YILDIRIM
Tarihsel gelişimi dahilinde modern sivil toplumun gelişimi, sosyolojinin gelişimi ile paralellik göstermektedir. Batı'da sivil toplum-devlet ayrımıyla ortaya çıkan yeni toplumsal yapı alanları, aynı zamanda sosyolojinin de varlık sebebidir. Sos- yoloji bu bakımdan modern sivil toplumun kendi üzerine düşünümünün bir parçasıdır. Sivil toplum bu bakımdan sadece siyasal ve normatif anlamda top- lumlar arasında değer biçici bir kavram olmayıp, günümüzün reel, pratik so- runlarının yer aldığı sosyal boyut olarak sosyolojin gündeminde önemli bir yere sahiptir. Türkiye'de sivil toplumun zayıflığı ise söz konusu zımni sosyal boyutu gündemine almayan bir sosyolojinin ve tarih yazımının zayıflığından ayrı düşü- nülemez. Dolayısıyla sivil toplumla ilişkili olarak ortaya çıkan "zayıf tarihsellik" sorunu, siyasi kültürümüzün sivil toplum üretmedeki zayıflığı kadar, Türk sos-
İnceleŞerif ÖNER - Mehmet TAN
Toplumsal hizmetlerin etkin, verimli, yerinde sunulması ve sorunların çözümlenmesi yönetsel yapıların öncelikli amaçları arasında yer almıştır. Ancak merkezi yönetimlerin başta olmak üzere söz konusu amaçların karşılanmasında mevcut kurumsal yapılar her zaman başarılı olamamıştır. Toplumsal taleplerin yeterince karşılanamaması ve artan sorunların varlığı toplumsal kesimlerin yönetsel işleyişte etkin olmalarını gerektirmiştir. Söz konusu gereklilik günümüzde somut anlamda demokratik işleyiş ve katılımcı yönetim anlayışının uygulamaya aktarılması olarak yansımıştır. Bu yaklaşım paralelinde, devlet erkinden bağımsız bireyler tarafından oluşturulan kurumsal yapıların (sivil toplum kuruluşlarının) yönetsel işleyişe dahil edilme yöntemleri üzerinde durulmaya başlanmıştır. Uluslar arası bazı metinlere konu olan ve sivil toplum kuruluşlarının devlet erkiyle birlikte hareket etmesi, işbirliği içinde olması olarak tanımlayabileceğimiz model literatürde yönetişim (governance) olarak adlandırılmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının yönetsel işleyişine katılımlarının sağlanması öncelikle yasal ve kurumsal bazı düzenlemeleri gerektirmektedir. Temsili demokrasinin uyguladığı yönetim modellerine yasal ve kurumsal düzenlemeleri yapma erki önemli düzeyde siyasi partilerin sivil toplum ve sivil toplum kuruluşlarına yönelik algılama düzeyleri ve yaklaşımları önem kazanmaktadır. Çalışmamızda yukarıdaki gereklilikler bağlamında siviltoplum-sivil toplum kuruluşları kavramları ele alınmakta ve siyasi partilerin konuya yaklaşımları parti program ve seçim bildirgeleri doğrultusunda incelenmektedir.
İnceleHasan Tunç
Türkiye'nin demokratikleşmesinde en önemli görev sivil toplum kuruluşlarına düşmektedir. Bireyin lehine devletin gücünün, alanının ve yetkisinin sınırlandırılmasını amaçlayan bu kuruluşların Batı'da ve Türkiye'de gelişimi ayrı bir araştırmanın konusu olsa da bu gelişmeye kısaca değindikten sonra, çalışmamızda ağırlıklı olarak sivil toplum kuruluşlarının Türkiye'de darbeler ve muhtıralar karşısındaki tavırları incelenmektedir.
İnceleSaffet Köse
Bu araştırma modern bir kavram olan sivil toplum ile dini yapılanmaları temsil eden cemaat kavramı arasındaki ilişkiden yola çıkarak, bu kavramların sosyal hayattaki görünümleri ve yapısal durumlarını, ülkemiz gerçekliğinde incelemeyi amaçlamaktadır. Sivil toplum ve cemaat oluşumları arasındaki ilişkinin neliği ve yönünün tespitinden sonra, tüm toplum yapılarında olduğu gibi ülkemizde görülen cemaatlerin bugün karşılaştıkları bir takım sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik ve dini sorunların yarına nasıl evrilebileceğini belirlemek ve çözüm önerileri sunmak bu araştırmanın bir başka temel amacıdır. Araştırmada birey-toplum ve devlet ilişkilerinde önemli role sahip olan sivil toplum ve cemaatler olgusu; kavramsal, kültürel, siyasi, sosyal ve tarihi perspektifler göz önünde bulundurularak açıklanmıştır. Araştırma neticesinde ülkemizde cemaatler üzerinden doğabilecek bazı sorunların olduğu ve bundan sonraki süreçte cemaatlerin ve dini grupların birbirleriyle ciddi sorunlar yaşayabileceği, galibinin olmayacağı bu süreçte, bundan tüm toplumun olumsuz yönde etkilenebileceği tespit edilmiştir.
İnceleAbdulaziz Gülay - Yaşar Kabatas - İclal Attila
Dünyada küreselleşme eğilimleriyle birlikte Neo-Liberal felsefenin güçlenmeye başlaması, özellikle yirminci yüzyıldan itibaren sivil toplum kuru